bugün
yenile

    aliya izzetbegoviç

    14
    +
    -entiri.verilen_downvote
    belki kafamı dağıtmak için, belki zamanımı doldurmak için, belki aklımı meşgul edecek bir şeyler arayışında olduğum için. hangi sebepten olursa olsun sabahtan beri şahsına odaklandığım kişi oldu kendileri. ideal devlet hakkındaki bir görüşünde "ya filozoflar kral olmalı, ya da krallar filozof.." der eflatun. bu yanıtın doğuracağı sorular ve taşıdığı çelişkiler başka bir konu olsa da, sadece bu söze odaklanıldığında, aliya izzetbegoviç'e neden bilge kral denildiğini anlamaya başlarız.. kendisinin ne kadar entelektüel birisi olduğunu burada birkaç paragrafla tarif etmeye mecalim yok. hayatını kronolojik bir şekilde süreç süreç ele alacak birikimde olduğumu da sanmıyorum. hakkında okudum ettim ama bence yetmez. zira acun ılıcalı'nın hayatını bile daha iyi biliyorumdur. yalnız; hayatı boyunca birçok tez üretmiş, savunduğu doğruları yüzünden yıllarca hapis yatmış, hapisten çıktıktan sonra da canı pahasına yurttaşlarının özgürlüğü için çabalamış, -felsefi hususlarda dahi- yazdıkları ve söyledikleriyle ufuk açan birisinden bahsettiğimi en azından belirtmem lazım. * ortaya koyduğu görüşleriyle tarihte ilelebet var olacaktır.. bunlardan biri de şudur ki; insanın aklında her zaman şu 2 sorunun olduğunu söyler; - nasıl hayatta kalırım? - ne için yaşamalıyım? ardından; bu soruların yanıtlarına ulaşmak için 3 yol olduğunu belirtir. ilki materyalist yol, ikincisi idealist yol, son ve tarafı olduğu yol ise; islam'dır. zira islam'ın yukarıdaki iki soruya da en ideal cevabı verdiğine gönülden kanaat getirmiştir.. - "kur'an edebiyat değil, hayattır; dolayısıyla o'na bir düşünce tarzı değil, bir yaşama tarzı olarak bakılmalıdır." - "benim için yeryüzünde iyi, doğru ve güzel olan ne varsa onun adı islam'dır." - "imanınıza, bayrağınıza ve devletinize sımsıkı sarılın." ayrıntı: (#2293532) bazılarının sandığı ve yansıtmaya çalıştığı gibi; art niyetli bir şekilde dini kullanan, kendi menfaatleri için kitleleri arkasına alan bir lider de değildir üstelik. fakat malumunuz ki, dindarlığı pek çok kez karşısındakiler tarafından bahane edilmiş, siyasi kişiliği -hatta yurdu fiili olarak- yıpratılmaya çalışılmıştır. oysa o, dini siyasete değil, hayatına adapte etmiştir. ama dediğim gibi siyasi bir kişilik olduğu için elbetteki bu kanattan atak(lar) yemesi hiç de beklenmedik bir durum değildir. yine de, üstüne atılan asılsız ithamların aksine; o, ideal düzen için müslümanların islam'ı ve beraberinde getirdiği ahlakı da hayatlarına adapte etmesi gerektiğini söylemiş ve bu şekilde uygar bir medeniyet kurulacağına inanmıştır. dini kullanacak birisi şu gibi onlarca sözü neden defalarca kez dile getirsin; - "kuran ve islam sadece hocalara bırakılmayacak kadar önemlidir." - "hedefimiz, müslümanların islamlaşması; sloganımız, inanmak ve mücadele etmek." - "din ahlaktır; onu hayata geçirmek ise terbiyedir." - "din hurafeleri yok etmezse, hurafeler dini yok eder." - "müslümanların hızla artan büyük nüfusuyla övünmemiz, bana şişmanlığıyla övünen ve aldığı yeni kilolardan haz duyan bir adamı hatırlatıyor. ruhumuza, akılımıza ve başarılarımıza vurgu yapmaya ne zaman başlayacağız? küçük ve kırılgan bir insanda bile insanlığa katkıda bulunabilecek