bugün
yenile
    1. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bir ali lidar kitabı. farklı olay ya da durumlar kısa bölümler halinde aktarılıyor kitapta. --- spoiler --- ''hiç mi özlemiyorsun beni?'' dedim. ''korkuyorum'' dedi. ''sen beni o kadar çok sevdin ki, o yüzden korkuyorum.'' onu kafamda çok yüceltip büyüttüğümü, bunun sonucunda muhtemel bir hayal kırıklığı yaşayacağını, bu hayal kırıklığıyla baş edecek gücü olmadığı için de ne yapacağını bilemediğini söyledi. ya da işte buna benzer şeyler... allah'ım nasıl da yanılıyordu. ama ne yapabilirdim ki... inançlı bir yanılgı, karşıdakinin felaketi bile olsa kolay kolay ortadan kalkmıyor ne yazık ki... lafı değiştirmek istedim. aydan ya da yıldızlardan söz etmeye çalıştım. ama aksi gibi ay bir boka benzemiyordu o gece ve lanet olası yıldızların hiçbiri ortalarda yoktu. bir süre sustum çaresiz. ''ben seni çok seviyorum...'' dedim sonra. bir tek bunu söyleyebildim. canım bir tek bunu söylemek istiyordu. biraz daha susup devam ettim. ''olsun,'' dedim, ''eğer varsa kırılacak bir hayal, onu tamir edecek kadar çok seviyorum ben seni.'' o sustu bu kez. benden daha uzun sustu, içim acıdı bir an. sanki benden daha çaresiz gibiydi. ''uyuyalım mı?'' dedi bir süre sonra. her ne durumda olursam olayım, her duyduğumda gülümseyerek itaat ettiğim tatlı bir buyruk gibiydi bu laf. yanımda olsa sıkıca sarılırdım. değildi. --- spoiler ---
    2. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      ali lidar'ın iç döküntüleri diye adlandırdığım kitap. kitap okumuyorsun daha çok bir rakı masasında yada gece çay içerken ali ile sohbet ediyormuşsun gibi bir hissiyat veriyor. bazı yerlerde gözlerin doluyor. bazı yerlerde ulan diyosun hep kurmak istediğim cümle bu işte, hep hissettiğim. bu da kitaptak küçük bir alıntı: "bir insan başka bir insanı bütün boyutlarıyla asla tanıyamaz. karşımızdaki insana verdiğimiz değer mukabilinde istediğimiz taraflarımızı gösterir istemediklerimizi de saklarız. evrensel bir sahtekarlık bu ama yapacak bir şey yok." elinizin altındaysa sayfa 151 açmanızı öneririm. itiraf gibi itiraf çünkü. ağladığım sayfalar..
    3. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      çoğu kişi bu kitap içeriğini kitap çıktıktan sonra okurken , ali lidar 'ın blogundan yıllar öncesinden okumuş olmamın havası var.
    4. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "bazı geceler, zaman bir yerlerde takılıp kalır. bazı şarkılar sadece böyle zamanda dinleyelim diye vardır. bazı şiirler ancak böyle zamanlarda anlaşılabilir. bazı hikayelere sadece ve sadece böyle zamanlarda katlanılabilir. bazı geceler, zaman buzdan bir bıçak kadar sert, soğuk ve şeffaftır. görünmez bir el onu ruhumuzun en hassas noktasına batırır."
      0çok iyi anlatmışsın. entry girmek için baktım başlığa ama söylemek istediklerimi aşağı yukarı yazmışsın zaten ben usulca artımı bırakıp çekip gideyim en iyisi.. - helbest 25.04.2017 04:43:54 |#3260766
    5. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: ali lidar kitabı. 225. kısımda şöyle der; --- spoiler --- 1997 yılında öğrenciyken saçma sapan bir tekel bayiinde çalışıyordum. geç vakitte işten çıkıp üç bira, bir paket fıstık alıp yurttaki odama gidiyor, ferdi tayfur dinleyip, bol bol sigara içip, saat dört gibi ancak uyuyabiliyordum. 2013 yılında öğretmenim ve yine gayet saçma sapan bir işte çalışıyorum. geç vakitte bardan çıkıp üç bira, bir paket fıstık alıp evdeki odama giriyor, ferdi tayfur dinleyip, bol bol sigara içip, saat dört gibi ancak uyuyabiliyorum. hani lan her şey değişiyordu amına kodumun herakleitos'u? --- spoiler ---
      0doğru ilk iki ders uykusuz.olduğu için.çok asabi oluyor.kendileri o yüzden iyiki.dükümle öğleden sonra dersimiz - exaibo 30.09.2017 17:51:52 |#3517410
      0anlıyorum... - louis froziel 30.09.2017 18:05:13 |#3518428
    6. 6
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: ali lidar kitabı. 163. kısım öyle güzel bir tercümedir ki; gerek hayattaki, gerek sanaldaki ilişkilerimiz için ders niteliğindedir. --- spoiler --- bir insana verdiğiniz değerin, onun gerçekten değerli olmasıyla ya da bunu hak edip etmemesiyle hiç ilgisi yoktur. değer vereceğiniz insanları kendiniz seçersiniz ve bunu yaparken çoğu zaman ne durumda olduklarına aldırmazsınız. bunun adı tam olarak 'değer yüklemesi'dir. yani ona verdiğiniz değerin kaynağı siz olduğunuz için asıl değerli olan karşınızdaki değil sizsinizdir. en azından bir süre öyledir. ama şunu da göz ardı etmemek gerekir. birine gereğinden fazla değer verirseniz eğer (artık sürekli kendinizden verdiğiniz için) siz değer kaybetmeye başlarsınız ve onun gözünde ona verdiğiniz değer ölçüsünde değersizleşirsiniz. soylu ve tutkulu başlayan pek çok yakınlaşmanın son derece sefilce sonlanmasının en büyük nedeni de işte bu durumdur.. --- spoiler ---
    7. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: ali lidar kitabı. 214. kısım; --- spoiler --- son zamanlarda şu tür eleştirileri çok sık alır oldum. "ülke birbirine girmiş sen hala şiir yazıp, şarkılar paylaşıp, aşktan sevgiden bahseden şeyler yayınlıyorsun hiç yakışmıyor sana vs.." yahu siz kafayı mı yediniz? elbette ki şiirler yazıp paylaşacağım, çünkü şiirlere de şarkılara da en çok böyle zamanlarda ihtiyaç duyulur. i̇çinde şiir olmayan, şarkı olmayan, aşk olmayan isyan mı olur? aşkın da sırası mı diye bana çıkışanlar, sorarım size, siz hiç aşık olmadınız mı? eğer olmadıysanız kızdığınız, isyan ettiğiniz adamlardan ne farkınız kalır? ülkenin içine eden adamların tamamı kimseye aşık olamamış ve kimsenin kendilerine aşık olmadığı insanlar değil mi bir düşünsenize? ben en çok bir yürüyüşte ya da eylemde aşık hissediyorum kendimi, sevdiğim kadın yanımda olsun, el ele tutuşup beraber sloganlar atıp şarkılar söyleyelim istiyorum. ben onu, tıpkı memleketim gibi, dar ve tehlikeli zamanlarda seviyorum en çok. kimse aklından çıkarmasın abiler aşksız ne devrim olur ne isyan ne başkaldırı.. evet ortalık çok karışık ve ben inadına aşk diyorum. dünyayı sadece aşk kurtaracak ve bir kadını sevmekle başlayacak her şey.. --- spoiler ---
