bugün
yenile
    1. -6
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Kendisiyle Yönetilmemiz gerikiyor.tek ve gercek adalet
    2. 10
      +
      -entiri.verilen_downvote
      gerçekten yönetim şekli olmasını şu an dünya üzerindeki hemen hemen hiçbir insan ve müslüman istemez. zira; nerede hırsızlık yaptığı için kolu bilek kısmından kesilecek bir insanın durumu ve çalıp çırpmaktan başka hiçbir boka yaramayan iktidar sahipleri? nerede hz. ömer'in adaleti, nerede sizin ayrıştırmaktan, aşağılamaktan ve hor görmekten başka bir boka yaramayan irinli kalbimiz? nerede faiz yiyen anasıyla zina yapmıştır denilen dinin düsturu, nerede kar payı adı altında fetvalarla yasallaştırdığımız sözümona caiz faiz? nerede haram yemeyi her şekilde lanetleyen din, nerede vergisini aldığınız her şeyi bi şekilde kılıfına soktuğunuz imanınız? nerede kısasa kısas usulü, nerede sırtını sağlama dayamış zalimleri koruyan kanunlarımız, kurallarımız? bu yüzden hiç kimse istemez bu yönetim şeklini. açıkçası ben de istemem, ki istemiyorum da. insanlık o eşiği aşalı çok oldu çünkü. artık insanların dini sadece ve sadece kendi vicdanları. ki üstadın söylediği gibi; "bu ülkede sağcı solcu yok, namuslu ve namussuz var. siz namusluların yanında olmaya çalışın." bu yüzyılda hangi din olursa olsun, dine dayalı hangi yönetim şekli olursa olsun muhteviyat olarak sadece teoriden ibaret. zira iş pratiğe dökülse dünyada vicdan sahibi ateistler ve gerçekten dinin o tasavvuf boyutuna ulaşmış kişiler hariç insan kalmaz.
    3. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      insanların elinde bok olacak sistem
    4. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      gelirse cuma günleri de resmi tatil olur,vesselam.
    5. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      türkiye'de uygulanması halinde ilk yargılanması gereken insanlar şeriat isteyen tayfanın oy verdiği parti mensuplarıdır.
    6. -6
      +
      -entiri.verilen_downvote
      yine birilerinin zoruna gitmiş. bu ülke müslüman kardeşimmmmm ya seve yada ..... gelecek şeriat allah'ın izniyle ;) (bkz: şeriat gelecek dertler bitecek)
    7. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      sanırım şuan nasıl bir dünyada yaşadığımızın farkında değil bunu isteyenler. artık dünya gelişiyor,dünyada sınırlar yok. din her zaman bir yerde kalmalı, devletin içine girmesi bana göre saçmalık. kuran'da yazıyor tamam ama 2016 yılında olmaz bu, yargısı falan yürütülemez. hukukta ne yazıyorsa o ama bunda arkası önü açık kalır. ve her kimse, dinin değerlerine göre değerlendirmek, hakkını elinden almak ahmaklıktır.
    8. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      allahın kurallarıdır. allahın kurallarına uymak zorunda değilsiniz(bunun cezası cehennemde verilecektir). kuranda bu böyledir. şeriat bir devlet yönetim biçimi değil, erdemli insan olmak için bir klavuzdur. ve kuran-ı kerîm'i hiç bir oteritenin kendi çıkarlarına göre kullanmayacagi garantisi yoktur hele ki bakara suresi ile dalga gecen hirsiz politikacilarin yönettiği ülkemizde şeriat kuralları kendi kafalarina göre koyacaklari kurallardan ibarettir. salak mısınız olm. sizi sevmeyen adam hadis uydurur asar amk.
      0kim diyor şeriat devlet yönetimi değildir diye? peygamberimiz aynı zamanda devlet reisiydi, hükümleri neye göre verdi? yarım islam bilgisiyle şeriat hakkında yazma lütfen. - cins 05.05.2016 20:23:22 |#2625922
      1sen yarım beyninle her türlü uydurmayı yapiyorsun diye ben gerçekleri yazmayacak değilim. hz muhammed bir ülke yönetti ve bu ülke ne şii bir ülkeydi ne de sünni. ülkede her dinden insanlar yaşıyordu ve vicdan özgürlüğü vardı. senin bok beynindeki şeyler gibi değildi. - dranzer 05.05.2016 20:28:26 |#2626020
    9. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
    10. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      üstteki yazardan aynen alıntı yapıcam. "islam dininde olmayan ve müşriklerin döneminden kalma saçma sapan kaideler silsilesi." ahahahaha şaka mısınız la siz. şeriat kuranın hükmüne göre hükmetmek demek. ne demek islamda yok. delirmişsiniz. bilgisizsen sus be kardeşim. her boka yorum yapmak zorunda değilsiniz aq.
    11. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      şeriat isteyen suriyeye biz arap değiliz her düşünceden insan var. çok meraklıysan yol al
    12. 12
      +
      -entiri.verilen_downvote
      devlet yönetim şekli değil bir müslümanın allah'a kulluk edebilmek için danışabileceği rehberdir, dini kurallar bütünüdür. etnik unsuru bol ülkede bunun gelmesini istemek -bana göre- sıfır öngörü ürünüdür. adaletin sağlanması adına isteniyorsa da eğer şunu bilmesi gerek, bu ülke yanlış yönetim şekli yüzünden değil yanlış yönetim yüzünden durağan seyrediyor.
