bugün
yenile
    1. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      rus yazar ivan gonçarov tarafından kaleme alınmış, ilk kez 1859 yayınlanmış roman. kitabın baş karakteri oblomov, hayata dair planları olan bir rus soylusudur. fakat çok tembel olduğu için hiçbir adım atamaz. aşırı tembel olma hali oblomov karakteri ile o kadar özdeşleşmiştir ki, dünya edebiyatı literatüründe oblomovluk tabiri bile bulunmaktadır.
    2. 7
      +
      -entiri.verilen_downvote
      +neler gördünüz yüzümde? -tutulmuş gözyaşları... ne fena bu erkeklerin duygularından utanmaları, sahte bir gurur hepsi akıllarından utansalar daha iyi ederler oblomov :*
    3. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "insan bazen mozart'ı bile dinlemek istemiyor..." - ilya ilyiç oblomov bu kitabı ne kadar seviyorum ne kadar seviyorum belli değil <3 oblomov'un kendine has diyişleri, zahar ile diyalogları beni benden alıyor.. iki kez okumama rağmen bıkmadan, usanmadan tekrardan okumaya başlayacağım yegane kitap ayrıca hepimizde ufaktan oblomovluk mevcutken, bir nevi okumamak benliğimize saygısızlık etmek değil midir? o yüzden lütfen okuyalım
    4. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      en yakın zamanda okuyacağım kitap.
    5. 6
      +
      -entiri.verilen_downvote
      hayatın üzdüğü, yaraladığı, yalnızlaştırdığı kitap karakteri. o içimizden biri, belki de bizim içimizde. + hayat hiç yakamı bırakmıyor. - iyi ya, daha ne istersin. + iyi mi ? evet hep yüzümü okşasa iyi. nasıl yaramaz çocuklar okulda kendi halinde bir insanı rahat bırakmazsa, nasıl onu habersizden çimdikler, yüzüne gözüne kum atarlarsa hayat da beni öyle üzüyor, bittim artık.
    6. 8
      +
      -entiri.verilen_downvote
      kitabı okumadan önce okuduğum tüm yorumlar kitabın "tembel bir adamın hayatı" olduğundan bahsediyordu. "bu kitap gitmez" " çok kalın" "bir yerden sonra bıkarsın" tarzı bir sürü şey okudum. her ne kadar ciddi önyargılarım olsa da kitaba büyük bir hevesle başladım. sanki biliyordum, bu kitapta beni çeken bir şey vardı. 4 gün önce başladım ve bugün bitti. karakterimiz, ilya ilyiç oblomov bir çiftlikte fazlaca şımarık, her işi başkaları tarafından yapılarak iş nedir bilmeden büyümüş. 36 yaşlarında, yalnız bir adam. her ne kadar arkadaşları varmış gibi dursa da o çok yalnız. etrafında yalnızca parası için dost numarası yapmış insancıklar olmuş hep. o da farkında ama bir şey yapamayacak kadar geçmiş dünya hevesinden. onu asla "tembel" diye nitelendirmeyeceğim. o benim için yaralı, yalnız bir adam. hayatının amacını bulamadığından ötürü ordan oraya savruluyor,bazense savrulamayacak kadar bitkin düşüyor. yatağından çıkmasa bile yorgun. çünkü o hayalleriyle yaşıyor. gelecek 10 yıl kafasının içinde mesela. hayatının bir noktasında bir umut ışığı beliriyor, çok geçmeden o da sönüyor. hayatı bir oda kadar oluyor hep. "kitap neden bu kadar kalın ?" diye soracak olursanız şöyle ki kitaba dahil olan her karakter uzun bir tahlilden geçiyor. kimdir nedir nasıl bir hayatı var alışkanlıkları nelerdir hepsini öğreniyor, sıkılmıyorsunuz da. inanılmaz karakter tahlilleri var. birde anlatıcı hep değişiyor bazen oblomov bazen kahyası bazen olga anlatıyor, bu da kitaba samimi bir hava katıyor. şu kadar söyleyeyim bu kitap ezberinizi bozacak. ben bir yerde "oblomov hadi çık gel dertleşelim, abimsin dinlerim." diyecek oldum. acı çeken bu adamla dost oldum.. kitabın dünya edebiyat tarihine katkısı ise dilimize "oblomovluk" diye bir kelime eklemiş olması.. kitap içeriği hakkında ise yorumsuz kalmayı tercih ediyorum, büyüsü bozuluyor öyle. iyi okumalar..
