bugün
yenile
    /
    1. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bir gün bütün deger yargıları değişecek ve yargılananlar yarıç, ezilenler de suçlu sandalyesine oturacaklardır ve onlar o kadar utanacaklar, o kadar utanacaklardır ki utançlarının ve suçlarının ağırlığı yüzünden ayağa kalkamayacaklardır.. o zaman akllı yada akılsız bütün ezilenler, yani bizim caddedeki insanların çoğu, yani; ''küçükken öcü geliyor diye beni korkuttukları çolak ve deli rüstem ile ben ve benimle birlikte bar kızı leyla kendisine yüz vermedi diye intihara teşebbüs ederek beynine iki kurşun sıkan fakat ancak kafa tasını delerek alay edenlerden kurtulmak için bütün hayatınca yolda kalpak giyerek dolaşmak zorunda kalan meyhaneci hızır ve onunla birlikte orta okulda kekemeliği ve garip mistik düşünceleri ile arkadaşlarının alay konusu olan ve şimdi hava gazıyla intihar ettiği için ölmüş bulunan ve evlerindeki şecere ağacında taze yağlı boyayla yeni boyanmış yeşil, titrek bir yapraktan ibaret kalan ercan ve ercanla birlikte annesi rus ve babası italyan olan ve sınıfta ve bahçede paltosunu hiç çıkarmayan ve daima gözlüğü ve paltosu ile ilk okul birinci sınıf çocuklarıyla top oynayan ve gavur diye ve kambur diye horlanan altan ve altanla birlikte zeki ve siyah gözleriyle bana hep muhabbetle bakan ve yedi kardeşiyle ve annesi ile ve babası ile ve teyzesi ile ve dayısı ile evkaf apartmanının en üst katında labirent gibi karışık koridorlarda ki yüzlerce odadan sadece birinde oturan ve sınıf birincisi olduğu halde ilk okuldan sonra elektirik çıraklığına başlayan osman ve onunla birlikte bütün gülünçlüğüne rağmen aşalığı sefaletinden ve sefaleti aşalığından ileri gelen mimar cemil turan ve mimar cemil ile birlikte sakat olduğu için hiç yürümeyen ve hep altını kirleten ve misafirler görmesi diye ve sosyetik annesi rahatsız olmasın diye yaz kış balkonda tutulan ve hep bağıran ve altına yapan ve güzel yüzüyle ve akıllı sözü ile beni büyüleyen ve balkonda yerde kendini oradan oraya atan zavallı ayhan ve onunla birlikte bodrum katta evdeki yedi ve bahçedeki yirmi yedi kedisiyle yaşayan ve kimseye zararı dokunmayan ve ölmüş kocasını unutamayan rus madam ve madamla birlikte yirmi iki yaşında veremden ölerek bizleri ve ailesini elemlere boğan ve albay sait beyin biricik oğlu ve liseden dört defa kovulmuş olup sanatoryumdan altı kere kaçan ve yağmurlu bir ilkbahar akşamı hastaneden son kaçışında ıslak elbiselerini çıkarmaya fırsat bulamadan ve kanla boğulan ertan ve onunla birlikte basit bir kamyon şöför muavini iken lastik karaborsasından zengin olarak genç yaşında kumar denen illete tutulan ve bu uğurda servetini ve dostlarını kaybeden ve karısı kızı ve oğlu tarafından terk edilen ve meteliksiz kalan ve bir gün kahve köşesinde kendini vuran ve eski samimi aile dostumuz orhan ve orhan beyle birlikte olmaktan muhakkak gurur duyacak olan ve el kapısında dünyaya gözlerini açıp ve kaderi ve mesleği hizmetçilik olan ve komşumuz saffetlerin üçüncü hizmetçisi kezban'' yargıç kürsüsünde bulunacağız.. bunu da buraya bırakayım belki izlemek isteyenler vardır..
    2. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bir türlü okuyamadım su kitabı çok merak ediyorum
    3. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      okuyanı minimum seviyede olup, sosyal medyada paylaşanı maksimum seviyede olan oğuz atay kitabı.
      1normaldir. sadece şarkılar bölümünü sindirebilmem cidden haftalarımı almıştı benim. - devriksekiz 10.10.2017 00:37:20 |#3580130
      1sana diss atmadım bro yanlış anlama genel tavrım bu :) - dodjudge 10.10.2017 00:38:04 |#3580199
      0yok estağfurullah. üstüme alınmadım zaten ama haklısın yani kabul ediyorum. :) - devriksekiz 10.10.2017 00:38:53 |#3580469
      butun yorumlari goster (5)
    4. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      biri bana bu kitabı alsın yalvarırım ya param yok alamıyorum :(
      0sana gelirse bana da yolla. hepimiz faydalanalım:) - çılgın att 10.10.2017 00:57:55 |#3581584
      0alırsam eğer sana ulaşacağım :) - kremalikahve 10.10.2017 00:58:49 |#3581657
      0o günü bekliycim kremali:) :) - çılgın att 10.10.2017 00:59:26 |#3581335
      butun yorumlari goster (4)
    5. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      3 gün önce bitirmek nasip oldu. o değil de bitirdikten sonra niye bitti diye triplere girdim
    6. 8
      +
      -entiri.verilen_downvote
      konusu açılınca depresyondayken okunmaması gerektiğini söylediğim, ama her seferinde depresyondayken okuduğum şaheser. "beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen, boşuna yorma derdi; boş yere mağaramdan çıkarma beni. alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna. tedirgin etme beni. bu sefer geride bir şey bırakmadım. tasımı tarağımı topladım geldim. neyim var neyim yoksa ortaya döktüm. beni bırakırsan sudan çıkmış balığa dönerim. bir kere çavuş olduktan sonra bir daha amelelik yapamayan zavallı köylüye dönerim. beni uyandır."