      0++++++ - mangolusogukcay 29.08.2016 21:20:58 |#2770628
      0:* - orhangutan 29.08.2016 21:23:33 |#2658745
      0babuş yanlış oldu asdfghjklş :d - orhangutan 29.08.2016 21:23:44 |#2915950
      butun yorumlari goster (4)
    13. -5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      ilelebet gelecek. er ya da geç
      0bebeyim nerelerdesin sen? :d - orhangutan 29.08.2016 21:16:57 |#2770683
      0planlama kampı vardı qnqa 6 günlük kütahya da. ordaydım :* - islamik devrimci 29.08.2016 21:18:20 |#2770697
      1ne planladınız peki bebeyim? :d - orhangutan 29.08.2016 21:18:49 |#2770712
      butun yorumlari goster (7)
    14. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      ekşi sözlükten alıntıdır. "yaklasik 1433 yil once yazilmis kural/kanunlardir. yazildigi caga gore uygundur ve bir sure de yarari gorulmustur elbet, ama aydinlanma cagi ve sanayi devrimi ile geride kalmistir. 2012 yilinda artik uygulanmasi iyice cag disidir. kemalizmi falan bilmem ama bir seriyat ulkesinde yasayan biri olarak diyebilirim ki zarari bu cagda faydasindan cok, en azindan bir surum guncellemesi lazim lakin dunyanin en muhafazakar ulkesinde bile harfi harfine uygulanamiyor (suudi arabistanda bir bankada calisan biri olarak belirtiyorum.) hepimiz okuma yazma biliyor, belli seviyede egitime sahibiz, kimsenin bize hayatimizi nasil yasayip nasil giyinmemiz gerektigini veya paramizla nasil bir yatirim yapabilecegimizi soylemeye hakki yoktur, herkesin inanci kendisine olmalidir ve anca bu sekilde gercek huzura erisilir. umarim guzel ulkemde asla bu cag disi yonetimi gormem."
    15. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      gerçek adalet.
    16. 8
      +
      -entiri.verilen_downvote
      adını bile duyunca millete birşeyler oluyor. tamam müslüman olmayan birisi, karşı olabilir ama müslüman birisinin buna karşı olması o kişiyi dinden çıkarabilir. zira şeriat: kur-an'ı kerim demektir. şeriat, kur-an'daki hüküm ve kuralların bütünüdür. karşı olanlar bilgisizliğinin azizliğine uğruyorlardır. (ateist ve gayri müslimleri tenzih ediyorum, kaldı ki osmanlı zamanında birçok gayri müslüm adaletten aşırı derecede memnunmuşlar hatta ve hatta onların kendi inançlarına göre mahkemeler açılırmış)
      0şeriat evet güzel bir şey ama insanlar girince işe pekte güzel olmuyor. - atadams21 30.10.2016 23:56:59 |#2863332
      1peki demokrasi dediğin sistem ? içinde insanlar yok mu ? bence saçma bir bahane. - pic mimar 31.10.2016 00:13:41 |#3790538
    17. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      sanılan aksine yönetim biçimi değil, hükümler bütünüdür. eğer şeriat gelirse değişecek şey ise ana yasamız; kur-an'ı kerim olacak.
    18. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      türkçe sondan eklemeli bir dil olduğu için şeriat kelimesinin kökünü şer diye algılıyoruz. dilin yapısının bu kelimenin algısı üzerinde çok etkisi var diye düşünüyorum. hoş dilin yapısı düşünce biçimimizi de etkiliyor, ülkeden ülkeye oluşan eğitim, düşünce, teknoloji gibi alanlardaki farklılar, direk dilin yapısıyla da alakalı sanırım.
    19. 9
      +
      -entiri.verilen_downvote
      hukuk sistemidir. (bkz: isviçre kanunu) yönetim şekli değildir. bugün şeriat isteyen en kral tarikatçı veya aktroll bile bilmez bunu. şöyle örnekleyeyim; osmanlı imparatorluğu 700 sene şeriatla değil, padişahlıkla yönetilmiştir.
    20. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      yaşasın laiklik
    21. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
    22. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      asıl anlamıyla günümüz kullanımı arasında dağlar kadar fark olan hukuk sistemi, günümüz müslümanlarının engin bilgileri sağolsun şeriat denince akla ışid gibi örgütler ya da iran gibi ülkeler geliyor. kaynağını kuran dan sünnetten ve icma dan alan hukuk sistemidir.
    23. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      yavaş yavaş alıştırıyolar buna. kimse şeriat'ı getiriyoruz demeyecek bi uyanacağız ki şeriat gelmiş. bundan 10 yıl önce olmaz dediğimiz nice şey şu an bize normal geliyo hiç fark ettiniz mi? yakında açıklar baskı altına alınacak, yaşam hayatımıza iyice karışmaya başlayacaklar (şu an bile yapmadıkları şey değil) gözümüze soka soka getirecekler. biz ne olduğunu bile anlamadan.
      0zamanında erbakan için de diyorlardı bunu şimdi bakınca insanın kahkaha atası geliyor o iddiaya :) meraklanma yönetimin öyle bir derdi yok. - mumyax 20.01.2017 01:27:27 |#3123720
      0sen gerçekten şuan baştakilerin şeriatın gelmesini istediğini mi düşünüyorsun? o şarın tek işi dinin içini boşaltıp, dışını cilalayıp insanlara sunmaktır. merak etme o dediğin olmaz - henrynin plasesi 20.01.2017 01:29:07 |#3123692
      1erbakan kaç sene kalabildi iktirdarda. şu an işte böyle şaka gibi geliyo sizlere. getirirler arkalarında böyle bi kitle olduktan sonra herşeyi getirirler. - slashbaba 20.01.2017 13:06:08 |#3126266
    24. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      ne pahasına olursa olsun getireceğiz.
