bugün
yenile

    korkuyu beklerken

    2
    +
    -entiri.verilen_downvote
    (#4290198) Bu kitaptaki "unutulan" öyküsü hakkında yazacağım biraz. Bunu kendim için yazıyorum. Sonra sonra açıp hatırlayayım, unutmayayım diye. Kısacık bir öykü. Belki burada yazacağım entry o öyküden daha uzun olacaktır. Çünkü Devriksekiz bu demek. Başkalarının çarçabuk yaptığı şeyi en onulmaz yollardan ancak yapabiliyor olmak demek. Başlıyorum o halde. Ama önce Kafka'nın meşhur "Dönüşüm" romanından bahsetmem lazım. Çünkü Modern klasikler için dönüşüm neyse bunun TR edition versiyonunun da bu öykü olması gerektiğini düşünüyorum. 7'den 70'e herkesin okuduğu ama ne hikmetse bi sikim anlamayıp çok sevdiği "dönüşüm" göklere çıkarılırken bu öykü kimsenin sikinde değil. Yav ayıptır abiler, ablalar. Einstein'in hayatını konu alan bir belgesel/dizi izlemiştim. Orada Einstein, Prag'ta Kafka ile tanışıyor ve kısa bir diyalog gerçekleştiriyorlar. Kurgu mu gerçek mi bu tanışma bilmiyorum. Ama orada Kafka kendisinin bir yazar olduğundan ama maalesef memur olarak çalışmak zorunda olduğundan bahsediyor. Einstein de "bilirim o duyguyu ben de bir ara memurluk yaptım" mı ne öyle bir şey diyor. Sonra Kafka da "hiç kendinizi hamam böceği gibi hissettiğiniz oldu mu?" diyor. Einstein de "çok ilginç bir metaformuş" diyor. Diyalog bitiyor. WTF? İzlerken acayip sinir olmuştum. Artık kim yazdıysa o diyaloğu kafka'yı hiç anlamamış. Öylesine araya sıkıştırmış muhtemelen. Dönüşüm romanında bahsedilen metafor toplumsal hayatın içine sıkışmış karakterin kendini böcek gibi hissetmesini konu almıyor. Tam aksine; topluma entegre olmuş, onun bir parçası olmuş Samsa'nın bir sabah bu topluma dahiliyetini reddetmesiyle TOPLUM onu bir böcek gibi tasvir ediyor. Yani kendisini böcek gibi hissetmesine sebep olan kişi Samsa değil, toplumun kendisi oluyor. Dönüşüm, bu yönüyle toplumsallığı reddeden bireyin toplum nazarında işlevini yitirmesini konu alan bir trajedi. Kafka bu sebeple kitabın kapağına böcek koymayın diyor muhtemelen zaten. Çünkü o tasvir onun değil toplumun tasviri. Samsa'nın yaptığı şey de böcekleşmek değil başkaldırı. Toplumsal tüm normlara karşı yabancılaşmış bir kayıtsızlık hali. Samsa patron için bir işçi, ailesi için eve para getiren ve belirli sorumlulukları olan bir evlat. Yani toplumsal arayüzde belirlenmiş rolleri olan bir araçtır. Böceğe dönüşmesi birey olarak bilinç kazanmasıyla oluşur. Toplum bunu hoş görmez. Şimdi bunların Oğuz Atay'ın Unutulan öyküsüyle ne alakası var? Samsa bilinçaltında başlayan başkaldırısının ardından toplumun onu böceğe dönüşmüş olarak tasvir edeceğini düşünüyor. Unutulan öyküsü de bu "başkalarının tasvirleri" meselesini hayatın çok daha dar bir alanından ele alıyor: İkili ilişkiler. Eski bir sevgilinin onu nasıl tahayyül ettiğini şu ilk cümleyle metafor dünyasına çekiyor: "Ben tavan arasındayım sevgilim!" Tamam şimdi öyküyü anlatmaya başlayalım. Spoiler içerir :D Öykü bilinçakışı tekniğiyle ve anlatıcının sık sık değiştiği bir anlatımla başlıyor. Kadın karakteri; evinin tavan arasında geçmişte kalmış eşyaları, resimleri, kitapları karıştırırken görüyoruz. "Tavan arası" dediğimiz yer hem karakterin artık rafa kaldırdığı, görmezden geldiği geçmişini temsil ediyor, hem de karakterin üzerini örttüğü bilinçaltının dışa vurumunu temsil ediyor. Tüm o tavan arasında yaptığı gezintiyi bir psikoterapi seansı olarak ele alabiliriz. Derken kadın karakter elinde fener biraz ilerlerken tavan arasında çürümeye yüz tutmuş bir cesetle karşılaşıyor: Eski sevgilisi. En son bir tartışmadan sonra eski sevgilisi evin tavan arasına çıkmış, kadın da o hışımla evden çıkmış. Daha sonra eve geldiğinde adamın tavan arasında olduğunu unutmuş, günler geçmiş, hatıralar acıtmış, sonra hatıralar da acımış, araya başkaları girmiş, kadın tekrar birisiyle evlenmiş, eve başkaları gelmiş gitmiş ama o adam tavan arasında öylece kalakalmış ve son bıraktığı