bugün
yenile

    istanbul

    0
    +
    -entiri.verilen_downvote
    inanıyorum ki; orhan veli kanık günümüzde yaşasaydı, senin için "istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.." demek yerine, sana ikinci bir sis şiiri yazardı.. "ey zulümler alanı... evet, ey parlak sahne, ey faciayı bezeyen şatafatlı sahne! ey şatafatın, gösterişin beşiği, mezarı; doğunun eski, çekici kraliçesi; ey kanlı sevgileri tiksinip titremeden zevke düşkün göğsünde besleyip büyüten; marmara'nın mavi kucağı içinde ölmüş gibi dalgın uyuyan canlı kitle; ey köhne bizans, ey koca bunak büyücü, ey bin kocadan kalan el değmemiş dul, güzelliğinde henüz tazeliğin büyüsü var, hâlâ titrer üstüne gözleyen bakışlar. dışardan, uzaktan açılan gözlere süzgün, mavi gözlerinle ne şirin görünürsün!" anlatılan senin hikayendir; --- spoiler --- osmanlı'nın son döneminde istanbul, yarı sömürge bir başkentti. kentsel hizmetlerin tümü özel sermayenin elindeydi. hayatın kalbi beyoğlu ve civarında atıyordu. istanbul banliyö trenleriyle, tarihi merkezin dışına doğru yavaşça büyüyordu. boğaziçi ise zenginlerin safahat mekanıydı. 1923'te ilan edilen cumhuriyet'le, sermaye istanbul'u terk etti. 1929'da dünyada iktisadi kriz başlamıştı. özel sermaye zayıftı. sanayileşme devlet eliyle sağlanıyordu. kamu fabrikaları hızla ülkeye yayılırken, demiryolu ağı güçlendirildi. kısıtlı imkanlara rağmen, istanbul'un toplu ulaşım ağı geliştiriliyordu. ta ki 1939'da bir fransıza kent planı yaptırılana kadar.. henri prost, fabrikaların haliç'te yer aldığı, bulvar ve arabalarla dolu bir kent kurguluyordu. bu plana 2. dünya savaşından galip çıkan amerika birleşik devletleri de marshall yardımları ile el verdi. menderes yıkımlarıyla, kentte tramvaylar sökülecek, tarihi kent merkezini yaran otoyollar yapılacaktı. toprak reformunun demokrat parti tarafından rafa kaldırılması ve tarımda makineleşmeyle yoksullaşan köylüler, istanbul'a yığılan sanayinin ucuz iş gücü olacaktı. sınıflar arası sessiz bir anlaşma yapılmıştı. ne devlet, ne de patronlar işçilere konut yapıyordu. yerine gecekondu yapmalarına göz yumuluyordu. 1973'te açılan 1. boğaz köprüsü ve e-5 civarına yerleşen fabrikalar, etrafına devasa bir gecekondu nüfusu çekti. tüketim merakından beslenen orta sınıflar, her iki yakada da yeni banliyölara yelken açarken, araç trafiği 15 sene içinde 6 kat arttı. bu arada kentin iş merkezi, kuzeye doğru dev bir adım atıyordu. 1970'lerde dünyada yine bir ekonomik kriz vardı. o sırada elinde "latin amerika modeli" diye adlandırılan 24 ocak kararları ile turgut özal yurda döndü. 1980 darbesiyle kararlar yürürlüğe girdi. dünyada da uygulanan bu modele neoliberalizm denecekti. özelleştirmelerle cumhuriyet'in birikimleri tek tek satılırken, belediye bütçeleri kat be kat arttırıldı. emekçiler fakirleşiyordu. özal hükumeti onlara "imar aflarıyla apartmanlaşın, orta sınıflaşın." dedi. böylece anadolu'dan gelen yeni göçerler, işçi mahallelerinde beliren yine orta sınıfların kiracısı oldular. dönemin büyük hediyesiyse, 1988'de açılan ve araba medeniyetini perçinleyen 2. köprüydü. bu sefer sadece devasa gecekondu mahalleleri belirmedi. zengin siteleri ve alışveriş merkezleri de ormanları istilaya başladı. yeni köprü aynı zamanda, ilkinin mecidiyeköy'e taşıdığı finans merkezini daha da kuzeye sürükledi. 1990'larda dünyada artık, "yarışan küresel kentler" şarkısı söyleniyordu. neoliberalizm meyvelerini vermiş, gelir uçurumu arttıkça biriken sermaye kent toprağına ve emlak rantına yönelmişti. yeni emlak balonları şişiriliyordu. sanayi, ucuz iş gücünü sömürmek için kent dışına çıkacak, kent, hizmet sektöründe çalışan yığınların toplandığı tüketim mabedi olacaktı. 2000'lerde istanbul resmen pazarlanmaya başlandı. özel yetkilerle donatılan toki ve belediyeler, boşalan sanayi alanlarına, kamu okullarına/hastanelerine ve emekçi mahallelerine yerli ve yabancı sermayedarları aktarmaya başladı. kentin çeperinde yoksulluk adacıklarına itilen emekçiler, üretimden uzaklaşan kentin güvencesiz hizmet işçileri haline getiriliyor. emlak spekülasyonuna, alışveriş merkezi furyasına ve birbirinin aynı beton yığınlarının inşasına dayalı bu aşk özlü vizyon, hem kent merkezini turizm, finans ve kültür merkezi iddialarıyla istanbul'lulardan koparıyor, hem de kuzey ormanlarının istilasını toprak rantı için elzem kılıyor. bu istila için yapılacak 3. köprü ve onu takip edecek diğerleriyle, istanbul artık su havzalarından, ormanlardan, ortak alanlarımızdan yoksun, betondan bir ekümenopolis'e dönüşecek. ucu olmayan bu tekinsiz şehir, sonunda hepimizi yutacak.. --- spoiler --- not: tabii bu kısa bir hikaye. konuyu esaslıca masaya yatırmaya kalksak daha nice satırlarda nice anekdotlar vuku bulur. belki başka sefere.. orhan veli ve tevfik fikret'e, marx'a, ekümenopolis'e ve imre azem'e selam olsun.. ayrıca; (#2283409) ve (bkz: ağaçlandırma)
    ... diğer entiriler ...