    25. -1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      hayallere dahi çarşaf giydirmektir. türkiye'ye gelmeyecek olandır.
    26. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "allahın kanunlarıdır" yani müslüman birisi için allahın kanunlarıdır. fakat siz buna gelip zamanında "alim" diye nitelendirilen kişilerin görüşlerini koyarsanız o zaman bu insanların şeriatı olur. eğer "kuranın kuralları" diye bir şey yapacaklarsa eyvallah derim ama diğer türlüsüne kesinlikle karşıyım. zaten dünya üzerinde bazı önde gelen kimseler "ya şeriat olsun ama sadece kuran olsun" diyemez. çünkü kuranın kuralları bazı zenginler için kötüdür, çoğu hacı hoca için kötüdür, üst kesim için kötüdür. onların şeriatıyla kuran'ın şeriatı birbirine uymaz. o yüzden o istediğim şeriatta gelmez. o yüzden desteklemiyorum.
    27. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "i̇slam dini, diğer konularda olduğu gibi idari mekanizma hususunda da görüş belirtmiştir. devlet yönetimi ile ilgili belli ilkeler koymuştur. ayrıntı kısımlarda bu ilkelere bina edilerek uygulanır. adalet, hukuk, insanların haklarını ihlal etmemek, devlet yönetimini kötüye kullanmamak vs. gibi ilkere sadık kalınmak suretiyle devlet yönetilmelidir. şeriat, i̇slam'ın getirdiği hükümlerin genel adıdır. devlet yönetimi de bunun içine girmektedir. doğru i̇slamiyeti ve i̇slama uygun doğruluğu anlatmak ve yaşamak zorundayız. bu nedenle i̇slam adına yapılan, ama i̇slama uymayan bazı uygulamalar i̇slamiyete ve müslümanlara zarar vermektedir. birisiyle karşılaşıyorsunuz. namaz kıldığından, oruç tuttuğundan söz ediyor. sohbetiniz sürüyor ve sonunda, şeriatın en önemli iki emrini yerine getiren bu adamın, şeriata karşı olduğunu görüyor ve hayret ediyorsunuz. bir başkasıyla görüşüyorsunuz. şeriatı hararetle savunuyor. i̇ç âlemine, ibadet dünyasına iniyorsunuz, i̇slâm’ın ceza hükümlerinin tatbiki için gösterdiği heyecanın yüzde birini, ibadet hayatında göstermediğine şahit oluyorsunuz. yine hayrete düşüyorsunuz. bu iki farklı adam hakkındaki kanaatiniz aynı oluyor: bunlar şeriatı bilmiyorlar!.. - şeriat nedir, ne değildir? şeriat: “din”, “allah’ın emri”, “i̇lâhî emir ve yasaklar” gibi manalara geliyor. i̇nsan, bir kavramı reddederken de kabul ederken de anlamını bilmeli, diye düşünüyoruz. taraftar olmak veya olmamak ayrı mesele. en çok tartışılan kavramlardan biri de “şeriat.” bu konuda bir çok kişinin kafası bir hayli karışık. anlamını bilen de konuşuyor, bilmeyen de. önce, şemseddin sami efendinin, dilimizin en esaslı lugati olarak bilinen “kamus”una bakalım: şeriat, “evamir ve nevahi-yi i̇lahiyye ve âyet ve hadis ve icma-ı ümmet esasları üzerine müesses kanun-u i̇lahi” diye tarif ediliyor. tarifte iki unsur dikkat çekiyor. biri, şeriatın “i̇lahi emirler ve yasaklar” oluşu. diğeri, bu i̇lahi kanunların “âyet, hadis ve icma” denilen temeller üzerine kurulu bulunduğu. ömer nasuhi bilmen ise, “hukuk-u i̇slamiyye ve istılahat-ı fıkhiyye kamusu” adlı mükemmel eserinde bu ıstılahı ayrıntılı biçimde şöyle açıklıyor: “şeriat, din lisanında, cenab-ı hakk'ın, kulları için vazetmiş olduğu dini, dünyevi ahkamının heyet-i mecmuasıdır. bu itibarla şeriat, din ile müradif olup, hem ahkam-ı asliye denilen itikadiyatı, hem ahkam-ı fer'iye-i ameliye denilen ibadet, ahlak ve muamelatı ihtiva eder.” “şeriat, umumi manasına nazaran bir peygamber-i zişan tarafından tebliğ edilmiş kanun-u i̇lahi demektir. ahkam-ı şer'iye denilince, bundan kanun-u i̇lahi hükümleri manasını anlamak lazımdır. ve bununla asıl kur'an'a, hadise, i̇cmaa sarahaten müstenid olan hükümler kastedilmiş olur.” bu ayrıntılı tarifte şu temel noktalar ustalıkla sıralanmış: 1. şeriatı, kulları için allah koymuştur. 2. şeriat, dini ve dünyevi hükümlerin tamamıdır. 3. şeriat, “din” kelimesiyle eşanlamlıdır. 4. şeriat kavramının içinde, imani hükümlerin yanında ahlaka, ibadete ve günlük hayattaki işlere dair hükümlerin hepsi vardır. 5. genel anlamda, her peygamberin getirdiği i̇lahi kanunlara da şeriat denilir. 