bugün
yenile

    oğuz atay

    5
    +
    -entiri.verilen_downvote
    çok büyük adam çok. türk romanında böyle bir adamın var olmuş olmasını bazen aklım almıyor. hadi var oldu diyelim. bir şekilde çok geniş bir kitle tarafından kabul görmüş olması mucizevi geliyor bana hala. gerçi bugün yaşasa, isminin bu noktaya gelmesini garipser ama nihayetinde daha keyfini çatamadan yazdığı çoğu şeyin hiçbir amaca hizmet etmediğini, tam aksine eleştirdiği, yakındığı isyan ettiği her şeyin yeni metası olduğunu fark edip kahkahayı basardı gibi geliyor bana. bazen oğuz atay'ın tüm piyasada sadece "oğuz atay" isminden ibaret olduğunu düşünüyorum. oğuz atay'ın ne'liği hakkında fikir sahibi insanların çok ama çok az olduğundan o kadar eminim ki... bana deseler ki "kalan hayatının sonuna kadar sadece tek bir türk romancısı okuyacaksın kimi seçiyorsun?" oğuz atay çok iyi bir seçenek olurdu kesin. ben hayatım boyunca kendisini dönüp dönüp okumaktan rahatsız olmam galiba ya. sadece oğuz atay'a bu payeyi vermiş olmak bile beni gururlandırmaya yetiyor açıkçası. oğuz atay kısa yazın hayatı boyunca kuyuya bir taş atıyor sadece. bütün yaptığı bu. bakalım bu dibi görünmeyen kuyudan ne zaman ses gelecek, ne şekilde gelecek, ne kadar derinden gelecek ve kaç kere yankı yapacak, sorularının cevabı merak ediyor sadece. oğuz atay kendisinde olanı ortaya sererek bir merakın ve sitemlerinin cevabını arıyor. i̇roni dolu bir ayna tutarsam birileri buna ne tepki verir diye soruyor. okurla, hedefe aldığı kitleyle ve eleştirdiği zihniyetle kimilerine göre sorunlu görülen etkileşiminin altında bu var. bir ihtimal... sadece bir ihtimalin değerlendirmesi olarak bakabiliriz tutunamayanlar'ın ilk basıldığı yıldan bugüne kadar gelişen tüm her şeye. ben ise sadece oğuz atay'ın günlüğünde "meçhul asker" diye söz ettiği çocukların arasında mıyım yoksa değil miyim bunun peşindeyim. aynı yani. bir ihtimal... sadece bir ihtimalin değerlendirmesi bu. var olmasını umduğu insanlar arasına girebildim mi diye soruyorum sadece. çünkü bu sorunun cevabıyla oğuz atay diye birisinin var olmasının sebepleri arasında olmak gibi bir lütuf ortaya çıkacak. aşağıya bir pasaj bırakıyorum. okurken cümlelerin altını çizmekten, yanlarına notlar ve işaretler koymaktan helak olduğum bir anatomi. türk romancılığı için söylediklerini bütünüyle türk entelektüeli şeklinde okuyun lütfen. çok bir şey değişmiyor. --- spoiler --- ahmaklar her ülkede var -yani her ülkenin edebiyatını bilenler arasında var. yabancı kitapları kapışıyorlar. benden haberleri bile yok. ben de sözüm ona, bu adamlardan kurulu bir okuyucu kalabalığı bekliyorum. çok aptallık.(...) bütün bunları bildikten sonra ve anlatamadıktan sonra, yazmanın ne önemi var? tatsız bir mücadele. düşman bile yok. herkese de karşı olamazsın ya. olunmuyor. konur, benden türk romanının sorunu gibi bir şey sormuş. türk romanının sorunu kişiliktir. i̇nsanımızın kişilik kazanma savaşının önemini henüz kavramamışş olmasıdır. kendisiyle hesaplaşma diye bir kavramın varlığından habersiz oluşundandır. bunun için romanımız düzmecedir. diyalektik gibi gerçekten büyük kavramların gerisine sığınan cüceler ordusu oluşundandır. "köylünün sefil