bugün
yenile
    1. 7
      +
      -entiri.verilen_downvote
      oğuz atay'ın öykü kitabı. beyaz mantolu adam, ne evet ne hayır, bir mektup bazı hikayelerin ismi. bence en etkileyicisi unutulandı. ''hayır, gerçekten ölmedi; çünkü ben yaşayamazdım ölseydi. bunu biliyordu. bu kadar yakınımda olduğunu bilmiyordum ama, sen bir yerde var olursan yaşayabilirim ancak demiştim. nasıl olursan ol, var olduğunu bilmek bana yeter demiştim.''
    2. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      az önce son öyküsünü de okuyarak bitirdiğim kitap. bana göre en iyi öykü kitaba da adını veren "korkuyu beklerken" idi. hem anlatım dilinin farklılığı hem de müthiş kısımlarıyla aklımda yer etti.
    3. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      oğuz atay'ın okuduğum ilk kitabı.kitapta 8 hikaye bulunmaktadır fakat en dikkat çekeni "beyaz mantolu adam" hikayesidir bence.
    4. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "param vardı, yiyeceğim vardı, kitabım, evim her şeyim vardı; fakat isteğim yoktu."
    5. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "insan bir günde varamıyor bir yere, ne yapalım?"
    6. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "acaba iyi bir şey olacak mı? hayır dedim kendime. i̇yi şeyler birdenbire olur;bu kadar bekletmez insanı."
    7. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      sanki satırlarında beni anlatan kitap. kim olduğumu hatırlayamadığımdan dolayı artık her kitapta kendimi bulmaya başladım. belki bu ben olabilirim dedim. ama şu cümleden sonra anladım ki ihtimal söz konusu değil. yalnızlığı yaşayan insanların, kendi içlerinde başlayıp biten eğlenceleri vardır.
    8. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      oğuz atay'ın hikayelerinin bulunduğu kitap. oğuz atay okumaya başlanacak da ilk kitaptır. --- spoiler --- ''hayır, gerçekten ölmedi; çünkü ben yaşayamazdım ölseydi. bunu biliyordu. bu kadar yakınımda olduğunu bilmiyordum ama, sen bir yerde var olursan yaşayabilirim ancak demiştim. nasıl olursan ol, var olduğunu bilmek bana yeter demiştim.'' --- spoiler ---
    9. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Oğuz Atay romancılığını anlamak için önce bu kitaptaki 8 öyküsünü okumak gerekir diyorlar. Bilemiyorum belki de öyledir. Ben Günlük'ü saymazsak en son bunu okudum sanırım. Ama en çok ben anladım kendisini. O konu tartışmaya kapalı. Neyse. Birkaç saat önce de "Unutulan" öyküsünü tekrar okudum. Müthiş bir öykü bence. Buraya birkaç alıntı iliştirecektim de gerek yok. Bulun buluşturun okuyun lütfen o öyküyü. Bir de Korkuyu Beklerken kitabına Oğuz Demiralp adında birisi(kimdir bilmiyorum) o kadar güzel bir önsöz yazmış ki insan Oğuz Atay kitaplarına niye önsöz yazıyorsunuz amk bile diyemiyor. Bir Yıldız Ecevit olmasa da birkaç sayfada Oğuz Atay romancılığını çok iyi tahlil ediyor gibi gelmişti bana. "Oğuz Atay yapıtı deyince, ayrı ayrı romanları, öyküleri ve oyunlarından önce kişileri canlanıyor gözümün önünde. Tutunamayanlar'ın Selim'inden, Oyunlarla Yaşayanlar'ın Coşkun Ermiş'ine dek... Negatif kişiler topluluğu: kendi sorunlarını çözememiş ve topluma kendini kabul ettirememiş aydınlar, toplumun acımasızca dışladığı lümpenler, çaresizlik içerisinde intihara cinayete sürüklenenler, delirmenin sınırlarında dolaşanlar. Alışılanın aksine marjinal insanlardır bunlar, olumsuz kahramanlardır. " ... "Çaresizlik kahramanlarını yıkıcı, yadsıyıcı olmaya iter. "Devam ettim içmeye, kendimi mahvetmeye. Dumanlı gözlerle, eriyip gidişimi seyrettim. Bütün düzenleri yıkacaktım, onlara gösterecektim... serserinin biri olacaktım." Yaşanan süreç öz yıkımdır. Ancak hedef çevredir." ... "Korkuyu beklerken öyküsünün kahramanı kendi kendisiyle alay etmekle övünür. Oğuz Atay'ın kişilerinin başlıca erdemlerinden biri işte! Özeleştiriyi aşan bir edinimi: özalayı gerçekleştirebiliyorlar."
