yanında olmak,
dibe yol almaksa
ben çoktan geçtim o yolları
şimdi bir hüznün kıyısında
bekle beni
birazdan geleceğim
elimde söylenmemiş bir kaç söz
uyumakla heba edilmemiş
bir kaç dakikam daha var...
elinde feneriyle,
aforoz edilmiş üç büyük dinden
dağınık saçlarıyla
bir kadın olarak sen!
bekle beni
zor zamanlar için saklayıp
esirgediğim
bir kaç tebessümüm daha var..
yoksun sen
üstüne oynuyorum ömrümün kalan yıllarının
elimdeki kağıtlar en rezilinden
kaybetmek kaçınılmaz
sevgili dediğin,
bu hayatın kahrına katlanmak için
en geçerli mazeret değilmidir..?
hayat dediğin,
ertesi yarınlarla biriken
mutluluk yumağı...
yalnızlık,
tek başınayken kaçtığın...
huzur,
en uzağında baktığın yerden...
baktığın yer hala ateş içinde
ve sen yanmamak için
gölgesine sığınırken en kuru ağacın
uyumaya çalışırken
uykusuzluk,
en derinine işleyen,
bir kanser gibi her gece
soğuk yatağında yatarken
diğer yarısı boş,
hic bir iz yok yanındaki yastıkta
aklının tamamını meşgul ederken
o kadının kokusu,
serserilik kanında var...
ama o serserilik
bu sevda da hüküm sürmez...
bu gerçeklik kanımda var.
yokluğunun etkileri uzun yıllar sonra
derideki lekeler
saçlarındaki döküntüler gibi
iş işten geçtikten sonra
ortaya çıkacak...
erken teşhisi yok bunun
bu beden
baska hiçbir kadın tarafından
bu denli
kullanılmayacak...
3
+
-entiri.verilen_downvote
seninle konuşurken
saate durmadan bakıyor olmamın bir anlamı olmalı
geçmesin diye belki de
uykun gelmesin diye
belki de uyumıyayım diye
belki de ne bileyim
çocukca mazeretler uydurup kalalım diye
seninle konuştuklarımı
altalta yazıp birleştirince
şiir oluyor biliyorsun değil mi?
sen gidince ben
bunların hepsini alıp
alt alta koyup yeniden okuyorum
sınır devriyelerinden kaçmayı başarmıs
tüm kontrollere rağmen
sanki gizli bir geçidi var
yüksek dağları arasından aklımın....
su yatağını bulmuş akıp gidiyor sana doğru
sanki farkında değilmişim gibi
rol yapıyorum
hani
uluslararası casusluk yapanların yakalandığında
ülkesi tarafından tanınmaması gibi
inkar edeceğim gördüm seni sobe desen...
ben değilim diyecegim
ama bizden başka kim okusa bilecek
bariz bir şekilde ortada
prosedürlere uydurup
kanunlardaki boşluklardan faydalanıp
kendimizi aklayabileceğiz
bu mahkeme düşecek
ve kimse suçlanmayacak
tutanaklara geçecek sadece
o kadar
o tutanaklar
metal gri yeşil renkli bir dolapta küflenmeye bırakılacak
ve yangın anından hiçbir önceliği olmayacak
kurtarılacaklar arasında...
aklımın oyunları bunlar
hastalıklı bir beynin
sınırların ötesine geçmesi gibi
mazeretim kusurlu
açıklaması saçma
yine de burada olman
ve bilmek bunu...
okuyorsun öyle değil mi?
tutabiliyorum yani seni
yanımda
aklıma gelen herşeyi yazarak...
içine kanadın mı beni düşününce?
başka bir yabancının teri düşerken tenine
nefesinde bir yabancı nefesi
ısırırken dudaklarını
gözlerin sımsıkı kapalıyken
karışıyorken inlemelerin gecenin gölgelerine
aklına geldim mi?
beni mi aldatıyordun o an,
kendini mi?
sarılıp uyuyabildin mi sabaha kadar?
bana sarıldığın gibi...
3
+
-entiri.verilen_downvote
birazdan gelmem usta bekleme beni...
bu kadeh bitsin kalkarım.
bu sarhoşluk başa bela,
insan alışmaya görsün,
ayılmak istemiyor...
birazdan gelmem usta bekleme beni...
sen bırak sofrayı yarın gelir toplarım
bu sevda başa bela.
alışmaya görsün insan her sarhoşluğunda,
sevdiği kadına daha fazla tutuluyor.
birazdan gelmem usta bekleme beni...
söz biter burada,
abartısı yalan olur...
insan susması gerektiği yerde susmadığı için,
en güzel sofralar içkiye meze olur...
birazdan gelmem usta bekleme beni...
bu sofradan doymuş bir fani gibi kalkmalı.
yenilere yer açmalı.
ben göreceğimi gördüm...
bundan sonrasını olduğu gibi bırakmalı...
birazdan gelmem usta benden geçti...
en kırmızısından seçtiğim kafiyeleri,
en koyusundan düşkırıkları,
kangrene dönmüş yaraları,
antibiyotik fayda etmez,
kes gitsin gayrısını...
birazdan gelmem,
gelemem usta affet beni...
vakit tamam.
demir almalı bu limandan.
geçici heveslerle aldattık kendimizi,
ten kokusuyla büyülendik,
bir kadın öptü diye iddialı laflar ettik,
gel gör ki
öpüldüğümüzden beri büyüyemedik.
sevda iklimindendir diye,
her kahra eyvallah dedik,
sevdamız gitti...
biz basit bir yenilgiyi bile kabullenemedik...
ben artık gelmem usta bekleme beni!
istesemde gelemem...
ben bu kumarı değil ama,
bu hayat beni kaybetti...
2
+
-entiri.verilen_downvote
kafiyeli değil kalifiyeli şiir
3
+
-entiri.verilen_downvote
monologlardan sıkıldım.
çift kişilik sevdanın,
tek konuşanı olmaktan...
ve eşitleniyorken paydası
susmaktan...
hazırken varlığına
yokluğunla terbiye edilmekten yoruldum
daha fazlası gerekli güçlü olmaktan
güçlü olmaktan bıktım
ağlayamamaktan utandım
aklım fikrim varlığında
adam olmak bana göre değil
sensiz bir ömrü sonlandırmaktan
öyle basit ve düz bir mantıkla
bu kadar gerçek olabilecekken
yanılıyor olmaktan
yanılmaktan
bir sevdayı
başka bedenlere taşımaktan
oynamaktan ki
bu kadar iyi oynamaktan
en hakikisi benim bu yalancıların
yalancıktan yazmaktan
ve yazmak
sensiz bir hayata katlanmak icin
mastürbasyon çabalarından
uyuyorsun ya şimdi
o soğuk yatağa yalnız girmekten
alnımı yaslayıp sırtına uyumak varken
uyumak icin her gece
şişelerce alkole sarılmaktan
sarılmak dedim ya
kokun üzerimde hala
bir kadın en güzelinden...
en güzel kadın sensin!
yoksun
'canım yoksun' diye diye yanarken
öyle işte
çok söyleceği varmış gibi
dolu dolu yazıp
ansızın susarken
olmadığını anımsayıp
şimdi tüm bunları sana hazırlayıp
okumazsın nasıl olsa deyip
silip atarken
günaydın bebeğim..
ben'li bir güne uyandıramadığım için seni
suçluyum
eğer bensiz bir hayat yasamak
ağırsa senin için
5
+
-entiri.verilen_downvote
ayıp mı bu?
günahların en büyüğü mü?
