bugün
yenile

    çankaya

    4
    +
    -entiri.verilen_downvote
    Sanki cephede beraber savaşmış üstüne Cumhuriyeti kurmuş sonra da o büyük devrimleri beraber yapmışsınız da şimdi bir bahar akşamı, Atatürk'ün sofrasında oturup onunla sohbet ediyormuşsunuz hissi uyandıran, Falih Rıfkı Atay'ın 1961'de yayınladığı harika kitabı. Öncelikle yazar için: (#4457763) Muazzam bir kitap. Daha okurken bunu herkes okumalı dediğim türden bir kitap. Falih Rıfkı Atay, neredeyse Milli Mücadeleden Atatürk'ün vefatına kadar yanında olmuştur birisi. Yaklaşık 15 sene boyunca Atatürk'le etkileşim halinde olmuş bir gazeteci. Kitabı okuduktan sonra da anladım ki kendinsi çok çok iyi bir gözlemci. Kitap, kronolojik olarak meşruiyet, İttihat ve Terakki, Milli Mücadele, Cumhuriyetin ilanı, Türk inkılabı ve her satırında nice anekdot ile Atatürk'ün hayatını anlatıyor. En hoşuma giden, en dikkatimi çeken de Atay'ın muazzam bir gözlemci olması. Basit bir anı kitabı gibi yazılmamış bir eser. Dönemin ruhunu o günkü havayı öyle güzel yansıtmış ki 400 sayfalık bir tarihi yolculuk yaptırıyor adeta insana. Bir insan her dönemin fotoğrafını bu kadar mı iyi çeker yahu. Tek kitapta Osmanlı son döneminden Cumhuriyet devrimlerine kadar yaşananlar birçok yönüyle aktarılmış. Hayran oldum resmen. Şimdi okumam gereken birkaç kitap var sonra @kil donmesi olan kirpi'nin de tavsiyesi üzerine yine Atay'a ait Zeytindağı adlı kitabı okuyacağım. Dil olarak çok sade çok anlaşılır bir kitap. Sadece bazı kelimeler günümüze göre farklı yazılmış. Örneğin "olmayan" değil de "olmıyan" gibi ya da "görülmeyen" değil de "görülmiyen" gibi. Dönemin konuşma dili ile yazılmış yani anlayacağınız. Birkaç sayfa benzer örneklere denk gelince alışıyorsunuz hatta hoşunuza gidiyor. Kitaptan birkaç pasaj: --- spoiler --- General Pershing'in kurmay başkanı olan General Harburd Sivas'ta Mustafa Kemal'le görüşürken der ki: - Türk tarihini okudum. Milletiniz büyük kumandanlar yetiştirmiş, büyük ordular hazırlamıştır. Bunları yapan bir millet elbette bir medeniyet sahibi olmalıdır. Takdir ederim. Ama bugünkü duruma bakalım. Başta Almanya, müttefiklerinizle dört yıl harp ettiniz, yenildiniz. Dördünüz bir arada yapamadığınız şeyi, bu durumda tek başınıza yapmayı nasıl düşünebiliyorsunuz? Fertlerin intihar ettikleri vakit vakit görülür. Bir milletin intihar ettiğini mi göreceğiz? Mustafa Kemal generale: ''Teşekkür ederim," dedi, "tarihimizi okumuş, bizi öğrenmişsiniz. Fakat şunu bilmenizi isterdim ki biz emperyalistlerin pençesine düşen bir kuş gibi yavaş yavaş aşağılık bir ölüme mahkûm olmaktansa babalarımızın oğulları olarak vuruşa vuruşa ölmeyi tercih ediyoruz." General ve arkadaşları sessizce ayağa kalktılar. - Biz de olsak böyle yapardık! --- spoiler --- --- spoiler --- Kemalistin bağımsızlık fikri tertemiz, pürüzsüz, tavizsiz Türkçü ve Türkiyeci idi. Mustafa Kemal, daha sonra misallerini göreceğiniz üzere, kafaca nasıl âdeta Şark sözünden tiksinecek kadar bir Batıllı ve Batı medeniyetçisi ise "Xénophobe = ecnebi-sevmez" denecek kadar da Frenklikten uzaktı. Şarklı ve müteassıplar gibi, tatlı su Frenklerinin de düşmanı idi. O mizaçça, ahlâkça hürriyetçiden başka bir şey olamazdı. Milliyetçiliğinin bir niteliği, kibir sertliğinde bir gururdur. --- spoiler --- --- spoiler --- Yüzellilikleri bile affetmesi insan zaaflarına karşı feylesofça davranışının bir eseri değil midir? Bir gün barışmıyacağı hasmı, bir gün bağışlamıyacağı suç yoktu, diyebilirim. İnsanların kendi kendilerini ''yeniden yapmalarına'' fırsat vermekten zevk alırdı. Her şeyi görür, birçok şeyleri görmezlikten gelirdi. Not defterime aldığım en güzel sözlerinden biri şudur: ''Ben onları affederim, çünkü kalbim vardır. Onlar beni affetmezler, çünkü kalpsizdirler!'' Gerçekten de düşmanları onu ölümünden sonra bile affetmemişlerdir. --- spoiler --- --- spoiler --- Atatürk, Hitler ve Mussolini gibi, demokrasiler aleyhine hicivler ve diktatörlük lehine methiyeler söylemiş değildir. Hususî meclislerinde dahi millî hâkimiyet davasına gönülden bağlı olduğu sezilirdi. Onun düşmanlığı, yobazlığa idi. Geriliğe idi. Türk şerefini düşüren ve Türklüğü gelişmeden alıkoyan kara ve karanlık gelenek ve göreneklere karşı idi. Devrinin liderleri arasında tek samimî dostluk hissettiği adam, Amerikan demokrasisinin başındaki Roosevelt olmuştur. Roosevelt de, bir filmde Atatürk'ün küçük yavrulara sevgisini gösteren sahneyi seyrederken pek duygulanmış ve kendisine bir sevgi mektubu yollamıştı. Herriot'yu nasıl zevkle karşılayıp konuştuğunu da hatırlarım. Atatürk Bolşevik liderlerinden yalnız Lenin'i, Rus ihtilâli millî kurtuluş davalarını tuttuğu, her türlü emperyalizmi reddettiği ve Rusya içindeki milletlere hürriyet verdiği mühlet içinde sevmiştir. İstalin'i hiç sevmemiş, fakat küçümsememiştir. Mussolini'yi küçümserdi: - O sadece iyi bir bayındırlık bakanıdır, derdi. Gerçekten de Mussolini onun ölçüsü içinde kalmıştır: - Kendi kendini sandığı gibi olsa başında kral bırakır mıydı? derdi. Nitekim Mussolini'yi başında alıkoyduğu kral hapse atmıştır --- spoiler ---. Tarihte bir yolculuğa çıkmak ve Atatürk'ü daha yakından tanımak isteyenlere şiddetle tavsiye edilir. Hastalık ve vefat sürecini okurken gözlerinizden süzülecek yaşlardan müessesemiz sorumlu değildir.
    ... diğer entiriler ...