bugün
yenile

    bir şizofrenin kelamı

    4
    +
    -entiri.verilen_downvote
    çok esnek atıyorum nedense, ardında bekleyen olmadığını hissedince insan aklına gelmiyor. bu da; bölüm 7 onur dedik durduk, hep onuru kötüledik, hep onuru anlattık, hep onurun dünyasından bahsettik. onur'dan da ibaret değil tabi dünya. mesela başka insanlarında sorunu var. herkes sorununu yüksek görmekle meşgul tabi. aşk acısı çeken de "benim de derdim var ulan!" diyor, sevdiği insan ölen de "benim de derdim var ulan!" diyor. garip işte her şey. kiminin acısı manevi, kiminin acısı maddi. ama hepsinin adı aynı: "acı" mesela bazı insanlar hiç terk edemiyor. terk etmek istemiyor. yalnızlar çünkü. yalnız kalmak istemiyorlar artık. bir kez yalnızlığı tadınca artık yalnız olmak istemiyorsunuz. birini terk de edemiyorsunuz. yaptığı hatalarla bile seviyorsunuz. muhtaç oluyorsunuz ona çünkü. onur da öyle aslında. muhtaç. muhtaç o da insanlara. tüm insanlığa muhtaç değil ama hayatında hep bir kişi oluyor ve ona muhtaç oluyor. ilk baştayız biz hâla. onur daha başında. ilk muhtaç olma dürtüsü ona "zeynep" ismini söyledi. zeynep'e muhtaç artık. o varken de mutsuz, o yokken de mutsuz. değişik duygular içerisinde onur. onu hep seviyor hem de sevmiyor. seviyor, çünkü onunla mutlu olduğunu fark ediyor. sevmiyor, çünkü ona göre o da diğer insanlar gibi. o da bir insan. aynı duyguları yaşıyor. o da kibirli, o da egolu. onur kendini insandan saymıyor tabi çünkü onda da ego olsa da haksız ego değil. bir uğraşı var. işi var diyelim kısacası. şiir yazıyor, yazılar yazıyor. egolu olmak da zorunda. yaptığı işe tutunması için buna ihtiyacı var ama egoizm kısmına geçmiyor onur. diğer insanlar hiçbir şey yapmadığı hâlde bırakalım egoyu, direk egoizmin doruklarında yaşıyorlar. onur egosunu içinde yaşıyor. insanlara vurmak istemiyor. utanıyor. kendini egoist olarak adlandırılmasından utanıyor. ama diğer insanlar yüzlerine vura vura "ben buyum! çok iyiyim lan!" diyorlar. diyorlar ve karşı da çıkınca sizi egoist olarak adlandırıyorlar. bırakalım bunları bir kenara ve onur'a gelelim. onur zeynep için aklını kaybetmek üzere. aslında zeynep için değil, kendi kendini dert ediyor. insanlar gibi normal dertleri olmasını istiyor. tek derdi ders olmasını istiyor gene. yaşıtlarına göre problemleri bu olmalı. insanların kibri, egosu, tanrı karmaşası, hayat karmaşası bu yaşta onun derdi olmamalıydı. şizofren ve katil olma korkusu hâla vardı onda. yolda yürüdüğünde karşıdan gelen insanların ona güldüğünü hissediyor, nefret ettiği insanları hayal ediyordu. hayal ediyordu ve onları o hayalde ölüyorlardı. korktukça onur artık bir şey yapma gereksinimi duyuyordu. normal oldu. oldu yani. piç oldu biraz erkekler gibi. hep kızlarla takılmak istedi diğer erkekler yapıyordu çünkü. kızlarla takıldı, arkadaş yapmaya çalıştı. internet kafelerde oyun oynamaya gitti. kafelere gitti. şiir yazmadı hiç. yazı yazmadı. düşünmeyi bıraktı. zeynep'i unuttu ama. zeynep'i unutması iyi oldu çünkü