öpülmek bir yabancı tarafından?
ya sevilmek
kaç aşk sığardı
sıradan bir insan kalbine
ya bir kadın
kaç erkek tarafından sevilebilirdi aynı anda?
neresinden bakarsan bak
akıl almaz
mantık sınırları yetersiz kalır düşündükçe
ne ben korkusuzca dokunabilirim sana
ne de sen
ben dokunduktan sonra
eskisi kadar masum kalabilirsin
şeytan bunun neresinde?
parmağındaki metal halka
ben seni öptükten sonra
bir halta yarayacak mı?
bahane olacak mı?
sonsuza dek birlikte olacağız yalanına...
sana dokunmadığım her an
ve düşlemediğim zaman seni
benden uzakta
uyumaya çalışırken
kasıklarında hissettiğin o sancı
sıcaklık
dokunmak isteyipte utandığın kendinden
o kaçış tutkusu
sahip olduğun hayattan
bir fırtına içinde yol almaya çalışmak gibi
eline artık ağır gelen
parmağındaki o metal halka
ben öpsem seni en ıslak yerlerinden
benden sonra sen
yanmazmısın artık
her aklına düştüğümde...
ayıp mı bu?
günah mı?
bu kadar isterken seni yazamamak
hangi mezhepte inkardı?
ansızın kaçıp giderken kollarımın arasından
dudaklarını yalayıp durduğunda aldığın tad
bu günah karşılığında alacağın cezaya
isyan olmayacak!
hepsi bundan ibaret
an'ı yaşarken kollarında
tüm bir hayatı çöpe atmayı göze alırken
gelirken kollarımın arasına
ne bir aile
ne sadakat
ne de inançların
içindeyken ben
en tatlı anında
hiçbir anlamı kalmayacak
üstleniyorum her günahını
tenindeki her yer
terle ıslanarak
senin olmak
parmağındaki o metal halkaya rağmen
ve attığın imzaya
verdiğin söze inat
benim olmak
ayıpsa bu eğer
beni taşlasınlar
günahsa eğer
en sıcak kazanlarında cehennemin
beni yaksınlar !!!
hayda yeni fark ettim telefonun azizliği - rache 03.07.2017 01:03:27 |#3713453
2
+
-entiri.verilen_downvote
ağzımın içinde geveleyip durduğum ne?
imlasına da kuralına da
her okuyanın anlayışına da
susasım geliyor bazen
yorgunum,
her yorulduğumda bunu söylemekten..
bir ter damlası süzülüp inerken sırtımdan
günde 12 saat çalışmaktan
yoruldum
her akşamın oluşunda
hiçbir şey olmamış gibi
eve gelip gülümsemekten
yoruldum
aynı nakaratların
benzer bestelere
meze olmasından...
durmadan içmekten
ve her sabahında ayılmaktan
yoruldum
sarhoşluk tadında bir hayat sürmek isterdim
zengin olamasamda
kasım'ı beklemekten
ekim'in kızılından
eylül'ün vurdumduymazlığından
ve her birine ayrı anlam yüklemekten
yoruldum...
aynı insan muhabbetlerinden,
sevda sözleri tüketmekten
çok yaşamış, çok öğrenmiş gibi
bilge edalarından
ben bunu böyle yazıyorum diye var
ben sussam kışa döner baharların
ben gidersem ardımdan
doğmaz güneş
ben geldim diye mi bu kadar güzelsin?
her zerafetini
hayra yormaktan
yoruldum...
kısacası
aklımın kahverengi saçlı kadını
durup durup sana gelmekten
yoksan
birine bakıp çıkacaktım diye
bahaneler uydurmaktan
dahası sensiz bir hayatın
gizli öznesi olmaktan
yoruldum...
şimdi azat et beni
bırak zincirlerim boynumda kalsın
senden sonra hangi kadın görse
bir enkaz devralacağını anlasın...
2
+
-entiri.verilen_downvote
inceldiği yeri yok bunun
kırılmayacak!
kaç şişe daha birayla cilalasan
bu kafa sarhoş olmayacak!
biriktikçe büyüyor çaresizlik
ertelemek hala,
kuru sıkı bir tabancayla ateş etmek
çok gürültülü ama
çok etkilemeyecek...
her aşk şarkısıyla tazelenen gerçeklik
ayıldığın zaman ki başağrısıyla sersemletmeyecek
büyülü bir kara evde uyanmak gibi
tüm renklerin ihanetiyle başlamak güne
gördüklerin,
göreceklerinin teminatıdır bundan sonra
söylediklerin,
duyacaklarının...
berrak bir su limanında
sığıntı olmaktan başka birsey gelmiyor elinden
yorgun bunca yıl fırtınalarda yol almaktan
çürümüşlük ruhunda gizli
bedenin hicbir zaman
seni ele vermeyecek
gülümsemen, takındığın masumiyetin
kaç el daha değdikten sonra tenine
artık eskisi kadar güzel gelmeyecek
baktığında aynalara...
söylediğin sözler
yalanlar kadar içten
bir o kadar soyutlanırken dünyadan
başka bir doğum seni temizlemeyecek
başka bir dokunuş hafifletmeyecek
alacağın cezaları
sonraki otobüsü beklesen bu satte
hiç bir otobüs
o kaçırdığın kadar boş gelmeyecek
başka kadını sevsen bundan sonra
hicbir kadın onun kadar
seni sevmeyecek...
3
+
-entiri.verilen_downvote
sığ bir düşünceye tutunup
kıyıya vurmuş bir balina gibiyim
oradan geçenler intihar ettim sanıp
ellerinde kovalar
su taşımışlar bedenime,
dualarıyla umut...
minicik elleri gövdemde
yanık sesli bir çingene şarkı söylerken
kapanmış gözlerim
hüzün dizboyu
dalgalar yetmemiş susuzluğumu gidermeye
ne de ıslak örtüler üzerimdeki
ağlarken kadınlar
ben bir sığ düşüncenin içinde
aklım karışmış yorgunluğunun gökdelenine,
çatısından kendini boşluğa bırakan senmisin?
benim anlamaya zorlandığım
belki de yılların ardından biriken ihtiyarlığım
intihar süsü verilmiş kıyıdaki yalnızlığım
benim için sende ağlarmısın?
2
+
-entiri.verilen_downvote
akla zarardı kurduğumuz düş diye...
bir türlü kafiyesi tutmayan şiir gibi,
neresini yazsan,
yazamadığının hatrı kalır...
akıl almazdı hissettiğimiz.
ne kadarını düşünsek,
düşünemediğimiz aklımızı başımızdan alırdı...
akıl karı değildi bu sevda,
belki de bu yüzden
daha başında zarardaydı bilançolarımız...
akılsızlık örneğiydi belki tarifinde kullanılan,
olmayacakların...
olan biten aramızda
toplasan üç satır sevdaydı
biz bilemedik neresinde nokta koyulacağını...
belki de bu yüzden inatla yüklemden kaçma çabalarımız,
devrik cümleleri sevip vazgeçemememiz...
seni düşürüp aklıma,
kapatmak gibi kepenkleri.
seninle yalnız kalma çabası koca bir kabalıkta,
bir aksam üstü belkide
iş dönüşü trafikte,
şarkı tutmak radyodan
sonra kendine gelmek bir düş dünyasından ilk otobüsle,
gerçeklerinden yoruldum!
hayallerinle ısıt beni
geleceksen haber ver
önceden yokluğuna alıştırayım kendimi,
varsan
hayatımda bir türlü eksiltemediğim
hangi tanrıya isyan etmeli?
bir çaresi var mı?
yoksa bir şehir efsanesi mi olacak,
tenine dokunmak icin yanıp tutuşurken ben,
sen bir kadeh şarapla avuturken kendini,
hangi yeni yıl teselli edecek?
eskiyen kalplerimizi..