    8. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: ali lidar kitabı. 199. kısım; --- spoiler --- birlikte bir şeyler yapan insanlara özeniyorum zaman zaman. benzer hassasiyetlerle bir araya gelmiş, genelde birbirlerini çok da iyi tanımayan ama ortak dertleri olan insanlar. bir şeyi protesto etmek için toplanmış insanlar mesela. yumruklarını sıkarak yukarı kaldırıp hep birlikte aynı öfke ve sloganla bağıran insanlar. aralarına girivermek istiyorum bazen. ne için toplandıkları ya da neyi protesto ettikleri umurumda bile değil. yeterince öğrenci dövemiyoruz yahut daha fazla orantısız güç kullanmak istiyoruz diyerek bir araya gelen bir grup polisle bile birlikte bağırabilirim. ama sonra düşünüyorum. lan ben insan sevmiyorum bir kere. sonra ne toplumsal kaygılarım var ne de halkın mutluluğu gibi bir derdim. peki diyorum o zaman, neden sevmediğim bir grup canlıyla beraber boğazım yırtılana kadar bağırmak istiyorum? galiba özendiğim için! bana kalırsa insanların deliliğe en yakın oldukları anlar birlikte, birbirlerine gaz vererek toplu işler yaptıkları anlardır. tribündeki insanlara bakın mesela, ya da bir gecede halay çeken insanlara. çap ve semptomları farklı da olsa tek bir ortak nokta var ortada. delilik.. "kitlesel zeka yoktur, bir grup insan bir yerde toplanınca ilk önce akıllarını ve bilinçlerini kaybeder ve grup dağılana kadar da onlardan her türlü tuhaflık beklenebilir." gibi bir şey okumuştum. adam haklı. yoksa halay nedir? hep bir ağızdan hakeme küfür etmek nedir? pankart sopalarıyla banka atm’lerine saldırmak nedir? bunların hangisini yalnızken yapabilirsiniz? deliyseniz yaparsınız ancak. işte tam olarak bu yüzden sempatik geliyor bana bazen bu gruplar. geçici bir süre de olsa delirme garantisi veriyorlar ve ben buna zaman zaman epey ihtiyaç duyuyorum.. --- spoiler ---
    9. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: ali lidar kitabı. 155. kısım; --- spoiler --- yedi sekiz yıl kadar önceydi. belki biraz daha eski, ikibinlerin başı gibi belki, emin değilim. dışarı çıkmak istemediğim, tamamını evde geçirdiğim nadir günlerin birinde odamın kasvetinden bunalıp kapının önüne çıkmıştım sigara içmek için. annem taburede oturmuş el işiyle uğraşıyordu. yanına çöküp sigaramı yaktım. ortalarına kadar neredeyse hiç konuşmadık. uzun samsun içiyordum o zamanlar, ismi gibi içimi de hayli uzun sürüyordu. bir ara kafamı kaldırdım, çaprazımızdaki sokak çöplüğünde temiz yüzlü ve temiz kıyafetli bir teyzeyi çöp karıştırırken gördüm. daha önce görmemiştim buralarda. anneme gösterdim ve sordum kim bu teyze diye. ‘haa’ dedi ‘o mu? …… teyze’ (hatırlayamadım şimdi ismini). arka sokağımızda, iki odalı kerpiç bir evde oturuyormuş torunlarıyla. oğlu gelinini vurmuş iki yıl önce. kadın mezara, adam hapse yollanmış. en büyüğü sekiz yaşında olan üç torunuyla bir başına kalakalmış teyze. hiçbir geliri olmadığından ve muhtarlık kanalıyla gelen yardım da bir halta yaramadığından çocukların karnını doyurup evin ihtiyaçlarını karşılamak için sokaklarda kağıt ve teneke kutu toplayıp satmaya çalışıyormuş. kola ya da bira içip attığımız teneke kutuların toplanıp satılabildiğini ilk o gün öğrendim. merak ettim ne kadar kazandığını. bir rakam söyledi annem. aşağı yukarı o zamanlar içtiğim sigara parası kadar bir şey. şimdiki beş tl. civarında bir para. kafamda otuzla çarptım, içim buruldu. bu kadarcık parayla nasıl geçinilir? bırakın başka her şeyi nasıl karın doyurulur? üzüldüm epey. sonra sigara bitti, eve girdim.. sonra.. sonra hiçbir şey olmadı. teyze ve torunları için hiçbir şey yapmadım, yapanı da duymadım. süratle (muhtemelen aynı gün içinde) unuttum zavallı hikayelerini. bir kaç hafta sonra kısa parlıament içmeye başladım olaydan tamamen bağımsız olarak.. bu kadar.. bütün hikaye bu kadar. özeti de şu: allah aşkına bırakın büyük insanlık idealleri vs. zımbırtılarını. herkes herkesin bir sigara içimi kadar umurunda. bir sigara içimi üzülüp, bir sigara içimi dertleniyor sonra sigaramızı söndürüp, boktan heveslerimizin peşine takılıp yanıbaşımızdaki insanların trajedilerini süratle unutuyoruz hepsi bu.. --- spoiler ---
    10. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: ali lidar kitabı. 302. kısım; --- spoiler --- dünyanın en kolay işi birilerini suçlamaktır. bu yüzden de dünyadaki insan sayısı kadar suçlayan olduğu söylenebilir. kendini suçlamaktan bütün insan ırkını suçlamaya kadar açılabilen geniş bir yelpazede, kendi zavallılığıyla baş edebilmek için, haklı ya da haksız olduğuna bakmadan, durmaksızın suçlar insan. emile zola, meşhur dreyfus savunmasına "suçluyorum!", diye başlar. aslında zola, farkında olmadan hepimizin yaşam manifestosunun giriş cümlesini yazmıştır. "suçluyoruz!" --- spoiler ---
    11. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: ali lidar kitabı. (bkz: bağlanmanın körleşmeyle doğru orantılı olması) 305. kısım; --- spoiler --- öfke geçiyor. korku geçiyor. acı geçiyor. zaman da. ve başka şeyler de elbet. her şey zamanla geçiyor ve zaman da her şeyle geçiyor. geçenlerde bindiğim taksinin şoförü otuz beş yıldır taksicilik yaptığını söyledi bana. aşağı yukarı yaşım kadar. abi dedim, hiç mi sıkılmadın? güldü, yok dedi. ilk birkaç ay sıkılırsın, ilk birkaç yıl bırakıp gitmek istersin, ilk on yıl para biriktirip başka bir iş kurma hayali kurarsın. otuzuncu yıldan sonra ise bıçaklanmadan eve gidebildiğin her sabah için şükredersin.. --- spoiler ---
    12. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: ali lidar kitabı. 