      0Ben de okurken bu kısımların altını cizmistim ve önsözü okumaktan bu kadar keyif aldığım başka kitap yoktur. Çok güzel yazmışsınız👏👏 - kitap kurdu 05.02.2022 16:40:35 |#4317461
    10. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "Bir ağacı, kuşu filan seyrederken değil, düşünürken sevmiştim. Hayır belki de kendimi yaşanacak güzel günler için saklamamıştım: Belki de sadece duygularımda her zaman biraz geç kalıyordum."
    11. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Ben ucuz bir romandım. Hayır, kötü bir edebiyatın bile bir gerçekliği vardı: Can sıkıcı taklitçilikleri bile benden gerçekti. Ben yoktum; hatta ben yokum, olmadım diyemeyecek bir yerdeydim; kelimeler bile yan yana gelerek beni tanımlamak istemezlerdi. Ne olurdu benim de kelimelerim olsaydı; bana ait bir cümle, beni düşünce olsaydı. Binlerce yıldır söylenen milyonlarca sözden hiç olmazsa biri, beni içine alsaydı! Çok insan için söylendi ama, sana da uygulanabilir de denilseydi. Korkuyu beklerken öyküsünden s66
    12. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Bir kitap düşünün: “Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?” cümlesiyle biten. “ben! diye bağırdım bütün gücümle. sonra adımı tekrarladım birkaç kere. ben, burada gizli bir mezhebin kurbanı olarak bir saksı çiçeği gibi kuruyup gidiyorum. ben, çiçeklere bakmasını bilmediğim gibi, kendime bakmasını da bilmiyorum. ben, yalnızlığı istemekle suçlanıp yalnızlığa mahkum edildim. bu karara bütün gücümle muhalefet ediyorum. ben yalnızlığa dayanamıyorum, ben insanların arasında olmak istiyorum. insanların düşmanlara da ihtiyacı vardır. (dostlarının değerini bilmek için.) işte tek başıma yıkılmış durumdayım.“
    13. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      ismini vermek istemediğim bir yazar arkadaş aylardır bu kitaptaki "unutulan" öyküsünü okuyacak. Hayır gittik elimizle kitabı alıp hediye ettik gene de oralı olmadı. Herkesin önünde kendisini kınıyorum.
      1Arkamdan konuşacağına gel de yüzüme konuş aslan - kizilotesii 13.12.2022 20:48:29 |#4493956
      1Yüzüne bakınca her şeyi unutuyorum hanfendi. - devriksekiz 13.12.2022 21:12:49 |#4493971
    14. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      (#4290198) Bu kitaptaki "unutulan" öyküsü hakkında yazacağım biraz. Bunu kendim için yazıyorum. Sonra sonra açıp hatırlayayım, unutmayayım diye. Kısacık bir öykü. Belki burada yazacağım entry o öyküden daha uzun olacaktır. Çünkü Devriksekiz bu demek. Başkalarının çarçabuk yaptığı şeyi en onulmaz yollardan ancak yapabiliyor olmak demek. Başlıyorum o halde. Ama önce Kafka'nın meşhur "Dönüşüm" romanından bahsetmem lazım. Çünkü Modern klasikler için dönüşüm neyse bunun TR edition versiyonunun da bu öykü olması gerektiğini düşünüyorum. 7'den 70'e herkesin okuduğu ama ne hikmetse bi sikim anlamayıp çok sevdiği "dönüşüm" göklere çıkarılırken bu öykü kimsenin sikinde değil. Yav ayıptır abiler, ablalar. Einstein'in hayatını konu alan bir belgesel/dizi izlemiştim. Orada Einstein, Prag'ta Kafka ile tanışıyor ve kısa bir diyalog gerçekleştiriyorlar. Kurgu mu gerçek mi bu tanışma bilmiyorum. Ama orada Kafka kendisinin bir yazar olduğundan ama maalesef memur olarak çalışmak zorunda olduğundan bahsediyor. Einstein de "bilirim o duyguyu ben de bir ara memurluk yaptım" mı ne öyle bir şey diyor. Sonra Kafka da "hiç kendinizi hamam böceği gibi hissettiğiniz oldu mu?" diyor. Einstein de "çok ilginç