2
+
-entiri.verilen_downvote
ansızın içinde hissedersin, özenle kendine uzak tuttuklarını
inkarların işe yaramadığını anladığında
geç olur
yeni bir yalan için
yeni bir şehir beğenirsin haritadan
gitsen hayalini kurarken
yaşadığın tutsaklık
kaçsan
nereye?
kimden?
yel değirmenleriyle savaşmaktan yorgun
kılıcı kınında
zırhı üstünde ağır gelir
aşkı yüreğinde
aklı bir ayılsa
neler yapacak...
gözlerinden anladıkları
bir orgazm ertesi üşümek gibi
gelir tenine
neye sarınsa
kime sarılsa
ürkekliğinin esrinde uykusuyla
içini çekse kollarında
açar gözlerini
sanmış gidecek gibi
usulca sarılmak geçer içinden
uyanmasın diye
duasına sığınır
dokunsa
ayılır belki sarhoşluğundan
şehrine geri döner
göçebe kavminden geldiğin için mi
her şehrin aşinası
kaldığın her ev
biraz daha yabancı
her yattıtğı yatak
kalk git artık diyecek
her kadın
içini çekse
kendinden bilecek...
yar'dan düşmüş
yarısını yazmış yarasının
sustuğu yer
yeni bir şehir
alıp başını geldiği
aklı geldiği yerde kalmış
kalbi kadında
içini çeken
ayağını çarpsa yürürken
kendinden bilecek...
hakkını verdik her sevişmenin
iklimi bozulmuş bir cografyanın
ansızın başlayan sağanak yağmuru gibi
dur durak bilmezken
durmuş aniden
ıslanmışız
iliklerimize kadar yorulmuşuz
karışırken birbirimize
uyanmayacakmış gibi
uyandık diyelim
inanmayacakmışız gibi
yalnız olduğumuza
kalbi kırıkların ülkesinde
görmemeyi öğrendik
ağlarken belli etmemeyi
dolu dizgin sevişirken
yorulmamayı
her bitişin ardından
daha büyük şehvetle sarılmayı
şimdi senin içinde çarpan kalp benim
benim içimdeki
kanatlarını açmış
yükseliyor alabildiğine...
öpüyorum tuzlu teninden
bu kokun var ya
siniyor ya üzerime
uyandık diyelim
birbirimizden izler bulacaklar üzerimizde
biraz sen kalmış ben de
biraz ben
aklında
uyanmak buna engel mi?
serbest şiirlerdir.
cemal süreya'dan gelsin.
"biliyorum sana giden yollar kapalı
üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni"
2
+
-entiri.verilen_downvote
dört duvar yalnızlık
üç yanı sularla kaplı şehrim
iki yanı kentsel dönüşüme kurban edilmiş
iki daire verecekler ya
ikisi
bahçemdeki erik ağacı etmez...
kadınım yorgun
binlerce kilometre yol gözlemekten
haritasından çıkmış çaresizlik
coğrağfi enlemler
yüzölçümü gibi çaresizliğin...
açık arttırmada önemsenmemiş
elde kaldığı için
değerinden ucuza satılmış
alan kişi öfkeli
yer kaplayacak deposunda
öyle bir hayat işte
ne yazsam
türk dil ve tarih kurumuna
uymayacak...
gerçeklik bulaşıyor düşlerime
doğru düzgün hayaller bile karaborsa
seni duşunebilmek için verdiğim rüşvetler
yeni cami temeline atılmış
her vaktini kazaya bıraktığım
kazası ahiretimde...
uyuyorsun şimdi
ne çok istedim seni
sabahım inkar yüklü
kızlık soyadım
kadınlık adımdan önemli sanki?
yağmur bahanem var benim
yakalanmışım ansızın
sana geç kaldım
mazeretim yok
bu yağmur
örtmez günahımı
ne çok sevdim
sonuna denk geldin
öpsem seni
koynumda uyuyacaksın ya
ihanetim unuttugum kadınlara
ah'ları
bulmaz mı beni...
0
+
-entiri.verilen_downvote
"bozuk" değildir. serbest kafiyedir o.
3
+
-entiri.verilen_downvote
yeni mesajınız yoktur yazısını görmekten yorulup
kapatıp tüm pencereleri
kendimi şarkının melodisine bırakmak
neler oluyor....
iliklerine kadar istemediğin bir işe giderken
sabahın ayazı
kalabalığın umursamaz tavrı
ne çok insan gömülmüş kulaklıklarına
yoruluyorum görmekten
onlar sessizce
bakıyor ekranlarına
ellerindeki pencerelerin
nasıl kapatmışlar kendilerini
nasıl beceriyorlar bunu
tutunmaya gerek bile duymadan
neler oluyor...
usulca cebimden çıkarıp kulaklığımı
bende bırakıyorum kendimi
çılgınca eğlenen ama farkettirmeyen
yığınların arasına
masamın başına oturmuş
eşlik ediyorum şarkıma
panceremin ardındaki yağmur
içime yağıyor
sakinleşiyorum
neler oluyor...
tanımadığım bir kadının çıplak kolu üzerimde
saçlarının kokusunu anımsamaya çalışırken
otobüs durağında buluyorum kendimi
çok dolu diye binmemiş az öncekine
sonraki farklı gelecek sanki
kimin umrunda?
neler oluyor...
alnıma çarpan her damlada
biraz daha yukarı kaldırıyorum başımı
gözlerim kapalı
yüzümden süzülen sular
kollarımı iki yana açtığımda
yükseliyorum sanki
teras katında bir sandalyenin üzerinde oturmuş
mırıldanıyorum şarkımı
tanrıma daha mı yakınım artık?
neler oluyor...
lobotomi öneriyor doktorlar beynim için
bitkiye çevirecekler beni
açık mavi önlük üzerimde
bu hissizlik tenimdeki
çiçekler de acı hissetmez mi?
koparılırken
mırıldanır mı benim gibi
şarkısını...
neler oluyor?
deniyorum
her gün yeniden dua ediyorum
bir devrim için!
kollarımı iki yana açıp
avazım çıktığım kadar bağırıyorum!
neler oluyor...
söylemeyi beceremediğim şarkım
dudaklarımın arasından çıkarken
babamın umursamaz bakışları üzerimde
omzuma dokunan elinin ürpertisi
çekip alıyor beni kalabalıklardan
gülümsüyorsun
ve bunu başka kimse görmüyor
gülümsüyorum
herkes kendime güldüğümü sanıyor
eşlik ederken şarkıma
yutkunuyorum sözlerimi
eğilip dudaklarına yaklaşırken
bilmem kaç bin santigrat sıcaklık yayılıyor damarlarıma
kulaklarımdaki uğultu
parmak uçlarımda karıncalanma
lobotomi işe yaramamış
doktorlar şaşkın
otobüsün sıkışık yerinde
şarkımı daha yüksek sesle söylüyorum
uzaklaşıyor kalabalık benden
deli midir nedir sabahın köründe!
neler oluyor...
kapısına
bir çift ayakkabı bırakılmış evin önünden geçiyorum
nasıl sessiz
nasıl kapanmış içine
biraz daha sokulup
çıplak kolu üzerimdeki kadına
fısıldıyorum saçlarının arasından
belli belirsiz görünen güzel küçük kulağına
neler oluyor...
3
+
-entiri.verilen_downvote
bir heves
diye başladıklarım
kaçmasaydı kursağıma
bu kadar umursamaz olmazdım
beklenen güneş tutulması gibi
yaşayacağım felaketler
sadece zaman meselesi
uyuyarak da gidebiliyormuş insan
istediği yere
gitmemek için isyan etse de...
çok havalı olmazmıydı
sabahın köründe kalkıp
nereye gidiyorsun diye sorduklarında
okula demek
kırk yaşından sonra...
hayat en ulaşamayacaklarımın fragmanını yapmış sanki
en güzel sahnelerinden kolaj
sıkıcı ayrıntıları özenle saklamış
vazgeçsem dedikçe seni vuruyor yüzüme
hadi sıkıysa vazgeç!
ulan dilenciye versen yaşamaz bu hayatı
hangi dilencinin var
senin gibi sevgilisi!
tam bitti diyorum
sesin düşüyor aklıma
öpmek istiyorum diyorsun ya
öpülecek her yerim kendini adam sanıyor!
bir iktidar kavgası başlıyor içimde
derdine düşüyorum
düştüğüm en güzel yer...
kalkmasam umrumda olmaz
uyanmasam bir gün
yanında uyandığım tek bir sabah
tüm uyanmamalara değer...
2
+
-entiri.verilen_downvote
büyük puntolarla yazılıydı oysa
görmemek için ya kör
ya da gözlerini kapamak gerekirdi.
kapattım.
kör olmaya hazır hissetmiyordum kendimi.
zamanı gelince beyazlamadığı için mi saçlarım
kendimi çocuk hissetmem?