şekliyle intihar etmiş: "ben tavan arasındayım sevgilim." Tabii ki metafor. Tabii ki Dönüşüm romanıyla çok fazla paralellikler içeren bir metafor. Tavan arası dediği yer de geçmişin, hafızanın, bilinçaltının bir köşesinde kalmış üzeri örtülmüş anılar çöplüğü. Oğuz Atay eski bir sevgilisi tarafından bu şekilde tasvir edildiğini düşünüyor. Bilinçaltında, hafızasının bir köşesinde unutulmuş, en son bırakıldığı şekilde kalmış, çürümekte olan, kıyafetlerini, organlarını, derilerini hamam böceklerinin yemeye başladığı, bilincin ötesine itilmiş unutulmuş eski bir hikaye olarak kaldığını düşünüyor. Kalakalmak. Dönüşümden etkilenerek ortaya çıkmış bir öykü olduğunu düşünüyorum. Bundan sonrası hep yarım kalmışlık hissiyle ortaya çıkan anılar bütünü: --- spoiler --- "Hayır, gerçekten ölmedi, çünkü ben yaşayamazdım ölseydi. Bunu biliyordu. Bu kadar yakınımda olduğunu bilmiyordum ama, sen bir yerde var olursan yaşabilirim ancak demiştim. Nasıl olursan ol, var olduğunu bilmek bana yeter demiştim." "Sonra, onu bir süre görmek istemediğim halde, onun orada olduğunu bildiğim halde, tavan arasına bir türlü çıkamadığım halde onu düşündüğümü, onsuz yaşayamayacağımı biliyordu. Sonra neden aramadım? Bir türlü fırsat olmadı; her an onu düşündüğüm halde hep bir engel çıktı. Aşağıdan yeni sesler, gürültüler geldiğini duyduğu için inemedi bir süre herhalde. Oysa biliyordu: Aramızda, hiçbir yeni varlığın önemi yoktu. Ben de onun inmesini beklemiş olmalıyım. Sonra... Bir türlü olmadı işte... Çıkamadım: Gelenler gidenler, geçim sıkıntısı, yemek telaşı, annemin ölümü, bir şeyler yapma telaşı, orada tavan arasında olduğunu unuttum sonunda. (onu unutmadım tabii) "Bir yolunu bulup gitmiştir diye düşündüm. Başka nasıl düşünebilirim. Yaşamam için onun her an var olması gerekliydi. Ayrıca kaç kere tavanarasına çıkmayı içimden geçirmiştim. Hele kendini öldürdüğünü duysaydım, muhakkak çıkardım. Dargın olduğumuza filan bakmazdım." "Titreyerek eğildi: Kalbine bakmalıyım. Elbisesinin sol yanı çürümüştü; elinin hafif bir dokunuşuyla dağıldı. İçinden bir sürü hamam böceği çıktı. Onun bakımıyla ilgilenmedim. Belki de dikmediğim bir sökükten yemeğe başladı böcekler onu. Deliği büyüttüler." "Evet her an onun gözlerini düşünerek yaşadım. Şimdi ona nasıl inandırabilirim bütün bu süreyi onunla yaşadığıma? Onu unutmuş gibi yaşarken onu düşündüğüme? Anlamaz, görünüşe kapılır anlamaz. Başkasına rastladığım için, bu yeni ilişkinin her şeyi unutturduğunu düşünür. Oysa her şeyi hatırlıyorum." "Fakat senin öleceğini, kendini öldüreceğini hiç düşünmedim. Uzak bir yerde, hiç olmazsa görünüşte sakin bir yaşantı içinde olacağını hayal ettim senin." link "Belki de hamam böceği son parçayı taşıyordu. Kendini tutamadı: 'Seni çok mu yalnız bıraktılar sevgilim?' Aşağıdan başka bir deliğin içinden sevgilisinin sesini duydu: Bir şey mi söyledin canım? Hiç... Kendi kendime konuşuyordum." --- spoiler --- Kısacık bir öykü olmasının yanı sıra muhteşem bir öykü olduğunu düşünüyorum velhasıl. Ama tabii bilirsiniz bu tarz beğeniler hep subjektiftir. Belki de yine bir şeyleri abartıyorumdur. Ama subjektif bakışımın da kendimce bir sebebi var. Bunu zamanında şöyle ifade etmiştim: bkkz Kitapta şöyle bir paragraf var: --- spoiler --- Bir koşuşturma, durmadan bir şeylerle uğraşma... Neden koşuyorduk, acelemiz neydi? Tavan arasına çıktığı güne kadar, bir şeyin arkasından hep başka bir şey yaptık; hiç durmadık, hiç tekrarlamadık. Sonra, köşemde kaldım günlerce; ne yedim, ne düşündüm. Sigara içtim durmadan. Evi yaşanmaz duruma getirdim sonunda. Bir savaş sonu kargaşalığı sardı her yanı. Düzen içinde yaşamayı bir bakıma sevdiğim halde, dayanılmaz bir pislik ve pasaklılık içinde çırpındım. Belki de böyle kendimi cezalandırmış oldum. Sokağa fırlamak "ona" gitmek için öldürücü bir ümitsizliğe düşmek istedim. --- spoiler --- Benim de burada şöyle bir entrym var: (#4267976)
    ... diğer entiriler ...