6. şeriat kelimesiyle, açıkça kur'an'a, hadise ve i̇cmaa dayanan hükümler kastedilmiş olur. asrımızın en büyük müfessirlerinden olan elmalılı hamdi efendinin, “hak dini kur'an dili” isimli pek kıymetli tefsirindeki şeriat tarifi de şöyledir: “lugatte bir ırmak veya herhangi bir su menbaından su içmek veya almak için girilen yol demektir. bunda, insanların hayat-ı ebediyeye ve saadet-i hakikiyeye ulaşması için, allah teala'nın vaz u teklif ettiği ahkam-ı mahsusaya ve mezheb-i müstakime bilistiare ıtlak edilmiştir ki, din demektir.” bu tarifte de bazı önemli noktalar dikkati çekiyor: 1. şeriatı allah koymuş ve kullarını sorumlu tutmuştur. 2. allah, şeriatı kullarının ebedi hayata ve hakiki saadete ulaşması için göndermiştir. 3. şeriat, müstakim, yani doğru yolun adı olup, hususi hükümlerden ibarettir. 4. şeriat, din demektir. asrımızın büyük âlim ve mütefekkiri bediüzzaman ise, şeriatı tarif ederken şunları söylüyor: “şeriat ikidir. birincisi, alem-i asgar olan insanın ef'al ve ahvalini tanzim eden ve sıfat-ı kelamdan gelen bildiğimiz şeriattır. i̇kincisi, insan-ı ekber olan alemin harekat ve sekenatını tanzim eden, sıfat-ı iradeden gelen şeriat-ı kübra-yı fıtriyedir ki, bazan yanlış olarak tabiat tesmiye edilir.” bu tanımda da önemli noktalar vardı. şeriatı ikiye ayırarak tarif ediyor, tabiat mefhumuna da açıklık getiriyordu bediüzzaman. 1. “küçük âlem” olan insanın fiillerini ve işlerini düzenleyen ve allah'ın “kelam” sıfatından gelen bildiğimiz şeriat. 2. “büyük insan” olan âemin hareketlerini ve durumlarını düzenleyen şeriat. 3. maddi âlemdeki kanunlara “tabiat” demek yanlış. çünkü, bu kavram allah'ı hatıra getirmiyor. oysa, bu “fıtri” kanunları koyan ve tatbik eden o'dur. bu izah, başka bir manayı da hatırlatıyor: kainattaki varlıklar, allah'ın “fıtri” kanunlarına isyansız itaat ettikleri için, bu alem muntazam ve mükemmel. hiçbir yerde en küçük bir karışıklık yok. demek insanlar da yaşayışlarında i̇lahi kanunlara isyansız itaat etseler, özlenen ahenge kavuşacak ve aradıkları saadete erecekler. uyumsuzluğun ve huzursuzluğun sebebi, isyan ve tuğyanlarıdır. ahiret saadeti gibi, dünyevi huzurun da çaresi i̇slam'dadır. bütün bu tanımlara göre, “şeriat” diyen birisi, “din kuralları” demektedir. i̇nsan ise, hür bir varlıktır. kabul de edebilir, red de... “dinde zorlama yoktur.” - şeriat nasıl yaşanır? bir çekirdeğe ağaç olma kâbiliyeti yükleyen, onu meyve verebilecek şekilde programlayan allah, bu gayenin tahakkukunu birtakım şartlara bağlamış. bu şartlar manzumesine şeriat-ı fıtriye deniliyor. o çekirdek, toprağını bulacak, suyuna kavuşacak, güneşle sohbet edecektir ki ağaç olabilsin. i̇nsanın mahiyeti de o çekirdek gibi. cennet hayatını netice verebilecek bir çekirdek. i̇şte şeriat, bu insan mahiyetinin rıza beldesi olan cennete lâyık olabilmesi için uyması gereken kanunlar manzumesi. akıl, o’nun koyduğu sınırlar içinde düşündüğü takdirde, mârifetullaha eriyor. dil, hayır söylediği ölçüde o ebed ülkesinde ulvî sohbetler yapmaya aday oluyor. beden, allah için yorulduğu nispette o saadet beldesinin maddî nimetlerinden faydalanmaya hak kazanıyor. sevgi, korku, şefkat, merhamet gibi hislerden, göze, kulağa, ele, ayağa kadar her şey ancak allah’ın emir dairesinde çalışmaları hâlinde terakki ediyor, ulvîleşiyor ve ulvî âlemlere yöneliyorlar. şeriat, hakikate giden yolun ismi. lügat manası, “su membaından su almak için girilen yol.” hakk’a ermenin ve hakikati bulmanın yolunu, yunus’umuz ne güzel özetler: "şeriat, tarikat yoldur varana, hakikat meyvesi andan içerü." yola girmeden, menzile erişilemez. şeriatsız, hakikate erme iddiaları, sahibini oyalamaktan öte bir işe yaramayan kuruntulardır. tarikat, nâfile ibadetlerin simgesi. şeriat yolunda sağlam yürüyebilmek, nefis ve şeytana karşı daha güçlü olabilmek için konulmuş bir terbiye ameliyesi. kulu, rabbine daha fazla yakınlaştırmaya vesile. nefsini daha tesirli bir şekilde terbiye etmesine yardımcı. kısacası, hakikate ulaşmak