üzerime gelmeyin dediklerimin
beni umursamadıklarını hissettiğim zaman
yanlışlığın soğuk şakasına takıldım
gülümsemeye zorladım kendimi
herkes kartopu oyunuyor diye
ceplerimden çıkarıp üşüyen ellerimi
pişman olacağımı bile bile
mazeretim vardı ya
herkes oynuyordu işte
oynadım
sonra ıslak ellerimi soktum
soğuk ceplerime
canım yandı
diğerlerinin de yanmış mıdır?
kına gecesinden dönen damat tarafının
yorgunluğu var üzerimde
tüm bu hengame
eğleniyormuş gibi yapan insanlar
mutluymuş gibi etrafına sırıtanlar
küçük kağıt parçalarına sarılmış kınaları aldığı için
aldıkları kınayı neresine yakacaklar?
tüm bu hazırlıklar
hazırlıksız yakalanmayı engeller mi?
masaya oturduğunda sorulan
hastalıkta ve sağlıkta
yanında olacak mısın sorusuna?
yıllar sonra anlıyorsun
oluyorsun
yetmiyormuş
yüce türk milleti adına!
karar veren başka bir kadın
ayırıyormuş
kutsal müesseseyi sonlandırırken
hangi meleği kör taklidi yapmış tanrının?
birlikte girdiğin o kapıdan
ayrı ayrı çıkarken
verdiğin o sözler
geçersizmiş
asıl yazı için süre geçmeliymiş
kanun önünde ayrılanlar
tanrı katında
ayrı mı yargılanırlar?
birlikte işledikleri günahlardan?
2
+
-entiri.verilen_downvote
canın sıkkın
ve bunun nedeni ben değilim...
...
aradan zaman geçer
yollar geçer
sessizlikler geçer
geçmez
sustuğu yerde kalır insan
simetrisine takılırsın kaldırım taşlarının
ne çizgilerine basmak
umurunda artık
ne basmamak
karanlıkta hepsi bir
soğuksa her yerde üşür insan
yalnızsa
bunun bir açıklaması yok
yalnızsın işte
kapanır bar ışıkları
kalabalık dağılır
sokaklar ıslak
bir ev var geri dönülecek
uyansan
yabancı
ama sıcak
hayatına aldığın adam
bildiğin yavşak
bile bile alıyorsan
kırıldığın yerde ara beni
girdiğin koynuna
sığmıyorsa aklıma
affet
ihmal ettiysem seni
affediyorum
kimle seviştiysen
benimle uyan
kiminle yorulduysan
bende soluklan
sonra yine git
bildiğin gibi
bekleyeceğimi...
3
+
-entiri.verilen_downvote
esmer teninin gölgesine sığınmışım
öpsem kasırgalar kopacak kasıklarında
nefesimi bıraksam meraktan ölecek gibisin
değse düşüm döşüne
cennet bahçesi tasviri az kalırdı kutsal kitaplarda
inkardan korkan münafık gibi
ne sana gelebiliyorum ne uzağımda tutuyorum
alnım secdeden kalkmaz aklım senden
nasıl bir ikilemdeyim dursam sen
durmasam gideceğim sen
yumuşacık göğüslerin başımı yaslasam
uyuduğum sen olacaksın uyandığım
hiç uyanmasam diyorum ya bazen
tenin kokusu henüz bırakmamışken beni
ıslanmış kasıkların alabildiğine arzuluyorken
dokunsam diyorum bazen
o narin teninin altında çağlayan
kanın nasıl da kulaklarında uğulduyor şimdi
bacaklarını aralıyorken
cennet tasvirlerinin şaşası
renk cümbüşleri, binbir şekli mutlulukların
huzur öperken kasıklarını
kıskanır seni
kapattığında gözlerini
başka dünya yok yalanları
nasıl da çaresizce uzaktan izler bizi
yeni bir dünya yaratırken
başım ellerinin altında
bastırıyorken içine
dilimi
nasıl da kendinden geçiyorsun
dudaklarını ısırırken
kaç çığlık daha gömeceksin içine?
kaç iç çekiş boğazına düğümlenecek
kaç defa tutacaksın kendini
için bir yanardağ gibi
patlarken...
3
+
-entiri.verilen_downvote
bitiremedikleridir insanı en çok zorlayan
yeni başlangıçlarda
bir çeyrek alır giderdik evlilik merasimine
arka planda ucuz iyi temenni sözleriyle
görevini yerine getirmiş olmanın bilinciyle
mutlu bir yuva kurulmuş olurdu
toplum vicdanında
herkes ne güzel de huzurlu
girerken sen başkasının koynuna
uyandığında bir yabancının yatağında
daha çocuk sevecektik
sanki çocuk üretme fabrikasında
kalite kontrol şefinden indirim isterler gibi
siz yaparsınız severiz biz
yaparız biz de
uzaktan sevmeniz
zavallı vicdanlarınızın zekatı olacak sadece
biz evlendirdik diyeceksiniz
çocuğu kucağınıza aldığınızda
sanki evlendirmek yetiyormuş gibi
mutlu bir gelecek vermek için o çocuğa...
yarın çıkıp protesto edeceğiz bir şeyleri meydanlarda
neyi bilmiyorum
zaten akşam unuturuz nasıl olsa
her gün yeni bir isim veriyorum balığıma
öncekini unutmuş nasıl olsa
uyusam unutur muyum?
verdiğim adları...
sakinliğime bakma ne olur
etkisiz hale getirilemediği için
patlatılan bomba gibiyim
kontrollü
bir o kadar korkutucu
sen korkma
emniyet şeridinin dışında dur
eline telefonunu alıp çekim yapanların arasında...
2
+
-entiri.verilen_downvote
bir beklemektir tutulmuş
hani uyuyunca geçer gibi oluyor ya
sabah nasıl olsa katlanıyorsun o geçimsizliğe
bir film daha açıyorsun sonra
bildik sahneler
replikler aklında
bir kez daha izlesen ne olacak sanki
diye diye tekrarlıyorsun hayatı
aynı kadınlara sevdalanıp
aynı yokluklarda tatmin ederken buluyorsun kendini
son kullanma tarihimin okunamıyor olması
benim suçum değil
tüketmeseydiniz beni!
hala yeterli değil alkol oranlarım
kendimi kandırmaya çalışıyorken
araya karışmayın n'olur
ayıramıyorum sonra sizi
yangın anında ilk kurtarılması gerekmeyenlerden....
ne çok kızıyorsunuz bana
sevemiyordum diye
sevsem bu kadar
beklemezdiniz ya
hiç girmeyelim o mevzuya
uyusak geçer belki dediklerimiz
uyanıkken geçmiyorsa
cehennemin dibine girsek
geçmez
saçma sapan sosyal medya hesaplarımızla
bir de buradan çek kankilerimizle
aldığımız beğeni oranlarıyla
geçmez
ne senin beklediğin gelecek yanına
ne benim özlediğim
şimdi
uyu uyuyabiliyorsan
dibine kadar yalnızsın
ağzınla kuş tutsan da,
milyon tane beğeni alsan da
o yatakta yalnız yatıyorsun!
en az şimdi benim olduğum kadar...
2
+
-entiri.verilen_downvote
saçındaki tokan düşmüş.
nasıl da kıvrılmıştır şimdi çenene doğru.
tenine gölgesi düşmüş,
elinle alıp kulağının ardına götürmüşsündür.
oturduğun yatakta dizlerini toplamışsın göğsüne,
kollarını sarmışsın etrafına,
güzel çeneni dizine dayayıp.
bakıyorsun anlamaya çalışır gibi,
saçmalıklarımı...
sığdıramadıklarımla yargıla beni,
mesela aklıma seni sığdıramıyorsam,
hayatıma alamıyorsam hayalini,
gerçeğime sığmıyorsa elini tutma heyecanı,
öpmek krizantem çiçeği gibi,
ne rengini ne kokusunu bilmiyorsam,
bununla yargıla beni!
nasıl gittiğimle değil,
her defasında nasıl sana geldiğimle yargıla beni
nasıl vazgeçip dizlerinin dibinde
koynuna girme yüzsüzlüğümle suçla beni!
uyandığında kokuma hasret
uyandığımda tenin özgürlüğüm
en son öptüğüm yerinden
ayırsana beni
yapabiliyorsan
en yandığından
uzak tut
ne yapsam
canını yakıyorum ya
yapmadığımla yargıla beni!
yatağına gelmediğimle
hayaline girmediğimle
ne çok dokunmak istedin
uzandığın yerde olmadığımla yargıla beni!
