bugün
yenile

    sanat

    6
    +
    -entiri.verilen_downvote
    sanat hakkında öyle boyumdan büyük laflar söylemek istemezdim. pek haddim değil desem yeridir. ancak yıl olmuş 2017 internet denen bir şey var. anonim bir ortam var ağzı olan konuşuyor. :)) bir kaç bir şey söyleyip bir kaç bkz. enty bırakacağım. baba bak ben fularlı, evinde uçuk fiyatlara alınmış tabloları olan, abidik gubidik kelimeler kullanan, son derece elitist ve galeriden galeriye gezen bir sanatsever değilim. zaten aq dünyasında para denen şey seni entelektüel de yapıyor, sanat sever de yapıyor, iyilik sever de yapıyor. para olmayınca böyle etiketler kazanmak inanın çok zor zaten. ben toplumun çoğu gibi düz insanım, avamım işte. ama işte sağ olsun internet ve hızlanan bilgi trafiği sayesinde ucundan kıyısından sanatla karşılaşıyor ilgileniyoruz az çok. zira sanata herkesin ihtiyacı var. atatürk aşırı haklıydı. hayat damarlarımızdan birisi kesinlikle sanat. hatta diğer ikisini de ben ekleyeyim: bilim ve felsefe çünkü yeniye, güzele, farklıya, çağrışımlı anlam yüklü nesnelere, alışılagelmişin dışına çıkmaya, çevreyi ve duygularımızı teker teker keşfetmeye ihtiyacımız var. bizi duvardan duvara çarpan hayatın gerçeklerinden anlık da olsa uzaklaşmaya hepimizin ihtiyacı var. benim de çok ihtiyacım var. köşedeki manav hamdi'nin de ihtiyacı var. bizim duyguları keşfetmeye, hayatın tüm renklerini tatmaya, en önemlisi sınırlarımızı aramaya ihtiyacımız var. bilim, sanat, felsefe... bu üçü o kadar önemli kavramlar ki anlatamam. ya da şöyle anlatayım. yaşadığımız dünyayı anlamlandırabilmek için bireysel anlamda bu 3 kavramdan başka elimizde somut bir araç yok gibi bir şey. çevremizi felsefe merak eder, bilim keşfeder, sanat ise güzelleştirir farklılaştırır. i̇nsana yaraşır bundan daha anlamlı başka bir şey ben bilmiyorum galiba. bak şimdi aslında uzun uzadıya sanat üzerine yazacaktım vazgeçtim. 2 tane enty bırakıp gidicem. ama şunları da söylemek istiyorum. zanaat ile sanatın ayrılmasını da pek mantıklı bulmuyorum. eğer zanaatkar kendisini sanatkar olarak niteliyorsa olay benim için kapanmıştır. her hangi bir ürün sonucu mimar bunun adı ahan da bu sanattır diyorsa inanın teoride bitmiştir mesele. bir klozet de bir sanat eseri olarak görülebilir. belediye işçisinin döşediği kaldırım taşları da... haa teknik olarak yeni, özgün ve estetik olması gerekir ancak yüklenilen anlamın subjektifliğinden mütevellit bunlar da nesnel yargılar değildir. ben sanatın özellikle ülkemizde gelişebilmesi için sadece 2 şey istiyorum; "emek ve fedakarlık" başka bir şey inanın istemiyorum. zaten yetenekli bir insanın fedakarlıklar gösterip emek verdiği bir sanat eserinin de özgün olmaması pek mümkün değil gibi gözüküyor. her şey biraz burada gizleniyor. sanatçı ben başka bir şey anlatıcam desin bana yeter. ne anlattığı kişisel tercihimdir severim sevmem ayrı şeyler ama saygı daima olur bende. ne bileyim oğlum piyasadaki zerre emek harcanmamış şarkılar görüyorum, çalakalem yazılıp fütursuzca baskısı yapılmış kitaplar görüyorum, bozuk şiir paçavraları görüyorum ben buna tahammül edemiyorum. liseye giden kuzenimin okuduğum bir kitabı karıştırdım geçen gün adı "sen benim 17 yaşımsın"dı. i̇smi bile özentice amına koyim. i̇çini karıştırdım biraz 2009-2012 romantik facebook sayfalarının verdiği ilginç edebi bilgi