büyük bir ruh bulunabilir. gücümüz, bilimimiz, edebiyatımız nerede? nerede buluşlarımız, küllî iyiliğe katkılarımız?" ayrıntı: söylediklerinin, "doğrudan doğruya kuran-ı kerim'den alıp ilhamı, asrın idrakine söyletmeyiz islam'ı." diyen akif'le ne kadar uyumlu olduğunu da es geçmemek lazım.. - (#2068471) * ailesine de değinmek gerek; kendisine dedesinin ismi verilmiştir. yani dedesiyle adaştır. dede aliya, bir osmanlı subayı olmasının yanı sıra, üsküdar'da askerlik yaparken tanıştığı ve bir türk kızı olan sıdıka hanım ile evlenmiştir. bilge kral'ın bizlere sadece din kardeşliğinden öte sempati duymasını sebeplerinden biri de budur. ve dedesine şöyle ayrı bir parantez daha açmak lazım; bulunduğu bölgede sözü geçen ve vali olduğundan mütevellit yetkileri olan birisi olduğundan, bir olay olduğunda hemen orada bitermiş. içinde bulunduğu -kendinden olmayana kurşun sıkılan bir- dönemde, haksızlığa uğramakta olan yaklaşık 40 sırp'ı kurtarması bölgede adının anılmasına ve her kesim tarafından saygınlığının artmasına vesile olmuş. bu saygınlık dede aliya'dan, torun aliya'ya kadar da süregelmiş. bu saygınlığın neye yaradığına gelince; bilge kral, yurttaşları için harekete geçtiği ilk anda da, sonraki evrelerde de, civarındaki insanlara kendisini "tanıtma" gereği pek duymamış. çünkü sırp'lar bile onu gördüğünde "bu aliya'nın torunu." deyip onun nasıl erdemli bir insan olduğunun bilincinde olarak, ona saygıda kusur etmezlermiş. hatta ileri ki dönemlerden birinde; aliya, sırp bir komutan tarafından asılsız bir ithamla karakola alınıp tutuklandığında, bazı sırp'lar, boşnak'larla beraber karakolu tabiri caizse karantinaya alarak duruma fazla fazla itiraz edince aliya'nın serbest bırakıldığı bile olmuştur. * "ben dindarlığımı annemin dindarlığına borçluyum." diyerek aslında pek çok şey söylemiştir. çünkü bir insana ilk ve en kalıcı imzayı annesi atar. nazım'ın, necip fazıl'ın, yahya kemal'in, aşık veysel'in ve dahasının.. annelerine yazdığı şiirlere biraz göz gezdirin ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaksınız. anne karnı bir insanın ilk yuvasıdır, doğduğu yerse sonraki memleketi. o yüzdendir ki çoğu kişi yurt dışına gittiğinde ya da gitmek zorunda kaldığında, her ne olduysa olsun memleketini özlemeye başlar, memleketi için güzel ama trajik keşke'ler biriktirir. en başta da sanatçılar.. - (bkz: vatan insanı yorar) yukarıdaki sözün başka bir çünküsü de şudur; aydın, ne olursa olsun temelinde kendi kültürünün değerlerini taşımalıdır.. katılırsınız katılmazsınız, lakin cemil meriç'in bizdeki bazı aydınlar hakkında şöyle bir tespiti var; bizim aydınımız der, başkalarının rüyasını yaşamak istiyor.. - "tanzimattan bu yana türk aydınının alın yazısı iki kelimede düğümleniyordu: aldanmak ve aldatmak. senaryoyu başkaları hazırlamıştı. biz sadece birer oyuncuyduk. nesiller bir ütopyanın kurbanı olmuşlardı. ama bu ütopya sonuna kadar yaşanmadıkça, gerçeği görebilir miydik? kalabalık, kayaya yapışan bir midye şuursuzluğu ile geleneklerine sarılmış, cebin ve uyuşuk. arada bir uyanır gibi oluyor. sonra tekrar dalıyor derin uykusuna. avrupa'yı tanımamak, gaflet. avrupa'yı tanıyan, ülkesinden kopuyor. bu lanet çemberinden nasıl kurtulacağız? gerçeği görmek hatayı sonuna kadar yaşamakla mümkün. yığın