ilk defa hayatının 1 haftası hüzünlü geçmemişti. düşünmekle geçmemişti. böyle kalmak da istedi aslında. ama bir şeyler başını ağrıtıyordu; vicdan! vicdan... vicdan bir insanın tanrısı gibidir. hatta direk insan bedeninin, ruhunun tanrısıdır diyelim. bir şeyler huzursuzluk mu verdi; vicdan sana söyler. yanlış şeyleri sana vicdan söyler. tabi her insanda vicdan olmuyor öyle de bir gerçek var ama onur'da bu vardı. "zeynep üzülüyor" demesi gerekirken o paranoyaktı. "zeynep üzülüyor mudur?" dedi sadece. sorular soruyordu kendine ve hep kesinlik yakalamaya çalışıyordu. dersleri kötüye gidecekti böyle giderse. evet, belki de sosyal olarak hayatı güzel oluyordu. insanların içinde kaybolmuş, biraz da mutluydu ama içten içe kemiriliyordu. vicdanı tarafından. ailesini aklına getiriyordu en başta. sonra geleceği aklına geliyordu. tabi ya! gelecek vardı bir de. gelecekte ne yapacaktı? böyle giderse berber kalfası olmayı hayal etti... vazgeçti! geceydi, gece derken sabaha geliyordu. 3 yada 4 gibi bir şeydi. namaza da bir şey kalmamıştı. annesi de namaz kılacağı için çok da geç kalmak istemiyordu. o gece, saatin 3 olduğundan haberi yoktu. çok düşündü çünkü o gece. kendine sorular sordu o gece: -mutluyum mesela şu an, mutluluk güzel bir şey. mutlu olmak bir gâye ise ben bunu başardım; değil mi? +hayır! sen neyi başardın? sonsuzluğu bulmadın sen. sen sadece anlık duyguları buldun. anı yaşadın, sürekliliği yaşamadın ki. -sonsuzluğu nasıl bulacağım? bulunur mu? herkes mutlu olmaya çalışıyorken ben mutluydum. hayatımın 1 haftası ilk kez insan olduğumu fark ettim ve acı çekmedim. +sonsuzluğu bulamazsın zaten. yaşadığın sürece hayatında hep anlık duyguları bulacaksın. sonra o anlık duyguları biriktireceksin. sen sadece 1 tane anlık duygu buldun. kaç tane duygu yaşamadın sen farkında mısın? anlık duyguların içinde acı da var. sen acı çektikçe insan olduğun aklına gelmiyor mu? acı çekmek... herkes acı çekmiyor mu? senin çektiğin acı manevi yönden. içini kemiren şeyler yüzünden acı çekiyorsun. gene sahip olduğun şeyler var mesela. hayatın da ailesi olmayan da acı çekiyor, ayağı kanayan da acı çekiyor. senin acın ne? -ben acımı büyütmüyorum ama küçültmüyorumda. sen acıyı ne sanıyorsun? her ruhun aynı acıyı kaldıracağını mı sanıyorsun? benim ruhum bu acıyı kaldırmıyor. diğer insanlar belki bu acıyı kaldıracak ama benim ruhum kaldıramıyor. acı küçümsenir mi? hayır. acımı büyültemem ama küçümseyemem de. ... .. . savaştı kendiyle onur. şizofren olmaya bir ramak kalmıştı, hissetti. ne yapmalıydı? bilmiyordu. bilseydi bu hâlde olmayacağını biliyordu ama. bilgiyi bilmeye çalıştı. bilgileri araştırdı. mesela şizofren katilleri araştırdı. kendinde hep bir parça gördü. okulda hep yalnızmış mesela katiller. zeki olan, çok düşünen insanlar genelde hep katilmiş. kendinde hep bir parça görüyordu. şimdi ne yapmalıydı onur? hayatına anlık duyguları yaşayarak devam mı etmeliydi? yoksa vicdanını dinleyip bırakmalı mıydı? ...
    ... diğer entiriler ...