bir metaformuş" diyor. Diyalog bitiyor. WTF? İzlerken acayip sinir olmuştum. Artık kim yazdıysa o diyaloğu kafka'yı hiç anlamamış. Öylesine araya sıkıştırmış muhtemelen. Dönüşüm romanında bahsedilen metafor toplumsal hayatın içine sıkışmış karakterin kendini böcek gibi hissetmesini konu almıyor. Tam aksine; topluma entegre olmuş, onun bir parçası olmuş Samsa'nın bir sabah bu topluma dahiliyetini reddetmesiyle TOPLUM onu bir böcek gibi tasvir ediyor. Yani kendisini böcek gibi hissetmesine sebep olan kişi Samsa değil, toplumun kendisi oluyor. Dönüşüm, bu yönüyle toplumsallığı reddeden bireyin toplum nazarında işlevini yitirmesini konu alan bir trajedi. Kafka bu sebeple kitabın kapağına böcek koymayın diyor muhtemelen zaten. Çünkü o tasvir onun değil toplumun tasviri. Samsa'nın yaptığı şey de böcekleşmek değil başkaldırı. Toplumsal tüm normlara karşı yabancılaşmış bir kayıtsızlık hali. Samsa patron için bir işçi, ailesi için eve para getiren ve belirli sorumlulukları olan bir evlat. Yani toplumsal arayüzde belirlenmiş rolleri olan bir araçtır. Böceğe dönüşmesi birey olarak bilinç kazanmasıyla oluşur. Toplum bunu hoş görmez. Şimdi bunların Oğuz Atay'ın Unutulan öyküsüyle ne alakası var? Samsa bilinçaltında başlayan başkaldırısının ardından toplumun onu böceğe dönüşmüş olarak tasvir edeceğini düşünüyor. Unutulan öyküsü de bu "başkalarının tasvirleri" meselesini hayatın çok daha dar bir alanından ele alıyor: İkili ilişkiler. Eski bir sevgilinin onu nasıl tahayyül ettiğini şu ilk cümleyle metafor dünyasına çekiyor: "Ben tavan arasındayım sevgilim!" Tamam şimdi öyküyü anlatmaya başlayalım. Spoiler içerir :D Öykü bilinçakışı tekniğiyle ve anlatıcının sık sık değiştiği bir anlatımla başlıyor. Kadın karakteri; evinin tavan arasında geçmişte kalmış eşyaları, resimleri, kitapları karıştırırken görüyoruz. "Tavan arası" dediğimiz yer hem karakterin artık rafa kaldırdığı, görmezden geldiği geçmişini temsil ediyor, hem de karakterin üzerini örttüğü bilinçaltının dışa vurumunu temsil ediyor. Tüm o tavan arasında yaptığı gezintiyi bir psikoterapi seansı olarak ele alabiliriz. Derken kadın karakter elinde fener biraz ilerlerken tavan arasında çürümeye yüz tutmuş bir cesetle karşılaşıyor: Eski sevgilisi. En son bir tartışmadan sonra eski sevgilisi evin tavan arasına çıkmış, kadın da o hışımla evden çıkmış. Daha sonra eve geldiğinde adamın tavan arasında olduğunu unutmuş, günler geçmiş, hatıralar acıtmış, sonra hatıralar da acımış, araya başkaları girmiş, kadın tekrar birisiyle evlenmiş, eve başkaları gelmiş gitmiş ama o adam tavan arasında öylece kalakalmış ve son bıraktığı şekliyle intihar etmiş: "ben tavan arasındayım sevgilim." Tabii ki metafor. Tabii ki Dönüşüm romanıyla çok fazla paralellikler içeren bir metafor. Tavan arası dediği yer de geçmişin, hafızanın, bilinçaltının bir köşesinde kalmış üzeri örtülmüş anılar çöplüğü. Oğuz Atay eski bir sevgilisi tarafından bu şekilde tasvir edildiğini düşünüyor. Bilinçaltında, hafızasının bir köşesinde unutulmuş, en son bırakıldığı şekilde kalmış, çürümekte olan, kıyafetlerini, organlarını, derilerini hamam böceklerinin yemeye başladığı, bilincin ötesine itilmiş unutulmuş eski bir hikaye olarak kaldığını düşünüyor. Kalakalmak. Dönüşümden etkilenerek ortaya çıkmış bir öykü olduğunu düşünüyorum. Bundan sonrası hep yarım kalmışlık hissiyle ortaya çıkan anılar bütünü: --- spoiler --- "Hayır, gerçekten ölmedi, çünkü ben yaşayamazdım