bugün
yenile

    eşitsizliğin kökenleri

    5
    +
    -entiri.verilen_downvote
    t: her zaman için insanoğlunun merak ettiği ve edeceği en mühim konulardan biri. . konuya giriş yapmadan önce bir şey anlatmam ve birisine selam yollamam gerekiyor; geçenlerde yurttan kalma arkadaşlarla discord'ta takılırken odaya uzun zamandır konuşmadığımız bir arkadaşımız girdi. hasret kalmışız tabii, başladık sohbete. biz üç kişi aram atıyorduk o sıra, dedim; 10 dk. sabret, bir sonraki oyuna sen de gel. kabul etti, geldi. bu arada lise son bu arkadaş dhasjdhsafd neyse, kısa bir sohbetin ardından dert yakınmaya başladı. okul nasıl gidiyorlar, alıyor musun artık son karneni muhabbeti yapıyorum buna. hocalar biraz insaflı olsalar gözüm kapalı alırım dedi. hayırdır dedim, bayram vs. dinlemeden çocuğa ödev kitlemişler. eşit ağırlık okuyor ama kafa daha çok sayısal bunun. huyunu da biliyorum, gelemez sıkıntıya. ee bir de son senesi, bırakın sınava yoğunlaşsın. ne yıpratıyorsunuz adamı? dedim ne halt edicen, bilmiyorum, bunalıyorum her şeyden falan dedi. ney lan ödevin dedim, anlattı. saydı bir şeyler. benim dikkatimi şu ikisi çekti; bir edebiyat, bir de tarih ödevi varmış. edebiyatta en az 5 sayfalık röportaj örneği, tarih de bir o kadar bir araştırma yapması gerekiyormuş. allah'tan konu sınırlaması yok. -bunlara ek olarak başka dersleri var tabii.- dedim ben edebiyat ve tarihi tek seferde yaparım.. nasıl olacak o dedi, haber bekle benden dedim. buradan o puştpereste selam ediyorum; halletik kelebeğim.. . konuya dönecek olursak; modern toplumun evrimleşme sürecini ele alan "guns germs and steel" şaheseri, kendi alanında üretilmiş en başarılı bilimsel araştırmalardan biridir. kitabın pulitzer ödülü'ne layık görülmesi de bunun nişanesi olarak gösterilebilir. neyse. eserin insanları bu kadar cezbetmesinin nedeni, birçoklarına göre; insanlık tarihine dair merak edilen ama çoğu zaman cevapsız bırakılmış soruları ele alarak oldukça tatmin edici seviyede cevaplamasıdır. bill gates bu kitap için "büyületici... insanlık tarihini anlamak için bir temel oluşturuyor." demiştir mesela. hak veriyorum paraya ne dediğini bilmediğim kerataya. - neden tarih farklı kavimler için farklı şekilde gelişim gösterdi? - neden avrupalılar yeni dünya'yı işgal ettiler de kızılderililer avrupa'ya hakim olmadı? - neden avrupalılar yeni dünya'yı köleleştirdiler? . . . gibi gibi yığınla soru çoğu tarihçi tarafından yanıtsız bırakılır. çünkü cevaplaması uzaktan gözüktüğü kadar kolay değildir. ancak biz bu soruların sonuçlarını görüyoruz? dolayısıyla nedenlerini de merak ediyoruz.. işte tam da bu hususta, fizyoloji ve aynı zamanda bir coğrafya profesörü olan jared diamond devreye giriyor. kitabında bu soruların cevaplarını kendi bakış açısıyla irdeliyor. çevresel faktörlere dikkat çekiyor, uzun yoldan "coğrafya kaderdir!" diyor. keza bir diğer kitabı olan "collapse: how societies choose to fail or succeed?" eserinde de; çevresel faktörlerin toplumun çöküşü ya da yükselişine nasıl etkileşim verdiğini ele almıştır. unutmadan; yali'ye sevgiler... sen de olmasan kim tetikleyecekti şu kitabın yazılmasını? eyvallah reis. . (inşallah çocuğun hocalarından biri aramızda değildir hasjhgfshajd) neyse, yapmayı çok sevdiğim şuradaki; (#2285904) stili