    7. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      başkahraman oblomov' a ihanet ettiklerini düşündüğüm ve o saf tembel adamın üzüntüsünü okumak istemediğim için bitirmediğim gonçarov' un efsane romanı
    8. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      tesadüfe bak bugün derste bu kitap hakkında güzel bi tahlil yapmıştık 😄
    9. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
    10. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      dün sabah elime geçen ve an itibariyle bitirdiğim kitap. bu kadar hızlı biteceğini tahmin etmemiştim.
    11. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bir zamanlar rusya'da işçi verimini arttırmak için halka okutulduğu iddia edilen gonçarov eseri. oblomov okuyucuyu genellikle huylarıyla çıldırtsa da okuyucuya okuyucuyu anlatır. (shakespeare ve hamlet'e selam)
    12. 9
      +
      -entiri.verilen_downvote
      geçen dönem modernliğin sosyolojisi kapsamında zorunlu okutturulup sınava dahil edilen bir ivan gonçarov eseridir. kitabı bitirdiğimde neden hocamızın başucu kitabı olduğunu neden ara ara okuma ihtiyacı hissettiğini daha iyi anladım. çünkü modern dünyanın baş döndürücü hızı karşısında, zannediyorum herkesin içinde biraz oblomovluk vardır. kitap üzerine epey konuştuğumuzu, zahar ve oblomov arası ilişki ve diyologlardan bahsederken kahkahalar attığımızı hatırlıyorum. derslerimiz bu kitap sayesinde baya eğlenceli geçmişti:) ne diyim, i̇yi ki tanıştırmış bizi bu güzel kitapla. biraz kitaptan bahsedeyim. kitap yaklaşık 600 sayfa -hatta küsuratlı olabilir- kalınca bir kitaptı. i̇lk yarı biraz zor gidiyor, o da benden kaynaklı olabilir. bu rus isimleri birbirine çok benziyor. karakterleri birbirinden ayırıp, kimin kim olduğunu öğrenene kadar epey geri dönmelerim olmuştur:) bide ilk başta çok betimleme vardı bu da biraz sıkıcı ve durgun hale getirmiş kitabı. ama zaten ilk başta oblomov tanıtılıyor, haliyle okuyanlarda bilir oblomov'un hayatına hareketlilik ve akıcılık yakışmazdı:) kitabın içeriğine gelirsek; bilindiği üzere modernleşme süreci ve kapitalist dönüşüm her toplumda aynı etkiyi yapmamıştır. özellikle batı dışı toplumlarda yıkıcı etkileri olmuştur diyebiliriz. çünkü modernleşmenin ana vatanı batıdır. batı toplumlarının içinden doğmuştur. dolayısıyla modernleşme batı dışı toplumlarda tepeden inme bir şekilde gerçekleştiğinden, kapitalizmin gelişimi ve modernleşmenin seyri bambaşka olmuş, halkın bu sürece ayak uydurması da hayli zor olmuştur. romanda, işte bu doğu-batı karşıtlığını oblomov ve ştolts karakteri üzerinden anlatıyor. bir karşılaştırma söz konusu yani. oblomov; yıkılmak üzere olan toplumun gelenekselci temsilcisi. oblomov derin adam, duygusal, tembel, düz adam. makineleşmenin getirdiği hıza ayak uyduran insanları; ruhsuz, edebiyattan, şiirden, duygudan yoksun birer robot gibi gören, eski geleneğin daha samimi, daha yaşanılası bir hayat tarzı olduğunu düşünen 'güzel insan.' aslında biraz da kendisi uyum göstermek istemiyor diyebiliriz. hem tembelliğinden, -e var