    7. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      “ilaçlarımı alıp banyoya kapanıyorum. durumu kimse görmesin diye kapıyı kilitliyorum.”
    8. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      cogggg merak ediyorum okuyacağım o kitabı
    9. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      sınavdan sonra okuyacağım kitaplar arasında.
    10. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      kitabı alırken sahaf " okuduktan sonra dönüşü olmayan bir yere gireceksin." demişti. bense sadece zaten dönüşü olmayan bir yerde olduğum için ve sonunda "popülerciler" ortada kalmamışken kendimi oğuz atay'a verdim. i̇lk 50 sayfada o yolda tek başıma ne kadar çok yürüdüğümü görünce korktum. hatta ilerledikçe daha da korktum. hala da korkuyorum okuduklarımın kafamdaki düşüncelere denk düşmesine. hala okurken kitap hakkında bir şeyler yazmak ne kadar doğru bilmem ama kendimi tutarak okuyorum ki hemen bitmesin. o yüzden bu yazdıklarımı şimdi yazmazsam ne zaman yazarım bilmiyorum. okunması değil hissedilmesi gereken bir kitap. her sayfada oğuzcum atay daha bir anlamlı bakıyor kapaktan. " yaa buda bu kafanın içinden geçti. ama unutmadım ve yazdım." diyor. etrafımdaki insanları boş yere okumaya davet ediyorum. sanırım birinin daha çıkıp kitabı anlamasını istiyorum. yalnız kalma korkusu belki. "kelimeler, yalnızlığı anlattı ve yalnızlığın içinde eriyip kayboldu." her kelime biraz daha yalnızlık. velhasıl okuyun. okurken hissediyorsanız kitabı o zaman yalnız hissetmeyin oğuz atay ellerinizde peki siz neredesiniz?
    11. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      --- spoiler --- "beni ya şımartın, ya da kapı dışarı edin!" diye bağırırdı. "yarı içtenliğe dayanmam zor benim. bir kişi mi kalacak? tamam, bir kişi kalsın." sonra gene bağırmaya başlardı: "ben günahkârım: bana vurun!" o günlerde dostoyevski'yi okuyordu. --- spoiler --- not: (#2143606)
    12. -1
      +
      -entiri.verilen_downvote
    13. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: doğu demirkol aromalı trt 1 dizisi. sıkı takipçisi olmamakla beraber, şu ana kadar yayınlanan tüm bölümlerini izledim. eleştirilerime başlamadan, bu dizinin başlar başlamaz çevremde uyandırdığı etkiden söz etmek istiyorum. ilk bölümünün yayınlandığı gün çok sevdiğim bir arkadaşım mesaj attı, izlememi tavsiye etti. aynı günün akşamı ailemle konuştum, onlar da aynı öneride bulundu. (babamın doğu demirkol'a ayrı bir sempatisi var. kardeşim de az çok benim yolumdan gidiyor. leyla ile mecnun'u falan baya sever mesela.) derken bir gün muhalif'le konuşuyoruz. tabii ikimizde de leyla ile mecnun'un yeri bambaşka boyutlarda. bu da tuttu önerdi bu diziyi. içimden diyorum; ya hu zaten izleyeceğim ben bu diziyi. barış yıldız'ı görmüşüm, bırakır mıyım hiç? bu dizi bu derece bir etki uyandırmış olabilir mi hakikaten? ve beklenen oldu.. başta da dediğim gibi şu ana kadar olan tüm bölümlerini izledim. hakkında birkaç eleştirim var; absürd esintili mahalle/aile dizisi izlemeyi özlemişim. insanlar da özlemiş. bilhassa leyla ile mecnun'un kemik kitlesi.. yetim bırakılmış gibiyiz amk. kaç zamandır bize hitap eden bir yapım yok ekranlarda. olacağa da benzemiyor.. tutunamayanlar'da leyla ile mecnun'a dair pek çok şey var. misalen doğu demirkol'un oynadığı tarık karakteri fazlasıyla mecnun'u çağrıştırmakta. kaç yaşına gelmesine rağmen işsiz güçsüz oluşu, şaşkın aşıklığı, temiz yüreğiyle yerli yersiz boş konuşması, sonunu düşünmeden hareket etmesi, masum aldanışları ve dahası. yöresel ilham perisinin karşı ise aksakallı dede zaten. fakat onun biraz daha değişiği. öğütleri ters tepen ve çoğu zaman ilham getirmek yerine ilham götüren tezat bir yapısı var. insanı hayallerinin peşinden gitmesi için teşvik etmek yerine; manipülatif bir üslupla o insanı geçim sıkıntısı ya da gelecek kaygısı ile yüzleştiriyor. sonra da hayallerini bir kenara bırakıp hayata atılmasını tavsiye ediyor falan. vallahi cins herifsin çekirdek reis :d lütfü ise yedek kamil'in şair olmaya çalışan hali gibi.. evin annesi olan karakteri beğendim. genel itibariyle ters köşe karakterler kullanmışlar zaten. evlatlarından haz etmeyen anne olur mu ya hu? ya da fakir olmak için çırpınan zengin şımarık bir çocuk? ki o çocuk leyla ile mecnun'un tıs tıs arda'sı bir nevi. tarık ve ablasının yakaladığı uyum da bana çok tatlı geldi. oyunculuk anlamında şinasi yurtsever yine en yatkın olduğu mevkide oynuyor. kendisinden ne bekliyorsa veriyor. keza barış yıldız da öyle. hatta dizideki favori karakterim diyebilirim. eli kalem tutan ince ruhlu bir duygusal. çok sevdim ben şair lütfü'yü. doğu'nun oyunculukta daha çoookk yol kat etmesi lazım. 