kullanarak oluşturduğum naçizane röportaj; --- spoiler --- + nerelisiniz sayın diamond? - abd'nin doğu kıyısında doğup büyüdüm, boston'da. ama hayatımın yarısından fazlasını -batı kıyısındaki- los angeles'ta geçirdim. + aslen nerelisiniz? - avrupa. + bu aksanınızı kısmen açıklıyor. - evet :d aslında bakılırsa benim ingilizce konuşuyor olmam saçma. + neden? - uzayın derinliklerinden gelen bir uzaylı, anadilimin abd'nin doğu kıyısında yaşayan yerlilerin dili olan algonquin olmasını bekleyebilir. fakat gördüğün gibi durum öyle değil. keza aynı varlık benim anadilimin los angeles gölgesinde yaşayan yerlilerin dili olan chumash olmasını da bekleyebilir. ancak durum öyle de değil. + avrupalı olduğunuzu söylemiştiniz. bu ingilizce konuşuyor olmanızı açıklamaz mı? - tam olarak değil. orijinal avrupa dillerinden sadece pireneler’de konuşulan bask dili hayatta kalmıştır. ama ben baskça da konuşmuyorum. + bu konuyu biraz açar mısın? - hay hay :d ingilizce'nin atası, günümüz türkiye'sinde yaşamış ve avrupa'yı istila etmiş çiftçilerin dilidir. sadece ingilizce de değil, bask ve diğer dört dil haricinde modern avrupa'daki dillerin tamamı anadolu'da yaşamış antik çiftçilerin dillerinden gelir. bu miras dağılımı aynı zamanda; iran, pakistan, hindistan, bangladeş ve sri lanka'da konuşulan dilleri de kapsar. + nasıl oldu da anadolu'da yaşayan çiftçiler dillerini modern dünyanın bu kadar büyük bir kısmına yayabildiler? - sadece dillerini değil. metal aletler, yazı, merkezi yönetim gibi gibi medeniyetin elzem gereksinimlerini de yaydılar. modern dünyanın anadolu'ya olan borcu zannettiğimizden çok daha fazla… + ne gibi bir borç? - dilsel, kültürel, teknolojik ve politik. + peki bu borç nasıl oluştu? - evrensel olarak eşitsizliğin kökenlerini ele aldığımızda bu gerçekle karşılaşıyoruz. yali'nin sorusuna atıfta bulunacak olursam; neden papua yeni gine hala ilkel bir yapıda kaldı da avrupa'lılar gelişti? + gerçekten neden? - benim bu konudaki teorim şu; eşitsizliğin kökenlerinin keşfetmemiz için, yapmamız gereken ilk şey tüm dünyanın gerçekten eşit olduğu bir zaman dilimini başlangıç noktası olarak belirlemek. o noktadan sonra kimlerin hangi etmenler sayesinde/yüzünden gelişip gelişmediğini keşfedebiliriz. + nasıl yani? - en uygun başlangıç noktası olarak son buzul çağı'nın sonu olan -bundan tam- 11.000 yıl öncesini baz alarak tabii ki. o zamanlarda anadolu'da yaşayan herkes, aynı zamanda dünyadaki tüm insanlar, beş milyon yıldır olduğu gibi hala avcı/toplayıcı kabileler olarak yaşıyorlardı. + nasıl kabileler bunlar? - tüm yiyeceklerini yabani hayvanları avlayarak ve yabani bitkileri toplayarak elde eden topluluklar. göçebe hayatı yaşamak zorunda olanlar.. yani birkaç günde/haftada bir yaşadıkları yeri değiştirerek yiyecek tedariklerinin mevsimsel döngülerini, hayvanların göçünü, yenebilir bitkilerin büyüme ve hasat zamanlarını takip ederler. bütün avcı/toplayıcı topluluklar temelde benzeşirler. + günümüz topluluklarındaki milyonlarca insan yerine birkaç düzine ya da birkaç yüz insan… cazip değil diyemeyiz. - katılıyorum. ama ben bizdeki karmaşayı oradaki yokluğa tercih ederim :d + ne gibi bir yokluktan söz ediyoruz? - aletleri taştan, ağaçtan veya kemikten. ama asla metal değil. hiçbiri yazıyı keşfedememiş, çünkü buna