bugün
yenile
    1. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      ömer seyfettin'e bu konu da idol olarak belirlediğim, gerçek ya da gerçeğe yakın olayları konu alan yazılardır. yazmaya başlayacağım ben de.. bekle beni ömer seyfettin, veliahtın geliyor...
    2. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      gerçek yada gerçeğe yakın tasarlanmış olayların kişi,zaman,mekan unsurlarının anlatıldığı kısa yazılardır. - yalın akıcı bir dili yoğun bir anlatımı vardır. - genellikle tek bir olayı yada durumu ele alır. - şahıs kadrosu romana göre daha azıdr. - kişiler genellikle tek yönlü verilir. - kişi ve mekanın anlatımında ayrıntıya yer verilmez bu nedenle romana göre daha kısadır.
    3. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      tanımlar zaten yapılmış, ben de bir hikaye anlatayım o zaman. bir gün almanya'da bir adam bir kahine gitmiş. geleceği hakkında bilgilenmek istediğini söylemiş. kahin düşünmüş, bakmış ve cevabını vermiş. adam bu cevap karşısında şok olmuş çünkü kahin, adamın bu dünyaya çok büyük bir kötülük yapacağını söylemiş. adam da "madem bu dünyaya çok büyük bir kötülük yapacağım gidip trenin altına yatıp intihar edeyim" demiş. tren raylarının yanında kara kara düşünürken bir çocuk görmüş. tren üzerine doğru geliyor fakat çocuk trenden kaçmıyormuş. adam da koşa koşa gitmiş ve son anda çocuğu trenin altında ezilmekten kurtarmış. çocuk "teşekkür ederim, size minnettarım" demiş. adam da dünyaya büyük bir kötülük yapacağını düşünürken bir çocuğun hayatını kurtardığı için intihardan vazgeçmiş. çocuğa "adın ne senin ?" diye sormuş. "adolf" demiş çocuk. "adolf hitler".
      0bence kötülük değil büyük bir iyilik yapmış dünyaya. - 93modelinsan 24.10.2016 19:59:44 |#2852522
      1tartışılabilir tabi - yaser durantula 25.10.2016 17:39:27 |#2853509
    4. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      sarı öküz hikayesi. eski zamanların birinde bir otlakta öküz sürüsü yaşarmış,  yaşamasına ama civardaki aslanlar bir türlü rahat bırakmazlarmış onları. hemen her gün saldırırlarmış bu sürüye. öküz dediğin öyle yabana atılır bir hayvan değil ki, bir araya toplandılar mı kolayca defetmesini bilirlermiş o koca koca aslanları.gün geçtikçe aslanları almış bir kaygı. “herhalde bize bu otlağı terk etmek düşüyor” demiş aslanlardan birisi. “evet” diye tasdik etmiş diğerleri.“nereye gideriz” diye düşünürlerken "bir dakika" diye bir ses duymuşlar gerilerden. herkes dönüp bakmış sesin geldiği tarafa. sürünün en çelimsiz, ama kurnaz mı kurnaz bir ferdi olan topal aslanmış söze atılan.“hayır" demiş, "hiçbir yere gitmiyoruz. siz bana bırakın, ben hallederim bu işi.”inanmamış kimse ona ama “haydi bir şans verelim ne çıkar” diye düşünmüşler.topal aslan elinde beyaz bayrak gitmiş öküzlerin yanına. öküzlerin lideri olan boz öküz sormuş ne istediğini.topal aslan “saygıdeğer öküz efendiler” diye başlamış lafa:“bugün buraya sizden özür dilemek için geldik. evet size defalarca saldırdık, ama niye biliyor musunuz? hep o sizin aranızdaki sarı öküz yüzünden... onun rengi gözümüzü kamaştırıyor, aklımızı başımızdan alıyor. onu gördük mü ne kadar barışsever olduğumuzu unutup size saldırıyoruz. bunların hepsi sarı öküzün suçu. verin onu bize, siz kurtulun biz de barış içinde yaşayalım!”boz öküz, diğer önde gelenlerle görüşmek üzere geri çekilmiş. hepsi de sıcak bakmışlar bu teklife. bir tek yaşlı benekli öküz “olmaz” demiş ama kimseye dinletememiş sözünü.zavallı sarı öküz teslim edilmiş aslanlara. diğerleri üzülmüşler üzülmesine ama elden ne gelir ki! bütün sürünün selameti için bir öküz. gerekliymiş bu.gerçekten de günlerce sürüye saldıran olmamış. huzur içinde geçer olmuş günleri. ama aslan milleti bu, ne kadar sabreder ki? hele öküz etinin tadını aldıktan sonra. "acıktık !" demişler.topal aslan boz öküzün yanına giderek “selam” diye girmiş söze:“gördünüz ya biz aslanlar ne denli uysal milletiz. yalnız buraya bunu söylemek için gelmedim. büyük bir problemimiz var!..”“nedir?” demiş boz öküz merakla.