325. kısım; --- spoiler --- ısrarla bir şeyler soruyor insanlar. dertlerini anlatıp anlamamı, hiç değilse dinlememi istiyorlar. üstelik yıllardır ben insan sevmiyorum diye feryat etmeme rağmen yapıyorlar bunu. ya psikopatlar ya da kafa buluyorlar benimle. durum şeye benziyor, boşanmış bir aile terapistinden yolunda gitmeyen bir evlilikle ilgili yardım istemeye… anlayacağınız komple sıçmış vaziyetteyiz… öğretmenliğe başladığım ilk yıllarda kendimi, eline gitarı ilk aldığında bir gün joe satriani'yle sahneye çıkacağını zanneden hevesli bir ergen gibi hissediyordum. oysa hayat kariyer planımı esra erol'un evlilik programı orkestrasında basçı olmama göre tasarlamış. bir tek farkla, o basçı sürekli gülümsemek zorunda, benimse suratım asık dolaşmaya hakkım var en azından. niye böyle oldu? biliyorum aslında da… hani her şeyi bana anlatıyorsunuz ya, ben kime, neyi, nasıl anlatayım? en çok yalan söylememeye çalışırken yalan söylüyor insan. kırmamaya çalışırken kırıyor. çekip gideceğim diyorum ya hani bazen! yalan! bok giderim anasını satayım nereye gidiyorsun. her sabah alarmla uyan, ayın on beşi geldiğinde boş cüzdanla bankamatik önünde pusuya yat, sonra kocaman hayaller kur! sevsinler… bir haftadır iki tane kumru dadandı bizim bahçeye. babam da çaktırmadan, ufak ufak ekmek kırıntıları atarak iyice alıştırdı. neredeyse hiç çıkmıyorlar bahçeden. fırsat buldukça onları izliyorum hava kararana kadar. birbirlerinden en fazla on, on beş metre uzaklaşıyorlar. aralarındaki mesafe arttıkça gerildiklerini o kadar belli ediyorlar ki. ürkek kafa hareketleriyle sürekli birbirlerine bakıyorlar, hani bir tehlike olsa, bir uçuşta yanına gidecekmişçesine. kumru bile hayvan haliyle en fazla on on beş metre uzakta kalmaya tahammül edebiliyorken, insanlar yüzlerce kilometreye katlanabiliyorlar. ya da katlanabildiklerini söylüyorlar. ben katlanamıyorum valla, dayanamıyorum bazen? dayanabilenler nasıl beceriyorlar? --- spoiler ---
    13. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: ali lidar kitabı. 160. kısım; --- spoiler --- öfke nüfuz ederken şiddetle damarlarımıza ve kırmak birbirimizi başka her şeyden kolayken akıl etsek keşke o an ölümü ve ayrılığı ölümü düşünen insan kendini nasıl önemser? ne daha önemlidir mahkeme-i kübradan! ölüm fikri en büyük ego terbiyecisidir ölümün olduğu yerde öfke hükmünü yitirir. anlaşmak mesele değil elbet bir yolunu buluruz sen önce bir abdest al bunları sonra konuşuruz.. --- spoiler ---
    14. 14
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: ali lidar kitabı. 189. kısım; --- spoiler --- düşünmemeliyim. kendime bir meşgale bulmalıyım. bir uğraş. kitap olmaz. kitaplar iyice canımı sıkıyor artık. kitaplarda acı çeken herkesi kendime benzetiyorum. kitaplardan kurtulmalıyım. düşünmemeliyim. kitaplardaki adamları gerçek zannediyorum. tıpkı selim gibi benim de ahlakımı bozuyorlar. kitaplardan kurtulmalıyım. hepsi beni düşünmeye sevk ediyor. oysa düşünmemem lazım. düşünmemeliyim.. --- spoiler ---
    15. 10
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: ali lidar kitabı. 334. kısım; --- spoiler --- "fakir ve önemsiziz…" insanlar ikiye ayrılır. fakir ve önemsiz olanlar ve zengin ve önemli olanlar… fakir ve önemsiz olanlar gözyaşı döker, zengin ve önemli olanlar nasihat eder. fakir ve önemsiz olanlar, yani bizler, birbirimizi yeriz, zengin ve önemli olanlar fildişi kulelerinde bizi seyreder. toprağa yerleştiğimizden beri bütün hikaye budur. bakın bugüne kadar çıkmış bütün savaşlara. istisnasız hepsini zengin ve önemli insanlar çıkarmıştır ve istisnasız hepsinde fakir ve önemsiz insanlar ölmüştür. "coğrafya kaderdir." der ya ibn-i haldun, doğru ama eksik. doğduğun coğrafyada hangi sınıfta doğduğun da kaderdir. fakir ve önemsiziz, başıma her ne geliyorsa hepsinin nedeni bu! --- spoiler ---
    16. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      ''ağlanmadan anlaşılamayacak durumları çevreme belli dahi etmeden yaşama zorunluluğundan kurtar artık gel beni'' dedirtmiştir aşağıdaki kısımları. 79. ''...i̇nsanlar zamanla değişir ve ben görüp görebileceğin en büyük yalancıyım. söylediklerimi boşver konuşamadıklarımı ciddiye al. yanında huzur içinde susabileceğim bir insan bulabilmek için kenar mahalle kahvelerinde çok on iki sekiz nöbeti tuttum ben. beni affetme. anlama da. hayatımın özeti düzeltilemeyecek kadar vahim bir anlatım bozukluğu. beni daha fazla konuşturma. ben susayım, sen ağla. gusül abdesti alabileceğim kadar gözyaşı biriktir benim için. sonra beraberce çayıma siyanür karıştıralım. önce göm beni, sonra anla...'' 82 ''i̇nsan ara vermeden en fazla yirmi saniye gülebilen ve yine ara vermeden saatlerce ağlayabilen bir hayvandır. doğduğumuzda ilk yaptığımız işin ağlamak olmasının bir anlamı olmalı. 'oku' diye başlar kuran ve 'önce kelime vardı' diye başlar yuhanna'ya göre i̇ncil. eğer bir ahir zaman peygamberi olsaydım ve yeni bir din yaymak için kullansaydım sözükleri 'ağla' diye başlardım. ağla.. ağla çünkü ağlamadan anlayamazsın...''
    17. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: ali lidar kitabı. 221. kısım; --- spoiler --- yirmi yıl önce dünyayı değiştirebileceğimi zannederdim. on yıl önce dünyanın buna değmeyeceğine, çevremi ve kendimi değiştirmemin yeterli olacağına inandım. bir kaç yıl önce de iyice hedef küçültüp, sadece kendimi değiştirebilmek için harcamaya başladım bütün enerjimi.. şimdi ise çoraplarımı değiştirmeye bile üşeniyorum. bok yesin her şey değişir diyen filozof. ne dünya, ne insanlar, ne çekilen acılar değişiyor. sadece rüya görüyor ve umutsuzca uyanacağımız anı bekliyoruz.. bir meyhane sandalyesi ya da onkoloji kliniği ya da rahat ev yatağı, ne fark eder? o kadar uzak ki aslında herkes herkese, yan yana olsak bile dokunamıyoruz birbirimize.. --- spoiler ---
    18. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: ali lidar kitabı. 206. kısım; --- spoiler --- hüznün en soylu ifadesidir erkek suskunluğu. söyleyecek bir sürü şeyi olan ama ya hepsini tükettiğinden ya da hiçbir işe yaramadığını gördüğünden, sözleri içinde boğup uzun uzun susan bir adam varsa etrafınızda sakın üstüne gitmeyin. bir kadının suskunluğu bir sürü anlama gelebilir ve son derece korkutucudur. fırtına öncesi sessizlik deyiminin vücut bulmuş halidir bu durum. ciddi bir süre sessiz kalan bir kadının (tabi böyle bir şey mümkünse) suskunluğu öfkeden beklentiye, pazarlıktan alıp başını gitmeye bir sürü ihtimali içinde barındırır. muhtemelen o, etkili bir darbeye hazırlanmaktadır içten içe. oysa çaresizlikten kaynaklı hüznün susturduğu adam çoğu zaman diliyle birlikte beynini de susturur. pazarlık yoktur, öfke yoktur. çaresizlik vardır. biraz da yorgunluk. yıllarca annem sustuğunda ve (nadiren olurdu bu) babam konuştuğunda oh dedim ben. (anne, seni seviyorum, ama bu örneğe ihtiyacım vardı. yoksa sen yine konuş hep..) --- spoiler ---
    19. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      sözlükte okuduğum entrilerden dolayı arayıp bulduğum kitap. bayıldım her cümlesi altı çizilesi ama kıyamıyorum. her okuyan kendinden bi parça bulabilir .