gerek duymamışlar. merkezi yönetimden de en yazı kadar bihaberler. + bu durumda yönetim mercileri nasıl bir yapıda? - bir lidere, sosyal statüye veya zenginliğe ihtiyaçları yok. yüz yüze oturup tartışarak sürü halinde karar veriyorlar. tabii alfa karakterlerin sürüyü kontrol altına almaları gibi durumlar da söz konusu. + az önceki konuya dönecek olursak; 11.000 yıl önce ne oldu? - dünyanın bazı bölgelerinde bazı avcı/toplayıcı toplulukların belirli özellikleri değişmeye başladı. bu değişimin en önemli sebebi yiyecek üretimi, dolayısıyla tarım ve hayvancılıktan oluşan çiftçiliğe başlanmasıydı. bu gelişme artık her yerde yabani hayvan avlamaya ve bitki toplamaya gerek olmadığı anlamına geliyordu. bunun yerine (buğday ve koyun gibi) değerli hayvan ve bitkiler kalıcı bölgelerde yetiştirilebilirdi. - yani bu noktada işin içine evcilleştirme giriyor? + aynen öyle. sadece belirli yabani bitki ve hayvanların yetiştirilmesi o türlerin evcilleşmesine sebep oldu. böylece yabani atalarından farklılaşıp daha faydalı hale geldiler. örneğin, evcil sığırlar yabani atalarına göre daha küçük ve daha az saldırganlardır. ayrıca daha fazla süt üretirler. keza evcil buğdayın da başaklarında daha iri taneler bulunur. + üretimdeki bu artışın insanlığa faydaları neler oldu? - nüfus patlaması… bir elma bahçesinde, bir buğday tarlasında veya bir koyun merasında; içinde yüzlerce türde hayvan ve bitki barındıran bir ormana göre çok daha fazla yenilebilir yiyecek vardır. bu verim insanların daha fazla hayatta kalmalarını sağladı. bu yüzden bu toplulukların nüfusları eski düzene oranla yüzlerce kat arttı. + nüfus harici ne gibi faydalar zuhur etti? - kuyularda ve depolarda saklanan buğday, kurutulmuş et, peynir gibi yiyeceklerin fazlalığı… eski avcı/toplayıcı düzende neredeyse hiçbir zaman yiyecek fazlalığı olmazdı, elde edilen yiyecek tez vakitte tüketilirdi. zira fazlalık olması halinde o yiyeceklerin depolanması gibi bir imkan yoktur. ancak yeni düzende bu yiyecek fazlalıkları insanların zamandan tasarruf etmelerini sağladı. deposunda yiyeceği olan insan, boş gününü başka şeyler üretmek için değerlendirdi. bu sayede "uzmanlar" yetişti. + uzmanların etkisi nedir? - uzmanlar çiftçilerin ürettiği yiyecekleri tükettiler ve bulundukları topluma yararlı işler yapmak için mesai yaptılar. metal aletlerin yapımı, şeflik ve yazının icadındaki gelişmeler onların eseridir. daha önce de söylediğim gibi hiçbir avcı/toplayıcı toplum metal aletler, merkezi yönetim ve yazıyı bulamamıştı, ancak tarımın icadıyla birkaç bin yıl içinde dünyanın birçok noktasında bu sonuçlar ortaya çıktı. + bu sonuçların değeri nedir? - 11.000 yıl önce yiyecek üretimine başlanmasının insanlık tarihi açısından sonuçları inanılmazdır. artan nüfus, metal aletler, yazı, düzenli ordu komuta eden krallar/generaller… bunlar gücün muhteviyatını belirler. ne kadar zeki veya cesur olursa olsun bir/birkaç avcı, ellerinde metal kılıçlar, yazı, harita ve düzenli ordu olan binlerce çiftçiyle başa çıkamaz. modern dünyada gücün sembollerine biat etmek -etken ya da edilgen olduğu fark etmeksizin- herkesin yapmak zorunda olduğu bir fiildir. + yani avcı/toplayıcılar çiftçilere kaybetti? - evet. tarım, çiftçilerin dünyanın neredeyse her yerinde avcı/toplayıcıların yerine