3. bölümün finalinde dükkanın önünde nara attığı bir sahne var mesela, çok benzin yakmış orada. o kadar yükselmesine gerek yok. öz ve tadından oynasın bize yeter. dükkan dedim de aklıma geldi, malum cafe de bir nevi erdal bakkal'ı bu dizinin. ekibin toplaşma, plan yapma ya da atlatılan bir şey sonrası sakinleşme yeri olacağı benziyor. henüz 6. bölümünü yayınlamış bir diziyi senaryo açısından çok da eleştirmek istemiyorum. o bayıldığım leyla ile mecnun 20'lerden sonra sarmıştı çünkü beni. ancak bu demek değil ki senaryo şimdiden eleştirilemez; bir kere dizide kötü karakter yok, kızı isteyen ikinci bir aday yok, illegal işlerde maharetli biri bile yok.. tamam, tutup da bu diziye de mafya koyun demiyorum. ama mesela karaborsa bilet satıcısı, korsan kitapçı ya da sahte tarihi eser üreticisi gibi gibi bir karakter eklenebilirdi. senaryonun en büyük eksikliği; karakterlerin başına musibet gelmiyor ve biz onların kendi yöntemleriyle o musibetlerle nasıl başa çıkacağını öğrenemiyoruz. demek istediğim her birinin bir uğraşı olmalı. lütfü şiir yazmaya çalışıyor, hicabi üniversite açmaya çalışıyor vs. ama yetmez. doyurucu mücadeleler göremiyorum. hadi bu olmasın. ulan bari öğretisi, aforizması olan konular işleyin. o da yok. sözde absürt bir yapım ama absürt etmenlerle oyunu karıştırmaktan aciz. satranç oynar gibi "şu absürtlük buraya, bu absürtlük buraya.. heh, şimdi oldu. insanlar bu saçma olaya kesin gülerler." demekle olmaz o iş. olayı komik yapmak istiyorsanız, olayın ve karakterlerin özgürce saçmalıklara yelken açmasına izin vereceksiniz. ilham perisinin geçmişe gitme yeteneğiyle muazzam bir troll potansiyeli var. ama doğru kullanılamıyor. velhasıl; gidişatı yerinde sayan ama potansiyeli hala olan bir yapımdır. umarım tez vakitte kendini toparlar. . not: şu lütfü sevilmez be "susuz soğuk dudaklardan döküldü birkaç hece bak gökyüzü berrak yağmur var ve ıslandım her dervişin dimağında yer eden bir bilmece yıl elli yedi yer nedim divanında bir gece huzurlu bir ses yükseliyor sıla-i rahimden ölmenin tam zamanı hazır hava güzelken çeşminden dökülmüş doğarken kıvırcık saçların bir ezanla fısıldanmış en güzel isim adın..."
      0girdi yine çok güzel. bir ayrıntı eklemek istiyorum; son zamanlarda olan bir şey dikkatini çekti mi dizide? 7. bölüm fragmanı dahil. - kıpçak bey 19.02.2020 17:12:01 |#3772321
      1@kıpçak dikkatini çeken ayrıntı nedir merak ettim bak - rakunettin 19.02.2020 17:22:40 |#3772325
      17'nin fragmanını izlemedim henüz. müsait olunca izler, öyle yorum yaparım. - louis froziel 19.02.2020 17:26:03 |#3772326
      butun yorumlari goster (11)
    14. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      diziyi sevdim özellikle tarık karakteri bana aşırı samimi geliyor, özlemişim.
    15. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      şahane bir dizi olduğunu düşünüyorum, umarım sonu yakın değildir. herkes izlesin reytink verin şu diziye nolursunuz bee :))))
      0reyrink dilendim aq yaa lröcşsöcl - kafasi simdi geldi 19.02.2020 23:08:57 |#3772329
    16. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      içine popüler kültür ögeleri girse de hâlâ ısrarla kalitesini bozmamış dizi. inşallah bozmaz çünkü kıyaslandığı leyla ile mecnun'a göre çok daha fazla eğlendiriyor.
    17. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      güzel başlayan ve gittikçe daha da güzelleşen trt dizisi. 6. bölüme geldiler ve izlerken 'işte olmuş' dedim. herkesin dediği gibi leyla ile mecnun havası var, absürt komedi yani. ama bir l&m olur mu bilemem çünkü iki dizinin de kendine has güzellikleri var. inşallah sonradan bozulmayan uzun ömürlü bir dizi olur.
    18. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      - (#2335163) eklemeyi unutmuşum, aşağıda alıntısını vereceğim tarzda diyaloglara ve detaylara biraz daha ağırlık verirseler çok daha güzel bir yapım haline gelir. tebessüm ettirdiğinin birkaç saniyesi sonrası içlendirebilen komedileri severim. her mizah üreticisi aynı zamanda kahır da üretebilmeli. "bulamayız bir çare. koca insanlık tarihinde bulunamamış da biz mi bulucaz buna çare? ya acaba bu tekerleğin, elektriğin, ampulün icadına falan çok mu zaman ayırdılar da; gönül işlerini hepten boşladı mı bu insanlık ne yaptı ya? yıl olmuş bilmem kaç. hala bu kalp kırıklığı için randevu alınacak bir kardiyoloji servisi olmaz mı ya?"
    19. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      (#2335163) birileri bu girdiyi okuyup dikkate almış olmalı. zira çok güzel şeyler oluyor dizide son zamanlarda. gülücük.