biraz oblomovluk:)- hem de insaniliğinden arınmak istemediğinden bu sisteme ayak diretiyor. sanki aydınlanmanın getireceği olumsuzlukları sezmiş gibi gösterilerek bu çarka bilerek dahil olmak istemiyor. her ne kadar kırsal hayat kendi kendini tekrar etse de, insan kalmayı, insanca yaşamayı tercih ediyor ve bu uğurda insani duygularını kaybetmek istemiyor. çünkü ona göre, kapitalizm arzuları kışkırtır, hırsı kamçılar sürekli çalışma ve sürekli alma isteğini aşılar, ama herkese isteklerini elde etmek için aynı fırsatı sunmaz. yani sonu sonsuz mutsuzluktur. modern insan hep mutsuzdur. hep çalışmak çok çalışmak kendine vakit ayırmamacasına çalışmayı gerektirir ki bu da oblomov'un raconuna terstir:) kendisi de bu yüzden, durgun, kapalı, kendi kendini tekrarlayan hayatından oldukça memnundur.. ta ki olga'yı tanıyana kadar :) ştolts ise babası alman olduğu için tam bir alman disiplini ile yetişmiş, modern hayatı temsil eden, kapitalizme entegre olmuş bir karakter. yani ştolts tam anlamıyla aklı, oblomov ise kalbi ve duyguları temsil ediyor. kitapta biraz da yan tutulmuş, başlangıçta yazarın tarafsız olduğu söylense de rus modernleşmesine açık bir eleştiri vardır. ştolts'un oblomov'u modernlik yolunda sürekli teşvik edip, sistemi övmesinde aslında bir iğleneme var. yine oblomov'un hayatının sıkıcı ve durgunluğundan bahsederken, ştolts'un istenilen rahatlık ve hareketli hayatının ön plana çıkarılmasında yine rusya'ya bir gönderme vardır. yani yazar denilenin aksine pek de objektif davranmamıştır. aslında şu bile yeterli oluyor, kitapta oblomov o kadar iyi gösterilmiş ki, adam sanki melek. bütün iyi hasletler -tembel olması dışında- oblomov'a yüklenmiş. yani bir abartı söz konusu. asıl desteklenen karakter ştolts ama hadi oblomov'a da teselli olsun objektif gözükeyim der gibi bütün iyi huylar oblomov'a verilmiş. bu aşırılık bile ortada apaçık bir taraf tutma olduğunu gösteriyor. hatta kurguda yer alan olga karakteri bir nevi ödül olarak kullanılmış denilebilir. şimdi spoiler vermek istemiyorum olga, ştolts ve oblomov üçlüsü arasında ama çalışan kazanır elması kızarır imajı verilmiş biraz bu aşk üçgeninde, diyip susayım bu konuda :) her neyse, kitap bittiğinde, yazar her ne kadar ştolts'u sevdirmeye çalışsa da, okuyucunun aklında oblomov kalıyor.. (canım oblomov) yani aklında ştolts kalan da yani ne diyim kapitalizmin köpeğidir :d:d şaka şaka. ama oblovum'u seveceksiniz biliyorum. yukarda da dediğim gibi, herkesin içinde biraz oblomovluk vardır. biraz da oblomov sevgisi bundandır, içimizdeki özlemi temsil eder oblomov. dönemin sürekli çalışan, makinelerin arasında ruhsuz, kendine bile yabancılaşan insanilikten uzak ve mutsuz olan modern insanların içinde sıcak samimi geleneksel bir tiplemedir. i̇şte oblomov o hayata duyulan özlemin tercümanı olmuştur. son olarak georg simmel'in sözüyle bitireyim. "modernlik kalabalıkta yalnızken, kalabalığa müptela eder."
    13. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "hayır dedi oblomov sakince, hissettiğim müzik değil, aşk!"