geçmesini sağlayan güç öğeleri üretti. bu yerine geçme süreci yaklaşık 11.00 yıl önce tarımın icadıyla başladı. süreç içerisinde giderek daha fazla insan çiftçi oldukça, bu geçiş süreci de hızla ivme kazandı. yeri ve zamanı fark etmedi; avcı/toplayıcılar çiftçilerle karşı karşıya geldikleri tüm çatışmaları kaybettiler. fethedildiler… kimisi sömürüldü ve asimile oldu, kimisiyse sürüldü veya yok edildi. + hala avcı/toplayıcı topluluklar da var ama değil mi? - elbette. kutuplarda, çöllerde ve tropikal ormanlarda bu hayatı sürdüren istisnalar hala var. ancak dediğim gibi, onlar da kaybetti. en büyük şanslarının çiftçilerin şu ana dek onlara bulaşmamış olduğunu söylemek yanlış olmaz :d + neden dünyanın her yerinde tarıma geçerek güç kazanan, böylece komşu avcı/toplayıcıları fetheden avcı/toplayıcılar çıkmadı? - iyi soru :d tarım dünyada sadece dokuz bölgede birden gelişti: güneybatı asya'daki bereketli hilal, çin, meksika, peru, yeni gine ve birkaç yer daha. bağımsız bir biçimde tarıma başlayan bu dokuz bölgeyi diğerlerinden ayıran özellik evcilleştirilebilir yabani bitki ve hayvanlara sahip olmalarıdır. her ne kadar yenilebilir olsalar da yabani bitki ve hayvanların büyük bir kısmı evcilleştirilebilir değildir. örneğin hala meşe ağaçlarını ya da geyikleri evcilleştirebilmiş değiliz. her ne kadar meşe palamudu ve geyik eti tüketebiliyor olsak da. diğer birçok yabani bitki yenilebilir bile değildir... kısacası bu bölgeler evcilleştirilebilir yabani bitki ve hayvanlara sahip olmak hususunda şanslıydılar. bu talih her birinin "tarımın anavatanı" olmasını sağladı. + en baştaki soruya tekrar dönecek olursak; neden geçmişte anadolu'da yaşayan çiftçilerin dilinden türeyen bir dil konuşuyorsun? - dünya üzerinde evcilleştirilmeye müsait, en fazla ve en değerli yabani bitki ve hayvan türünün ana vatanı, günümüzde türkiye, ırak, iran, suriye, lübnan, ürdün ve israil'i kapsayan güneybatı asya coğrafyasıdır. bu bölge eğimli, hilal/ay şekline benzediği için, her ne kadar inanılmaz bereketli tarım alanlarına sahip olmasa da bereketli hilal olarak adlandırılır. ancak bu evcilleştirilebilir yabani türler dünyada tarımın ilk başladığı yer olmasını sağlamıştır, bu yüzden özellikle verimli olmasa da bu böyleye "bereketli" hilal diyoruz. - bereketli hilal'in niteliği nedir? + bereketli hilal; modern buğdayın, fasulyenin, bezelyenin, nohutun ve diğer pek çok bitkinin yabani atalarının ana yurdudur. buğday geçmişte olduğu gibi günümüzde de dünyanın en değerli bitkisidir. keza bu bölge büyük beşli için de bir yuvadır. - "büyük beşli" nedir? + inek, koyun, keçi, domuz ve at. bunlar da hala dünyanın en verimli evcil hayvanlarıdır. - peki o bölgedeki insanlar bu etmenleri nasıl değerlendirdi? + 11.000 yıl önce buzul çağı'nın sona ermesiyle türkiye ve etrafındaki ülkelerde yaşayan avcı/toplayıcılar köylerde yerleşik hayata geçip tarım ve hayvancılıkla uğraşmaya başladılar. 