    20. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      - (#2335558) kıpçak'ın yazdıklarını görünce 7. bölümü izleme işini erkene aldım ve az evvel izledim. gerçekten olumlu sinyaller vermeye başlamış. eleştiri, tespit ve karakterler adına "paha biçilemez" sahneler artmış. (tarık'ın babasıyla olan sohbeti gibi.) ve sonunda diziye gerçek bir kötü adam gelmiş :d (ki kendisi müşfik kenter'in öğrencisi olan bir ustadır.) ne kadar kalıcı olur bilmiyorum. ancak işin ehli bir isimin bile bir projeyi nasıl yükselttiğini bir kez daha görmüş olduk. bu yol üzerinden devam edilmeli. kıpçak'ın latifesi acaba gerçek mi diye de düşünmedim değil bak. önce bir şuna bakın; (#1308816) ardından şuraya buyurun; "aldanma ki şair sözü elbette yalandır." tamam bence de şu an boş yapıyorum ama hoşuma gitti bu durum :d hatta bu senarist ekibinden birinin sözde benim entrylerimi okuma işini bir paragraf daha sürdürmek istiyorum; reis diziye tadımlık karakterler ekleyin. dizide her bölüm gözükmeyecek ama gözüktüğünde de vazifesini fazlasıyla yapacak tatlılıklar istiyorum. şunun gibi; link -ya da kardeş payı şerif abi gibi gibi.- anladın sen ne demek istediğimi. hadi göreyim seni. ahwak not: "kararlı mısın?" sorusuna yarı ciddi yarı gevşek bir şekilde "kararlıyım yaa..." demek de ne bileyim. manyaksın olm tarık :d
      0alttan alttan gaz vermeye devam, çaktırma :) - kıpçak bey 28.02.2020 21:34:41 |#3772577
    21. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      fehmi karakteri diziye giriş yaptığında beni pek sarmamıştı. sonrasında karaktere ciddi bir değişiklik yaşattılar. şu an daha iyi olduğunu düşünüyorum.
    22. -1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      izlerken her replikte nereye gönderme yaptığını anlayıp kahkaha basmak harika bir duygu. yanındakiler sırıtırken kahkaha basıyorsun, onlar ise ''bu deli neye gülüyor'' diyor. nys
    23. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      -napıyorsun tarık? +yürüyorum vildan ama bana mı diye sorma dümdüz yürüyorum.
    24. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      yapmayın abi şu şiire yazık etmeyin lan Deli gibi uykum var irem ney lan. Hem o şiire öyle girizgah yapılır mı. irem: gözlerime bak Tarık: deli gibi uykum var irem, gözlerimi tankerler boşaltıyor. Neyse ben niye şimdi şiiri sahiplendim ki alper düşünsün bana ne.
    25. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      başında göz kapaklarım var!
    26. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      2,5 defa okudum. İlk seferinde yemedi, yarım bıraktım. Dedim benim buna çapım yetmez diye yarım bıraktım. Sonra bir şekilde okudum. Sanırım geçen yıl da ikinci defa okudum. İkinci okuyuşumda bir noktadan sonra öfkeden kudurdum, yer yer oturup ağlayacaktım az daha. Gerçekten insanı ortadan ikiye çatlatacak cinsten bir roman. Her anlamda çok iyi. Bence erkenden okunmamalı, ihtiyarlık gelene kadar da ara ara tekrar okunmalı bu roman. Romandan ilk haberdar oluşum da saçma sapan bir yere dayanıyor. Okan Bayulgen, Kanal D'de disco kralı'nı yapmaya başladığında ilk 2 yıl sıkı takipçisiydim programın. Sanırım muhabbet kralında olacak bir abi vardı programda. Programın konusunu bile hatırlamıyorum. O abiyi de hatırlamıyorum hatta. Programı bulsam alıp saklamak bile isteyebilirim. Çok hoş bir sohbetti. O abi muhabbetin bir yerinde birden yükseldi; "Efendim, her Türk genci mutlaka ama mutlaka Tutunamayanlar romanını okumalı. Tutunamayanları okumadan falanca konuyu(programda tartışılan konuya işaret ediyor) asla anlayamaz, içselleştiremez. Ama gençlerimiz okumuyor Oğuz Atay'ı. Adam o kadar içten ve iştahlı yükselmişti ki ulan dedim bu roman ne böyle. Sen üzme tatlı canını abicim ben okurum. Bilmiyorduk kızma. O zamana kadar da hiç duymamışım o kitabı işe bak. O gün yazdım kafaya bunu. Dedim bu abi bu kadar yükseldiyse bilgili bir abiye benziyor vardır bir bildiği. İlk fırsatta da almıştım. Ama yine de kitabı okumam çok zaman almıştı. Kazık kadar oldum. Kitabın ismini ilk duyduğum andan bugüne 10 seneyi geçmiştir. Gelinen noktada bu kitabı kime okutmalı, kime okutmamalı kararını verebilmiş değilim. Benim hayatımda iyi ki yer edinmiş diyebiliyorum sadece. Bilseydim bu kadar heves eder miydim okumaya bilmiyorum. ayrıca: (#2342346)
    27. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      İçimde hep bir yerlerde bu kitabı okursam “kesin intihar ederim” söylentisi var. Okumamakta ısrarcıyım.
    28. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      oğuz atay'ın ilk romanı. kendisi hiçbir zaman çok sevilen ve kitapları okunan bir yazar olduğunu bilemedi. erken gitti. bunu hatırlamak bana her zaman üzücü gelir. intihar temasını, sayın selim ışık'ın yaşamını ve psikolojisini çok güzel yansıttığı kitabıdır tutunamayanlar. keza bu konuda tehlikeli oyunlar kitabında da çok başarılıdır. eller boşta kalıyor, tutunamıyorlar toprağa anlatamıyorlar anlatılamayanı. anlatmak gerek: düşman sarmış her yanı oysa, mesela selim ışık anlatmadan anlaşılmaya aşık puan: 9.5/10
    29. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      2 haftadır gelmesini beklediğim okumak için sabırsızlandığım kitap eminim mükemmeldir
    30. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Kitabı alıp okuyabilmek nasip oldu sonunda . 160. Sayfadayım kitabı anlayamamaktan korkuyorum :( bitirmek mesele değil ben bu kitabı okurum ama ya anlayamazsam?