    14. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "zamanı saatlerle, dakikalarla değil, güneşin doğup batmasıyla değil, onunla ölçüyordum: onu gördüm - görmedim, göreceğim - görmeyeceğim, gelecek - gelmeyecek... ”
    15. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      rus bir soylu olmasına karşı derin hayallere dalabilen fakat bu hayallerini gerçekleştirmek içini kılını kıpırdatmak şöyle dursun kendi kişisel bakımlarını dahi sürekli ertelettiren tembel mi tembel bir adamın hikayesi bu. insan okurken kendinden izler görebiliyor çünkü oblomovluk dediğimiz kişinin hayata karşı ilgisiz ve daha çok kendiyle kalması, yapmak istediklerinin sürekli planda kalması gibi sıkça yaşanılan şeylerin kalıplaşmış hali bize bazen inkar ettiğimiz çoğu zaman da yenik düşüp bahanelerin ardına saklandığımız o "ağır tembelliği" anımsatıyor. (bkz: ivan gonçarov)
    16. 8
      +
      -entiri.verilen_downvote
      ivan gonçarov şaheseridir. zira romanda çağımızın toplumsal eğilimlerinden ve kendimize dair ipuçlarından görmek eşsizdir. "yüzyıllar yüzyılları izliyor ve yarım milyon tembel mıymıntı insan büyük bir uyuşukluk içinde pinekleyip duruyor." öncelikle fazlasıyla uzun bir roman. konusu da başka bir yazarın elinde olsaydı, belki de 40 - 50 sayfalık eğlenceli bir öyküye dönüşebilirdi. ama gonçarov bambaşka bir şekilde ele almış konuyu. dikkatini çeken bir konunun üzerine gidip yakasını bırakmamış, o konunun nedenlerini ortaya çıkarana kadar irdelemiş, ikinci olaylarla bağlarını kurmaya çalışmış. bunu bazen abartmış olsa da geneli baz alarak konuşursam; iyi ki de yapmış diyebilirim. --- spoiler --- gelelim romanın kısacık özetine: ilk bölümde; oblomov divanında yatar. zaten onun en karakteristik özelliği de budur, sürekli yatması :d ikinci bölümde; oblomov olga adında bir kıza aşık olur, olga da bizimkine aşık olur. üçüncü bölümde; olga oblomov'dan ayrılır, çünkü oblomov konusunda yanılmıştır. dördüncü bölümde; olga oblomov'un arkadaşı ştolts ile evlenir. oblomov da oturduğu evin sahibi olan kadınla evlenir. bütün roman bundan ibarettir. (şimdi şu yazdığım özeti okudum da, lan bu bildiğin entrika kokan türk dizisi :d kavak yelleri mi ne vardı, nedense o diziyi anımsadım şu an. bu söylediklerim için affet beni gonçarov...) --- spoiler --- neyse, konuya dönelim; romanı okumaya başladığınızda, romandaki bazı kısımlar için "romanda yer almasa da olurmuş." diyebilirsiniz. zira roman buna çok müsait. ama romanı okumayı sürdürdüğünüzde, romanda çizilmeye çalışılan dünyanın içine girerek yazarın anlattığı her olayın, her ayrıntının neden - sonuç ilişkisi içinde gerekliliğini ve doğallığını kabul edersiniz. bir zaman sonra da kendinizi kahramanlardan biri olarak görürsünüz. romanı okuyup bitirdikten sonra da, yazarın sizi alıp götürdüğü dünyanın içinden çıkmanız biraz meşakkatli olabilir. yaşadıklarınızın, alışkanlıklarınızın, sizle - oblomov arasındaki benzerliklerin gün geçtikçe daha çok farkına varırsınız. hatta kimi zaman düşünce dünyanıza yeni şeylerin eklendiğini ve bazı bulguların sizde izler bıraktığını idrak edersiniz. zaman zaman da bazı sayfaları tekrar tekrar okuyup üzerinde düşünmeye, tartışmaya, iç dünyanızda hesaplaşmaya başlarsınız. romanın belki de en sıkıcı yanı olan ayrıntılarının, böylesine bir albenisi ve cazibesi de var. ve bence gonçarov'u diğer yazarlardan ayıran en kıymetli unsur da tam olarak bu. sonuçta hayatı bu şekilde yansıtabilmek de ayrı bir özellik. yazarın bahsettiğim o enfes yeteneğinden bir kuple; "her ne kadar aşkın ele avuca sığmaz bir şey, insanı durup dururken hasta eden bir illet olduğu söylense de onun kendine göre nedenleri ve kanunları vardır. bu kanunlar henüz layıkıyla incelenememiştir. çünkü aşka düşen bir insanın kendi ruhunda filizlenen bu duyguyu, gözlerini bağlayan büyüyü, bir bilgin gözüyle izlemeye vakti yoktur. kalbinin ne zaman ve nasıl hızla çarpmaya başladığını, nasıl birdenbire kendini feda edebilecek kadar güçlü bir bağla bağlandığını, nasıl kendini unutup sevgisiyle bir olduğunu, zekasının nasıl uyuştuğunu ya da alabildiğine inceldiğini, iradesinin, düşüncesinin nasıl esir olduğunu, dizlerinin nasıl titrediğini, ateşinin nasıl yükselip gözlerinin nasıl yaşla dolduğunu göremez..." not: ben seviyorum oblomov denilen temiz yürekli tembeli :d nedendir bilmem ama onun divanında yatıp durması, ne dostluğun, ne aşkın, ne de herhangi bir şeyin bu tembelde en ufak bir kıpırdanma yaratamamasından çok hoşnutum :d