için öncelikle i̇lâhî emirlere harfiyen riayet etmek ve bu vadide kalbini daha sağlam, ruhunu daha güçlü kılmak için de nâfile ibadetlere devam etmek gerek. büyük müceddid i̇mam-ı rabbani’yi dinleyelim: “dilin yalan söylememesi ve doğru konuşması şeriattır. kalpten yalan düşüncesini uzaklaştırmak, eğer zorlayarak ve çalışarak olursa tarikat, eğer zorlanmaksızın müyesser olursa hakikattir.” büyük i̇mamın bu güzel misalinden şunu anlamıyor muyuz? doğru sözlü olmak, allah’ın razı olduğu güzel bir ahlâk, yâni hakikat. kul, bu hakikate ermek için, ilk olarak, şeriatın “yalan söylemeyiniz” emrine uyar; dilini bu günahtan uzak tutar. daha sonra kalbine yalan söyleme arzusu gelmemesi için ruhunu tedavi etmeye başlar. bu vadide bir gayretin, bir faaliyetin içine girer. sonunda kalp hiçbir zorlamaya, çalışmaya lüzum kalmaksızın yalan söylemekten nefret eder hâle gelir. artık o kalbe, yalan yanaşamaz olur. konuştu mu mutlaka ve büyük bir rahatlıkla doğruyu söyler. i̇şte bu adam doğru söylemenin hakikatine ermiştir. büyük imamın bu ifadelerinden hakikate ermenin, bu mutlu neticeye kavuşmanın tarikatsız da olabileceği anlaşılıyor. i̇nsan, doğrudan, şeriattan hakikate geçebilir. ama, bu ermenin, bu varmanın şeriatsız olmayacağı muhakkaktır. burada bir tasavvuf tahlili yapmak istemiyorum. bunları sadece şunun için yazdım. şeriat denilince, sadece, i̇slâm’ın ceza hukukuna dair hükümlerini anlamak eksik olur. yalan söylememek de şeriattır. yalan söylemeyen, gıybet etmeyen, başkasının malına, canına, ırzına, namusuna kötü nazarla bakmayan, helâl kazanç peşinde olan bir insan da şeriat üzeredir ve hakikat yolundadır. böyle birinin şeriata karşı çıkması, kendisiyle tenakuza düşmesi demektir. dinin temeli, şeriatın esası, insanın yaratılışına dayanır. karşımızda bir cansızlar âlemi mevcut. bu âlemde her zerre, her yıldız, hava, toprak, su, ziya her şey allah’ın küllî iradesine tâbi. o’nun koyduğu i̇lâhî kanunlara uygun hareket etmede. ama bu uymada, irade söz konusu değil. her şey o’nun emrine, yine o’nun iradesiyle boyun eğiyor. melekler âlemi de bu hakikatin bir başka görüntüsünü sergiliyorlar. i̇badet için, tesbih için, hamd için yaratılan bu varlıklarda da insandaki manasıyla bir irade mevcut değil. onlar, allah neyi emrederse onu işliyorlar. i̇nsana gelince o, hilkat tablosunda apayrı bir manzara sergiler. her şeyiyle allah’ı tesbih eden şu kâinatın bu şuurlu meyvesinin de her hücresi, her organı daima tesbihte, daima ibadettedir. zaten bunların idaresi ona verilmiş değil. ne ciğerini kendisi çalıştırıyor, ne kanını kendi iradesiyle deveran ettiriyor. i̇şte, hepsi allah’a itaat üzere bulunan bu beden ülkesine, bir sultan tayin ediliyor: ruh. bu ruha, büyük bir lütuf ve yine büyük bir imtihan olarak irade takılıyor. i̇nsan ihtiyar ve irade sahibi bir varlık. parmağıyla dilediği yöne işaret edebiliyor, yüzünü istediği tarafa dönebiliyor. kendisindeki bütün duyguları dilediği gibi kullanabiliyor. nereye isterse oraya gidiyor, neyi arzu ederse onu yiyor, neden hoşlanmazsa ondan kaçıyor. bu iradenin önüne teklif çıkarılmış, bu iradenin önüne imtihan çıkarılmış ve netice itibariyle bu iradenin önüne cennet ve cehennem çıkarılmış. i̇şte, şeriat insan iradesinin allah’ın razı olduğu sahalarda dolaşmasını emreden ve o’nun razı olmadığı sahalardan kaçınmasını ikaz eden bir emir ve yasaklar zinciri. kul bu i̇lâhî ipe sımsıkı sarılmakla emrolunuyor. i̇nsan iradesinin önünde iki ayrı saha var. biri dünya, diğeri ise âhiret işleri. ama şu var ki, i̇slâm’da dünya işlerinin hepsi için de getirilmiş kanunlar, kaideler mevcut. kul, bunlara uyduğu takdirde hem ibadet etmiş, hem de dünya hayatını daha rahat, daha mesut yaşamış oluyor. şeriat üzerinde yapılan münakaşaların daha çok bu ikinci grupta merkezleştiğini görüyoruz. bu ikinci kısım da ikiye ayrılıyor. biri muamelât, diğeri ceza. ve şeriat üzerindeki tartışmaların ağırlık merkezi, bu son kısım. elbette, ceza hukuku yönünden de i̇slâm’ın koyduğu birçok hükümler