Ey
dünya zevkini düşünüp
hastalıktan
ızdırab çeken kardeşim! Bu dünya eğer
daimî olsa idi ve yolumuzda
ölüm olmasaydı ve
firak ve
zevalin rüzgârları esmeseydi ve musibetli, fırtınalı istikbalde manevî kış mevsimleri olmasaydı; ben de seninle beraber senin haline acıyacaktım. Fakat madem dünya bir gün bize haydi dışarı diyecek,
feryadımızdan kulağını kapayacak, o bizi dışarı kovmadan biz bu hastalıklar
ikazatıyla şimdiden onun aşkından vazgeçmeliyiz.
O bizi terk etmeden, kalben onu terke çalışmalıyız. Evet hastalık bu manayı bize
ihtar edip der ki: "Senin vücudun taştan, demirden değildir. Belki daima ayrılmaya müsaid
muhtelif maddelerden
terkib edilmiştir. Gururu bırak,
aczini anla,
mâlikini tanı, vazifeni bil, dünyaya ne için geldiğini öğren!" kalbin kulağına gizli ihtar ediyor. Hem madem dünyanın zevki, lezzeti devam etmiyor. Hususan
meşru olmazsa hem devamsız, hem
elemli, hem
günahlı oluyor. O zevki kaybettiğinden hastalık bahanesiyle ağlama;
bilakis hastalıktaki manevî ibadet ve
uhrevî sevab cihetini düşün, zevk almaya çalış.
Altıncı Deva - 25.Lem'a