    31. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Demin bu kitabı dolabın üstünden almaya çalışırken düşürdüm tutamadım kitabı ya :(
      19Tutulamayanlar - milenyummilena 09.01.2022 19:58:19 |#4298795
      2Ne desem bu esprinin üstüne bilemedim... - tehfincanli 09.01.2022 19:59:12 |#4298796
      1dayanamadım… - milenyummilena 09.01.2022 20:01:27 |#4298800
      butun yorumlari goster (6)
    32. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Okuduğum en iyi kitaplardan biri. Tam bir başyapıt. Okuyun okutturun.
    33. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      neden gündemdeyim bilemedim
    34. 6
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Oğuz Atay'la tanismama ve bütün kitaplarını okumak için harekete geçmeme sebep olan çok güzel bir kitap. Kitaba da yazara da ayrı hayran kaldım. Arada açıp altını çizdiğim yerlere tekrar bakıyorum çok seviyorum.
    35. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
    36. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      tehlikeli oyunlar ile başladığım oğuz atay tanışma serüvenime bununla devam edeceğim ama nedendir bilmem, cesaret edemiyorum. tehlikeli oyunları okurken hissettiğim hayranlık ve oğuz atay'la bu kadar geç tanıştığım için gelen mahcubiyet hissimi hala atlatamadım, şüphem yok yine büyüleneceğim. oradan oraya savrulacağım okurken. bakalım, edite gelirim bir gün.
    37. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Bölüm onüç --- spoiler --- "Yazdıklarını beğenmiyordu. Bana okurken suratını asıyor, beğenmediğimi söylemem için ısrar ediyordu. Anlamıyorsun, derdi. Bütün bu yazdıklarım uydurma. Aklımdan geçenleri yazmaya cesaret edemiyorum. Alışılmış kalıplar içinde bocalıyorum. Kalıbım yok benim: Biçimsiz bir şeyim ben. Eriyip gidiyorum yazarken. Olmuyor. Bana uzak gelen yaşantıları düzmece bir biçimde anlatmaya çabalıyorum. İçinden geldiği gibi yazsan, içinden geldiği gibi anlatsan Selimim. Olmaz, deli derler adama sonra. Hemen damgayı yapıştırırlar. Daha kötüsü, hiçbir şey demezler. Ya da bütün çıkardığın gürültünün sonunda bunu mu yazacaktın derler; ayrıca içim o kadar karışmış ki sahtelikleri ayıklayıp temizleyemiyorum. Bütün suç, savaş yıllarında yediğimiz kara ekmeğin. Bizi iyi besleyemediler. Sonra da yağlı yemekler verdiler. Beynim yağ bağlamış olacak. Büyük ve güzel şeylerin dışarı çıkmasına izin vermiyor. Korkuyoruz. Düşünmekten ve sevmekten korkuyoruz. İnsan olmaktan korkuyoruz. İnsan yerine bir yığın kuklalar yaratıyoruz. İnsana benzetirsek onlara acımaktan korkuyoruz. İşin içine bir kere acıma girerse ondan bir daha kurtulamamaktan korkuyoruz. Sen de korkuyor musun Günseli? Senin için korkuyorum sadece Selim. Doğru değil. Ben bunu gerektirecek bir şey yapmadım sana. Bir sürü gevezelik ettim. Bitmesi gerekirdi bunların artık. Yeni sözler, yeni yaşantılar bulacağımı sanıyordum. Bu acılar, yüreğimi paslandırmış oysa. Sevmek zor geliyor. Alışamamışım: yoruluyorum. Her an sevdiğimi düşünemiyorum. Bazan atlıyorum. Boşluklar oluyor. Bunları boş sözlerle doldurmaya çalışıyorum. Oysa ben her an sana bakmak, bir sözünü kaçırmamak; bir kıpırdanışını, yüzünün her an değişen bütün gölgelerini izlemek, her an yeni sözler bulup söylemek istiyorum. Her mevsimde, her gittiğimiz yerde, insanlarla ve insanlarsız, aşkın değişen yansımalarını görmek istiyorum. Bütün bunlar beni yoruyor. Sen orada duruyorsun ve beni seyrediyorsun ve beni seyrediyorsun sadece. Senin için sevmek su içmek gibi bir eylem, ben her an uyanık olmalıyım. Her an uyanık olmalısın Selim. Yoruldum işte sonunda Turgut, ne olduğunu gördünüz. Sen her an uyanık olmalısın Selim. Herkese koşmalısın, her şeye yetişmelisin. Bu görevle dünyaya tayin edildin. Beşmilyon sekizyüzbin sekizyüzyirmidokuzda bir insana verilen bir görevin var. İstifa ediyorum. Dayanamadım, vazgeçiyorum. Bu görev için yetiştirilmedim. Özel bir eğitimden geçirmeleri gerekirdi beni. Beni iyi korumaları gerekirdi. Ben orta çağda yaşamalıydım. Sabahları Monteinge gibi oda orkestralarıyla uyandırılmalıydım. Bütün önemli kişilerin muhafızları var. Ben yalnız bırakılmamalıydım. Bu hususta sekizyüzyirmidokuz sayılı kanuna ek bir kararname çıkarılmalıydı. Günseli'yle daha önce tanışmalıydım. --- spoiler ---