yaşayışı" olgusu büyük roman yazmayı gerektirmez. buna benzer sözler söyleyenlerin de aslında sözlerinin anlamını kavramamaları da daha acıklı bir durumdur. halka büyük doğrular adına yalan söylemekten kurtulamamaktır sorunlardan biri. kültürsüzlüktür. ve en önemlisi ne kendini ne gerçeği sezememektir. sezgisizliktir. duyarsızlıktır. kültür kopukluğudur. kendilerinden yirmi yıl önce yaşamış bir romancıdan yirmi yıl ileride olduğunu düşünme yanılgısıdır. bir iki toplumsal gerçeği bir yerden duyan insanın başka şeyleri duyamamasından ileri gelen bir cahillik coşkunluğudur. (...) derinlikten, derinliğe ilerlemekten korkmanın böcekçe korkusudur. havuz edebiyatıdır. yüzeyde çırpınmanın verdiği korkunun edebiyat heyecanı sanılmasıdır, böcek yanılgısıdır. öyle bir çıkmazdır ki düzenden yana olanın da, düzene karşı olanın da aynı sularda çırpınmasıdır. haksız olana karşı çıkanın da haksız olduğu bir ortamdır. bunları yazmanın da bir yararı yoktur aslında. kişilik kazanmamış bir yarı aydınlar ortamında kimsenin yarım yamalak düşünce ve duygu 'müktesebatı'nı irdelemeye, kendi edinimleriyle hesaplaşmaya niyeti yoktur çünkü. herkes kendinden o kadar memnundur ki, bütün endişesi esnaflığını nasıl sürdürebileceğidir, dükkanda mallar eksik olmasın, reklam da iyi yapılsın yeter. bu mal; köylünün sefaleti, işçinin direnmesi, ya da küçük burjuva aydının bunalımı olabilir fark etmez. esnaf ve tezgahtar için bütün mallar satılabildiği ölçüde makbuldür. köy romanı piyasasında bir durgunluk mu var, biz de şehre taşınırız olur biter. esnaf için, yani mal üretmeyen için, yani acıyı, sevinci, duyarlılığı, insan derinliğini yaşamayan için hepsi birdir. esnaf için bu sözlerin sarsıcı bir etkisinin olacağını sanmıyorum. ancak henüz çetelerin şartlamadığı gençler varsa, yaşı ne olursa olsun, kafası yüreği genç kalmış olanlar varsa belki bu sorunlar üzerinde düşünür diye umuyorum. belki henüz gerçekleri okuyarak düşünerek kendi bilinci ile sezecek insanlar vardır bu ülkede. belki -bir dostumun dediği gibi- kitabı karşısına alıp, araya hiç bir bezirgan sokmadan, kitapla tek başına hesaplaşacak insanlar vardır. sahte eleştirmenlerin koltuk değneklerine dayanarak yürüyenlerin, edebiyat reklam ajanslarının gürültüsüne kapılarak şartlananların dışında kalanların varlığına inanmak istediğim için yazıyorum bunları. belki -kemal tahir'in dediği gibi- günde 24 saat romancı olmanın geriğini duyanlar ya da duyacak olanlar vardır. halit ziya'nın, tanrpınar'ın(hatta peyami safa'nın) roman diye bir gerçeği birçok gürültücüden daha çok hissettiğim, kemal tahir'in çok başka yoldan aynı gerçeği yaşattığını, daha doğrusu nasıl yaşattığı üzerinde düşünecek "meçhul asker'lerin varlığına inanarak yazabilir insan ancak. bu da kemal tahir'in dediği gibi kültür işidir, yani sadece bazı şeyleri bilmek değil, yeni deyimiyle özümseme işidir. yani çok fırın ekmek işidir. küçük kafa ve beden yaşantılarıyla büyük fırtınalar koparılamayacağını sezmektir. romanın bir ömür tüketmek işi olduğunu kavramaktır. şu ya da bu formüle yaslanmak işi değildir. köyden şehire, şehirden köye taşınmak işi değildir. 30 ocak 1976 oğuz atay --- spoiler ---
    ... diğer entiriler ...