bugün
yenile
    1. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      modernizmi kritisize eder. çeşitliliği vurgular. tarihle aramızdaki bağı medyanın kopardığını ileri sürer. toplumsal yaşamı ekonomik güçler yerine, imajlar etkilemektedir. jean baudrillard postmodernist olmadığını söylese bile, büyük oranda postmodernist düsünceden yararlanmıştır.
    2. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      modernizmin sonrası ve ötesi , modern düşünceye ve kültüre ait temel kavram ve perspektiflerin sorunsallaştırılmasıyla ve hatta bunların yadsınmasıyla birlikte yürütülmesi edebiyattaki yansımalarından bazıları 1. modern yaşamı sorgulayan ve reddeden bir tavrı benimsemek 2. tek ve tartışmasız bir gerçek anlayışı yerine gerçeğin ancak bir parçasının bilinebileceğine inanmak 3. sanatı sanatçının bir yaratısı olarak değil de dinleyiciler-okuyucular ve alt kültürler tarafından meydana getirilen kültürün yeniden işlenmesi olarak kabul etmek 4. sanatla gerçek arasındaki bağlan koparmak ve tüm yerleşik değerleri, okuyucunun rahatını kaçıracak yöntemler kullanarak sorgulamak 5. gerçekle kurmacayı iç içe kullanmak; örneğin romanda olay örgüsü, kişi kadrosu, zaman, mekân, anlatıcı gibi öğelerde gerçekle kurmacaya birlikte yer vermek 6. modern dünyanın olumsuzlukları karşısında karamsar bir tavır yerine ironik, alaycı bir tavır almak 7. özgün bir üslup yerine eklektik (seçmeci) bir üslup geliştirmek 8. okuyucunun alışılmış doğrulardan sıyrılarak eserin oluşumuna katılmasını ve kendi yorumunu ortaya koymasını sağlamayı amaçlamak
    3. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      aslında postmodernizm, hepimizin içten içe hissettiği sıkıntıları betimler. en basitinden, teknolojik gelişmeler insanlık için iyi mi oldu yoksa kötü mü? genel anlamda tabii. çoğunluğun buna "hayır" diyebileceğinden adım gibi eminim. keza, özgürlük alanın genişlemesi veya halkın büyük çoğunluğunun bilinçlenmeden demokrasiye geçilmesi toplumun zararına mı oldu yoksa faydasına mı tezi de, yine aynı kapıya çıkar. buna da çoğunluğun "zararına oldu" diyeceğinden eminim. tek farkla; bu sefer cahil kesim ya dini baskıdan ya da şovenistlikten ötürü demokrasiyi istemeyebilir. bilinçten değil yani. başka bir açıdan bakacak olursak, postmodernizmde sınır, "nereye kadar?" sorusuna doğru bir cevap verememektir. "özgürlüğün, bilimin veya teknolojinin son sınırı nedir? ve o son sınıra gidilirken binlerce yıldır elde edilmeye çalışılan veya elde edilen ahlak ne olacak?" sorusu, kendini ortaya atar. ki bu sorunun en büyük nedeni, insanlığın iki büyük dünya savaşı yaşaması ve konu kötülük olduğunda, hiçbir kutsal veya milli olgunun bu yıkımların önüne geçemediğini görmüş olmaktır. (bkz: birinci dünya savaşı) (bkz: ikinci dünya savaşı) biraz da vazgeçmektir postmodernizm. bu yönden nihilizm'e benzetiyorum ben. ya da egzistansiyalizme. çünkü bu her iki akım da birbirine zıt gözükmelerine karşın en uçta her an birleşecek gibi durmaktalar hep. birleştiği anlar da olmuştur. bana göre tabii. peki, modernizm gibi postmodernizmin de hiçbir faydası olmamış mıdır insanlığa? tabi ki olmuştur. bence en büyük getirisi özgürlük olmuştur. her ne kadar o özgürlüğün boyutu ve kavramı değişmiş olsa da. hatta o özgürlük modern kölelik'e evrilse de. bu arada postmodernizm bireyselliği de getirmiştir. ancak maalesef, bireysellikle bencillik birbirine geçmiştir. bunun nedeni şu ama, insanlığın yüz binlerce yılda yaşadığı tüm ilerlemelerin bin kat daha olumlu veya olumsuzunu insanlığın sadece tek bir yüzyıla sığdırması. bilemedin bir buçuk yüzyıla. bu da insanlığın bocalamasına neden olmuştur. şaşırmasına. diğer birçok nedenle birlikte tabii. potmodernizmle ilgili vikipedi'de karl marx, friedrcih nietzsche ve sigmund freud incelemesi nefis; "marx, aydınlanmanın