ve aforizmalarla doluydu lan kitap. hani hepimizin tüketip kenara fırlattığı ucuz edebiyat. cemal süreya'nın eve giremeyip kapıda zaman geçirdiği goygoyu falan kullanılmış sinirim bozulmuştu. sanatçı her toplumda her zaman anlaşılmayabilir. bunu anlayışla karşılayabilirim. recep i̇vedik tiplemesi 1. filmi ile sınırlı kalsaydı "belki" bana hitap etmeyen anlaşılmayı bekleyen başka bir sanatsal içerik ürünüdür diyerek geçiştirebilirdim. çünkü sanat böyle bir şey. tarih zamanında hakkı verilmemiş, anlaşılamamış, alaya alınmış ancak şimdi hayranlıkla anılan dev insanlarla dolu. şimdi tam detayını hatırlamıyorum ama franz kafka'nın bir arkadaşı mı, başka bir yazar mı yayınevi mi ne dönüşüm'ü ilk etapta kesinlikle beğenmiyor. kabul etmiyor. hatta dönüşüm gibi kısa bir hikayeyi kendisinden kısaltmasını istiyordu. tam emin olmasam da buna benzer bir şeydi sanırım. ben okuduğumda deli olmuştum. o hıyarın kafka'ya her hangi negatif bir etkisi sonucu ben dönüşümü asla okuyamayabilirdim. anlıyor musun beni? i̇şte sanatın böyle bir durumu var. anlamak zorunda değiliz. ama itelemek zorundayız. emeği ve fedakarlığı istemek zorundayız. neyse işte r. i̇vedik'e dönersek, içerisinde emek adına pek bir şey yok. ömür sermayesinden harcanan bir birikim yok. toplumun yumuşak karnını okşayan, kendini tekrar eden fikirsellikten yoksun bir barzo var sadece. onur ünlü de eğer taşak geçmemiş ve konu hakkında ciddiyse bu noktayı çok kötü kaçırıyor bence. aynı şekilde cumali ceber'in tokat olayı nasıl bir fikirsel emek ürünü olabilir ki? bu örnekler örnek sadece türetilebilir, farklılaştırılabilir her alan adına. tipik örnekler vererek kolaylaştırıyorum sadece. bak cidden bu konuda kafa patlattım; bu işin fikirsel ve sanatsal emek yönü cidden ne ki lan dedim? hatta piyasa dergilerinden soğumamın önemli sebeplerinden bir tanesi de bununla benzer kaygılardı. fikirsel ve sanatsal bir emek kaygısı asla güdülmüyor. lütfen gidin piyasada dolanan edebiyat dergilerinden birinin 2 sayısını alın ve aynanda okumaya başlayın. tekrarlanmış ucuz edebiyata rastlamayacaksanız gelin suratıma sıçın ya çok ciddiyim. o dergilerde miadı doldu dolacak olan, şiir sokakta etkinlikleriyle gerçekten sokağa düşmüş, ergen dili ve edebiyatı ürünlerine dönüşmüş şiir akımı ve takımlarının bayağı tekrar ve taklitlerinden başka bir şey göremiyorum ben. bunun sebebi sadece ve sadece yeteneksizlik olamaz. tüm ciddiyetimle söylüyorum ki her gün metrobüse binen jim carry'ler var bu ülkede. aynı sıraları paylaştığımız stephen king'ler var bu ülkede. i̇nanıyorum. ayrıca burada ya hu insanlara imkan verilmiyor da demiyorum. çünkü bazen chuck palahniuk'in yerli versiyonunu okuyacakken emrah serbes okuyoruz gibime geliyor. mesele şu; kimse işini önemsemiyor. kimse sanat derdine düşmüyor. ben az buçuk kitap okuyan, sanatsal filmler izleyebilen, ne bileyim her hangi bir tabloya bakmaktan hoşlanan birisi olarak bu laçka anlayıştan rahatsız oluyorum daha iyisini istiyorum. talep eden muhatap olarak bu hakkı kendimde görüyorum. aklıma sırf atahol behramoğlu'nun şiirine karşılık şiir yazabilmek uğruna 3 dişini çektirip feda eden i̇smet özel özverisi geliyor. i̇şte diyorum sanatkarane anlayış tam olarak bu olmalıydı. i̇smet özel'in şiirinin bir önemi yok. özel'in "şiirine verdiği değerden bahsediyorum." i̇stersen özel