    38. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      (#4299560) edite gelirim demişim, uplansın diye entrye geldim. *dikkat! işbu entry yer yer spoiler içerebilir (hoş, bence spoilerlık bir kitap değil) --- spoiler --- kitap, kaybolan genç mühendis turgut özben'in bir gazeteciye gönderdiği, içi farklı el yazılarıyla dolu bir koli kağıdın gazeteci tarafından sonunda açılmasıyla başlar. turgut özben, intihar eden arkadaşı selim ışık'ın (anlatmadan anlaşılmaya aşık biri) intiharını ve anlatmadıklarını araştırmaya başlar. sonunda gerçekten kayıp mı olur? yoksa kendini mi bulur? selim ışık: 19..da n. kasabasında doğdu. anlatmadan anlaşılmaya aşık, ince hesapların adamı ve isa mesih'e müthiş bir sevgi ve saygı duyan, incil'i bilmem kaç kere okumuş kahramanımız. kendine ait bir kelimesi olsun çok istemiş ve sonunda tek bir kelimesi olmuş: tutunamayanlar (bkz: disconnectus erectus) dostu turgut özben'in selimciğim ışık diye sevdiği, fakat ne düşüncelerinde ne de günlüğünde turgut'tan pek de bahsetmemiş olması da ayrı bir konudur. zira turgut bir tutunamayan değildi. evli, iki çocuk babası bir mühendis. böyle tutunamayan olur muydu hiç? --- spoiler --- bu eserin neden kült olduğunu elbette okuduktan sonra anladım. "oğuz atay gibi yazmak" diye bir deyim olsaydı anlamı "ancak uç bir akıl böyle yazabilir, kimse gibi düşünmeyenlerin kalemi gibi" olurdu. klasiklemiş abiiğ oğuz atay'ın dili çok ağır yaklaşımına kesinlikle katılmıyorum; dili çok sade fakat anlatımı kimselere benzemiyor. bu yüzden de genel kanı, "dili ağır" kalıbına takılmış. kendi adıma okumakta zorlandım bunu da beni fazla etkilemiş olmasına ve sürekli edebi bir yönden bakarak "oha oha bu nasıl cümle, bu nasıl bağlamak, bu konuya nereden geldik şimdi?" demelerime bağlıyorum. "oğuz atay'ı anlamak" diye bir kavram olsaydı, anlamı "ancak uç akılların, zihnin ötesine geçip düşünebilenlerin anlayabilecekleri" gibi bir anlamı olurdu sanırım. kendi içimde tedavülde olmayan bu kavrama öyle takıldım ki anlamak için çok çırpındım. okumaya başlarken bir yerlere sürükleneceğimi, yeri geldiğinde kitlenip kalıp aynı cümleleri tekrar tekrar okuyacağımı adım gibi biliyordum. ama bazen bir duvarın dibine çöküp selim ışık'ı uzun uzun düşünmek aklımdan geçmemişti tabii. selim'in şarkıları için süleyman kargı'nın açıklamaları kısmı da oldukça zordu. bir anda ana hikayeden çıkıp geçmişe, geleceğe gidip duruyorsunuz, yine de bir açıklamayı okuyup tekrar şarkıdaki kısma bakınca anlamak hoşa gitmiyor değildi tabii. bir de genel olarak eski türkçe kelimeler, uydurma ya da gerçek şarkılar, filmler, kitaplar, yazarlar, rivayetler ve düşüncelerden oluşan cümleler (diyalog halindeyken kahramanın düşüncelerine geçiş) olduğu için çoğu kişinin neden yarıda bıraktığı bir kitap olduğunu anlamak pek de zor değil. okuma konusunda biraz piştikten sonra kesinlikle muuuuhteşem bir roman! (ki şahsım henüz pişmemişken bu kadar etkilendiysem biraz zaman sonra tekrar okusam neler yaşarım kim bilir. zaten bu öyle bir kere okuyup rafa kaldırılacak bir "olay" değil.) turgut özben'in sadece arkadaşını kaybetmişliğin acısıyla sürdürdüğü bir hayatı yaşadığını sanırken yavaş yavaş olric'in hayatına girmesi ve girdiği duygu-durum değişiklerine tanık olmak anlatılmaz diyebilirim. -iletişim yayınları oğuz atay bütün eserleri dizisi'ne göre (bu arada ben bu basım üzerinden yazıyorum) - kitabın s.460 - 537 arasındaki on dördüncü bölümünde hiçbir noktalama işareti kullanılmamıştır. bu olayı biliyordum ama karşılaşınca mahvoldum. kelimenin tam anlamıyla soluksuz okuyorsunuz ama kendi adıma beni mahvetti! nasıl yaptın bunu be adam? bir tane noktalama işareti yok, bir o kadar akıcı ve doğruydu tüm yazılanlar. sonradan öğrendim: oğuz atay burada bilinç akışı tekniğini kullanmış. (ek bilgi: bilinç akışı tekniğini kullanan yazarlar, kahramanların zihninden geçenleri birbirini aralıksız takip eden sözcükler yardımıyla, imla kurallarına dikkat etmeksizin okuyucuya aktarırlar. yazarlar, kahramanların zihinden geçen anlık düşünceleri, başka bir deyişle onların bilinç yansımalarını anlattıklarından dolayı akışı ve sürekliliği kesecek noktalama işaretlerini kullanmayı tercih etmezler) başta burada neyi amaçladığını anlamamışken tekniği öğrendikten sonra oğuz abimizin sevgili okuyucularına -selim'in, günseli'nin, turgut'un...