üstleneceğim
çok sevdim
o sevmedi beni de!
gidişine bir kadeh daha dolduracağım...
2
+
-entiri.verilen_downvote
dönüp durma başımda
geldin diyorum
iki veledin koşturarak inme sesi geliyor
apartman boşluğundan
nereden biliyorlar beklediğimi
gidip gelip benim zilimi çalıyorlar
sokakta gülüp geçiyorlar yanımdan
çok mu belli oluyor
taşıyamadığım
başım önümde yürüyorum diye mi
yalnız diyorlar...
uğultusunu da soğuğunu da
gelmişini de
geçmişini de
geçmeyenini de
geçer değil mi?
kızmıyorum çocuklara
bazen
boş bulunuyorum işte
ayakkabının tekini tutup fırlatıyorum arkalarından
sonra inip alıyorum ama
geçiyor öfkem
hatta
yine gelip çalsınlar zilimi
yine
sen gelmişsin gibi
heyecanlanayım
sığmasın kalbim
göğsüm kafesine
bu yüzden sevmiyorum akşamları
hepsinin annesi çağırıyor
yarına kadar gelmeyecekler geriye...
sanki biri çalıp gitmiş zilimi
yeri boş
sen gelirsen diye gecenin yarısı
duymam geldiğini
duyayım diye
sandalyemi kapının önüne koydum
bekliyorum
bazen üst komşuya geliyor biri
ayak sesleri yabancı
senin ayaklarının sesi usul usul
susar kapımın önüne gelince
açmamı beklersin belki
duymam diye
ardında bekliyorum
bazen akşam iş dönüşlerinde
kapının önünde durup
çantanda ararken anahtarlarını
hissederdim
yorulmuşsundur
koşarak gelir öteki odadan
açar, elindeki çantayı alır
botlarını çıkarırdım
bağcıklarını çözüp
bir elin omzumda
diz çökmüşken önünde
küçük ayakların
şair yanılmış
sadece ellerin değil
hiç kimsenin böyle küçük ayakları yoktu
yağmurun bile...
avucuma alırdım
nasıl da üşümüş
sonra
gelmemeye başladın
ne anahtar sesi
ne küçük ayaklarının avucumdaki yeri
sanki aynı anda gittiler
şimdi çocuklar var
unutturmamak ister gibi
tamam bazen sinirleniyorum
ama hep o kapıyı açınca
göremediğim için seni
onların suçu yok...
evlerine sığmayan insanlara öyle şaşırıyorum ki
nasıl dolduruyorlar
oturma odası, yatak odası, mutfak, banyo
arada bir hol
bir başka misafir odası hatta balkon
bir oda daha
kullanılmayan eşyalar ofisi
zor zamanda açılıp yatak olan
koltuklar
hepsi ne kadar kalabalık
hepsi rahat şimdi
istedikleri gibi yayılsınlar
ben dolduramıyorum artık
kapımın ardındaki o küçük boşluğu
ayakkabı dolabının
canımı bu kadar yacağını bilseydim
o dolabı yakardım
sen gittiğinde
otuzaltı numara ayakkabılarınla dolmuş
yazlık babetlerin, parmak arası terliklerin
yürüyüş ayakkabıların, kışlık botların
uzun diye bileklerinin üst tarafını kestiğimiz çizmelerin
kestiğimiz...
o küçük ayakların
giyerken
yine omzuma tutunurdun ya
sakallarım eline değerdi
elin sakallarıma
avucuna alırdın yüzümü
tutup kaldırırdın
öperken dudaklarını
sarılırdın ya
ayakların yerden kesilirdi
kalbim yerinden
o akşam gelmedin
sonraki akşamda
ne çok kızdım o dolaba
çabuk geçti ama
çocukların da suçu yok
anneleri çağırdı
yoksa mutlaka gelirlerdi geri
ya sen neden gelmedin?
kim çağırdı seni...
2
+
-entiri.verilen_downvote
senin yapacak işlerin vardı
benim sabrım yokken seni beklemek için
yorulurdun çok
uykun gelirdi
benimki deliler gibi kaçarken
giderdin görüşürüz deyip
aklım görüşmede kalırdı
bir milyon tane hayal peydahlardım
yasak sevişmelerden
hepsi ölü doğar
sen uyur
ben sabaha kadar
dört film
iki şiir
bir ayyaş çıkarken...
2
+
-entiri.verilen_downvote
konuşurken bazen durup iç çekiyorum ya, alma üzerine! bazen nefesim yetmiyor. dalıyorum. kendime gelince, geldiğim yerde sen olmayınca, gitmek istiyorum. gidemiyorum ya, ona iç çekiyorum. seninle ilgisi yok. olmak istediğim yer olduğum yere uzak düşünce, daralıyorum. hepsi bu...
0
+
-entiri.verilen_downvote
beklediği yerde
üzeri toz tutacak kadar uzun süre geçmiş.
o gelecek bir gün diye
gelmeden önce alınır diye o tozlar
kimse ellememiş
alınmamış
uzaktan bakılmış
beklenen gelmedikçe
akıldan çıkarılmış
toz tuttukça
takvim geriye sardıkça
unutur sanmış insan
bir başkasının kollarında
nasıl da çabuk
ihtiyarlarken
toz vazgeçmemiş
kaplamış üzerini
kadın kaç defa sevişmiş
adam kaç defa düşünmüş
akıl yetmemiş
ama yaşamışlar işte
adam köşesinde odanın
kadın uğramamış yanına
kimse tozunu almamış
gelmemiş çünkü
kadının çocuğu büyümüş
adamın tozu
gel zaman git zaman
zaman bu
ne isteyince geri geliyor
ne istemeyince gitmem diyor
kadın mutlu
ikinci oğlu da büyümüş
adamın ikinci kitabı
yaşıtlar
adamın beklediğiyle
kadının oğluyla
kitabın sayfasıyla
yaşıtlar
yeni bir yıl daha diyorlar ya şimdi
sanki mutlu olmaya yetermiş gibi
yeni olması
kadın gelmemiş
izleyecek filmleri
sevişecek geceleri
sabahında uyanıp
alınacak tozuyla evi varmış
iki oğluyla
mutlu mesut
zaten hep mutlu mesut
tekelindeymiş gibi
adama mutsuz tozlarıyla
bir hayat düşmüş
elmaların canı cehenneme
bir elmasını yedik diye cennetinden kovuyorsa tanrı
biz zaten doğuştan kaybetmişiz
1
+
-entiri.verilen_downvote
bir televizyon repliği ardına sakladık
içimize sinmeyen ne varsa
özenle kaçırıyorduk birbirimizden
senin duymak istemediklerin
benim söyleyemediklerim
bazen damarıma basıp
soluğumu kesiyordun
sorgulama esnasında
işkence yapar gibi
yarısı çıplak terlemiş
canı çok yanmış ama hala konuşmamış
bedenime
bir süre geçince
bu senin için dakikalar
benim için ihtiyarlamalar
tamam diyordum
yeter!
söyleyeceğim, yeter ki dur artık!
ne istiyorsan söyleyeceğim!
şakaklarımdaki elektrodları söküp
gözyaşlarımı silip
öpüyordun dudaklarımdan
''konuş hadi...''
yutkunurken,
milyon tane söylenecekleri
'ne istiyorsun?'
bir nefes gibi çıktı dudaklarımın arasından
'sadece konuş...anlat, nasıl geldik buraya?''