7.000 yıl kadar önce dünyadaki ilk metal aletleri (bakır), 5.000 yıl kadar önce bronz aletleri ve 3.500 yıl kadar önce de demir aletleri geliştirdiler. devrimi tetikleyen en değerli gelişme ise; 5.500 yıl kadar önce dünyada ilk yazı sisteminin bulunmasıydı. zira bunu düzenli orduların oluşturulması ve imparatorlukların kurulması izledi. - makasın bu noktada açılmaya başladığını söylebilir miyiz? + bittabi :d yabani koyun ve buğdayın arasında yaşamayan komşu avcı/toplayıcı topluluklarla kıyaslandığında anadolulu çiftçiler güç öğelerini çoktan ele geçirmişlerdi. kaçınılmaz bir şekilde yayıldılar… hızlıca batıya ve doğuya, yavaşça kuzeye ve güneye. (bunun nedeni başka bir konu.) - bu yayılma nasıl oldu? + anadolulu çiftçiler istanbul boğazı'nı geçip yunanistan'daki yerel avcı/toplayıcılarla evlendiler. evlatları avrupa'da irlanda'nın batı kıyıları ve güney isveç'e kadar tarım yapmaya müsait her yere yayıldı. bir diğer bereketli hilal çiftçileri ise güneybatıya yönelip kuzey afrika'ya yayıldılar; piramitleri ve hiyeroglifleriyle ünlü o meşhur mısır medeniyetini kurdular veya kurulmasını tetiklediler. başka bir grup bereketli hilal çiftçisi de doğuya, indus vadisi'ne yayıldı ve hindistan'ın en eski medeniyetlerini kurdular. daha yavaş bir biçimde bereketli hilal çiftçileri veya onların ürünleri güneyde etiyopya'ya, doğu afrika boynuzu'na ve sonunda (bitkileriyle olmasa da hayvanlarıyla) güney afrika'ya kadar yayıldılar. - tüm bunların dil ile bağlantısı nedir? + anadolulu o çiftçiler boğazı geçip avrupa'yı istila etmeye başladıklarında kendi dillerinden vazgeçip baskça ya da avrupa'nın başka bir antik dilini konuşmaya başlamadılar. aksine, yayılan tüm çiftçilerde olduğu gibi dillerini de batıda avrupa'ya, doğuda ise hindistan'a taşıdılar. hint-avrupa dilleri bu şekilde doğdu… bu yüzden irlanda'dan hindistan'a kadar olan tüm avrasya'nın baskın dil ailesi hint-avrupa dil ailesidir. bunun sebebi bu aile dillerinin kulağa hoş gelmesi, diğer dillere nazaran daha kolay öğrenilebilir olması vs. değildir. bunun tek sebebi; o ilk göç öğelerini taşıyan çiftçilerin dili olmasıdır. - yazı alanında bu dil ne durumdaydı? + elbette 9.000 yıl önceki o anadolulu çiftçilerin dillerini yazamayız. zira m.ö. 3.500'e kadar yazı diye bir şey yoktu. anadolu'daki bilinen ilk yazılı dil 4.000 yıl önce ortaya çıkmıştır; hitit imparatorluğu'nun artık ölü olan dili hititçe. bu dil bir hint-avrupa dilidir ve bu dil ailesindeki en eski yazılı dil olmakla beraber aynı zamanda en farklısıdır. - hititçe'nin bize ne gibi katkıları oldu? + dilbilimciler hititçeyi hala konuşulan veya ölü hint-avrupa dilleriyle kıyaslayarak boğazı geçip yunansitan'a giden ilk anadolulu çiftçilerin dilleri hakkında bir şeyler öğrenebildiler. hatta bu yeniden oluşturulmuş eski anadolu dilinde hikayeler bile yazdılar… anadolulu bu çiftçilerin ve bereketli hilal'deki diğer çiftçilerin dilleri, bilinen antik ve modern tüm hint-avrupa dillerine dönüştüler; sizin antik hititçeniz, benim ingilizcem, italyan, alman, rus, litvanyalı, arnavut, yunan, ermeni, iranlı ve hintli tüm dostlarımızın dilleri… - dil dışında başka ne gibi etkileşimlerden söz edebiliriz? + antik avrupa'nın anadolu'ya olan borcu sadece antik anadolu dilleri değildir. bir o kadar mühim diğer husus; güç öğeleridir… metal aletler, yazı ve imparatorluklar orijinal olarak anadolu ve bereketli hilal kökenlidir. tüm bunlar sonrasında çiftçiler tarafından avrupa'ya, mısır'a ve hindistan'a taşınmışlardır. insan yaratıcılığının yönü neredeyse 10.000 yıl boyunca bereketli hilal'den avrupa'ya doğrudur. orta çağ'da, avrupa'da su değirmenlerinin icadına