“şu sizin uzun kuyruklu öküz” demiş topal aslan ve devam etmiş:“öyle uzun bir kuyruğu var ki nereden baksak görünüyor. o kuyruğu salladıkça bizim de aklımız başımızdan gidiyor. gözümüz dönüyor, sürüye saldırmamak için kendimizi zor tutuyoruz. gelin verin onu bize bu mevzuyu burada kapatalım. eskisi gibi barış ve huzur içinde iki taraf da hayatını sürdürsün.”boz öküz yine istişare yapmış sürünün ulularıyla. yine sadece benekli öküz olmuş karşı çıkan. hepsi de “verelim gitsin” demişler...istişare daha da kısa sürmüş bu defa. dışlamışlar uzun kuyruğu sürüden.saatler sürmüş zavallının çırpınışları ama sonunda o da yenik düşmüş aslanlara.tekrar tekrar yinelenmiş bu olanlar. her geçen gün daha da semirmiş aslanlar, alabildiğince güçlenmişler.öküzlerse her geçen gün daha da zayıflamışlar, seyreldikçe seyrelmişler.aslanlar küstahlaştıkça küstahlaşıyorlarmış. artık bir sebep bile söyleme gereğiduymuyorlarmış. “verin bize şu öküzü sonra karışmayız” derlermiş sadece.zavallı öküzlerin “hayır” diyebilecek güçleri kalmamış. hepsi birer birer can veriyorlarmış aslanların pençesinde. boz öküz de aralarında olmak üzere birkaçı kalmış en sona.“ne oldu bize, ne zaman kaybettik bu harbi aslanlara karşı, oysa ne kadar da güçlüydük?” diye sormuş biri boz öküze. “biz” demiş boz öküz, gözleri nemli ve sesi pişmanlıkla titreyerek, “sarı öküz'ü verdiğimiz gün kaybettik bu savaşı.
    5. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "senin dudakların pembe ellerin beyaz, al tut ellerimi bebek tut biraz! benim doğduğum köylerde ceviz ağaçları yoktu, ben bu yüzden serinliğe hasretim okşa biraz! benim doğduğum köylerde buğday tarlaları yoktu, dağıt saçlarını bebek savur biraz! benim doğduğum köyleri akşamları eşkıyalar basardı. ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem konuş biraz! benim doğduğum köylerde kuzey rüzgârları eserdi, ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır öp biraz! sen türkiye gibi aydınlık ve güzelsin! benim doğduğum köyler de güzeldi, sen de anlat doğduğun yerleri, anlat biraz!" cahit külebi
    6. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      aga size güzel kısa bir hikaye anlatayım; yaşlı bir adamın genç bir karısı doğum yapmış doktor gelmiş bastonuyla ayakta duran adama bey amca çocuğun babası nerede diye sormuş adam benim demiş doktor inanmamış bir daha sormuş aynı cevabı almış yaşlı adam biraz bozulmuş bu duruma neden benim çocuğum olacağına inanmıyorsun demiş doktorda bey amca bak sana bişey anlatayım demiş "benim bir dedem var gençliğinde çok iyi bir avcıydı attığını vururdu ve sürekli ava çıkardı, sonra dedem yaşlandı artık ava çıkamaz oldu doğru düzgün yürüyemez oldu gözleri de eskisi göremez oldu bir gün bastonunu aldı ava gidiyorum diye çıktı bizde peşinden çıktık ormana girdi bizde peşindeyiz yürüdük yürüdük sonunda bir geyiğe denk geldik bastonunu kaldırdı silah gibi nişan aldı ateş etti geyik düştü gittik baktık geyiği vurmuş" yaşlı adam doktora öyle şey olur mu canım bastonla geyik vurulur mu demiş doktor gülerek bey amca bende onu diyorum işte çocuğun babası kim? :))
    7. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      (bkz: adamlar) alevler içindeyim, alemler içinde aşık olan çekiyor, hayat durmuyo acele ben kendi yoluma bakarım gel demiyorum sen de gelme istemiyorum ben toprağım sen su, çamur ediyorsun o şöyledir bu böyledir çok biliyosun zor bilmeyen sandı kolay, hiç terlemeden kazanılmış olan çiğne at olası köpüğü üfle dağılsın sürer böyle, sürer, ses etmezsen eğer dükkanda kafeste birbirinin üstüne üstüne öten zavallı kuşlar gibi i̇stemez de koşmaz at, yağmur çamur hikaye gönlün yoksa gönlümde köşkler olur harabe ölü çiçekler kururken ben de onlarla bekledim sevda sandığın kuşlar oldu sineme taşlar
    8. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "zor bilmeyen sandı kolay, hiç terlemeden kazanılmış olan"
    9. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      kendime döndüm deli dediler, yerimde durdum da hadi dediler
    10. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      hikayeyi tespit edenin dışına çıkamadığı, yerini doldurmak için daha üstten anlattığı bir şeyler. tanrı falan olamazlar. bașkalarından gelen hayranlığa verdikleri tepkilere bakın anlarsınız.
