bugün
yenile

    hikaye

    2
    +
    -entiri.verilen_downvote
    (#4622405) hüsnü dayı hayatının son yıllarını başına gelen beladan ötürü köyünde, insanlardan uzakta geçirmeye karar vermişti. bu kararını da globalleşen dünyada metropolllerde yaşayan insanların tektipleşen ruhsuz hayatlar yaşamasına bir tepki olarak açıklıyordu etrafındakilere. her ne kadar insanlardan uzak durmak gayesi ile köyüne gittiğini iddia etse de regl olmadığı ayın 21 gününü köyün kahvehanesinde geçirir, etrafına topladığı bir avuç insana gerçekte hiçbir zaman yaşanmamış hikayeler anlatırdı. bir defasında avrupa'nın cağnımız ülkemizi kıskandığını bile iddia etmiş de, hikayelerin bu kadar sevildiği bir coğrafyada bile kendine inanan kimseyi bulamamıştı. işte o gün hüsnü dayının hayatında bir şeyler değişmişti. inanılmamış olmanın verdiği hüzünle insanlardan tamamen uzaklaşmış, nüfusa gitmiş, adındaki s harfini sildirip yerine z harfi koydurmuştu. artık kendini "hüznü" olarak tanımlıyor ve sonunda kendini tanıyıp bulduğunu ifade ediyordu. soranlara da facebook'ta "hz. muhammed için 1.000.000 salavat getiriyoruz" isimli bir sayfada gördüğü, cemal süreya'nın bir iddia sonucu kaybettiği ikinci y harfi hikayesini anlatıyordu. tabii ki kendince, incelikten anlamayan bu insan topluluğundan, kaba saba, ağza alınmayacak tepkiler alıyordu. bir keresinde ırgat hayri, ne anlatıyorsun dayı am*na koyayım, demiş de mecbur hayri'yi köyün çıkışındaki tarlalara kadar kovalamak zorunda kalmış. onu tarlalarda durduran şeyin ise 30 senedir içtiği uzun samsun'un mahvettiği ciğerleri olduğunu söylemişti bana. hüznü dayının hayatında gerçekleşen bu değişimler onu derinden sarsmış, tabii ki karakterini de değiştirmeye başlamıştı. eskinin ağır solcu, emekçi yanlısı dayısı zamanla ne idüğü belirsiz fikirleri peydah olan birine dönmüştü. hiç unutmam, bu belayla yeni yeni yüzleştiği bir gün, tvde dönen politik bir haber için, heheyt be 24 bin yıllık devlet aklı işte, demişti. tvde ise karadeniz'deki bir derenin üzerine kurulmuş ve siyanür saçan bir maden ocağına tepki gösteren köylülerin polislerce dövülmesi gösteriliyordu. gel zaman git zaman, seçim haritasında her daim turuncu olan bu güzide ilçemize bağlı, bu pek de şirin olmayan köyümüzde bile, hüznü dayının değişen karakteri rahatsızlık uyandırıcı bir hal almaya başlamıştı. sürekli köyün gençlerini iş beğenmemezlikle suçlaması bir yana, telefonuyla video çeken herhangi birini gördüğü anda "yaaa yiyenim, vaktiyle bu telefonlar mı vardı, allah hökümetimizden razı olsun" diye kameranın önüne atlamasıyla köydeki gençleri hepten kendinden tiksindirmişti. köyün gençleri hüznü dayının takıldığı mahalle kahvehanesine uğramaz olmuştu. ancak bütün bunlar bir tarafa bardağı taşıran damla, köyün kahvehanesinde o yılki ekinleri elinde patladığı için dert yakınan diğer dayılara, "sizler fırsatçısınız, fırsatçı olmasanız halinize şükrederdiniz" demesiyle yaşanmıştı. kahvehanede büyük bir hayhuy patlamış, friend fire'lar açılmış, biribirinden beton malum partiye oy veren dayılar küfür kıyamet biribirlerine girmişlerdi. o günden sonra ne hikmetse hüznü dayı anlaşılamadığına ikna olmuş ve nihayetinde gerisin geriye metropolümüze taşınma kararı almıştı. bu hikayeleri de işte bir şubat gecesi, yeniden işletmeye başladığı kahvehanesinde ağzım bir karış açık hayretle dinlemiştim. anlayacağınız bizim hüsnü dayı geçirdiği buhranın da etkisiyle, yar*k gibi bir adam olmuştu. n: atacak başlık bulamadım mk. idare edin.
    ... diğer entiriler ...