avrupalılaşırken, aydınlar türkleşmeli." - (bkz: türk entelijansiyasının madun olması) ek olarak şunu da der sayın meriç; "güneş ülkeleri aydınlatır, sözler milleti." yakınılan her iki durum da -biri din, diğeri milli ağırlıklı olmak üzere- kültürden kopmanın vehameti midir? ne yazık; evet.. mesela; harun can'ın şurada değindiği dublajlı filmlere olan algı da, aslında günümüze dair ve devam eden bu duruma cuk oturan gayet yerinde bir örnektir; link * konuyu toparlayarak devam etmek gerekirse; aliya'nın yanlışları da olmuştur. bosna'nın kuşatma altında olduğu zamanlarda fazla sabırlı ve insaflı davranmıştır. fakat bir yandan dünyanın dört bir yanına gidip diplomatik görüşmeler yapması, aynı anda yurttaşlarının güvenliğini sağlayacak birlikler yetiştirmesi, aynı anda yeni kurulmuş bir ülkeyi idare etmeye çalışması ve yine aynı anda iç ve dış düşmanlara karşı mücadele etmesi gerçeğini baz aldığımızda, kendisinde çok da kabahat bulamıyoruz aslında. avrupa'nın sadece kendisi söz konusu olduğunda ele aldığı değerlere, -onlardan olmayan birisi olarak- kendisinin de dahil olduğu gafletine düştüğünü söylüyorum ve ekliyorum; ne insan hakları sözleşmesi, ne başka bir şey.. onlardan değilsen, onların çıkarttığı temel haklara bile sahip değilsindir. hukuk okumuş aliya, avrupa'nın adalet anlayışı çözemedi. ama... belki de o gaflete düşmekten başka çaresi yoktu? sonuçta bizden bile -dönemin devlet erkanlarını kast ediyorum- somut bir destek göremediği bir ihtimalde bu adam tek başına en fazla ne yapabilirdi? - "biz kin gütmeyeceğiz ama asla yapılanları unutmayacağız ve her şey bittiğinde hatırlatacağımız şey düşmanlarımızın sözleri değil dostlarımızın sessizliği olacaktır. biz ölüyoruz ama onlar da kazanmıyorlar..." * yugoslavya dağıldıktan sonra hırvatistan, sırbistan ve bosna gibi ülkeler haliyle bağımsız birer devlet olarak ayakta kalmak istemiş, hepsi kendi bölgelerinde demokratik birer seçim yapmış ama sadece birinin seçim sonuçlarına diğerleri tarafından saygı duyulmamıştır. burada da tarih işin içine giriyor.. sırplar ve hırvatlar. biri katolik, biri ortodoks. yani azılı düşmanlar. (belki de dünya tarihindeki en sert mezhep çatışmalarında başrol olmuş iki mezheptir.) ama o dönemden sonra aralarında anlaşıp, anlaşmazlıkta oldukları konuları bir kenara bırakıyorlar. nişangah bosna'ya dönüyor.. avrupa'da "türk" denildiğinde akla hala daha "müslüman" gelir. bosna'da kuşatma altındayken her seferinde osmanlı eseri olan cami ve köprülerin hedef alınarak bombalanması da, oradaki müslüman kültürünü silme uğraşından başka bir şey değildir. bugün aynısını ışid orta doğuda yapıyor, moğollar da zamanında yaptı, sömürgeci devletler de yaptı, sovyetler de yaptı. bir toplumu alaşağı etmek için yapmanız gereken en önemli şey kültürlerini yok etmektir. mimari, bir kültürün en kalıcı imzasıdır. o yüzden daha birkaç yıl evveline kadar insanlar "maya takviminde '21 aralık 2012'de dünyanın sonu gelecek!' diyor, doğru mu acep?" diye düşündü. bugün maya'lardan geriye pek bir iz yok. ama kalan eserleri maya kültürünün varlığını yaşatmaya devam ediyor.. ayrıntı: (#2039565) 1989 yılında kosova meydanında bir miting yapıldı. tarihle alakası olanlar tahmin etmiş olabilir; bu tarih 1389'da yapılan 1. kosova