türkçenin yetersizliği midir yoksa benim bu dile karşı cahilliğim midir bilmiyorum ama kıskançlık kelimesinin bazı şeyleri yanlış karşıladığını hissediyorum. mesela hasetçi olmak ile kıskanç olmanın arasında ciddi farklar olduğunu hissediyorum. en azından ben öyle kullanıyorum. bazı anlamları doğru karşılayamıyorum. kıskançlık, gıbta etmekle hasetçilik arasında kalan naif bir duygu gibi geliyor bana.
kıskançlık bana çok daha masum, çok daha çaresiz, çok daha alçak gönüllü bir duygu gibi gelir.
geçen gün sokakta yürürken yine kendi kendime sesli bir şekilde konuşurken bir şey fark ettim. ölmüş insanları kesinlikle kıskanmıyorum.
benim yaşlanmakla ilgili, zamanla ilgili ciddi problemlerim var. obsesif bir şekilde 30'lu, 40'lı hatta 60'lı yaşlarımı düşünüp sürekli bir şeyler planlıyorum. artık iyice hastalığa dönüştü ve bu takıntım bazı şeyleri sürekli ertelememe bile sebep oluyor. çünkü uzun yıllardır içinde bulunduğum anla zerre ilgilenmiyorum. bu konuya detaylı olarak şurada değinmiştim:
(#1916453)
neyse işte kendi kendime konuşurken 40'ımdan 60'ıma kadar neler yapabileceğim hakkında düşünürken-sanki o yaşlarımın garantisi varmışcasına- o 20 yılda neler yapılacağı hakkında aklıma muhammed peygamber geldi mesela.
zerre kıskançlık duymadım. i̇dealize ettim. 20 yıl gibi kısa bir sürede ne gibi bir etkiye sahip olunabileceği hakkında kendisinin yaşamı ufkuma her zaman ufuk katmıştır.
keza atatürk hakkında da hayretle şu entryi yazmıştım:
(#2193343)
atatürk hakkında en önemli anekdotun 19 yıl olduğunu söylemişim. dünya arenasına ilk çıktığı andan ölümüne kadar geçen süre 19 yıl gibi bir süre ve bunu nasıl yapabildi diye hayretimden bahsetmiştim. yine zerre kıskanmadım.
çünkü onlar ölüydüler.
çünkü onlar artık yavaş yavaş mitolojik birer figüre dönüşmeye başlamıştı. bunları örnek alıyor, idealize ediyordum. kıyas söz konusu değildi çünkü dokunamıyordum onlara.
ama yaşayan insanlara karşı bunların aksine müthiş bir kıskançlık duyuyorum. dikkat! haset değil, imrenme de değil. kıskançlık.
bu yüzden bana çok masum gelir bu duygu.
çünkü ortada bir realite vardır. elle tutulur, gözle görülür bir model vardır ve sen onun yakınında bile değilsindir. muhtemelen de yaklaşamayacaksındır. ama o yapmıştır. buradaki saflık şurada; çok çaresiz hissediyorsun.
kıskançlık duygusunun asıl kaynağı kıskanılan nesne değildir hiçbir zaman.
tam aksine kıskançlık duygusunda tam anlamıyla kişinin o nesnenin tam zıt yansıması olan kendine bir öfke vardır.
şimdi tanımlarımızı baştan gözden geçirelim.
i̇mrenme/gıbta etme: bu duygu tertemiz bir duygudur. kişinin söz konusu olan nesneye karşı müthiş bir hayranlık uyandırmasından başka bir şey değildir. doğru yere kanalize edilirse mis gibi bir rol model bile ortaya çıkarabilir. en önemlisi pozitif bir davranıştır. kimseye bir zarar vermez aksine kişiye fayda bile sağlayabilir.
haset etmek: bu da tamamıyla negatif bir duygudur. pis bir duygudur. söz konusu nesneye karşı saf bir öfke söz konusudur. i̇şte tam da bu sebepten haset duygusu ilgili nesneye zarar verme üzerinedir. i̇dealize etmek bile imkansız hale geldiği nokta burasıdır ve bu yüzden zararı nesneyedir.
habil ile kabil hikayesindeki söz konusu duygu kıskançlıktan ziyade hasettir. i̇mrenme söz konusu değildir çünkü kabil, habil'in elde ettiği şeyi asla elde edemeyecektir. bu yüzden de hayranlık duymaz aksine öfke duyar ve bu yüzdendir ki kabil habil'i öldürerek ilk cinayeti işlemiştir.
dikkat kabil bileklerini kesmez asla. doğrudan hedefine saldırır ve habil'in kafasını ezmeyi tercih eder. bu hasettir.
kıskançlık: bu ikisinin arasında en naif gelen duygu bu işte. çünkü imrenme gibi bir durum söz konusu bile değil. artık yetişemeyecek kadar uzak bir nesneden bahsediyorsundur. ama masumiyeti de buradadır ki nesneye karşı bir öfkenden ziyade gizliden gizliye asıl öfke duyduğun şey nesne değil bizzat kendinsindir.
çünkü suçlunun kim olduğunu bilecek kadar temiz bir duygudur aynı zamanda. kıskanılan nesneye öfkenin adi bir duygu olduğunu fark edersin ama çaresizliğin öfkeye dönüşür ve burada yüreklice öfkeni belki de olabilecek en zararsız yere akıtırsın. gerçek suçluya, kendi öz benliğine...
aldatılma/terk edilme gibi meselelerde sevgilisini öldüren herif hasetçi iken bu travmayı kaldıramayıp intihar eden çocuk kıskançtır.
i̇kisi de aptalcadır belki ama çözüm odaklı eylemlerindeki farkı anlayabilirsek ne demek istediğimi ve kıskançlığı neden masumca, naifçe, çaresizce bir duygu olarak gördüğümü anlarsınız.
kıskanç insanlar ile hasetçi insanların en önemli ortak özellikleri ideal benliklerinden çok uzak olduklarından ötürü büyük bir öfkeye sahip olmaları ve çok çaresiz olmalarıdır.
i̇nsanları bulundukları ya da içerisine düştükleri durumdan dolayı yargılamayın derim. çünkü asıl yargılanacak ya da saygı duyulacak noktaları bulundukları durum değil o durumdayken yaptıkları eylemdir.
hasetçi insanlar acı çektirirken, kıskanç insanlar acı çekmeyi yeğliyorlar.