bugün
yenile

    çankaya

    9
    +
    -entiri.verilen_downvote
    °(#4477045) --- spoiler --- Atatürk'ün ağır hastalığı 1938 Martından 10 Kasıma kadar sekiz ay sürdü. Bir müddet Savarona yatında kalmış, daha sonra Dolmabahçe Sarayı'na kaldırılmıştı. Savarona'da iken kendisini muayene eden Fransız profesörü, hükûmet adamlarına: -Tıbbın yardımı ile Atatürk nihayet bir iki yıl daha yaşayabilir. Fakat şimdi yata gittiğimizde bağırsak veya beyin kanamasından onu ölmüş bulabilirsiniz. Tedbirlerinizi buna göre alınız, demişti. O akşam Atatürk: -Hekimle her şeyi konuştunuz, değil mi? diye sordu. Sonra: Eğer konuştunuzsa anlamışsınızdır. Hemen Ankara'ya işleriniz başına gidiniz, dedi. Atatürk, kimseye sezdirmemekle beraber, öleceğini anlamışa benziyordu. Atatürk'ün ölüm felsefesi sade idi: ''Ölümü istemek bir cesaret değildir ama, ölümden korkmak ahmaklıktır'' derdi. Yine de vazifesi üstüne titriyordu. Savarona'da reislik ettiği bir kabine toplantısı altı saatten fazla sürmüştü. Gündem, Hatay meselesi idi. Atatürk denizi pek sevdiği ve eski devirden kalma çürük yatla bir iki tehlike atlattığı için hükûmet ona Savarona'yı almıştı. O yaz yatla gezintiler yapmağa pek hevesli idi. Yatağa düşünce: -Bu yatı bir çocuk oyuncağını bekler gibi beklemiştim. Bana hastahane mi olacaktı? demişti. * * * Bütün arzusu Ankara'ya gitmek, Cumhuriyetin on beşinci yıldönümü töreninde bulunmak, ordusu ve milleti ile son defa karşılaşmaktı. Hatta stadyum merdivenlerini çıkmaktan kurtulması için acele olarak bir asansör de yaptırılmıştı. O durumda iken bile dil çalışmalarını yakından takip ediyor, yılbaşı nutkunun hazırlanması işine yardım ediyordu: ''Büyük kamutaya, şimdiye kadar olduğu gibi, bütün işlerinde başarılar dilerim'' cümlesi Meclise devlet reisi sıfatı ile son sözü olmuştur. Ankara'ya gitmekten ümit kesince, dudaklarını bükerek: -Bu zayıf hâlimde Ankara'ya gitmekte bir fayda görmüyorum. Gidersem hiç kimsenin yardımı olmadan hiç olmazsa otomobile kadar yürüyebilmeli, arkadaşlarımla selâmlaşabilmeliyim, bunları yapamıyacağımı anlıyorum, demişti. Cumhuriyet Bayramı gecesi, Boğaziçi vapurlarından birini tutan gençler, Dolmabahçe Sarayı'nın rıhtımına yaklaşmışlar, haykırışıyorlardı. Atatürk kesik kesik konuşarak pencereye gitmek istediğini anlattı. Kollarına girdiler. Pencere kenarındaki koltuğa oturdu. Vapurda bir kıyamettir koptu. Gençler hep bir ağızdan ''Dağ başını duman almış - Gümüş dere durmaz akar'' türküsünü söylüyorlardı. Atatürk mırıldandı: -Bu bayramlar ve yarınlar sizindir, güle güle... dedi ve gözyaşları ile ölüm yatağına döndü. Atatürk bir defa üç gün süren bir komaya girdi. Kendine geldiği vakit, uyumuş olduğunu söylediler. Pek inanmamış, fakat ne olduğunu da anlamamıştı. Atatürk'ün bu komadan kurtuluşu bir mucize idi. Pek yakın hekimlerinden biri demişti ki: -Size edebî bir şey söylemiyorum, yirminci asır tıbbının kudretini bilen bir insan olarak söylüyorum, ölüm ondan korktu. Fakat ikinci ve son komadan uyanamadı. Kıvranmalar, çırpınmalar içinde yanıyordu. Kendini kaybetmeden son sözü: -Saat kaç? olmuştu. Belki de bir önceki komadan sonra uyumuş olduğunu söyliyenleri kontrol etmek istiyordu. 10 Kasım sabahı yüzü gittikçe renk değiştiriyor, hançere hırıltısı artıyordu. Saat dokuzu beş geçe sert bir asker bakışı ile başucundaki hekime doğru döndü, gözlerini açtı, son nefesi idi. Yakınları son hasretlerinden biri, iyi olursa bir yaylaya çıkmak, orada artık yalnız serin kaynak suları ve süt içmek özlemesi olduğunu söylemişlerdi. Rumeli yaylalarındaki koyun sürülerinin çan sesleri kulağında, bu vatan ve millet kurtarıcısı, bir gurbet ve sıla acısı içinde idi. O günler yandık. Günlerce, haftalarca, üstümüze memleket yıkılmış gibi, bir can bunaltısı içinde kıvrandık. Falih Rıfkı Atay-Çankaya s323, 324,325 * Kitabın her sayfasını, kelimesini gururla ve onurla muazzam bir akıcılıkla okudum ama vefat kısmını okumam neredeyse bir haftamı aldı. Yukarıya bıraktığım alıntıda da bazı kısımları kırptım, çok hassas geldi. Bilmiyorum, sanırım görmenizi istemedim. Atatürk'ün yalnızca fiziken aramızdan ayrılışı bile düşündükçe insanı çok üzüyor, hele ki şu devirde, şu zamanda... Velhasıl yine kitabın yazarının da dediği gibi: “En mesut Türkler, Atatürk yaşarken ölmüş olanlardır. Ömrümüzün ve Türk tarihinin en acı yasını tutmak talihsizliği bize düştü.” Umarım ona layık olabiliyoruzdur. Saygıyla, minnetle... --- spoiler --- Edit: Ekleme.
    2adamın tüm ömrü yoksulluk, çamur, barut içerisinde geçti. harp bitti, ülkeyi adım adım dolaştı her gün bir işe el attı. tam kendince ilk defa küçük bir "şımarıklık" yapacak, biraz huzur arayacaktı ki o hayali kendi deyişiyle hapishane oldu. bu adamın aşk hayatı ve ıstırapları beni bitiriyor ya. - kil donmesi olan kirpi 10.11.2022 00:04:06 |#4479179
    2İnönü'ye hükümet işlerini devredip Çankaya köşkünde dostları ile hoş vakit geçirebiliği çok az bir zaman var. Onun dışından on, yüz ya da bin kişinin tüm enerjisi ve direnci bir kişide toplanmış gibi çile çekmiş. İnsan bu dünyada kafaya taktığı şeyleri düşününce bi utanıyor. Haklısın. - turkuazgibi 10.11.2022 00:10:00 |#4479181
    ... diğer entiriler ...