    20. 9
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: ali lidar kitabı. 333. kısım; --- spoiler --- her gelmenin gelmek demek olmadığını, haliyle de her gitmenin aslında gitmekten sayılmayacağını daha bebeyken öğrenmiştim. ilk annem gitmişti benden. iki yaşındayken abiydim çünkü ve kardeşimin ona benden daha çok ihtiyacı vardı. tamam derdim çaresiz, sıramı beklerdim. ama sıra hiç gelmezdi. çünkü sıranın bana gelecek gibi olduğu zamanlarda bir sürü kardeşim daha oldu. öyle öyle büyüdüm işte.. anladım hep durumu ve, ve hep hak verdim anneme. ne kızdım, ne sitem ettim. bekledim yine de… dizimi masanın köşesine çarptığımda, mahalledeki çocuklardan dayak yediğimde, babam ilk tokatı attığında… içime içime ağladım hep. içime içime ağladım ve bekledim. annemi bekledim. koşup gelseydi annem, sarılsaydı bana, yapıştırsaydı kafamı göğsüne, ortalığı ayağa kaldırırcasına ağlardım. ama annem hiçbirinde gel-e-medi. hep çok işi vardı çünkü! öyle öyle, kimselere göstermeden, içime içime ağlamayı öğrendim. demem o ki, ben şimdi sana kalk gel demem. beklerim hep ama gel demem. diyemem. çünkü öyle öğrendim. canım çok yanıyor şu an. eğer gelirsen, sarılırsan bana, yapıştırırsan kafamı göğsüne, ortalığı ayağa kaldırırcasına ağlarım. ama gel demem. diyemem. öyle öğrendim çünkü. öyle büyüdüm. gelmezsen işi vardır derim. çünkü biliyorum. sevdiğim bütün kadınların hep, hep çok işi oldu çünkü. bir şey demem o yüzden. oturur beklerim. gelirsen ne iyi edersin. gelmezsen bir şey demem. beklerim… --- spoiler ---
      0bu sıralar sen ali lidar'a iyi sardın he - geceucanpirasa 13.11.2017 17:23:37 |#3675352
      1ben bu adama saralı aşağı yukarı 3-4 sene oldu :d - louis froziel 13.11.2017 17:28:44 |#3675486
    21. 16
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: ali lidar kitabı. 156. kısım; --- spoiler --- dostoyevski epilepsi hastası, homofbik ve iflah olmaz bir kumarbazdı. oğuz atay sevdiği kadına yakın olabilmek uğruna karısından boşanıp sevdiği kadının kocasıyla arkadaş oldu evlerine daha sık gidebilmek için. salinger yaklaşık kırk yıl evinden dışarı adım atmadı, tek bir kare bile fotoğrafı çekilemedi. yusuf atılgan türk edebiyatının kilometre taşları sayılabilecek iki büyük eseri yazdıktan sonra (anayurt oteli ve aylak adam) insanlara küstü, bir köye yerleşip otuz yıla yakın neredeyse tek bir satır bile yazmadan çiftçilik yaptı. althusser elli yıldır birlikte olduğu ve taparcasına sevdiği karısı helen'i bir sabah yanıbaşında uyurken elleriyle boğdu, bu boktan hayata daha fazla katlanmasına seyirci kalmaması için. stephan zweig'de tıpkı althusser gibi yaptı, tek farkla, o tabanca kullandı karısı ve kendisi için. insan ırkına duyduğu güvensizlik walter benjamin'i fransa sınırında kendi kafasına sıkmaya zorladı. hemingway yalancının tekiydi, jean genet gasptan tecavüze kadar bulaşmadık suç bırakmadı ve ömrünün yarısını hapiste geçirdi. kierkegaard çok sevdiği nişanlısı regine olsen'i terk etti, çok sevdiği için. ömrü boyunca hep acı çekti bu yüzden ama soranlara da yaptığının doğru olduğunu söyleyip durdu. o kadar çok seviyordu ki regine'i ve o kadar nefret ediyordu ki kendisinden, evlenip onun kendisine 'maruz kalmasına' izin veremezdi!.. en sevdiğim yazarlardan bir kaçının kısa yaşam öykülerini anlatmaya çalıştım. bir yerlerde bir terslik var ama nerede bilemiyorum.. --- spoiler ---
      0bundan çıkarılacak sonuç....cehalet mutluluktur ..mudur :/ - sparrow 22.11.2017 19:45:00 |#3606278
      0kısmen de olsa evet. - louis froziel 22.11.2017 23:49:58 |#3627566
    22. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      yıllar önce, bu tabiri yıllar sonra kullanacağımı biliyordum ihtimal vermesem de, evet yıllar önce annemin kullandığı pedallı dikiş makinasının küçük ahşap çekmecesinde iğneler, renkli iplikler ve bir yüksük vardı. yıllar sonra araba kullanamamaktaki beceriksizliğim o pedallı dikiş makinasının pedalına basmayı beceremediğim zaman belliymiş. benim bunu anlamam otuz yıl aldı. yine de o makinanın ahşap küçük çekmecesi hiç çıkmadı aklımdan, daha doğrusu o yüksük çıkmadı. dikiş dikerken iğne parmağına batmasın diye, parmağının ucuna taktığın o demir parçası var ya, o yıllar daha yeni yeni okumaya başlamışım, içinde beyaz atlı, parlak zırhlı şovalyelerin olduğu masal kitaplarını. o yüksük o kadar parlak değildi ama zırhı gibiydi annemin parmağının. dikkatle çekmeceden çıkarır, küçük işaret parmağımın ucuna yerleştirirdim. sonra tırmanır oturma yeri kahverengi kumaşla kaplı sandalyeye kahramanlıklara koşardım. o yıllar bir kadın peşinden gitmek saçma geldiği için daha çok zor durumda kalanlara yardıma gitmeyi hayal ederdim. sonra büyüdüm sanırım, yardım etme kriterlerim kadın bedenine sığmaya başladı. sonra yüksük gibi zırhalara da ihtiyaç duymadan siper ettim gövdemi hayasızca akınlara... bu gönülllü tercihlerimin geri dönüşleri hayasız sabahlamalara neden oldu başka bedenlerde... - bir yazar var, yazdıkları seninkilere çok benziyor, kullandığınız kelimeler, yaptığınız vurgular, umursamazlığınız, aynı derece de takıntılarınız. seninle ilk konuşmaya başladığımda o olduğundan şüphe etmiştim. -bahsettiğin adamı tanımıyorum, adını bile duymadım daha önce. eğer haklıysan okumak da istemiyorum. bana benzeyen insanları sevebileceğimi sanmıyorum çünkü. -kendini sevmiyor musun? -sevmeli miyim? -sorularıma soruyla karşılık vermeni sevmiyorum! -bu benimle sevişmene engel olmadı hiç bir zaman. -ne kastediyorsun! -yani beni seviyorsun diye ben de kendimi sevmek zorunda değilim. birlikte olma kriterlerimizde böyle bir madde yok. -hah işte! o yazarla konuşuyor olsaydım buna benzer bir cümle kurardı. -seninle seviştikten sonra mı önce mi? -pislik yapıyorsun! -tamam kızma hemen. adı ne bu yazarın? yarın dışarı çıkınca kitabını alırım. ... şu an masanıza bıraktığım, aldığım ikinci kitabınız. haklıydı kadın. benim gibi yazıyormuşsunuz. bugün buraya gelmeyi düşünmüyordum. muhtemelen akşama kadar yataktan çıkmayıp, sıradan hayatıma yeni karmaşalar eklememek için asgari çaba gösterecektim. çabalarımın karşılığı olarak da bir kaç film izlemek ödülüm olacaktı. şimdi neden buradayım? nasıl geldim? o kadını aylardır görmüyorum. bugün buraya geleceğini biliyordum ama dün gece yaptığımız tartışmadan sonra beni görmeyi ne kadar çok istese de uayndığında bana gel demedi. gelme! de demedi. farketmez dedi sadece... sanırım bu cevabın ne kadar can yaktığını bilirsiniz. biliyor musunuz? sessizce gözlerimin içine bakıyorsunuz, sanırım bu biliyorum demek oluyor. aylarca özleyip, kokusunu düşleyip, teninin sıcaklığını hatırlamak için iki kat fazla örtünmenin yetmemesini de biliyorsunuzdur. bunu onaylamak için gözlerimin içine bakmanıza gerek yok. bazen kimseye belli etmeden yutkunursunuz ya, fark etmemiş gibi yapıyorum şimdi. neyse... ertesi gün, itiraf ediyorum çok gönüllü olmasam da kitabınızla karşılaşınca o büyük kitapçının raflarının arasında gezerken aldım. satırlarınızı okudukça kendimi buldum gibi klişe laflar etmeyeceğim şimdi ama kadın haklıydı sanırım. bu haklılığı sinirlerimi bozdu çünkü hanüz benim yazmayı akıl etmediklerimi, benim kelimelerimden daha güçlü şekilde anlatıyordunuz. kitabinızı okumam sanırım iki saatimi aldı ki benim gibi okuma meraksızı biri için rekor sayılabilir bu süre. uzun süre başka kitap okumadım. işin tuhaf yanı uzun süre yazamadım da... ne zaman bir şeyler yazmaya başlasam sanki sizden kopya çekiyor gibi hissettim kendimi. hayır, tabi ki hayatı boyunca kopya çekmemiş, dürüst ve çalışkan bir öğrenci olmadım ama yine de bu kopya çekiyormuş gibi hissetme hadisesi canımı sıktı. yazdıklarımı bitirmeden sildim. bugüne, yani şu an'a, kitabınızı imzalatmadan hemen önceki zamana gelmeden önce, bir kaç gün öncesine dönmek istiyorum. ilk kitabınızı okumanın üzerinden aylar geçmişti. yeni bir kitaba hazırım diye düşünürken, kardeşimin evindeki kitaplığı incelemeye başladım. yüzlerce kitap arasından gri üzerine beyaz harflerle yazılmış 'tesirsiz parçalar' kitabınızı gördüm.. tabi ki sizin kitabınız olduğunu bilmiyordum. her nasılsa diğer kitapların arasından .