mevcut. bunlar da şeriat ve bunlara da inanmak farz. her emir gibi bunlara riayet etmeyen de mesul olmakta. böyle bir emre uymayış, ona karşı bir vurdumduymazlık, bir isyan mahiyeti taşıyorsa sahibini günahkâr eder. şayet, o i̇lâhî emri, o kur’anî hükmü inkâr etmek, onu reddetmek tarzında ortaya çıkıyorsa küfre sokar. ama, i̇slâm sadece bu hükümler değil ve din sadece bunlardan ibaret değil. meseleyi yalnız bu sahaya çekmek, kısır bir değerlendirme, yanlış bir anlayış olur. i̇slâmî hükümler şu üç ana gruba ayrılırlar. biri, ferdin kendi nefsine karşı vazifeleri. diğeri, ailesine karşı vazifeleri. üçüncüsü de cemiyet hayatındaki vazifeleri. şeriatın bunların her üçüne de getirdiği ölçüler, hükümler var. her birinin inkârı küfür ve her birine karşı isyan etmek günah. ama bunlar arasında öncelikli olanlar, ferdin kendi nefsine ait vazifeleri. bunların başında da ibadet geliyor. i̇nsanın kendi nefsine ve ailesine ait mükellefiyetleri hususunda, bütün semâvî kitaplarda hükümler mevcut. hepsinde ibadet emredilmiş, hepsinde günahlardan sakınma esas tutulmuş. bu ibadetlerin şeklinde, vaktinde, miktarında farklılıklar var, ama ibadeti emretmeyen, ahlâkı emretmeyen bir hak din göstermek mümkün değil. lâkin, sosyal kaideler, hele devlet yönetimine dâir hükümler, dinlerin en mükemmeli ve en sonuncusu olan i̇slâm’da kemâliyle yer almış. şunu özellikle ifade etmek isteriz: i̇nsanın yaratılış gayesi, bütün dinlerde müşterek. bu gaye, kur’an-ı kerim’de: “ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.”(zâriyât, 51/56) âyetiyle ifade buyurulmuş. bir de belli şartların tahakkukuna bağlı emir ve yasaklar var. bunlardan biri de ceza hukukuna dair hükümler. bu hükümler şarta bağlı. bugün almanya’da, i̇ngiltere’de, fransa’da yaşayan müslümanların bu emirleri tatbik güçleri yok. ve bunlardan sorumlu da değiller. bu konuda yapılan tartışmalarda, muhatabı olan mümini i̇slâm’ın bir kısım emirlerini kabul etmiyormuş gibi göstermek ve onu insafsızca tenkit etmek, tek kelimeyle zulüm olur. i̇slâm kardeşliğini baltalayan ve âhirette cezası pek büyük olan bu tarz ithamlardan hassasiyetle kaçınmak gerek. bütün insanları fakir bir ülke hayal ediniz. siz bu ülkenin fertlerini, i̇slâm’ın zekât farîzasını yerine getirmemekle suçlayabilir misiniz? elbette ki hayır. i̇slâm’ın ceza hükümlerine inandığı halde bunu tatbike gücü yetmeyen bir müslüman da böyle değil midir? bunları tatbik etmek devletin vazifesidir, ferdin değil. dolayısıyla da ferde herhangi bir sorumluluk terettüp etmez. i̇slâm’ın temel hükümleri, hangi beldede olursa olsun, ferdin uymak zorunda olduğu i̇lâhî emirlerdir. devlet yönetimiyle ilgili hükümler de i̇lâhîdir, onlara inanmak da her mümine farzdır; ama onların uygulanmasından sorumlu değildir. “şeriatta; yüzde doksan dokuz ahlâk, ibadet, âhiret ve fazilete aittir. yüzde bir nispetinde siyasete mütealliktir. onu da ulû'l-emirlerimiz düşünsünler.” (bediüzzaman) i̇slâmî hükümler hakkında getirilen bir sınıflandırmayı da burada nakletmek isterim. i̇lâhî hükümler iki kısma ayrılıyor: bir kısmı sadece müslümanlara uygulanan hükümler, diğeri ise bir i̇slâm beldesinde yaşayan herkese tatbik edilen hükümler. i̇şte bu ikinci kısım, “muamelât” ve “ceza” hükümleri. bir gayri müslim cizye vererek i̇slâm beldesinde yaşıyorsa, o beldenin bir vatandaşı olarak bütün muamelat ve ceza hükümlerine muhatap olur. hırsızlık ederse eli kesilir, birisine zina iftirasında bulunursa cezalandırılır. bazı çevreler meseleyi ters değerlendirerek, i̇slâm’ın ceza hükümlerinin uygulanmadığı bir ülkede namaz kılmanın, oruç tutmanın da bir mana ifade etmeyeceği gibi çok saptırıcı ve bir o kadar da mesuliyetli sözler söylüyorlar. kendilerine karşı çıkan mü’minleri de allah’ın hükümlerinden bir kısmını dikkate almamakla suçluyorlar. halbuki bu iddia asıl kendileri hakkında geçerli oluyor. şeriatın yüzde doksan dokuzunu teşkil eden ve dinin temeli olan hükümleri hafife almak ve dinde sadece müslim - gayrı müslim herkese uygulanan ve cemiyetin