      0#1922974 hayır ben daha çok seviyorum oblomov'u :) ayrıca hani 4 bölüm şeklinde açıklamışsın ya, aslında olaylar arasındaki ilişkilerle okuyucuya çok şey söylenilmek istenmiş, yani roman ondan ibaret gibi gözükse de altında çok göndermeler var. zaten çıktığı dönem itibariyle de fazlasıyla bunun izlerini görüyoruz. ama seninde dediğin gibi, boğucu ayrıntılarının yanı sıra, bu uzun romanı çekici kılan şey; dönemini güzel bir kurguyla harmanlayıp yansıtabilmiş ve kendimizden bir iz taşıyor olmasıdır - kizilotesii 07.09.2017 12:45:48 |#3369488
      0ne demek ben daha çok seviyorum? şimdi seni düelloya davet ederdim de oblomov kadar olmasa da bir şeyler yapmaya üşeniyorum :d onun dışında; bana söylenecek söz bırakmamışsın. romanı dört bölüme konusu itibariyle yapabildim. zaten başka türlü de yapamazdım. velhasıl; çok güzel kitap bee :d - louis froziel 07.09.2017 13:39:37 |#3372033
      0şimdi seni düelloya davet ederdim de salça kaynatıyoruz :d biz oblomov'u sözde değil özde sevenlerdeniz. tabi ki hazır salça alacak değiliz, mis gibi kırsal yaşantımızla sahalardayız efenim. #oblomovunaskerleriyiz. - kizilotesii 07.09.2017 13:47:09 |#3372368
      butun yorumlari goster (24)
    17. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      çantasını yapmışlar benim canım oblomov'umun. d&r'da satılıyormuş sanırım. rengi de şekli de çok hoş olmuş. bayıldım resmen gözüm kaldı. seveniniz varsa bitmeden alınız. sonra ağlarsınız.
      0bkz: başlığı kimin upladığını tahmin etmek.. - louis froziel 28.03.2018 23:45:38 |#3655803
      0yoruma kimin geleceğini tahmin etmek... :d - kizilotesii 28.03.2018 23:55:21 |#3656005
      0tahminlerin birbirini elemesi sonucu yine yenişemeyip, yine berabere kalmak.. - louis froziel 28.03.2018 23:57:39 |#3656417
      butun yorumlari goster (6)
    18. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bu kitabı okumaya başladığımda oblomovun tembelliği o kadar sinirimi bozdu ki daha fazla devam edemedim
    19. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bittiğinde yakın bir arkadaşı kaybetmiş hissi yaşatan ve diline oblomovluk kelimesini katan yazarı i̇van gonçarov olan kitap.
    20. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Boş buldukça entiri girip ona buna salça olmuşum bu başlık altında. Hayır bu kez tutucam kendimi. Banane Oblomov'dan!
    21. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      kadıköy’de bulunan neredeyse çoğu ithal biraların bulunduğu sakin, hoş bir mekan. sigara içme alanının kısıtlı olması dışında bir problemi yoktur.
      0sayın a*cık yazar ben yazacaktım bunu, sevgiler - mazeretim var wasabiyim ben 16.05.2020 20:15:49 |#3778827
      0şu olaylar bitsin köpek öldüren içip kör olalım. - why god why 16.05.2020 20:17:27 |#3778773
      1olur - mazeretim var wasabiyim ben 17.05.2020 00:51:28 |#3779064
    22. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      “aman tanrım, insanın her gün, dünyada neler olup bittiğiyle ilgili bilgi toplaması, bunlarla kafasını şişirmesi, sonra da bütün bir hafta durmadan bunları konuşması nasıl bir şeydir! yok efendim, mehmet ali paşa bugün bir gemi yollamış konstantinopolis’e? işin yoksa, nedenini düşün dur… ertesi gün de don carlos başarısızlığa uğrar… beyefendi endişelidir, kara kara düşünür. :d … duydukları her şeyi enine boyuna tartışırlar, ama aslında bir şeyi umursadıkları yoktur. canları sıkılır, olanlar oyalamaz onları. bağırıp çağırırlarken gerçekte derin uykudadırlar! konuştukları şeyler yabancıdır onlara. başlarındaki şapka onların değildir. işsiz güçsüz oldukları için her yana saldırır dururlar, bir şeyin üzerinde odaklanamazlar. bu her şeyle ilgilenmede bir boşluk, her şeye karşı bir ilgisizlik vardır! oysa kendilerine emek isteyen mütevazı bir patika seçip onda ilerlemeye çalışsalar, o patikada derin izler bıraksalar… ama işlerine gelmez bu, çünkü can sıkar, o zaman da çok şey bilmenin insanların gözünü boyamaya yararı olmaz.