    11. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      (#4622405) hüsnü dayı hayatının son yıllarını başına gelen beladan ötürü köyünde, insanlardan uzakta geçirmeye karar vermişti. bu kararını da globalleşen dünyada metropolllerde yaşayan insanların tektipleşen ruhsuz hayatlar yaşamasına bir tepki olarak açıklıyordu etrafındakilere. her ne kadar insanlardan uzak durmak gayesi ile köyüne gittiğini iddia etse de regl olmadığı ayın 21 gününü köyün kahvehanesinde geçirir, etrafına topladığı bir avuç insana gerçekte hiçbir zaman yaşanmamış hikayeler anlatırdı. bir defasında avrupa'nın cağnımız ülkemizi kıskandığını bile iddia etmiş de, hikayelerin bu kadar sevildiği bir coğrafyada bile kendine inanan kimseyi bulamamıştı. işte o gün hüsnü dayının hayatında bir şeyler değişmişti. inanılmamış olmanın verdiği hüzünle insanlardan tamamen uzaklaşmış, nüfusa gitmiş, adındaki s harfini sildirip yerine z harfi koydurmuştu. artık kendini "hüznü" olarak tanımlıyor ve sonunda kendini tanıyıp bulduğunu ifade ediyordu. soranlara da facebook'ta "hz. muhammed için 1.000.000 salavat getiriyoruz" isimli bir sayfada gördüğü, cemal süreya'nın bir iddia sonucu kaybettiği ikinci y harfi hikayesini anlatıyordu. tabii ki kendince, incelikten anlamayan bu insan topluluğundan, kaba saba, ağza alınmayacak tepkiler alıyordu. bir keresinde ırgat hayri, ne anlatıyorsun dayı am*na koyayım, demiş de mecbur hayri'yi köyün çıkışındaki tarlalara kadar kovalamak zorunda kalmış. onu tarlalarda durduran şeyin ise 30 senedir içtiği uzun samsun'un mahvettiği ciğerleri olduğunu söylemişti bana. hüznü dayının hayatında gerçekleşen bu değişimler onu derinden sarsmış, tabii ki karakterini de değiştirmeye başlamıştı. eskinin ağır solcu, emekçi yanlısı dayısı zamanla ne idüğü belirsiz fikirleri peydah olan birine dönmüştü. hiç unutmam, bu belayla yeni yeni yüzleştiği bir gün, tvde dönen politik bir haber için, heheyt be 24 bin yıllık devlet aklı işte, demişti. tvde ise karadeniz'deki bir derenin üzerine kurulmuş ve siyanür saçan bir maden ocağına tepki gösteren köylülerin polislerce dövülmesi gösteriliyordu. gel zaman git zaman, seçim haritasında her daim turuncu olan bu güzide ilçemize bağlı, bu pek de şirin olmayan köyümüzde bile, hüznü dayının değişen karakteri rahatsızlık uyandırıcı bir hal almaya başlamıştı. sürekli köyün gençlerini iş beğenmemezlikle suçlaması bir yana, telefonuyla video çeken herhangi birini gördüğü anda "yaaa yiyenim, vaktiyle bu telefonlar mı vardı, allah hökümetimizden razı olsun" diye kameranın önüne atlamasıyla köydeki gençleri hepten kendinden tiksindirmişti. köyün gençleri hüznü dayının takıldığı mahalle kahvehanesine uğramaz olmuştu. ancak bütün bunlar bir tarafa bardağı taşıran damla, köyün kahvehanesinde o yılki ekinleri elinde patladığı için dert yakınan diğer dayılara, "sizler fırsatçısınız, fırsatçı olmasanız halinize şükrederdiniz" demesiyle yaşanmıştı. kahvehanede büyük bir hayhuy patlamış, friend fire'lar açılmış, biribirinden beton malum partiye oy veren dayılar küfür kıyamet biribirlerine girmişlerdi. o günden sonra ne hikmetse hüznü dayı anlaşılamadığına ikna olmuş ve nihayetinde gerisin geriye metropolümüze taşınma kararı almıştı. bu hikayeleri de işte bir şubat gecesi, yeniden işletmeye başladığı kahvehanesinde ağzım bir karış açık hayretle dinlemiştim. anlayacağınız bizim hüsnü dayı geçirdiği buhranın da etkisiyle, yar*k gibi bir adam olmuştu. n: atacak başlık bulamadım mk. idare edin.
    12. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      adamlara ait bir şarkı. “kameraya gülümseyin en güzel açınızdan kime ne acınızdan?”