çekip aldım ve okumaya başladım. bu sabah buraya gelmeyi düşünmediğimi daha önce söylemiştim. evde de duramazdım. kitabınızı yanıma alıp sokağa çıktım. ilk otobüs durağına gidip bekleme başladım. hangi otobüsün geleceğini, gelen otobüsün nereye gideceğini bilmeden bekledim. beklerken kitabınızı okudum. ifadeleriniz, an'larınız, anlattıklarınız kimi zaman gülümsetirken, bir an da sarsıp yakalarımdan sorgular gibi beni zorluyor, gözlerime dolan yaşları dışarı bırakmam için baskı yapıyordu sanki. otobüs geldi, numarasına bakmadan bindim. en arka koltuğua geçip oturdum programlanmış bir robot gibi, gözlerimi satırlarınzdan ayırmadan. çok geçmeden montumun sağ cebindeki telefonun titreşimini hissedince elime alıp baktım. o arıyordu. açtım. nerede olduğumu ne yaptığımı sordu, geçiştirecek cevaplar verdim. geçiştirici cevaplar verme konusunda sanırım sizin kadar ustayım. neyi kastettiğimi anladığınızı dudaklarınızdaki muzipçe gülümsemeden anlıyorum. bu geçiştirme mevzuundaki ustalığımdan rahatsız olup özlediğimi fısıldadım. inmek için düğmeye basınız uyarısını dikkate alıp otobüsten indim ve beni ona götürecek başka bir otobüse bindim. çok kolay olmuştu. bu kolaylıkların yan etkileri olabileceğini yeterince yaşayıp tecrübe etmiş biri olarak hazırladım kendimi hayatın sürprizlerine. her zaman olduğu gibi hayat, ne kadar hazırlıklı olsan da seni şaşırtmak konusunda ihtisas yapmıştı. milyarlarca insanı her defasında şaşırtabilmek ancak ona yakışırdı, kendine yakışanı yaptı. otobüsten indiğimde yolun diğer tarafında özlediğim kadın, bu tarafında ben ve aramızda yüz küsür insan birbirine girmiş, karşıya geçebilmek ne mümkün. düşünsene, aradan vızır vızır arabalar geçiyor, bir üst geçit var, geçidin diğer tarafında özlediğin kadın, geçidin üzerinde bir sürü gereksiz saçma sapan insan ben geçeyim sen geçme kavgası yaparken benim önümde birikmiş baraj kurmuş. üstelik dokuz metre on beş santim kuralını hiçe saymışlar gibi bir adım ötemde. çıldırmamak elde değildi, ellerimi cebime sokup, özlediğim kadının olduğu tarafa baktım uzaktan. sakince başka bir otobüse binip geri döndüm. kalabalık olmayan bir durakta inip karşıya geçtim ve yol boyunca yürüdüm. özlediğim kadının yanına yaklaştığımda, üstgeçidin üzerindeki salak insanlar hala ben geçeyim hırsıyla oldukları yerde bekliyorlardı. gülümsedim, geçtim... o'na o kadar yakın olup, enlem ve boylam olarak yakınlık bahsettiğim, hissettiğim uzaklığın coğrafi karşılığı yok. varsa da ben o coğrafya derslerine girmediğim için şu an tarif edemiyorum. öyle bir yakınlık ve uzaklık arasında, aynı aptal kalabalığın arasında sürüklenircesine, kendimi akıntıya bıraktım. üstüne üstlük kadını aradığımda ısrarla açmıyordu telefonunu. beynimi kemirmeye hazır kıskançlık tilkileri kan kokusu almış gibi beni köşeye sıkıştırıyordu. sonunda konuştuk, görüştük... bilirsin, dünyaya çarpmak üzere olan bir göktaşı vardır ve tüm ülke bilim insanları bir araya gelip çözüm ararlar. buldukları çözüm son anda dünyayı felaketten kurtarır filmlerini. kurtulan insanlar birbirine sarılır mutluluk gözyaşları vss... film biter. yanındaydım. ve zaman son düzlükte atağa kalkmış safkan ingiliz atı gibi tüm gücüyle koşuyordu. umursamamaya çalıştım. usulca eğilip saçlarını kokladım. biraz daha sokuldum yanına. sarıldım. ellerimi ellerinin arasına aldığında akrep ve yelkovanın hareket hızını hiçbir rasathane tarih boyunca kayıt etmemiştir eminim. önceki gecenin tüm o şiddeti, o karmaşası, fırtınası, yanardağ patlamaları onun kollarının arasında national geografic belgesli kıvamına bürünmüş, etrafını yakıp yıkmadan sönmüştü. o'nun yanında olmanın iyileştirici etkilerini şimdi sana anlatmaya kalksam, sırada bekleyenlere ayıp olur, ben susayım, sen anla... o'na ayrılan zamanın sonuna öyle çabuk gelmiştik ki, artık gitmem gerekiyor dediğinde, daha sarılmadık bile diyemedim, sarıldım. daha doya doya öpüşmedik bile demekle vakit kaybetmemek için öptüm dudaklarından. hani derler ya dünyanın en mutlu erkeği bendim diye sevdiği kadınla birlikte olanlar, hepsi yalan! benden mutlusu henüz benden haberi olmadığı için kendini mutlu sanıyor. ayrıldık sonra. kendime geldiğimde binlerce insan ve kitabın arasında buldum kendimi. arasında kaldıklarımın taşıdığı anlamların büyüklüğüne saygısızlık etmek istemem ama beni buraya getiren hiçbiri değildi. sosyal sorumluluk taşıyan her türlü eyleme katılan bir aktivistin bir kadına aşık olup tüm erdemlerinden vazgeçmesi gibi bir durumdu sanırım yaşadığım.tamam, abarttım ben hayatımın hiçbir döneminde öyle bir aktivist olmadım, ama olsaydım da onun için dönek olmayı kabul ederdim bu da yalan değil. o'ndan ayrılınca ilk hissettiğim açlıktı. kapitalist düzenin kamçıladığı ve karaborsanın kanımızı emmek için fırsat kolladığı bir yerde açlığımı bastırmak için fahiş fiyatla satın aldıklarımı yerken duvarda asılı ekranda adınızı gördüm. şu salonda kitabını imzalıyor gibi bir yazı akıp geçti gitti. önce umursamadım. sonra aklıma kitabınızın yanımda olduğu geldi. okuduğum kitapları yazarlarına imzalatmak gibi bir kaygım ya da isteğim olmadı hiç ama yaşadığım günün tuhaflığının bitmediğini hissedince o kalabalık ve karmaşık mekanda sizi kolaylıkla bulacağımı hissettim. hissettiğim gibi de oldu. hayata bu yüzden çok küfrediyorum. hissettiğim gibiler her zaman bu kadar kolay gerçekleşmiyor. yemeğimi yedikten sonra yerimden kalkıp, o hengamenin arasından sanki nereye gittiğimi biliyormuş gibi kendimden emin adımlarla hatta, yolumu kapatan nereye gittiğini bilmeyen insanlara söylenerek hızlı adımlarla yürüdüm. bir itiraf daha. sizi tanımadığım için sizin siz olduğunuz anlamak için kitabınızı imzalatmak için sırada bekleyenlerin ellerinde tuttukları kitaplara baktım. benim çantamdakiyle aynıydı, 'tesirsiz parçalar'... şu an yanınızda olmam, bugün beni buraya getiren hayatın amacının ne olduğunu hala bilmiyorum. bazen akışına bırakırsın kendini ya, genelde hayat bizi hep akışında sürükler ne kadar müdahale etsek de. sanırım bu da böyle birşeydi. adımı sorduğunuzda anlatmak istediklerim bunlardı. ne adımı söyledim, ne anlattım... bir 'teşekkür', bir 'kolay gelsin...' yetecek gibiydi. yetti sanırım. neden anlatmadım? anlatsaydım sizin için yüzlercesinden biri olacaktım diye belki de, kendime sakladım. anlatsaydım, anlardınız. bir gün 'muhabbetle' imzasız bir günde buluşacağız. o kadın, ben ve benim gibi yazan bir adam olarak...