    23. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Rus yazarların sayfalarca betimleme yapması, karekterin iç dünyasını uzun uzun anlatması beni benden alıyor. Bayılıyorum Rusların yazdığı kitaplara. Oblomov da işte böyle bir kitaptı. Okurken fenalıklar geçirdim, sinirden öldüm, acıdım. Kısacası kitabın başından sonuna kadar ben de Oblomov’un başucundaydım. Kitabın en önemli kısmı bence Oblomov’un rüyasıydı. Orayı içselleştirerek okursanız Oblomov’un neden böyle bir insan olduğunu da çok iyi anlarsınız. Her insanın etrafında mutlaka bir Oblomov vardır ancak bu kadar saf kalmış mıdır bilemem. Mutlaka okuyun.
    24. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Normalde kitap yarım bırakmak gibi bir adetim yoktur. Elimde süründürür yine de bitiririm… Ama Oblomov’un üşengençliği beni o kadar çıldırttı ki kitabı fırlatıp attım… üşengeçliğe tahammülüm olmadığını bu kitaptan öğrendim .d Kime bunu söylesem “İlerisi gerçekten güzeldi keşke biraz daha sabretseydin” deyip duruyor ama yok mlsf ki ben yapamadım… bu kitaptan pes ettim… belki sabrımın daha fazla olduğu bir gün tekrardan denerim. O güne kadar görüşürüz…
      1İlerisi gerçekten güzeldi, keşke biraz daha sabretseydin - mandibulafibroma 24.07.2023 00:16:29 |#4574143
    25. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      --- spoiler --- adam üşengeçlikten gül gibi kızla evlenmedi evden çıkmamak için gitti ev sahibini sikti --- spoiler --- işte böyle bir tembeldi oblomov.
    26. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      birçok klasik eser, hatta birçok kitap gibi iyi bir kitap değildir. iyi bir kitabın tek bir kriteri vardır; dönüp yeniden okuma isteği uyandırması ve okurken alınan hazzın zihinde bıraktığı tat. ben hayatım boyunca bu dediğim şeyi çok az kitapta yakalamışımdır. mesela ihsan oktay anar'ın suskunlar'ı, orhan pamuk'un benim adım kırmızı ve kara kitap'ı, bir idam mahkumunun son günü, germinal, anayurt oteli, aylak adam, martin eden, zorba, gönüllü kulluk üzerine söylev, palto ve katip bartleby gibi eserler dediğim kategoriye girer. her biri hem dönüp dönüp okuma isteği uyandırmıştı bende hem de okurken aldığım haz orgazma eşdeğerdi. edebiyat gevezeliktir. ve bir yazarın ya da yazar adayının gerçekten bir olayı yoksa, yazmamalıdır. ukalalık etmek ve kendimi herhangi bir yazarla asla kıyaslamak istemem (ki haddime de değil) ama tam üç adet kitabı yayımlanmış ve dördüncüsü yayımlanmak için bekleyen biri olarak tekrarlamak isterim ki, bir yazarın veya yazar adayının tek derdi, bir derdinin olmasıdır. entrynin en başında belirttiğim gibi, maalesef çoğu kitap, hatta kitapların ezici çoğunluğu bu yargıdan muaftır. zira çoğu ya sırf para kazanmak ya da popüler olmak için yazılan şeyler. hep dalgasını geçiyoruz ama özellikle klasikler, eski dönem tv dizileri gibi, yazıldığı dönemde, bölüm veya harf başı para ödenen eserler. oysa çok iyi olduğunu belirttiğim birkaç klasiği (ilk aklıma gelenlerden) başta belirttim. maalesef gerçekler bunlar. yoksa ben de isterdim okuduğum her kitap zihnimde eşsiz bir tat bıraksın ve dönüp dönüp okuma isteği sağlasın ancak çoğu bunu yaşatmadı. ki iyi bir okurumdur. hatta aşırı seçiciyimdir. ama olmadı mı olmuyor. yapacak bir şey yok.