aklıma hep antoine lavoisier'i getiren kavram. çoğu kaynak lavoisier'i, simyanın kimyaya dönüşmesinde öncü olarak kabul eder. bu bir bakıma devrimdir. ancak bu ünlü kimyagerin sonu da-her ne kadar politik olsa da- yine bir devrim yüzünden olur. 1789-fransız ihtilali'nde soylu oluşu ve topladığı vergileri deneyleri için kullanması nedeniyle giyotinle idama mahkum edilir. deneyinin yarım kalacağı endişesiyle yargıçtan idamı için belirlenen sürenin uzatılmasını ve deneyi tamamlamak istediğini söyler. oysa yargıç, "cumhuriyetin bilim adamlarına ihtiyacı yoktur" diye cevap verir. lavoisier’in de-bugüne kadar demokrasi ve benzeri kavramlar ile gücü ele geçiren-
otorite karşısında aslında makus talihi böyledir.
işin tuhafı "
devrim" adına, "demokrasi" adına gerçekten adamın kafası giyotinle uçurulur. bu bakımdan gönül rahatlığıyla diyebiliyorum ki demokrasi, insanlığın içindeki vahşeti kamufle edebilmek için kullandığı bir mekanizmadır. ezen ve ezilen birileri daima olduğu sürece demokrasi de insanlığın uydurduğu yalanlardan biri olarak kalmaya devam edecektir. gerçek demokrasi tanımını ise yine lavoisier'in son anlarında; cellat kendisini götürmek için geldiğinde nerede kaldığını unutmamak için okuduğu kitabın arasına koyduğu o kitap ayracında aramak gerekiyor. bir düşünce/ideoloji salt kitap sayfalarının arasındayken masum olabilir. ancak insanlık onu amaç edindiğinde bu özelliğini yitirir.