    23. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      adının aksine tesiri fazla olan yıllarca geçmeyen zaman zaman açıp okumalık tesirli ali lidar parçalarıdır
    24. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: ali lidar kitabıdır. 192. kısım; --- spoiler --- eskiden beri gelecekle ilgili hayal kuramazdım. önceleri geçmişe dönük hayaller kurardım hep. mantık hatası var gibi değil mi? yok. yaşadıklarımı ya da yaşayamadıklarımı kafamda bozup, ekleyip, çıkartıp kendime tutamaklar yapmaya çalışırdım. şimdi onu bile yapamıyorum. geçmiş iyice silindi. gelecek dersen. önümü bile göremiyorum. yarınla ilgili hiçbir fikrim yok. eskiden umutsuzdum en azından ve bu umutsuzluğun beslediği öfkeyle bir şeyler yapmaya çalışırdım. oysa artık umutsuz bile değilim. olgun hayal kırıklıkları ve kalifiye bir hüzünden başka hiçbir şey yok elimde.. --- spoiler ---
    25. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: ali lidar kitabıdır. 337. kısım; --- spoiler --- bin yıl düşünsem bu kadar güzel tarif edemezdim yüzünü. tarık abi bir cümlede benim yerime tarif edivermiş. "biraz evvel ağlamış kadınların yüzü.." yüzlerimizi oluşturan organlar hepimizde aynıdır. hepsi aynı yerde durur hep. gözler, dudaklar, burun, kulaklar, çene… ama ilahi dokunuştan mı ne, aynı şeyler, aynı yerde bambaşka şekillere girerler. o yüzden de aslında kimse kimseye benzemez. özellikle kadınlar. ikiz olsalar bile… "bazı kadınların yüzü, ağır bir hikayenin yaşandığı sokaklar gibidir. bir metin kaçan hikayesinin sokakları gibi darmadağın, acıtıcı, insanı nefessiz bırakan. kalbiyle bakmayı bilen herkes, o sokakların her bir tarafına sinmiş keskin kokulu hüzünleri fark eder." ah be tarık abi. benim gözümle, benim beynimle, benim kalbimle mi gördün ki? "bazı kadınların yüzü, birazdan buralara yağmur yağacak yüzüdür. bazı kadınların yüzü, bir kez olsun gerçekten gidenler, dönmek isteseler de dönemezler yüzüdür. bazı kadınların yüzü, ben gitmek istesem de beni bırakma yüzüdür…" canımın içi tarık abi. bi' denk gelsek de iki bardak çay içip senin yüzünü anlatsa bana. çünkü ben senin yüzüne her baktığımda dilim lal, sesim içime kaçık, kelimelerim manasız ve aptal. yüzün… ne güzel… --- spoiler ---
    26. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: ali lidar kitabıdır. 330. kısım; --- spoiler --- hareket ve manasız girişimler alayımızın maymun olmasına neden oluyor. insan sadece mecbur kaldığı kadar enerji harcasa depresyondan obeziteye ne varsa muzdarip olduğu, hepsinden kurtulabilir. çok konuşuyor, çok içiyor, çok sevişiyor, çok yemek yiyor, çok kitap okuyor, çok tv. seyrediyor, çok küfrediyor ve sonra bunların hepsinden şikayet ediyoruz. canı sıkılan bir ladin ağacı gördünüz mü hiç? göremezsiniz. çünkü bir ladin ağacı ladin ağaçlığı asgari neyi gerektiriyorsa onu yapıyor. fotosentezse fotosentez, o kadar! fazladan tek bir kanat çırpmıyor kuşlar, gerek yoksa ekstra tek bir kulaç bile atmıyor balıklar. neden? çünkü hepsi bizden daha akıllı… --- spoiler ---
    27. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: ali lidar kitabıdır. 310. kısım; --- spoiler --- olmak istediği yerde olamayan herkes, biraz acıklı biraz da komik (he amk he trajikomik derler ona, çok biliyonuz!) bir gülümsemeyle dolaşır sokaklarda. özellikle ekim'de, özellikle yağmurun yağmak isteyip de yağamadığı zamanlarda, özellikle çok popüler olmayan bir müslüm gürses şarkısı mırıldanarak, özellikle mutsuz, ekseriyetle nereye gideceğini bilmeyerek, bilhassa da kendisi dahil hareket eden her şeye, hatta hareketin kendisine küfür ede ede... yirmilerimin sonunda bırakmıştım kendimle hesaplaşmayı. allahın ve annemin benim için öngördüğü hayata eyvallah diyerek, ikisinin gölgesine sığınıp kaderime razı olmuş; kitaplarımla, oyuncaklarımla ve iki gecede bir içtiğim bir kaç kırmızı tuborgla kendime yalandan bir mutluluk sığınağı inşaa etmiştim. kendimi kandırmışım, otuz altı yaşıma bir gün kala fark ettim. (doğum günüm üç ekim) bana iyi gelecek bir tek şey var artık. benim yüzümü güldürecek bir tek kişi.. büyük beklentilerim yok, kurduğum en baba hayal bile standart ve ortalama. içinde rengi çok önemli olmayan panjurlar, ev oturmaları, adı nar olan bir kız çocuğu ve ille de öpmeden uyumayacağım bir çift çıkık elmacık kemiği olan, bana ait, minik bir dünya. hepsi bu kadar. valla hepsi bu kadar, artan bir şey varsa alın aranızda paylaşın... perec bir kitabında şey diyordu, insan mutluluğu yakalayamaz, insan mutluluğu tarif bile edemez. insan sadece nedensizce mutlu olur, nedensizce de mutsuz. bu ikisini birbirinden ayıran herhangi bir çizgi falan da yoktur. sadece hayat vardır, içinde her boku barındıran lanet bir hayat, sırası geldikçe de her şey yaşanır. o kadar.. şimdi diyorum ki ben de perec ustanın affına sığınarak, sıram gelmedi mi hala? --- spoiler ---
    28. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: ali lidar kitabıdır. 165. kısım; --- spoiler --- her durumda anlaşmak ve uyum içinde olmak bazen problemin bizatihi kendisi olabilir. yan yana duran ve birlikte aynı yöne bakan insanlar mutlu ve uyumlu olduklarını düşünürler. ama bir şeyi ıskalarlar. birlikte aynı yöne bakarlarken birbirlerini göremediklerini fark edemezler. mutluluk ve uyum zannettikleri şey onları birbirlerine kör etmiştir. oysa evrendeki tek değişmez yasa olan her şeyin zıttıyla müsemma olduğu gerçeği de şunu gösterir ki yanınızdakini görebilmeniz için zıt yönlere bakmanız gerekir. --- spoiler ---
    29. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: ali lidar kitabıdır. 185. kısım; --- spoiler --- sokak yine cıvıl cıvıl. masalar sokaklara, insanlar da masaların kenarlarına taşmış. tüm barlardan ayrı ayrı yükselen namelerden ortak bir müzik oluşmuş. huzursuzluğun müziği.. ortalık patates kızartması, ucuz parfüm, ter, borusuna sığamayan meni ve potansiyel pişmanlık kokuyor. bütün barlara sırayla girip teker teker kusmak istiyorum. yalnız bunun için evvela sarhoş olmak lazım. olamıyorum. insanın kafası bozuksa daha kolay sarhoş olur diye bir laf duymuştum. kim uydurduysa amına koyayım ben onun. umutsuzluk sarhoşluğa bile engel. otuz yıldır kendimle ve yirmi yıldır da başka herkesle kavga ettim durmaksızın. ikincisini kaybettim. başkalarına kaybetmenin pek bir zararı yok, mağlubiyet mağlubiyettir nihayetinde, boynunu eğer kabullenirsin. ama kendimle olan kavgamdan hiçbir sonuç alamadım. en kötü sonuç bile belirsizlikten iyidir diye bir laf daha duymuştum. aferin bu lafı uydurana. güzel söylemiş. zaman zaman sormuyor değilim kendime, kendimi ortadan kaldırsam galip mi sayılırım mağlup mu bu sikindirik kavgamda?.. --- spoiler ---