- tüm kahramanların kafalarının içindekileri bam diye geçirmek için kullanmış olduğunu düşündüm. *burası zaten okuması zor ama sürüklemenin zirvesi olan bir bölümdü bu arada, inkar yok. o bölümden birkaç alıntı: --- spoiler --- - seni tanımadan önce ağaçların çiçek açtığı ve yaprak döktüğü mevsimleri hep kaçırırdım derdi resim yapmayı sevdiğim halde denizin mavisini bilmezdim yaprağın yeşilinin her mevsimde değiştiğine dikkat etmemiştim - seni seviyorum ve yalnız seni görüyorum seninle ilgiliyim başka her şeyi unutuyorum sözün gelişi değil bu ben sözümün eriyim başka anlamları olsaydı sözlerimin başka anlamlara uygun kelimeler bulurdum elleri de sözünün eriydi elleri de sözlerine uygun hareketler yapardı - beni bir gün unutacaksan bir gün bırakıp gideceksen boşuna yorma derdi boş yere mağaramdan çıkarma beni alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna tedirgin etme beni bu sefer geride bir şey bırakmadım tasımı tarağımı topladım geldim neyim var neyim yoksa ortaya döktüm beni bırakırsan sudan çıkmış balığa dönerim --- spoiler --- ha bir de şu var ki okuduğum kitapları bazen arkadaşlarıma anlatmayı çok severim. "şöyle başlıyor, şöyle bir diyalog vardı, aaayy sonunda da böyle oluyor" gibi... ama gelin görün ki tutunamayanlar asla anlatabileceğim salt bir eser değil. bunu tüm samimiyetimle söylüyorum: anlatacak yeterli bir türkçe'ye sahip olamamaktan değil, sadece öyle bir kitap değil işte. şu an bu entryi yazarken bile ne yazdığımı bilmiyorum, klavyeyi aldım önüme ne geçerse yazıyorum. -tıpkı romandaki kahramanların düşünceleri gibi- kitabı ders çalışır gibi okuduğum için (yanına aldığım notlarla beraber) bir sürü altı çizili paragraflarım, cümlelerim, kelimelerim var. işte bazıları: --- spoiler --- - insan ölünce çok daha hafif olur sanmıştım. - kitapçı vitrinlerinin önünde biraz fazla kalıyordu, duraklara en kısa yoldan çıkmıyordu; duraktaki insanlardan daha hesaplı davranıp dolmuşa, önce o binmiyordu - bu beceriklilik, kendisini üstün saymasında oldukça önemli bir noktaydı oysa. hafızasında da bazı boşluklar oluyordu: kendini birdenbire, elinde anahtarla kapının önünde buluyordu. - yemek hazır; düşüncelerinle soğutma çorbayı istersen. - insan kendini beğenmeden yaşayamaz. kendini beğenirse, diğer insanlar onun hayatını cehenneme çevirmeye çalışırlar. bunun için, insan, hem kendini beğenmeli hem de beğenmemelidir. - birden turgut'a döndü: "onun öldüğüne gerçekten inanıyor musun?" turgut yerinde sarsıldığını hissetti. "bu sözünü hiç unutmayacağım" dedi. selim'in ölümü gene odayı kapladı. güneş tutulması gibi bir şey. kelimelerin dağıtamadığı bir ağırlık. - "şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş omayı isterdim" dedi: "gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda." - selim'in şarkıları kısmından üçüncü şarkı 277 ve 284. mısra'dan; bir sıkıntı ve nefretle yaşadınızsa, ankara güneşi sizin de uyuşturmuşsa beyninizi, ata'nın izinde gitmekten başka bir kavramı olmayan cumhuriyet çocuğu olarak yayan, pis pis gezdinizse (o sıralarda adı opera meydanı olan) hergele meydanında, bu sarı ve tozlu alan iğrendirmediyse sizi, bir taşra çocuğu sıfatıyla özlemeyi bilmiyorsanız denizi, kaybettiniz (benim gibi) . - selim'in şarkıları kısmından beşinci şarkı ilk 7 mısradan (*bence tüm kitabın özeti sayılabilir niteliktedir) tutunamayanların destanıdır bu şarkı, dostum süleyman kargı. eller boşta kalıyor, tutunamıyorlar toprağa anlatamıyorlar anlatılamayanı. anlatmak gerek: düşman sarmış her yanı oysa, mesela selim ışık anlatmadan anlaşılmaya aşık. --- spoiler --- *yeterince uzun bir entry olacağından bu kısmı yazmıyorum. merak eden için s.153-154 selim ve isa'nın buluşmasını okuyabilir, ek olarak s.154 sonunda selim'in isa'ya mektubu var. (şahsen çok sevdiğim bir kısım) - biliyorum, isa daha büyük acılar çekti diyeceksin. bu kadar ayrıntılara giremezdi, diyeceksin. asıl, ayrıntılara girmeliydi bence. - isa'nın ikinci gelişiyle durumu kurtaracağını sanıyorsun. - beni yıkın artık günseli derdi üstünüze çökmeden yıkın beni *selim'in ölmeden önce günlüğünü günseli'ye göndermesi ve bununla alakalı yazdığı mektupta onları hemen okumamasını, kendisini bunaltabileceğini, şöyle beş altı ay kadar sonra istediği yapabileceğini söylediği bir kısım var. yazdıklarıyla ilgili kurduğu cümle de şu: "bunları mustarip bir ruhun çırpınmalarını ifade etmekten çok okuyucuların duygularını kötüye kullanmak isteyen acemi bir yazarın karalamaları dersin" (benim inancıma göre işbu cümle oğuz atay'ın kendini anlatışıdır. kim bilir?) - ben karagöz filan değilim. herkes birikmiş bizi seyrediyor. dağılın! kukla oynatmıyoruz burada. acı çekiyoruz. - düşünceli görünüyorsunuz turgut. ne korkunç bir iftira. beni mi düşünceli görüyorsunuz? hiç adetim değildir: düşünmem. *turgut'un selim'in acısını her hatırlayışında ve onu anlamadığını anladığı her anda "bat dünya bat!" serzenişi yine tüm kitabın duygusunu yaşatan bir cümledir. selim'in günlüğüne -kendi tabiriyle "mahrem-i esrar"- değinecek olursam; pek de