önce hangimiz vazgeçti,
zaman haritasının neresinde yoldan çıktık,
bilmiyorum
dedim.
yüzüm avuçlarının arasında
oturmuşken dizlerimin üzerine
uzaktan baktığını gördüm
yanımdayken
sanki bir böceğe yukarıdan bakar gibi
tiksinerek
acırken üzerime basmamak için
parmak uçlarında gezmeye başladın
o evin heryerini sen döşememiş gibi
bir yabancının yanına girer gibi uzandın yatağa
oysa nasıl da uykuya dalmadan her gece
sıçrar
fısıldardım kulağına
buradayım ben...
sabah kahvaltıları azaldı sonra,
akşam yemekleri
bir evliliğin monotonluğu damarlarımızda yayıldıkça
hareket kabiliyetimizi yitirdik
bir süre sonra zoraki sevişmelerde
kalp ritmimizi
temmuz ayıydı
ilk defa terlemeden boşaldık
sıvı transferindeki başarımız
içimzde kırılan hayallerin gölgesinde kaldı
yardım almaya başladık
indirim kuponlarından
ucuza konaklama kışın ortasında
zararını kurtarmaya çalışan
üç yıldızlı otellerden
kaçamak yapan çiftlerden ayrımız yoktu
yakalanmamak için köşe bucak kaçanlardan
ben alkol döküyordum içimdeki yangına
sen öfke
bir şekilde işe yaradı kısada olsa
yaktık birbirimizi
ben yorgun uyandıkça
düşünmeyi bıraktım
sen beni gördükçe
acımayı
ne batan ne zincirinden kurtulup yüzeye çıkan
transatlantik gibi kaldık ortasında denizin
rotası yanlış hesaplanmış
gözcüsü sevişirken yakalanmış bir çarpışmanın
üşürdün bazen uyurken
sen hatırlamazsın
sarılmak isterdim sana
ellerim geceden soğuk
kalkar sobadaki ateşi canlandırırdım usulca
sonra oturup izlerdim seni
sıcak su torbanı sırtına yaslarken
oturup bir sigara daha yakardım...
sonra
odaları ayrıldı evin
kıta sahanlığımıza saygı duyduk bir süre
tahrikten kaçındık
sen alkol şişelerimi görmezden geldin
ben telefonundaki mesajları
zaman kazandık, kaybettiğimize aldırmadan
inceldi
kopmadıkça sinirlendin
ben imtiyazlar verirken
sormadım
söylemedin
sordukların yankılanırken odanın duvarlarında
sustum
şimdi anlat diyorsun ya
çoktan geçtik biz oraları
bulaşıkları ben yıkadım
çamaşırları sen astın
hepsi buydu...
2
+
-entiri.verilen_downvote
en hazır cevabım
susmaktı
ne zaman çalışmadığım yerden gelse sorular
ne zaman çalıştım ki?
kendileri buldu insanlar
vermediğim cevapları
ben susarak onayladım
yeni sorular
yeni susmalara yol olurken
kenarda durdum
hiç mi sevmedin diye sordu kadın
sustum
ne anladı bilmiyorum
gidiyorum, bir şey diyor musun? diye sordu kadın
sustum
kaç tane kal dedim anladı mı
bilmiyorum
önce siyah çantasını aldı
sonra montunu
giderken bekledi mi
ardından seslenmemi
beklemiştir değil mi?
kızmıştı
ne söylesem kızacaktı biliyorum
sustum
yine de kızdı
ayrılırken yanımda bıraktı yarısını
sanırım en çok da
buna kızdı
oysa ben istememiştim
ne beni unutma dedim
ne gitme
en hazır cevabımdı
sustum
bu yüzden sevmemiş miydi beni
şimdi giderken
en sevdiği yerden
ayırdım kendimi...
3
+
-entiri.verilen_downvote
yaşadığımla
düşündüğüm arasında bir yerde
yoldan çıkıyorum
navigasyon cihazlarının çevrimdışı olduğu
ne yöne dönsem
varacağınız yer için
yeniden güzergah hesaplanıyor
denilen
bir türlü yolu bulunmayan
güneşe mi baksak yön tayini için
aksilik kış gelmiş
bulutsuz gökyüzü
güney yarımkürede
göç mevsimini ıskalamış
lodosun sıcağına kanmış
turna yalnızlığım
kargalar gülüyor
bed sesleriyle kahkahalarıyla
siyah bir çift boncuk göz çukurlarında
diktiğim korkuların omuzlarına konmuşlar
yaşamak
artık bir anlamı kalmamış
ama adettenmiş gibi yapmak
gelenek ve göreneklerine bağlı bir toplumun
bir türlü gelemeyen
ne yapsa görülemeyen bireyi olmak
bazen
kalabalık bir caddede hareketsiz duruyorum
biri adres sorsun diye
kimse sormuyor...
saati bile sormuyorlar!
sanki görmüyorlar...
nasılım?
sizin olduğunuz yerden bakabilseydim bana
ne görürdüm?
merak ediyorum bazen...
göç mevsimini ıskalamış bir turna gibi
üşüyorum şimdi
korkuluklarımın omzunda
kahkaha atan kargalar
bu kadar komiksem eğer
neden ağlıyorum?
3
+
-entiri.verilen_downvote
"...
mesela
sen gitmesen
dur
san
-masam
da bir şeyleri
n külü
gırtlağımı yakmasa
ya da
dur
önce bir gelsen ya
hem belki
sen de gitmek istemezsin
kim bilir"
2
+
-entiri.verilen_downvote
mesela
kalsam
boğazına takılan
canını yakan
öpsem geçer mi?/se
ama önce gelsem
kalmak isterim belki
iki satır daha
bir sigara içimi kadar
sonra
mutfaktaki masanın diğer yanı
boş kalır
biliyorum daha kötü değil
yatağının
boş yanından...
3
+
-entiri.verilen_downvote
ben,
şimdi beceremem
ama bilirim
daha
kötü değil
o başıboş sokaktan
hiç geçmeyeceğini
içim gibi bildiğim
kaldırımdan
kötü
değil, duy
ama inanma
4
+
-entiri.verilen_downvote
sağ elinin üzerindeki
sol anahtarı dövmesi
hangi kapıları açıyor
hangi kapılar yüzüne kapanmış
bakışların uzaklarda
kazayla çarpışmayasın diye biriyle
ne çok mesafe koymuşsun
insanlarla arana
sözlerin sustuğun kadar uzak
kimi kandırıyoruz şimdi?
der gibi bakıyorsun etrafına
aynada baktığın gibi
çıplak vücüduna
göğsünü avucuna alıp
kim tutacak benden başka?
der gibi...
kurduğun her hayal
yaşanmış daha önce
başkaları tarafından
ne çok öpüşmüşler
sana hiç kalmamış
bir otobüs durağında
ıslanmamak için
sokulmuşsun yanıma
sağ elinin üzerinde
sol anahtarı dövmesiyle
rüzgar iliklerimizi ısırıyor
kızarmış gözlerin
gelen otobüs senin mi?
üzerindeki hüzün
bu gece kaçta uyutacak?
her akşam bu saatte
üşür müsün benimle?
benim başka bir randevum yok
beklerim
gelirsen
adetim değil ama
yanımda bir şemsiye getiririm
eve gidince o aynaya bakacaksın ya çırılçıplak
göğsünü avucuna alıp
kim tutacak benden başka?
diyeceksin ya
yarın yine gel
sağ elinin üzerinde
sol anahtarınla...
4
+
-entiri.verilen_downvote
vakit geçirmek için
kendimi yere atıyorum
bir süre daha biraz daha
geçer belki
kendiliğinden düzelir
kendiliğinden bozulmayanlar
kandığım yerden vuruyorum kendimi
kaçınılmazı görmezden gelince
geçer belki
odasına sığamadığım bu ev
yatağında uyuyamadığım
aradığında konuşamadığım kadın
özlediğinde dokunamayan
birikiyor içimde
kendime çok gördüklerim
aramıza koyduğum mesafe değil
olmayacakları çıkarıyorum bir bir
başında sen geliyorsun
sonrası köpüğü gibi biranın
döksen dökülmez ya
kalır bardağında
barmen yenisini ver!
der gibi yeniden başlansa
bu defa köpürtmesek
bu defa konuşacakmış gibi yapma n'olur
olmayacakları çıkarıryorduk ya hayattan
neden geri geliyorlar?
yıllar önce öptüğün kadın
ansızın karşına çıkınca
naber nasılsınların ardında
bakarken gözlerinin içine
yeni bir olmayacak daha
sabah uyanınca
şehvet dolmuş kasıklarıma
kan basıncı
ha fışkırdı ha fışkıracak
ne yeri ne zamanı bunun
ne zaman yeri oldu ki?
bu hayatta...
ikinci sarıdan kırmızı görmemek için
kendimi yere bile atamıyorum artık
hayat tek kaleye çevirdi maçı
ha yedim golü ha yiyeceğim
bir kontra yakalasam
koşacak nefesim yok
uzun atma ne olur
yine geri koşacağım...