olumlu yanlarına (bilimin gelişmesi, inanç yerine bilgi, usa güven vb.) sahip çıkarken, aydınlanmanın sınırlarını ortaya koydu: özel mülkiyet; eşitlik, özgürlük ve kardeşlik' ilkeleri ile zıtlık içindedir. hümanizmi ve özgürlüğü getirecek sistem sosyalizmdir. tarihin öznesi, işçi sınıfıdır ve gerçek anlamda aydınlanma projesini gerçekleştirecek olan da bu öznedir. çünkü, aydınlanma düşüncesinin kurucusu burjuva sınıfı ve dolayısıyla burjuva toplumu belli bir anda aydınlanmacı ideallerle çelişkiye düşmektedir. marx bu çelişkinin maddi olarak toplumsal, ekonomik ve siyasal yapısını göstermeye çalışmıştır yapıtlarında. ancak marx tüm bu köktenci eleştirilerinde yine de aydınlanmacı ilkelere (akıl, nesnellik,ilerleme, özgürlük vb.) bağlı kalır. ama eleştirel çalışmasının toplamı, bir anlamda onun kendi hedeflerinden ve niyetlerinden de bağımsız olarak aydınlanmanın sınırlarını göstermekten geri kalmaz.i hem sol hem de sağda taraftar bulan nietzsche ise, 'der Fortschritt ist bloss eine moderne idee, das heisst eine falsche Idee.' (ilerleme yalnızca modern bir düşüncedir, yani yanlış bir düşünce.) diyerek modernleşmenin temel ilkelerine karşı çıkmıştır. nietzsche ilerleme, özgürlük ve hakikat kavramları gibi temel aydınlanmacı kavramları sorunsallaştırmış ve çoğu yerde yadsımıştır. o zamana kadar entelektüel çevrelerde geniş kabul gören dünya görüşü ve anlayış (modern düşünce) geçerliliğini kaybetmeye başlamıştır. daha iyi ve daha güzel bir dünyaya dair özlem ve hayaller artık sona ermişti. bu özlem ve hayallerin kendilerinin sona ermesinden daha ziyade asıl olarak bunlara kaynaklık eden fikirlerin ve onların teorik dayanaklarının geçerliliklerinin sorgulanması ve yadsınması söz konusu olmuştur. modern düşüncenin sınırlarına varılmasında bir başka kaynak da sigmund freud olarak belirtilebilir. psikanaliz kuramı ve özellikle de bilinçdışının keşfi aydınlanmacı ilkelerin temelindeki kavramları başka bir yönde sorunlu hale getirmiştir. özne, öznellik, gerçeklik, benlik, bilgi, biliş vb. türde kavramlar, aklın niteliğine ilişkin tartışmalar freud'la birlikte ve freud'dan sonra yeni bir yön kazanmıştır ve pek çok değişikliğin öncüsü olmuştur. uygarlığın huzursuzlukları'nda freud, mevcut toplumsal sistemin ve onun dayandığı uygarlık modelinin, kültürün yapısına ilişkin açıklamalarda bulunur." son olarak, ben postmodernizm sonrası insanlığın istese de istemese de en başa döneceğini düşünüyorum. hem maddi hem de manevi yönden. bu dönüş esnasında öncenin tüm güzel gelişmeleri yok edilir mi, (internet vb. gibi) işte onu tam bilmiyorum. ancak konu otorite ve sermaye sahiplerinin çıkarıysa bu da yapılabilir. sonrasında insanlık her şeye gerçek anlamda sıfırdan başalayabilir. bilmiyorum. bu arada, bir üstteki entryde bahsedilen postmodernizmin edebiyata yansımalarını çok sevdim. onu da buraya ekleyeyim; ---alıntı--- 1. modern yaşamı sorgulayan ve reddeden bir tavrı benimsemek 2. tek ve tartışmasız bir gerçek anlayışı yerine gerçeğin ancak bir parçasının bilinebileceğine inanmak 3. sanatı sanatçının bir yaratısı olarak değil de dinleyiciler-okuyucular ve alt kültürler tarafından meydana getirilen kültürün yeniden işlenmesi olarak kabul etmek 4. sanatla gerçek arasındaki bağlan koparmak ve tüm yerleşik değerleri, okuyucunun rahatını kaçıracak yöntemler kullanarak sorgulamak 5. gerçekle kurmacayı iç içe kullanmak; örneğin romanda olay örgüsü, kişi kadrosu, zaman, mekân, anlatıcı gibi öğelerde gerçekle kurmacaya birlikte yer vermek 6. modern dünyanın olumsuzlukları karşısında karamsar bir tavır yerine ironik, alaycı bir tavır almak 7. özgün bir üslup yerine eklektik (seçmeci) bir üslup geliştirmek 8. okuyucunun alışılmış doğrulardan sıyrılarak eserin oluşumuna katılmasını ve kendi yorumunu ortaya koymasını sağlamayı amaçlamak ---alıntı---