akçakoca

Bu sene pandemi sebebiyle ege sahillerine inmeye çekinip izole bir yer aradık ve kendimizi burada bulduk. Öncelikle gerçekten sakin bir kasaba, yazın nüfusu kendine göre artıyor ancak asla ege gibi iğne atsan yere düşmez seviyesini bulmuyor. Havası çok temiz, yemyeşil bakir bir doğaya sahip. Belediyesi de potansiyeli görüp iyi çalışmış, İstanbul'u aratmayacak yeme/içme mekanları mevcut. Hiçbir akşam ne yiyeceğiz sıkıntısı çekmedik, yediğimiz çoğu şeyden de memnun ayrıldık. Özellikle balık açısından çok zengin, ben düşkün olmama rağmen tazeliğin lezzetine kapılıp sık sık tercih ettim. Fiyatları da hemen hemen makul, kimi yerler bir tık yüksek ancak paranıza değer bir kalite sunulduğu için sorun etmiyorsunuz. Yine kıyaslamak gerekirse, egedeki turist gelmiş fiyatları şişirip kazıklayalım olayını burada hiçbir mekanda yaşamadım. İlçenin en lüks kabul edilen otelinin plajında bile böyle bir anlayış yok, fiyatlar dışarıda neyse plaj menüsünde de aynı o şekilde. Şaşırtıcı ve sevindiriciydi tüm bu olumluluklar. Ancak... Gelelim menfi tarafına, denizinden hiçbir şey ummayın. Hani egenin buz gibi sakin denizi hani balıklarla birlikte yüzdüğünü gördüğün o berrak su hani nerede.... Tipik bir Karadeniz. Kaldığımız bir hafta boyunca dalgalı, dalgalı ve yine dalgalıydı. Kumu kaldırıp suyun rengini kanalizasyona çevirecek kadar dalgalıydı, değil girip yüzmeye çalışmak insanın o manzara karşısında suya girme hevesi kalmıyor zaten. Deniz için bir daha asla tercih etmem. İstanbul'a da Ankara'ya da yaklaşık üç saatlik bu şahane ilçe deniz tatili için değil de bir haftasonu gidip dalga sesleri eşliğinde kafamı dinleyeyim tadında. İnşallah tekrar yolum düşer.