    30. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: ali lidar kitabıdır. 290. kısım; --- spoiler --- vakti zamanında bir zat yollara düşmüş cüneyd el bağdadi'yi ziyaret etmek için. mahalleye gelince kahvedekilere sormuş, evini göstermişler. gitmiş, kapıyı çalmış. kapıyı açan cüneyd el bağdadi "kimi arıyorsun? " diye sorunca adam, "cüneyd'i arıyorum." demiş.. cüneyd el bağdadi'nin cevabı ibretlik... "ben de..." kendimi bildim bileli kendimi arıyorum ben de. kimim? yani ben benim elbette de benim diyen bu ben aslında kim? çaresiz bir arayış bu. yine cüneyd'in çaresizlikle ilgili muazzam bir tesbiti var. çare arayanlara "çare, çareyi terk etmektir." der. çare çareden vazgeçmektir demek gibi bir şey bu. cüneyd allah dostu bir veli, kendinden vazgeçmesi de kolay, nefsini öldürmesi de. ben ne halt edeceğim peki? okuduğum her satırda, içtiğim her dublede, tuttuğum her oruçta, sevdiğim her kadında kendimden bir şeyler arayıp durdum. dolayısıyla da her şeyle kurduğum ilişkinin öznesi hep ben oldum. şimdi biri kalkıp bana bencilsin dese kızarım. peki bu hal, bu yaşantı bencillik değil de ne? wittegenstein, "üzerinde konuşamayacağın şey hakkında sus" dedi. beceremedim. sokrates, "kendini tanı! " dedi. tanıyamadım. annem, "allah akıl fikir versin" dedi. vermedi allah akıl fikir. ortasını zorladığım ömrümün arkada kalan kısmına bakınca tek bir şey görüyorum sislerin ardında. şikayet... kime mi? orhan gencebay'ın dediği gibi. "şikayetim yaradana..." --- spoiler ---
    31. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: ali lidar kitabıdır. 339. kısım; --- spoiler --- yazmaya ne zaman başladım? yazmaya nasıl başladım? birbirinden sikik iki soru! ve ikisinin de cevabı aynı. yazayım dedim çünkü başka hiçbir şeyi beceremiyordum ve bu salaklık kayıtlara geçmeliydi. herhangi bir şeyde (hiç abartmıyorum herhangi bir şeyde; futbolda, derslerde, kız tavlamada, yüzmede, balık tutmada, hayırlı evlat olmada, at tımarlamada, ebesinin damında!!) ortalamaya yakın başarılı olabilseydim muazzam bir iç huzuruyla tek satır bile yazmadan yaşar giderdim. ama olmadı. baktım ki becerebildiğim bir halt yok, bari dedim neden ve nasıl beceremediğimi anlatayım. öyle öyle başladım yazmaya. pek çok kişinin melankoli dediği, bunalım dediği zımbırtıların hikaye-i esası budur işte. okuyup sevdiğim bütün büyük yazarlar ya yaptıklarını ya da yapmak istediklerini yazdı hep. ben fakirse, üstesinden gelemediklerimi, yapmak isteyip de yapamadıklarımı. kader... --- spoiler ---
    32. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: ali lidar kitabıdır. 304. kısım; --- spoiler --- neden ferdi tayfur diye soruyorlar.. neden ferdi tayfur? çünkü eğlenmiyoruz be kardeşlerim. ara sıra gülse de yüzümüz, özellikle geç saatlerde (burada ismet özel'e bir selam çakalım, "ve sancı geç saatlerde" diyen güzel insana) canımız çok sıkılıyor. bekleyip duruyoruz çünkü, sevdiğimizi, godot'u, eceli... bekleyip durmakla geçiyor ömrümüz. çünkü hepimiz kusurluyuz, zaman zaman detone olan ferdi gibi zaman zaman sıçıyoruz hepimiz. çünkü sorunlarımız var. canımızın sıkılma sorunu, biranın erkenden bitmesi sorunu, pakette çok az sigara kalması sorunu, annemin tansiyon sorunu, olmak istediğimiz yerde olamama sorunu... bir tek ferdi tayfur, şarkılarda da olsa bizden daha çok acı çekiyor ve bizim biraz olsun iyi hissetmek için daha büyük acıları kulağımızla da olsa dikizlemeye ihtiyacımız var... --- spoiler ---
    33. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: ali lidar kitabıdır. 230. kısım; --- spoiler --- gittiğim her yerden az evvel çıkmış gibiyim nereye baksam bulamıyorum kendimi olduğum hiçbir yerde değilmişim gibi geliyor olmadığım her yerde de varmışım gibi.. --- spoiler ---
    34. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: ali lidar kitabıdır. 301. kısım; --- spoiler --- bazı insanlar gittikleri her yerde huzur arar fakat bir türlü bulamazlar. bulamazlar çünkü onlar huzursuzluğun bizzat kendisidirler. huzursuzluklarını bulundukları her yere bulaştırır, üstelik bunun farkında bile olmazlar. bunlar; aptal ve huzursuz, korkak ve huzursuz, aptal, korkak ve huzursuz olarak üçe ayrılırlar. aptal huzursuzlar zaman zaman mutlu oldukları yanılsamasına kapılabilirler çünkü onları kandırmak çok kolaydır. korkak huzursuzlar sıkıntılarıyla korkularını birleştirip yarattıkları distopyanın içinde mutsuzluktan debelenene kadar kendi kendilerine debelenip dururlar. aptal ve korkak huzursuzlar ise sürekli bu işte bir terslik var diyerek fakat ne olup bittiğini anlayamayarak, anlamaya çalışmak için kendi içlerini deşecek cesarete de sahip olmadıkları için kendi anlamsızlıklarında, koparılmış ama bir türlü çürüyemeyen marul yaprağı gibi manasızca bulundukları yerde öylece dururlar.. huzursuzlar familyasının en zavallısı işte bu son huzursuz grubudur.. --- spoiler ---
    35. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: ali lidar kitabıdır. 227 kısım; --- spoiler --- duvarda duvar saati var, yerde yer halısı, masada masa lambası, elbise askısında elbiseler, kitaplıkta kitaplar, kültabağında sigara izmariti... eşya bile nerede olmasını gerektiğini biliyor sanki. hiçbirinin kafası karışık değil. şu an oturduğum göt kadar odada etrafıma bakıyorum da aslında nerede olması gerektiğini bir türlü bilemeyen bir tek benim gibi geliyor. annemin karnından hiç çıkmamalıymışım ben. doğduğum günden beri gözüm hep karanlıkta. gün ışığına tahammül edemiyorum. insan sesine de. kafka bir kitabında şöyle bir laf etmişti; "ne şanslıdır şu sağırlar, duyamamak bir özür değil olsa olsa lütfudur tanrı'nın." öyle kafkacım öyle, aynen öyle.. --- spoiler ---
    36. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: ali lidar kitabıdır. 332. kısım; --- spoiler --- sen elli bin yıl önce toprağa yerleş. zaman geçsin etrafını çitle çerle çöple çevir, burası benim de. sonra yazıyı bul, tekerleği bul, parayı bul, çağlar geçsin, feodalizm, emperyalizm, kapitalizm, sanayi devrimi bok püsür bir milyon tane hikaye. geçsin sonra elli bin yıl ve hayalin şu olsun; emekli olup iki dönüm yer alayım kendime, tulumbamdan suyumu çekip kendi domatesimi yetiştirip diktiğim ardıç ağacının altına gömüleyim. bence de süper fikir. o zaman kim kandırdı da bizi elli bin yıldır sikik sikik işlerle uğraştık. madem başa dönecektik derdimiz neydi lan! .mına koyim medeniyetinin, iki dönüm toprak, biraz su, biraz tohum yetiyor işte. hep yetiyormuş hatta. o tekerleği ilk döndüren puşt kimse allah bildiği gibi yapsın onu! --- spoiler ---
