bugün
yenile

    tek başına radyo yayını yapmak

    4
    +
    -entiri.verilen_downvote
    dünyama selam ettiğim seanslar... . geçen gece bo burnham hakkında bir şeyler yazarken, onun kendini tanrının yerine koyarak yazdığı bir şarkı aklıma gelmişti. şöyle bir şey diyordu o şarkıda; "tecavüzden sırf ben istiyorum diye uzak durmamalısınız." :d bu ayrıntı cepte dursun. "sırf" vurgusunun altını neden çizdiğime naçizane açıklık getirmek istiyorum. malum soruyla başlayayım; utanç heteronom mudur, otonom mudur? insanın utangaçlığı toplumla bağlantılı mıdır? utangaçlık başkalarından mı gelir, yoksa dünyada yapayalnız kalmış bir insanın da utanma duygusu var mıdır? bu soruya otonomdur diyenleri, insanın kendinden utangaç olduğunu savunanları makul bulsam da görüşlerini tasvip edemiyorum. insan heteronomdur. sartre'ın alegorisini sunmaya gerek yok. basit bir örnekle; pot kırmak utanç vericidir. çünkü pot kırmak için en az bir insanla daha anlık olarak iletişim halinde olmanız, yani göz önünde olmanız icap eder. pot kırdığınız anda başkaları sizin potunuza şahit olacak, kaçarı yok. -tek başınıza pot kıramazsınız.- siz de o an içinizden "allah'ım hemen şu an al beni buradan." nidaları atacaksınız sırf başkalarının gözüne daha fazla gözükmemek için. veya kopya çekmek. yakalanmadığınız takdirde kopya çektiğiniz için utanmazsınız. ama yakalanıp tüm sınıfın önünde azar yerseniz, hatta olay müdür yardımcısının odasına kadar gider de aileniz durumdan haberdar olursa iyice perişan olursunuz. kopya çekmek tek başına utanç veren bir eylem olsaydı onu en baştan yapmazdınız. lakin öyle değil. kopya çekmek sadece ve sadece yakayı ele verdiğinizde utanmanızı körükler. insanın utangaçlığı kendiliğinden olsaydı, yapayalnız kaldığında sergileyeceği gevşekliği toplum içinde de gönül rahatlığıyla sergilerdi. evde yalnızken çıplak gezebildiği için toplu taşıma da kullanırdı. yahut yalnızken gaz çıkardığı gibi, toplum içinde de özgürce gaz çıkarırdı. ancak durum hiç de öyle değil. zira başkaları için yaşıyoruz... başkaları da başkaları için yaşıyor. en başkaları için yaşamayan insan da başkaları için yaşıyor. bu dünya bu yüzden tımarhane. . başkaları için yaşıyor olmanın neresi kötü? şu yüzden; diyelim ki 100 yaşına kadar yaşadın. ama hayatının tamamında başkaları için yaşamışsın. arkadaşım, 100 yıl yaşamışsın ama kendin olarak yaşadığın yıl sayısı 0... %100 kendin olarak yaşaman imkansız zaten. ancak bu oranın en az 50 olması lazım ya hu. yazık günah aq. başkalarına göre kendini tanımamak, başkaları için kendini yok etmek bir insanın bu dünyada kendisine yapabileceği en kötü şey. başkalarına nasıl göründüğümüz önemlidir. bunu inkar etmiyorum. sonuçta; kalabalık bir ortamda hızlı adımlarla yürürken ayağımız kayar da düşersek oldukça seri bir şekilde kalkıp "bunu görmediniz..." dercesine yolumuza devam ederiz. dizimiz mi kanıyor, üstümüz mü kirlendi siktir et. haldır haldır uzaklaş oradan. - link ancak o güzergah daha tenhaysa düştüğümüzde önce kalkarız, sonra etrafa hızlıca baktıktan ve düştüğümüzü gören insan olmadığına kanaat getirdikten sonra kendimizle