huzur ve saadetini temin eden muamelât ve ceza hükümlerine ağırlık vermek gibi bir hatanın içine düşüyorlar. namazın her rekâtında fâtiha’yı okuyan ve rabbinden “sırat-ı müstakime” hidayet talebinde bulunan bir mü’minin, çok dikkatli olması gerek. aşırılığın her türlüsü, yâni ifratı da tefriti de insanı istikametten uzaklaştırır. - asrımızda şeriat geçerli midir? bu noktada düşülen iki aşırılığa kısaca temas edeceğiz: bazı insanlar, bu asırda i̇slâmî hükümlerle hükmetmenin mümkün olmadığını iddia ederken, diğerleri de i̇slâm hükümleriyle hükmetmeyen herkesi, niyetlerine bakmaksızın, hemen küfürle itham ediyorlar. bunların biri ifrattadır, diğeri tefritte. yâni ikisi de aşırı, ikisi de istikametten sapmış. önce birinci yanılmadan söz etmek isteriz. meşhur bir kaide vardır. “bir şey sabit olursa, levazımıyla sabit olur.” el dendi mi, parmaklar onun lâzımıdır. eli, parmaksız düşünemezsiniz. ve böyle bir elden istifade edemezsiniz. yüz dendi mi, gözü ondan ayıramazsınız. gözsüz bir yüzün önemli bir yanı eksik demektir. gözün de akını karasından ayıramazsınız. parmak elin, göz yüzün, gözbebeği de gözün lâzımıdır. ondan ayırır ve tek olarak düşünürseniz bir fayda elde edemezsiniz. i̇slâmî hükümler de öyledir. bir bütün olarak düşünülmelidir. ve ancak o zaman, ferdi ve cemiyeti terakki ettirir; huzura, saadete kavuşturur. i̇slâm’ın temel şartlarının ihmale uğradığı, ferdî ve ailevî hayatın yanlış esaslar üzerine bina edildiği bir cemiyette, sadece muamelât ve ceza hükümlerinin tatbiki fazla bir fayda sağlamaz. yahut bu hükümlerin, böyle bir cemiyete tatbiki mümkün olmayabilir. olsa bile, birçok kimse, bunlara, inanmadan ve istemeyerek uymakla nifaka düşer. müslüman görünür, ama bir i̇slâm düşmanı olarak yaşar. şeriatın bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğine bir misal vermek isterim. i̇slâm’da faiz haramdır, yasaktır. bu yasağı getiren âyet-i kerimeyi “müminler ancak birbirinin kardeşidirler” âyetiyle birlikte düşünmek gerekir. o zaman şu hakikat ortaya çıkar: “bir mü’min, ihtiyaç içinde kıvranan ve kendisinden borç isteyen bir kardeşine borç verirken, şer’î ifadesiyle ona karz-ı hasende bulunurken, bu parayı fazlasıyla geri alma talebinde bulunamaz. bunun kardeşlikle bağdaşması mümkün değildir.” i̇slâmî kardeşliğin son derece zayıfladığı, kişinin kendi öz kardeşine oyunlar oynadığı, tuzaklar kurduğu, devlet malının acımasızca yağmalandığı bir cemiyette, i̇slâm’ın faiz yasağı icra edilemiyorsa, kabahat o bozulan bünyenindir; ilâcın, yahut gıdanın değil. gelelim, istikamet sınırlarını aşan ikinci iddiaya. bir cemiyette, i̇slâm’ı tam tatbik etmeyen, hükmünü ona göre vermeyen veya veremeyen bir insana hemen kâfir damgası vurmak da insaf değildir. zira, iman küfre zıttır. bir insan i̇slâm’a zıt bir hüküm veriyor, bir icraat yapıyorsa, bunu i̇slâm’ı reddederek yapacaktır ki küfre girsin. aksi halde onun küfründen değil günahından, isyanından söz edilebilir. i̇man gibi küfürde de niyet ve irade şartı vardır. bir adam ancak, “i̇slâm’ın şu husustaki hükmü şöyle ama, ben onu kabul etmiyor ve şöyle hareket ediyorum.” derse küfre girer. böyle bir niyeti ve iradesi yoksa, işlediği hata, verdiği yanlış hüküm tamamen bilgisizliğinden yahut irade zaafından kaynaklanıyorsa, yaptığının da yanlış olduğunu biliyorsa bu adama kâfir demek ehl-i sünnet itikadınca mümkün değildir. bunu ancak, büyük günah işleyenin kâfir olduğuna hükmeden “haricîler”, yahut böyle bir kimsenin imanla küfür arasında kalacağını savunan “mûtezile” iddia edebilir. bunların ise ehl-i dalâlet olduklarında bütün ehl-i sünnet âlimleri müttefiktir. çok dikkatli olmamız gerekiyor. i̇slâm’ı savunuyorum derken, bilmeden dalâlet ehlinin yoluna girebiliriz."
      0şeriatın ceza hükümleriyle ilgili bir şey sorabilir miyim? - rapunzel the brunette 05.04.2017 16:08:11 |#3054242
    28. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
    29. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      türkiye laiktir laik kalacak.