ölseydi. Bunu biliyordu. Bu kadar yakınımda olduğunu bilmiyordum ama, sen bir yerde var olursan yaşabilirim ancak demiştim. Nasıl olursan ol, var olduğunu bilmek bana yeter demiştim." "Sonra, onu bir süre görmek istemediğim halde, onun orada olduğunu bildiğim halde, tavan arasına bir türlü çıkamadığım halde onu düşündüğümü, onsuz yaşayamayacağımı biliyordu. Sonra neden aramadım? Bir türlü fırsat olmadı; her an onu düşündüğüm halde hep bir engel çıktı. Aşağıdan yeni sesler, gürültüler geldiğini duyduğu için inemedi bir süre herhalde. Oysa biliyordu: Aramızda, hiçbir yeni varlığın önemi yoktu. Ben de onun inmesini beklemiş olmalıyım. Sonra... Bir türlü olmadı işte... Çıkamadım: Gelenler gidenler, geçim sıkıntısı, yemek telaşı, annemin ölümü, bir şeyler yapma telaşı, orada tavan arasında olduğunu unuttum sonunda. (onu unutmadım tabii) "Bir yolunu bulup gitmiştir diye düşündüm. Başka nasıl düşünebilirim. Yaşamam için onun her an var olması gerekliydi. Ayrıca kaç kere tavanarasına çıkmayı içimden geçirmiştim. Hele kendini öldürdüğünü duysaydım, muhakkak çıkardım. Dargın olduğumuza filan bakmazdım." "Titreyerek eğildi: Kalbine bakmalıyım. Elbisesinin sol yanı çürümüştü; elinin hafif bir dokunuşuyla dağıldı. İçinden bir sürü hamam böceği çıktı. Onun bakımıyla ilgilenmedim. Belki de dikmediğim bir sökükten yemeğe başladı böcekler onu. Deliği büyüttüler." "Evet her an onun gözlerini düşünerek yaşadım. Şimdi ona nasıl inandırabilirim bütün bu süreyi onunla yaşadığıma? Onu unutmuş gibi yaşarken onu düşündüğüme? Anlamaz, görünüşe kapılır anlamaz. Başkasına rastladığım için, bu yeni ilişkinin her şeyi unutturduğunu düşünür. Oysa her şeyi hatırlıyorum." "Fakat senin öleceğini, kendini öldüreceğini hiç düşünmedim. Uzak bir yerde, hiç olmazsa görünüşte sakin bir yaşantı içinde olacağını hayal ettim senin." link "Belki de hamam böceği son parçayı taşıyordu. Kendini tutamadı: 'Seni çok mu yalnız bıraktılar sevgilim?' Aşağıdan başka bir deliğin içinden sevgilisinin sesini duydu: Bir şey mi söyledin canım? Hiç... Kendi kendime konuşuyordum." --- spoiler --- Kısacık bir öykü olmasının yanı sıra muhteşem bir öykü olduğunu düşünüyorum velhasıl. Ama tabii bilirsiniz bu tarz beğeniler hep subjektiftir. Belki de yine bir şeyleri abartıyorumdur. Ama subjektif bakışımın da kendimce bir sebebi var. Bunu zamanında şöyle ifade etmiştim: bkkz Kitapta şöyle bir paragraf var: --- spoiler --- Bir koşuşturma, durmadan bir şeylerle uğraşma... Neden koşuyorduk, acelemiz neydi? Tavan arasına çıktığı güne kadar, bir şeyin arkasından hep başka bir şey yaptık; hiç durmadık, hiç tekrarlamadık. Sonra, köşemde kaldım günlerce; ne yedim, ne düşündüm. Sigara içtim durmadan. Evi yaşanmaz duruma getirdim sonunda. Bir savaş sonu kargaşalığı sardı her yanı. Düzen içinde yaşamayı bir bakıma sevdiğim halde, dayanılmaz bir pislik ve pasaklılık içinde çırpındım. Belki de böyle kendimi cezalandırmış oldum. Sokağa fırlamak "ona" gitmek için öldürücü bir ümitsizliğe düşmek istedim. --- spoiler --- Benim de burada şöyle bir entrym var: (#4267976)
    15. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "iyi şeyler hep ansızın olur, insanı bu kadar bekletmez. sürüncemede kalmış heyecanlardan sadece kötü şeyler çıkar. ya da hiçbir şey çıkmaz."
    16. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "çünkü sevmek, yarıda kalan bir kitaba devam etmek gibi kolay bir iş değildi. ya hiç sevmemişsem bugüne kadar?"