ilgilenmeye başlarız, üstümüzü başımızı düzeltiriz vs. burada şöyle bir sıkıntı oluyor; başkalarına nasıl gözüktüğümüz meselesini yanlış ele alıyoruz. daha doğrusu insan, yaşamayı bilmiyor... (bkz: yaşamayı bileydim yazar mıydım hiç şiir) doğada böyle bir durum yok. ben bir aslan olarak doğsaydım -yaşam alanım amına kodumun insanları tarafından istila edilmediyse- öldüğüm güne kadar aslan olmanın gerekliliklerinin çoğun yerine getirmiş olurdum. doğ, oyun oyna, büyü, hayatta kal, çiftleş, uyu, su iş, avlan... her hayvanda durum bu şekilde, hepsi olduğu şeyin hakkını vermesi için ne yapması gerektiğini gerek içsel, gerekse başka şekilde biliyorlar. fakat dostoyevski'nin tabiriyle "insancıklar" kendilerinin farkında değiller. . neden böyle söylüyorum? insan neyin farkında değil, neden yaşamayı bilmiyor? naçizane bir örnekle açıklık getirmek istiyorum görüşüme. bu soruya yönelik onlarca farklı örnek üzerinden, yüzlerce sayfa yazı yazılabilir. insan dediğimiz şey içsel olarak çok karmaşık bir varlık. dünyada 7 milyar insan olduğunu hesaba katarsak durum da karmakarışık bir hal alıyor. hayır hayır, george carlin gibi "ortalama bir insanın ne kadar aptal olduğunu düşünün, şimdi de insanların yarısının bundan da aptal olduğunu düşünün." demeyeceğim. demek istiyorum ama demeyeceğim hasjkdhafsda bir örnek üzerinden insanın neden yaşamayı bilmediğini iddia etmeye devam edeyim; bugün çoğu insan ahlak ve toplumun değer yargılarının bambaşka şeyler olduğunun farkında değil. bu her zaman böyle olmuştur. çoğu insana göre bunların ikisi aynı şey. ama aslında bambaşka iki şeyden söz ediyorum. hatta çoğu zaman birbirine zıt şeyler bunlar. ahlak değişmez. suçsuz bir insanı öldürmek tarihin her döneminde ahlaksızlıktır. ama toplumun değer yargıları zaman ve mekana göre değişir. bu sözlükte bile (bkz: eskimoların gavat olması) gibi bir başlık var mesela dhasjkdhasfg toplumun değer yargıları ahlaka hizmet ettiğini iddia eder. kafasız olan çoğu insan da gelişigüzel bir şekilde bu zokayı yutmuştur. hayır efendim, bu toplumun büyük bir kısmı fırsat bulsa firavunlaşacak insanlardan oluşuyor. ve değer yargıları da bu yüzden aşağılıkça. tam da bu yüzden dünya çapında "gelenek" olarak sineye çekilmeye çalışılan çok sapıklık var. alayı vasat ritüeller. . çözüm önerisi nedir? "önce biraz ağladılar, ama alıştılar şimdi. aşağılık insanoğlu her şeye alışır." diyen dosto'ya kulak asmak lazım. madem ki bu lanet sürü her şeye alışıyor, o zaman geleceğin bekası için sancılı bir eleme tertip etmemiz gerekiyor. insanları eğitmek değil, yetiştirmek lazım. bunu nasıl yaparız diye çokça düşündüm, güzel de fikirlerim var. ancak her birinde ciddi riskler ve bazı ahlaki tutarsızlıklar var. s ı r f niyetim iyi diye bunu görmezden gelemem :d siz bir insanı eğitirseniz, o insan teorik olarak sizin nelerden bahsettiğinizi, neyi talep ettiğinizi bilir. kalan hayatında da sizle ters düşmemek için, içindeki emeller ne olursa olsun size ondan beklediğiniz şekilde davranır. ancak siz bir insanı yetiştirirseniz, o insan teorik bilginin yanı sıra vicdan ve mantık olarak da doğruyu-yanlışı