    37. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: ali lidar kitabı. 89. kısım; --- spoiler --- küçükken sayıları son derece az ve aşırı derecede mütevazı olmalarına rağmen çok sevdiğim oyuncaklarım vardı. ve onları birileriyle paylaşma fikrinden bile nefret ediyordum. ancak müşterek bir oyunun parçası olunca bir işe yarayacağını bildiğim için hiç futbol topum olmadı mesela. en sevdiğim oyuncaklarımı birileri elimden alır ya da benden izinsiz oynamaya kalkarlar korkusuyla evden hiç çıkarmadım, hatta iki odalı evimizde bir şekilde yaratmayı başarabildiğim gizli saklı köşelerde kardeşlerimden bile sakladım elimden geldiğince. ama neredeyse hiç yalnız kalamadığım düşünülünce de şu garip çelişki kendiliğinden ortaya çıktı; en sevdiğim oyuncaklarım neredeyse hiç gün ışığına çıkaramadığım ve oynayamadığım oyuncaklar haline geldi. eskir diye giymeye kıyamadığım sevdiğim kıyafetlerim küçük gelince otomatik olarak kardeşime devredildi. ve birdenbire bitmesin diye ibadet hassasiyetiyle küçük küçük parçalarla ısırdığım dondurmaların yarısı ben yiyemeden eridi. kremalı bisküvilerin bisküvilerini önce, kremalarını sonra yedim hep ama sıra kremaya geldiğinde yediğim bisküviler beni tıkadığından hayal ettiğim tada hiç ulaşamadım.. çok sonraları bunun bir tür kader olduğunu anladım. kimi ya da neyi sevdiysem en az onunla vakit geçirebildim. hiçbir şeyi ya da hiç kimseyi doya doya, tadını çıkara çıkara sevemedim. elimden alınır ya da kaybederim korkusu içimden gelenlerin bir adım önündeydi hep. çok sonra anladım ki ben aslında sahip olduğumu zannettiğim tüm sevdiklerimi en baştan kaybettim.. --- spoiler ---
      2"yatağımın karşısında bir pencere var. odanın duvarları bomboş. nasıl yaşadım on yıl bu evde? bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? ben ne yaptım? kimse de uyarmadı beni. işte sonunda anlamsız biri oldum. işte sonum geldi. kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım." diyen yüreğimi deşen oğuz atay'a da ayrıca selam olsun. - louis froziel 04.02.2020 00:34:46 |#3771648
    38. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: ali lidar kitabı. 110. kısım; --- spoiler --- bazı geceler, zaman duracak kadar yavaşlar. böyle anlarda insan kendine anımsayıp kederleneceği bir anı seçer istemeden. binlerce kötü anı içinden en çok canını yakanı bulup çıkartır bilinç ve öncesinin arafındaki çöplükten. bazı geceler, zaman akmayı unutur. canını ısırmak ister insan geçemeyen saatler boyunca. belleği, yıllarca şımartıldıktan sonra terk edilen, artık sokak köpeği olmayı beceremeyen ama gidecek bir evi de olmayan zavallı bir kaniş acınasılığıyla oradan oraya atlayıp durur. bazı geceler, zaman bir yerlerde takılıp kalır. bazı şarkılar sadece böyle zamanda dinleyelim diye vardır. bazı şiirler ancak böyle zamanlarda anlaşılabilir. bazı hikayelere sadece ve sadece böyle zamanlarda katlanılabilir. bazı geceler, zaman buzdan bir bıçak kadar sert, soğuk ve şeffaftır. görünmez bir el onu ruhumuzun en hassas noktasına batırır.. --- spoiler ---
    39. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: ali lidar kitabıdır. 341. kısım; --- spoiler --- horlanan kedinin köpeğin kırık kalbi yamultacak hepimizi. hiçbir şeyden değilse bile yüzüne bakmadan geçtiğimiz dilenen çocukların intizarından yanacağız. kalbi kırık kilolu genç kızların ahı hepimizin ağzına sıçacak. biri bari yazsın ulan o çocukların dramını. bir sürü orospu çocuğu o kızları göz göre göre kandırıyor. ibneler! demin şahit oldum yan masada. kızcağız gözünün içine bakıyor puştun belki beni sever diye. herif sıkıştırıp okşama derdinde. ya masayı başına geçirecektim lavuğun, hadi ablam kalkalım, evine git, siktir et bu yavşağı diyecektim ya da hesabı isteyip kendi başıma kalkacaktım. kendi başıma kalktım! çünkü ben de korkak bir pisliğim sanırım. allah belamı versin. insan insanın korkaklığıdır! insan dışında her şeyin bir manası var alemde. kedinin, köpeğin, kuşun, ağacın... varoluş gayesine ihanet eden bir tek mahluk, insan! bu mu lan eşref-i mahlukat? insan insanın utancıdır! dilenciye para verirken bile kafasını tavuk gibi üçyüzaltmış derece çeviriyor adam. birileri görüp takdir etsin derdinde. elli kuruştan karizma devşirecek. hesap doğru da kendince, kendisi yanlış. yanlışlıkla doğmuş puşt! merhamet sömürücü! insan insanın utancıdır! herkes adına utanmaktan usandım. yoruldum yapmaya cesaret edemeyeceğim şeyleri yapmaya yeltenmekten. içime ata ata yosuna döndüm. küf gibi bir şey oldum, yaklaşan herkesin yaklaştığına pişman olduğu. allahım, neden sana havale etmekten başka silahım yok? insan insanın bedduasıdır! ilerleyelim diye toprağa yerleşme kararı alana lanet olsun! aşk olsun dostluk diye, sevgi diye, merhamet diye götün götün birbirine yaklaşana. uzak dursa herkes birbirine, kimse kimseye zarar veremeyecek. mesafe iyidir diye yazmıştım bir zaman. eksik yazmışım. mesafe şarttır, gerisi hikaye. insan insanın hayal kırıklığıdır! bana bunları söyleten geceye de aşk olsun. sabah dersine gireceğim çocukların hatırına bastırıyorum öfkemi. yoksa valla minnetim yok kimseye! insan insanın ertelediği öfkesidir! erteleyelim bir gece daha. ecel menzilinden bir gecelik daha müsaade alalım. yoksa bu park, yağan yağmura rağmen, elimde kalacak bu gece! insan insanın mahcubiyetidir! vesselam. --- spoiler ---
    40. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      oğlum bu sözlüğün tesirsiz parçalardan nerden haberi var lan!!! bir yaşıma daha girdim. sevdiğim şeyleri burada görmek ve başkalarının da sevdiğini görmek gözlerimi yaşartıyor edit: bayılarak okuduğum bu kitabı eski sevgilim almıştı. ve altı çizili bir şekilde vermiştim. oku geri ver demiştim. orospu çocuğu vermedi kitabımı. yalvarmıştım amk. böyle pislik olmayın lan. karaktersizler sizi
      1yaşarmaya devam edecek sanırım bayağı sattı çünkü. illa ki burada da bilen var :d - ugursuz bekir 15.10.2022 00:36:28 |#4466752
      12017'den beri bu başlığa verdiğim emeğin haddi hesabı yok. sonra biri geliyor diyor ki; sizin nasıl bunlardan haberiniz var? ALLA ALLA YAV, NEDEN OLMASIN? bak aynı şeyi şarkılarda da yapıyon, ayıp ediyon bizi kayıp ediyon... - louis froziel 15.10.2022 00:50:39 |#4466773
      0@louis bırak şu terbiyesizi yahu... jaksdkjadajks - ugursuz bekir 15.10.2022 00:51:52 |#4466777