savaşı'nın yıl dönümü.. mitingin yapıldığı yer aynı zamanda savaşın yapıldığı, hatta sultan 1. murad'ın şehit düştüğü yer. ki onu şehit eden kişi bugün bile bir halk kahramanıdır o mitingi yapanlar için. demem o ki; müslümanların balkanlara ilk ciddi girişimlerinden olan savaşı, adamlar bu tarih bilinciyle olayın yıl dönümünde toplanarak, hatta "iran'a kadar müslüman yaşatmayacağız!" gibi sloganlar atarak birbirlerine kenetleniyorlar. oysa bize bakıyorum, peehh.. başta ben olmak üzere pek çok konuda inanılmaz cahiliz. eminim ki 1989 yılında bizden kimse farkında değildi öyle bir savaşın yıl dönümü olduğunun.. bir tweet vardı; "türkün de amk, kürdün de amk. 70 yıllık hayatım var. bin yıllık meseleleri karşıma çıkartıyorsunuz." türevi bir şeydi. huzur istemek konusunda haklı mı? evet. ama o iş öyle olmuyor işte paşam. sen unutsan da, karşında tarihi umursayan birileri elbet olacak. sonra birileri sana cephe aldığı zaman "yav bunlar niye bana durup dururken böyle yapıyorlar ki?" demeyecek kadar uyanık/şuurlu olman lazım. link yine konuya dönecek olursak hdjashdash bosna'da olaylar artık tahammül edilemez seviyeye geldiğinde ve bosna'lılar karşılık verecek kadar ayağa kalkmaya başladığında, avrupa'lılar barış gücüyle bölgeye intikal eder.. sonrası malumunuz; (bkz: srebrenitsa katliamı) "batı medeniyetinin dibinde yaşanan bu trajik olayın eşi benzeri yoktur." bile diyemiyorum. - (bkz: hocalı katliamı) akif'in batı'yı kast ederek sarf ettiği kelam doğruydu; medeniyet dediğimiz, tek dişi kalmış canavardı.. aliya da haklıydı; - "ölmeye hazır olan insanlar, ölmeye hazır olmayanlara karşı galip gelirler." (nitekim her zaman öyle olmuştur.) - "bunu hiç unutma evlat! batı hiçbir zaman uygar olmamıştır ve bugünkü refahı; devam edegelen sömürgeciliği, döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur." (söz konusu yahudiler, ermeniler vs. olduğunda bu konularda "insan" kesilen o canavar, çeyrek asır öncesinde yanı başında kurulan toplama kamplarını görmezden geldi..) ayrıntı: (#2295379) bosna'daki katliamı haykıranların sesi dünyaya ulaşınca başta bazıları bunu inkar etmiştir. çünkü ortada delil yoktur. (bkz: ceset yoksa cinayet de yok) ilahi bir işaret olacak ki; o topraklarda genellikle mezarlıklarda kendiliğinden yetişen bir çiçek, bosna'nın gizli toplu mezarlarında da yetişmeye başlar. mavi bir tür kelebek de o çiçeklerle beslenmeyi fazla fazla sevdiğinden doğal olarak o çiçekleri tespit eder. bunu fark eden bilim insanları, kelebekleri takip ettikleri takdirde toplu mezarlara da ulaşacaklarını fark ederler. nitekim öyle de olur. dünyanın her yerinde bir kelebek görüldüğünde hissedilen ilk şey huzurdur. lakin bosna'da (mavi) kelebek ölüm demektir.. - "her şeye kadir olan allah'a andolsun ki köle olmayacağız." - "savaşta büyük zulme uğradınız. zalimleri affedip affetmemekte serbestsiniz. ne yaparsanız yapın, ama soykırımı unutmayın. çünkü unutulan soykırım tekrarlanır." - "ben avrupa'ya giderken kafam önümde eğik gitmiyorum. çünkü çocuk, kadın ve ihtiyar öldürmedik. çünkü hiçbir kutsal yere saldırmadık. oysa onlar bunların tamamını yaptılar. hem de batı'nın gözü önünde; batı medeniyeti adına." link
    0#okunmasıgerekenler. - mnurk 12.11.2018 17:56:26 |#3741302
    ... diğer entiriler ...