2
+
-entiri.verilen_downvote
gerçekten mutlu mu geceler?
o seni, sen beni, ben kimi?
onda gördüklerini benden beklerken
ben otobüs geçmeyen bir durakta gibiyim
tabelası bile olmayan
kaldırımın kenarına dikilmiş bir direk
bir zamanlar
geçermiş belki
uzun zamandır görmemiş kimse
güzergahı değişmiş
o gün bugün
yürürmüş insanlar
başka yerlere
ne çok
haklılık yüklü sorular soruyorsun bana
kendimi savunmak bile istemiyorum
öyle ki
savcılık makamının tek tanığı sen olsan bile
kırılacak kalemim
iyi halden ceza indirimi mevzubahis bile değil!
diyorsun ya ansızın arayıp sorsan beni
nasılım, ne haldeyim...
tüm anlarıma ipotek kondu bankalar tarafından
geleceğimi borç alıp harcadım
başka hayatlara ipotek konmasın diye şimdi
elimdeki hayatı yaşamayı bıraktım
bundan sonra her an
başkasına ait
ansızın arama isteklerime el kondu
çünkü ben o anları çoktan harcadım...
mutlu mu şimdi geceler?
yorgunluğun geçecek mi artık
benden uzak durduğunda...
ne kötü biliyor musun?
bilmiyorsun tabi ki...
sana vazgeçme! bile diyemiyorum...
öyle bağlı elim kolum,
öyle vazgeçiyorum...
1
+
-entiri.verilen_downvote
sana sarılınca
sıyrılıp saçmalığından dünyanın
ten kokusuyla başım dönerken
kasılırken kollarının arasında
bu heyecan
bu kalp çarpıntısı
bu
zaman duracak şimdi
kalacağız burada
sen ve ben arasında
gecenin karanlığında
öperken omuzlarının arasından
ellerinin iki yanında
ellerimin altında
tenim yanarken tenine değdikçe
bedenini saran her titremede
daha sıkı tutarken parmaklarımdan
bu fırtına dinmeyecek kasıklarında
kasıklarıma dayadıkça
dudaklarını ısırırken
parmak uçlarım parmaklarının arasında
avuçlarına değerken
nefesim dalgalanıyor saçlarında
teslimiyetin fethedilişi bedenimin
kölelik zorunluluk değil
benim seçimim
susturmak için dudaklarını dayadığında dudaklarıma
kesik inlemelerimiz yankılanacak
tablo asılmamış odanın duvarlarında
en ıslak yerlerine kabul ederken beni
nasıl da tutuyorsun
asla bırakmayacak gibi
her çektiğinde içini
biraz daha
biraz daha ister gibi
sardığında bacaklarını bacaklarıma
kimse bilmeyecek
kimse anlayamaz
nasıl yaktık birbirimizi
nasıl yandık
hiç sönmeyecek gibi...
2
+
-entiri.verilen_downvote
umut ekiyorsun toprağıma
hiç anlamazdım
mezarlarda büyüyen çiçeklerin
nasıl oluyorda oraya geldiklerini
kim sevmiş bu kadar
elinde umut kalmayınca
rengarenk çiçekler dikmiş toprağına
toprağın altında yatan vazgeçmiş belki
geride kalan
o tohumları ekerken
aklından neler geçmiş...
neleri ekmiş tohumlarla birlikte,
hangi hayalleri
hangi yaşamadıklarını
hiç yaşanmayacakları
nasıl kabullenmiş
ardında mı bırakmış
yoksa
sessizliğine hayran olduğu bir hayalet gibi
evine mi almış
alışkanlıktan mı yoksa
vageçmek istemediği için mi
her sabah
iki kişilik kahvaltı hazırlamış
tek başına...
yıllar sonra
yeniden gittiğinde o tohumları ektiği mezara
sevdiğini okşar gibi
dokunmuş mu
filizlenen her yaprağa...
hiç anlamazdım
mezarlarda büyüyen çiçeklerin
nasıl oluyorda
oraya geldiklerini
vazgeçmemiş belli toprağın altına girsede
sevdiği ekmiş ya o çiçeği
okşasın diye her geldiğinde
can vermiş
her yaprağına...
2
+
-entiri.verilen_downvote
sarıl bana sımsıkı
kollarınla bacaklarınla
yüzüm boynunda
parmakların saçlarımın arasında
nefesim boynunda
sen saçlarımla oynarken uyuya kal
ben kokunla
uyanmak hiç bu kadar güzel olmamıştı
sabahında sıcaklığınla
ısırmak istersin ya yanağını
küçük bir çocuğun
öyle tatlı öyle masum
sakallarım değer tenine
tutup göğsünü ağzıma vermek istersin
nasıl aç uyanmışım
kokuna, varlığına
rüyalarda olur ancak bu uyanmak
uyansam da inanamam
sol bacağın üzerimde
sol elin sırtımda
nefesin
koklar gibi
saçlarımın arasında
tenim tenine değerken
bir yangın daha körükleniyor
usulca girmemişim gibi
gece koynuna
düşünsene!
uyanıyorsun ve ben
yere göğe sığdıramadığın
sığıyor kollarının arasına
inanamıyorsun önce
uyanmak istemediğin bir rüya
öyle güzel
öyle teslim olmuşsun
alsan içine
fırtınanı dindirse
kasıklarındaki yangın
sönse en hararetinde
rüya nasıl olsa
uyanınca geçecek
bastırıp parmak uçlarını
geçirmek ister gibi tenimden içeri
gerçek bu!
kokum, sıcaklığım, kalbimin çırpınışı
kalbinin üzerinde
kollarının arasında tuttuğun benim
tutunduğum sen
uyansak öylece
yangın alarmları çalışmasa
ve biz ilk kurtarılacaklar arasından çıkarsak kendimizi
yangın esnasında
nasıl aç uyanmışım
tutup göğsünü ağzıma verirken
rüya gibi
sakallarım tenine değerken
içime çektiğim her nefeste
sen uyanmamış olmayı dilerken...
4
+
-entiri.verilen_downvote
uyuyalım şimdi
belki bir mucize olur
kalkmışsın sabah
yatağında ben
uzanıp öpmüşsün dudaklarımdan
uyanmamışım
pencresini açıp odanın
içeri biraz ışık almışsın
üşümiyeyim diye
üzerimi örterken
bir daha öpmüşsün dudaklarımdan
parmaklarının ucunda yürürken
uyanmıyayım diye
yüzündeki gülümseme
yayılmış tüm eve
uyuyalım şimdi
belki bir mucize olur
sıkışıp kalırız bu zaman diliminde
geçmişimizin gölgesinden
geleceğimizin beklentisinden uzak
sonsuz bir şimdiye mahkum
her sabah seninle uyanmak
gecesinde mucize beklemeden
bilmek
yanında uyanacağımı
sarıldığım gibi
yüzüm sırtında
uyandığımız gibi
o soğuk sabahlarda
uyuyalım şimdi
belki bir mucize olur
sabahın beşinde
yüz kilometre uzakta
uyandığında
ben yanında
sen solumda
ne çok isyan yüklü bu ayrılık
ben aklında
sen soluğumda...
belki bir mucize olur
olmaz ya
iki ağaç arasına çekilmiş hamakta
sallanırken
ayakların ıslak toprak kokar
avuçların
kınalı
saçların uyandırır beni
en derin uykumdan
bir kırlangıç çığlık atar
göğün kırmızısı yüzüne çarpar
uyanırsın sabahında
yanında ben
nasıl mutlusun
nasıl
sığmıyor için
içine
mucize olur belki
saye'nde...