anlar, hisseder. eğitmek insanların empati yetisini her zaman geliştirmez. ama yetiştirmek geliştirir. bize lazım olan, genel kitlenin samimi bir empatiyle var ettiği şuurdur. bunun neden gerçekleşmediğine gelince; dedim ya insanlar başkaları için yaşadıkları için, başkalarından geçer not almaya dair kendilerine ödev veriyorlar. bu noktada da olaya kriterler geliyor. teker teker yapılması, yapıldıkça yanlarına tik atılması gereken maddeler. s ı r f öyle yapılması uygun denildiği için yapılan, yapıldığında iyi pr sağlayan işler. bo'nun en başta alıntıladığım şarkı sözü bu yüzden çok değerli. sırf tanrı istiyor diye tecavüzden kaçınmamalısın aq. tanrı o fikri yasaklamasaydı da senin tecavüz fikrine uzak olman gerekiyordu. sorun da tam olarak bu zaten. amına kodumun insanları sürekli başkaları için var olmakla uğraştıkları için asla kendileriyle ilgilenmemişler. herif hiç empati yapmamış, hiç teorik olarak suç işleyip vicdanını geliştirmemiş. çoğunun aklında sapıkça fikirler var. (evet evet, muhtemelen sen de öylesin. şu an bu satırları okuyan sana diyorum. zaman zaman aklına gelen ama seni hiç rahatsız etmeyen, hatta keyfe getiren o fikirler var ya; onların ben aq. bunca zaman onların varlığından suçluluk duymayı telkin etmemişsin kendine. şimdi ise sadece yakayı ele verdiğince suçluluk duyuyorsun. o suçluluk da pişmanlıktan değil ha, yakayı ele verdiğinden. ama yakalanırsan o hissettiğin suçluluğu da vicdan yaptığına yoracaksın hdhasjkdasd) kendimize öncelik vermeliyiz. başkalarını da göz ermek şartıyla. "benden daha önemli hiçbir şey yok." değil. "ben başka önemli olan hiçbir şey yok." da değil. şu; "bu dünyada milyonlarca değer ve insan var. ama benim için öncelik, ilk geliştirilmesi gereken benim. ve bunu yaparken başkalarını ve başka değerleri de tanımalıyım. ki onlar da beni tanısın." . son olarak, kopya örneğini verdiğim iyi olmuş. oradan referansla şöyle bir şeye dikkat çekmek istiyorum. izlendiğini düşünen insan, "şu anda yanımda annem/babam olsaydı?" diyerek, ya da "şu an benim yerimde idol aldığım insan olsaydı ne yapardı?" şeklinde, diğer insanlara oranla daha makul bir insan olacaktır. burada da devreye tanrı inancı giriyor. (bkz: allah'tan çekinmek) misalen ahzab suresi 37. ayette şöyle diyor yaradan; --- spoiler --- bir zaman, allah'ın kendisine lutufta bulunduğu, senin de lutufkâr davrandığın kişiye, "eşinle evlilik bağını koru, allah'tan kork" demiştin. bunu derken allah'ın ileride açıklayacağı bir şeyi içinde saklıyordun; öncelikle çekinmen gereken allah olduğu halde sen halktan çekiniyordun. zeyd onunla evlenip ayrıldıktan sonra müminlere, evlâtlıklarının -kendileriyle beraber olup ayrıldıkları- eşleriyle evlenmeleri hususunda bir sıkıntı gelmesin diye seni o kadınla evlendirdik. allah'ın emri elbet yerine getirilecektir. --- spoiler ---
    2"ibo benim adım. bence iyi bi' insanım. yani sanıyorum ki; iyi bi' insanım. başıma kötü şeyler de geldi ama niye diye sormadım. çünkü allah'tan korkarım." diyen suskunlar'ın ibo'suna selam olsun. - louis froziel 24.07.2021 04:17:29 |#4214421
    ... diğer entiriler ...