değinmeyeceğim. bilmemkaçsayfalık kitapta en kayda değer gördüğüm ve okurken selim ışık'ı maalesef çok iyi anladığım, biraz depresif bir adam olmasının yanında ince hesapları yüzünden hastalanan -hem bedenen hem ruhen- bu adamı anlamak beni de biraz üzdü açıkçası. yine de bir kaç alıntı paylaşmadan edemeyeceğim: - karanlığı görmemek için perdeleri sıkı sıkı kapatıyorum. - annem de babam da bana gerekli eğitimi vermediler. yaşamak için demek istiyorum. bana yaşamasını öğretmediler. daha doğrusu, bana her şeyin öğrenilerek yaşanacağını öğrettiler. yaşanırken öğrenileceğini öğretmediler. ben de kolayca razı oldum bana öğretilen bu yanlışlara. insan, kendi bulurmuş doğru yolu. ben bulamazdım... normal bir insan olmaya zorladılar, bana boş yere vakit kaybettirdiler. olmayınca da anormal dediler. ben de kendimi anlamadım: büyün hayatım boyunca normal bir adam olmaya çalıştım. *selim'in cenaze vasiyeti (aslında sadece günlüğünde belirttiği bir dileği) s.622 ...hiç olmazsa gazoz içsinler de bir serinlik kalsın içlerinde son günümden hatıra. yalnız sıcağı ve tozu hatırlamasınlar. hava da ne sıcak, demesinler. öğle namazında güneş yakmasın onları. imamın kara cüppesini görünce bunalmasınlar. evet, gazoz içmelerine izin verilmeli. belediye, elma ağacının altına gömülmeme engel olacağına, asıl bunlara engel olsun. ...soğuk bir günde ölürsem de kimse gelmeyecek... göz yaşları donup kalacak yanaklarında. baharda ölmek istiyorum. _______________________________________________________________________________________________ selim ışık sanılanın aksine depresyona girmiş, psikolojik sıkıntıları olan bir adam değildi. ince hesaplar hasta eder insanı ve evet anlaşılmamak da öldürebilir. onlar yüzünden-di biraz. ("onlar kim selim? onlar, onlar işte. biz olmayanlar.") her neyse, başta da dediğim gibi öyle bir sefer okuyup rafa kaldırılacak bir olay değil bu; ara sıra göz gezdirmek gerek. benim merak ettiğim; selim ışık, oğuz atay mıydı? günseli, sevin seydi miydi? tehlikeli oyunlar'da da hikmet benol ve sevgili bilge için aynı şeyi düşünmeye başladım. öğreniriz belki bir gün, neyse. *buraya kadar okuyan varsa helal olsun arkadaşım. teşekkür ederim. intihar etmek bir baş kaldırıdır diyor ve entryi kitabın ön sözünden bir bölümle bitiriyorum: "korkuyu beklerken tehlikeli oyunlara bile tutunamayan, gene de o oyunlarla yaşayan, geleceği elinden alınmış beyaz mantolu bir adam: dipten sarsılmış, kırgın, hatta umutsuz biri: günü geldiğinde yazdıklarının anlamına bile yetişemeyen oğuz atay. biri gülüyorsa bu ön söze, öteki yalnızca bakıyordur. ikisi de inanmıyordur şüphesiz. ikisi de soruyordur sonra: 'ben buradayım sevgili okurum, sen neredesin?' "
    39. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Uzun zamandır düşünüyorum bu konuyu, okumadıklarım dahil yazılmış en iyi Türkçe roman olduğunu düşünüyorum. Türk edebiyatında neden bir "don kişot" etkisi yaratamamış o çok tuhaf. Hala daha o etkiyi gösterebilmiş değil ayrıca. Tutunamayanlar şimdilerde hakkı teslim edilen ve baş köşede tutulan bir kitap ama edebiyatı etkiledi mi? Pek sanmıyorum. Bu metinle beraber yazın dünyası alt üst oldu mu? Yeni bir norm doğdu mu? Sanırım hayır. Edebiyatçılar otursun bunun nedenlerini düşünsün bence. Tutunamayanlar'ı niye tutamadık diye.
    40. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "Hayatımın, başı ve sonu belliydi; hiç olmazsa ortasını kaçırmamalıydım."
    41. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
    42. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
    43. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      En çok yarıda bırakılan kitapmış,okumaya başlayan neden olduğunu anlar.Kitap benim olmadığı için okurken altını çizemedim ama bolca altının çizilmesi gereken cümle barındırıyor.En çok aklımda kalan ise'Ben iç dünyama dönüyorum orada hayal kırıklığına yer yok.'
      2Okumaya başlamadım hiç. Neden yarıda bırakılıyor? - nhormals 13.12.2022 20:50:47 |#4493959
      0Postmodern bir kitap olduğu,içerik olarak kitap okumayı sevmeyen ve kültürü olmayan insanların okumakta zorlanacağı için. - bbbbb 14.12.2022 23:28:39 |#4494432
    44. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bütün çirkinlikleri açıkça gördüğüm için hayattan tiksiniyordum.
    45. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Güzel bir gün ve ben yaşıyorum. sayfa 36
    46. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      '' Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.'' Oğuz Atay/Tutunamayanlar Diyeceklerim bu kadar..
    /