    30. 46
      +
      -entiri.verilen_downvote
      müslümanım diyen bir insanın her şeriat lafzı geçtiğinde şeriatı yerden yere vurmasını aklım almıyor. şeriatı sadece uzuv kesme sanatı olarak gören ve bu yüzden şeriatı duyunca tüyleri ürperen bir nesil var şuanda. kuran'da hırsızlık, zina gibi yüz kızartıcı suçların cezaları belirtilmiştir. niceleri de belirtilmiştir. ama adam çıkıp bu ceza çok ağır bunu uygulamamız doğru değil diyo ve bu adam müslümanım diyor. şu konu da çoğunuzla hemfikirim bu yüzyılda ne şeriatla yönetilmeye hazır bi toplum var ne de şeriatla yönetebilicek devlet adamı var. ancak konu bu değil bahsettiğim konu soyut bi konu. kalpte biten bi konu. eğer sen müslümanım diyosan allah'ın kelamı olan kuran'dan bir harfi bile inkar etsen o iş bitmiştir. müslüman olan bi insanın doğru uygulanabildiği takdirde şeriatten daha güzel bi sistemin olmadığını kabul etmesi gerekir. kalben buna inanması gerekir en azından. ki bunları söyleyen ben, yarın şeriat gelse onlarca alışkanlığımdan vazgeçmek zorunda kalırım. ama yine de bunu isterim doğru koşullarda ve doğru kişilerle olması şartı ile.
      5gerçekten süper anlatmışsın umarım konu hakkında yanlış düşünenler bişeyler alabilir. - gumball darwin 12.05.2017 05:28:45 |#3427518
      4aga sonuna kadar kim yazmış la bunu acaba diyerek okudum. nickini görünce hafif bir tebessüm belirdi yüzümde. eline sağlık güzel yazmışsın - kulaksiz kepce 12.05.2017 11:52:15 |#3427650
      2%90 sana katiliyorum ama su konusmayi seriata karsi olan biriyle yapamazsin cunku daha ilk cumlede sozunu kesip "avyupa ileyleydi" diye bir sacma nida eder, ettikten sonra cumleni bitirmene izin vermedigi icin kizarsin sonradan icine bir sey dogar "kime ne anlatiyorum" diye, sonra susarsin. ben yasadim. - ayatis 12.05.2017 19:59:38 |#3428775
    31. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      meşruiyet kelimesinin kökeni olan kelimedir. ülkemizde bazı kelimelerin üzerine sinmiş olan kötü imajdan ( bkz. örgüt ) nasibini almıştır. hala şeriat denince aklına çarşaf gelen insanlar var komik.
    32. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      İslam’a ait dini, ahlâki ve hukuki hükümler bütünü anlamında bir terim.
    33. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bu gece itibarıyla sözlüğe gelmekte olan şey.
    34. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      islami yönetimdeki devletlerde uygulanması emredilen yönetim şekli. şahsen fazla şiddet içerdiğini düşünüyorum hırsızın elinin kesilmesi vesaire. ki iran da şeriat cezaları meydanda sokak ortasında çoluk çocuğun milletin gözü önünde uygulanıyor idamlar çeşitli ölümler uygulanması şartsa bile böyle ilkelce herkese sergilemeleri çok yanlış. orta doğunun psikolojisinin bozuk olmasına şaşırmamalı.
    35. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Başlıkta çok güzel 3-4 tane entry okudum ve çok hoşuma gitti entry numaralarını bırakmayacağım ama gerçekten çok farklı açılardan bakılıp değerlendirilmiş olması aaa buda var dedirtti. Tam manasıyla içeriğini ve şeklini bilmediğim için öğrenmeye açık ve eksik olduğum Bir konu ondan üzerine okuma yapmadan araştırmadan konuşmasam daha iyi olur (bkz: madridli bela ) (bkz: orhangutan) (bkz: Müslüman ) adlı yazarların entrylerine birer fav attım.
    36. -3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      şeriat ikiye ayrılır. biri allah'ın kelam sıfatından gelen bildiğimiz şeriattır. ceza, ticaret, borçlar vs. alanlardaki kanunları düzenleyen, ibadetlerin çerçevesini çizen şeriat türüdür. diğeri allah'ın irade sıfatından gelen, varlıkların yaratılışındaki kanunlardan oluşan tekvini şeriattır. kelam sıfatından gelen şeriata itaat etmemiz farz olduğu gibi, bu tekvini şeriata riayet etmemiz de farzdır. tembelliğin sefalete neden olması, sağlıksız beslenmenin hastalıkları netice vermesi vs. tekvini şeriata isyanın cezasıdır. çalışmanın servet ve refahı getirmesi, sabrın sonunun selamet olması tekvini şeriata itaatin göstergesidir. bu şeriata itaat ya da isyanın cezası çoğunlukla dünyada görülür. kelam sıfatından gelen şeriatın neticesiyse ekseriyetle ahirete bırakılır. islam dünyası olarak maddi yönden geri kaldık, manevi olarak da ciddi usül hatalarıyla karşılaşıyoruz. bizim tanımlamadığımız bir dünyada yaşıyoruz. çünkü tekvini şeriata itaatimiz yok. ümitsizlik, tembellik, ben merkezcilik, gayreti başkasından bekleme hastalıkları sarmış bizi. ahiretten ümitli olsak da, dünyayı imar etmeyerek tebliğ görevini yerine getirmemiş oluyoruz. hal dili, konuşma dilinden daha tesirlidir. halimizle davet etmiyor, kovuyoruz. sevdirmiyoruz, nefret ettiriyoruz. batı dünyası maddi olarak refah içinde yaşıyor. çünkü tekvini şeriata itaatleri var ve mükafatlarını alıyorlar. allah çalışana bu dünyada veriyor, kafir de olsa. kelam sıfatından gelen şeriata asi olsalar da cezası erteleniyor. bizler hem müslüman olduğumuzu iddia edip toplum olarak tekvini şeriata isyan ediyoruz. sefilliğimiz, geri kalmışlığımızın bir sebebi de budur.