4
+
-entiri.verilen_downvote
uyumalısın şimdi
içinde ben olduğum
düşümcelerden uzak
benden uzak
yanında olmayacağım
bir rüyaydı bu
kokun üzerimde
kim yaklaşsa yanıma
senden iz bulamayacak
adli tıb çaresiz
adil olmayanlar hükmümü verecek
herkes gider mi?
gitmiş oysa
kaldırım taşına sığmış çaresizlik
ciğerine sığmamış nefes
herkes
kendi yoluna almış....
5
+
-entiri.verilen_downvote
kaç kere vazgeip
elin telefona gidip
kaç kere vazgeçeceksin
kaç kere sesimi duymak isteyip
kaç kere kendine kızacaksın
kaç kere
beklediğimi bilip
beklerken
uyumaya çalışacaksın?
3
+
-entiri.verilen_downvote
güneşin döllediği toprak
ayışığında büyütür rahmindeki hayatı
ve tanrının gözyalarındaki sevgi
doldurur dünyayı
aşil'de biliyordu nereye gittiğini
ama aklına gelmiş miydi?
korkusuzca atılırken düşmanın üzerine
o gün en zayıf yerinden vurulup
kaybedeceğini kutsallığını
o an
neler geçti aklından
huzur mu yayıldı damarlarında
çekilmeye başlarken hayatın pınarı
toksa yıkılıp kaldı mı?
gerçeğin duvarına çarptığında
aetık biliyordu
annesi ayaklarına kapılıp ağladığında
karşı çıkarken bir fani olduğuna
ancak böyle bir onurlandırabilirdi babasını
bedeni kuruyup geri dönerken toprağına
var oldukça hayat
tanrılarla birlikte anılacaktı adı...
5
+
-entiri.verilen_downvote
geçmiş
ne kızgınlık var içimde
ne sitem
geçmiş
ona göründüğün anda
eski bir şarkı kulaklarımda
günah değil bu
yasak hiç değil
istemişsin
özlemişsin
hissetmeyi
bunun için
nasıl suçlarım seni
suçlama kendini
istediğin yerden öpmüş seni
ben olmamışım öpen
bu benim değil mi?
uyumuş şimdi
uyumasaydı keşke derken içinden
uyumasaydı keşke dedirten
ben değilmiyim
koynuma hasretken
yanında olamıyorsam
koynuna almak istiyorsa seni
bu kadar yakınken
bu saatten sonra gitme kal desem
kalırsın belki ama
kalan kim olur?
ona göründün mü? derken
dedikten sonra
göreyim seni şimdi demek
görünsen
içini yatıştırmak ister gibi
istedigin artık
o değil mi....
keşke gitmeseydi... ama artık neyi değiştirir ki bu.... - raansunguralp 03.03.2018 04:20:33 |#3681411
2
+
-entiri.verilen_downvote
güle güle diyene
güle güle denmez ki
hoşçakal denir
biri gider çünkü
diğeri kalır
gülümseyerek giderken biri
hoşçakalamadığı için diğeri
temenni yüklenir iki kelimeye
hoşça kal...
kendini benim gibi hissedemezsin
onun karşısında
öyleyse eğer
seviyorsundur
seni sevdiğim gibi
seviyorsan
bunu neresine koyacağımı bilemem aklımın
seviyorsan
sevme...
bekliyorsun ya şimdi
avuçlarından bırakmadan o telefonu
bir mesajımı
sesimi hatta
aradım da görmemişsindir belki
defalarca açıp bakıyorsun ya
aramamışım
yazmamışım
görüldü yazmıyor hatta
görmemişim
öyle uzak
ona olduğun gibi değil mi?
böyle ertelenir hayat
ben sana, sen ona, o diğerine...
diğeri her şeyden habersiz
uyku tutmaz
seni tutmadığı gibi
aklımda aklın
aklın onun düşünde
dokunmak istediği kollarımda
kollarımdaki nasıl huzur dolu
kırılır en ince yerinden tutulmak istenen
kahrı kalır geriye
söylenmemişler geceye
kendini benim gibi hissedemezsin!
öyleyse eğer
benim seni sevdiğim kadar seviyorsun onu
bunu neresine koyacağımı bilemiyorum kalbimin...
3
+
-entiri.verilen_downvote
öpsen
ten yangını
sussan
çekilir yer ayaklarımın altından
düşsem
düş'sem
gözlerin daldığında
varsam
kapadığında
nereye varsam
aklından uzağa düştüysem
açtığında yanındaysam
neye yarar
yar'ar
içini rahatlatan
içime dar geliyorsa
istiyorsan
senin olsun
istemediğin
yaram...
1
+
-entiri.verilen_downvote
ne zaman geldin?
duydun mu sesimi?
bu acziyet halim
sarılsan geçer belki
sarılmazsan
hak ettim değil mi?
yatağının kenarına oturmuşum
uyansan giderim belki
bu yüzden mi
uyuyor numarası yaparken
biraz daha kalayım
biraz daha ben koksun odan
nasıl olsa gideceğim uyandığında
uyanma ne olur
biraz daha seveyim...
sırtın açık kalmış
sarılayım
ne zaman bıraktım seni
ne zaman söyledim bunları
konuş derken dilimi tutamadım
affet
pişmanlığım değilsin ki
iyiki'lerime gömeyim seni
ne çok özlemişim
gidiyorum derken bile
ihtimal vermeden
sabah uyanınca
günaydın
diyecek
gözleri aralık bakarken
gülümseyecek
diye aldatmışım kendimi...
1
+
-entiri.verilen_downvote
bütün orgazmlarım dilimin ucunda kalıyor
işesem geçer belki
kollarımın arasında kadın
nefesim hissetikçe kasılırken
biraz daha
alırken içine
dudaklarını ısırırken
geçmez bu an olur ya
kalp durur, nefes alınmaz,
alınsa o ciğerde durmaz
çıkarsa içinden yangın yeri
yeniden alsa
buna yürek dayanmaz
kasılır beden
yeniden yeniden
ister çok ister
alsa delirir yangın yeri
hangi yağmur dindirir
hangi rüzgar körüklemez
su yanar mı?
nasıl anlar kadın?
kasıkları yanarken
su yanar mı?
içindeki bu yangın,
hangi akla sığar?
tırnaklarını geçirirken avuçlarının arasındaki sırta
ısırdığı dudaklarından kan sızar
damağına
tuzlu tuzlu
zaman tutulması değil mi bu?
akrep yelkovana küsmüş
yelkovan çığrından çıkmış
göğüs uçları delirmiş kadının
içine aldığı
sığdıramadığı aklı olan bitene
ne çok özlemiş
bilmediğini
yeniden ve yeniden
yağmur yamış da ıslanmış
sıcacık
su yanar mı?
aktıkça yanmış...
2
+
-entiri.verilen_downvote
bilmiyorum
diyorsun ya sana ne zaman sorsam
ben dolduruyorum bilmediklerini
hoşuma gitmiyor
her bilmediğin
söylemek istemediğin gibi kazınıyor içime
anlamıyorum ya seni
anladığım hoşuma gitmiyor
biliyorsun
anlatamıyorsun
bilmiyorum
diyorsun
bir çivi daha çakıyorum içime
çok mu özlüyorsun
çok mu istiyorsun
engel miyim senin için
olmasam olacakları düşünmekten yoruldum
bilmiyorum diyorsun ya
bildiklerini söyle ne olur
bana bırakma bulmacaları
ben doldurunca ikimizde taşıyoruz
sen söyle
bilmiyorum deme
söyle
canım yanar diye korkuyorsun ya
korkma
sensiz kabuslarım delirtiyor beni
bir de sen
damarıma basma
bilmiyorum diyorsun ya
bırak diyorum
istemiyorsun
istemiyorum demiyorsun
neden diyorum
bilinmezliğine gömüyorsun sözlerini
kendine sakladıklarını
bana susma
istiyorsan söyle
arafta bırakma beni
lanetlenmiş ruhlar gibi
bilmiyorsun ya
ben biliyorum
anlatmaya çalışınca kızıyorsun ya bana
zamanla göreceksin
korktuklarım başıma geldiğinde
anlayacaksın
şimdi söylesem
kızacaksın
söylemesem
anladığında gideceksin
yani her şekilde
olacak
ben bildiğimle kalacağım
yolun açık olsun...