için ülkenin en kötü şairi de ama onun sanata olan özverisini gösterebilen sanatçıların olması demek muhakkak ama muhakkak gerçek sanatın sınırlarının zorlanacağının delili demek. şiirin ismi yıkılma sakın: (#2009239) ben inan sadece bunu isterdim sanat adına. yani özveri ulan özveri sadece. bir medya patronu ile yakın ilişkileri olan, camiada nüfuzu/iletişimi olan senaristlerin bayağı ve klişelerle dolu işlerini görmek yerine bir senaryo yazabilmek için işinden olan, çoluğunun çocuğunun rızkından fedakarlık edebilen senaristlerin sesini duyurmasını isterdim. liyakatın ve laçkalığın olmadığı bir üretim ve sanat camiası olsun isterdim. i̇ntihalden başka ürün veremeyen üretken(!) yazarlar yerine gerçek, özgün, sarsıcı roman yazarları görmek isterdim. en azından bu uğurda canını dişine takan emekçiler arıyor gözlerim. hayat akışını bozan, risk alan, ömründen harcayan, bedel ödeyen, işinin motivasyonunu paradan değil üretim hazzından alan insanlar isterdim. i̇sterse hiç talep görmesin sanat üretimini kendinden kutsayan insanlar görmek isterdim. eserlerini ortaya koyarken ruhsal bunalımlar geçiren, üretim kasılmalarından burnu kanayan, kafasında ur oluşturan sanat için bedel ödemeye hazır insanlar isterdim. dediğim gibi sanatın sınırları ancak böyle ortaya çıkarmış gibi geliyor. yeniyi, spesifik olanı, sofistike olanı, sansasyonel olanı yaratmak için olağanın dışını olabildiğince zorlamak gerekiyormuş gibi geliyor. bizimkilerin bedel ödemekten anladığı bohemlik adı altından bok götüren çalışma ortamlarında bomonti içmekten ibaret gibi duruyor amk. hele yeni nesil sanat... gümbür gümbür bayağılıktan ibaret gözüküyor. tam da yazarken aklıma geldi kelebeğin rüyası filmini izlemişsinizdir. orada ölüme koşarken gitmeden şiirlerini bırakmanın telaşını yaşayan 2 genç adam vardı ya hani? şiirleri umrumda değil gerçek sanatı sadece onun gibi bedelini ödeyen, riskini bilen insanlar hak ediyor gibime geliyor. her hangi bir sanat eserinin kişide aşkın duygular oluşturması için önemli araç gereçler: 1) fikirsel emek! nesnenin arkasına ustaca yedirilmiş gerçek fikirler! 2) ödenmiş bedeller. çünkü sanat eseri ele alındığı taktirde akla ilk gelen şey sanatın barındırdığı fikir ve uğruna ödendiği bedeldir. neyse şimdilik içimi bu kadar dökebildim. bir de bu kusursuzluk takıntısı var. kusurlu insanın kusurlu sanat eserleri ortaya koyması gerektiğine inananlardanım. eğreti eser değil bahsettiğim. kusurları anlamlı hale getirilmiş eserden bahsediyorum. o da burda: (#1969354) bilim, sanat ve felsefe... dünyayı anlamlandırabileceğim en önemli 3 kavram. dün felsefe hakkında yazmıştım. (#2083960) bugün sanat hakkında belki bir gün de bilim hakkında. niye? çünkü devir öyle bir devir kanka ağzı olan konuşuyor. beğenmiyorsan bak eksi butonu var, yetmiyorsa yorum özelliği var gel istediğin küfrü et yani. ağzı olan konuşsun. susmanın anlamı her zaman olmaz. benim ihtiyacım var bu kavramlara. zira yeniye ihtiyacım var. değişime ihtiyacım var. duygularımı kazanmaya, keşfetmeye ihtiyacım var. aksi halde sikimsonik gündelik koşuşturmaların gidişatı beni intihara sürükleyecek. benim suni gerçekliklerden kopup asıl gerçeklikleri keşfetmeye, en azından aramaya, ihtiyacım var. biraz nefes, biraz acı... yaşadığımı, insan olduğumu hatırlatacak kadar olsa kafi...
    ... diğer entiriler ...