tüm avrupa'yı kasıp kavurmakta. amerika kıtası'na atlamasına ise ramak kaldı. bizde ise insanlar sağlık bahanesinin arkasına saklanıp hala daha çok kısıtlama istemenin derdinde. ki bu geri zekalılara kalsa, kendileri hariç her esnaf batsın, işçiler de ağzılarındaki üç kat maskeyle çalışıp tıklım tıkış toplu taşıma araçlarıyla işe gidip gelsin.
ilk başlarda bize ne demişlerdi? virüs önlemleri sıkı tutulmazsa hastanelerde yer kalmaz. yoğun bakım ünitelerimiz kısıtlı. peki sonra ne yaptılar? her
gribal enfeksiyon vakasını covid sayıp virüsten öldüğünü iddia ettikleri tek bir allah'ın kuluna otopsi yaptırmadılar. yapmadılar!
bunları söylüyorum diye beni komplo teorisyeni veya deli diye adlandıracaklar çıkabilir. ancak dert değil. zira ben gördüğüm hakikati söylüyorum. yaklaşık bir yıldır insanlar köle hayatı yaşıyor.
d vitamini eksikliği çekip psikolojik ve ruhsal yönden en diplerde geziyor. çünkü yasaklar almış başını gitmiş. bir genelgeyle polis her köşeyi tutmuş, gelene gidene ceza yazıyor.
işin
hes kodu ve ondaki bilgilerin çok uluslu şirketlere satılması veya normal vatandaş eve hapsedilirken zenginlerin yazın sahillerde, kışınsa kayak merkezlerinde tatil yapmasını saymıyorum bile.
peki, "virüs yok mu?" diyenler illa ki çıkacaktır. virüs var. pandemi yok. büyük bir ihtimal başından beri de yoktu. tüm mesele bu.
son olarak, avrupa'nın özgürlük konusundaki taviz vermez tavrı beni mest ediyor! ki dost sohbetlerinde söylerim hep: "adamlar
magna carta'yı ilan ettiğinde ortada daha
osmanlı imparatorluğu yoktu. bu yüzden, konu
demokrasi veya
özgürlük olduğunda, avrupa'yla aramızda en aşağı 500 yıl var.