dek, avrupa dünyadaki teknolojik gelişime esaslı olarak yeni bir katkıda bulunmamıştır… - … + hangi soruyu sormak istediğini ama toparlayamadığını biliyorum :d şunu merak ediyorsun; türkler olarak antik hint-avrupa dilinizi avrupa'ya vermişken ve avrupa'nın neredeyse her yerinde (ve hindistan'a, hatta asya'ya kadar) bu eski dilin türleri konuşuluyorken, siz türkler neden orta asya kökenli bir dil olan türkçe konuşuyorsunuz? neden antik hint-avrupa dilinizin devamı olan bir dil konuşmuyorsunuz? - tam da bunu merak ediyordum.. + bu soru tek bir kelimeyle bile açıklanabilir; "türkler!" avrupa'nın toprakları ve yağmurları yerleşik tarım için uygundur, tıpkı sizin anadolu gibi. sizin atalarınız geldiğinden beri avrupa daima çiftçilerin egemenliği altında kalmıştır. ancak doğuda, orta asya'nın geniş bozkırları yerleşik tarımdan ziyade göçebe hayvancılık için uygundu. hint-avrupalı çiftçiler avrupa'ya yerleştikten hemen sonra veya aynı zamanda, yine kimisi anadolu'dan çıkan diğer hint-avrupalılar da sadece avrupa'ya değil, aynı zamanda orta asya'ya yayıldılar. orta asya'ya geldiklerinde ise hayat tarzlarını değiştirip göçebe çobanlar oldular. - göçebe hayatını biraz anlatır mısınız? + iki yaşından itibaren gününüzün büyük bir kısmını koyun ve sığır peşinde, at sırtında geçirdiğinizi düşünün. bu sizin ileride çok tehlikeli bir süvari olmanızı sağlayacak esaslı bir temel eğitimdir. binlerce yıl boyunca orta asya'nın göçebe çobanları her yöne saldırıp zayıf şehirleri yağmaladılar. çin'e, hindistan'a, türkiye'ye, bereketli hilal'in diğer bölgelerine ve avrupa'ya saldırdılar. birçok isimle tanındılar: iskitler, sarmatlar, hunlar, avarlar, macarlar, türkler, moğollar… - bu konuda ayrı ayrı birkaç parantezler açabilir miyiz? + tabii ki. bunların bazıları iskitler gibi hint-avrupa dilleri konuşmaya başladılar. türkler, macarlar ve moğollar gibi diğerleri atları ve koyunları aldılar ama hint-avrupa dillerine geçmediler. ve roma imparatorluğu'nu mahvettikten sonra tarihten silinen hunlar gibi bazılarının dilleri hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. asyalı bu süvarilerin bir kısmı, asya'da, hindistan'da ve çin'de imparatorluklar kurmayı başardı. özellikle hunlar ve moğollar yıllar boyunca avrupa'ya korku saldılar. ancak asyalı bu süvariler avrupa'yı fethetmeyi başaramadı. çünkü avrupa sık ormanları ile orta asya'nın açık topraklarında engellenemez süravilerin askeri avantajlarını yok ediyordu. - peki ya istanbul'un fethi? + bahsettiğim -orta asya'dan gelen- fetih akımlarından biri de türklerdi. dilleri hint-avrupa ailesine ait değildi, daha çok bir diğer avrupalı süvari halkı olan moğolların diline benziyordu. yaklaşık bin yıl önce orta asya'dan gelen türk süvariler anadolu'ya ve hindistan'a saldırmaya başladılar. bildiğiniz gibi anadolu'yu fethettiler ve tarihin en ünlü kuşatmalarından biriyle doğu roma imparatorluğu'nun başkenti istanbul'u da alarak bunu taçlandırdılar. anadolu'yu fetheden türklerin evlatları o zamandan beri türkiye'ye hakimdir ve türkçeyi anadolu'ya yaymışlardır. - bu fethi genetik açıdan ele alabilir miyiz? + mümkündür. her şeyden önce bu durum modern türklerin istanbul'u fetheden türklerin katışıksız torunları olduğu anlamına gelmez. zira anadolu'da türklerin hakimiyeti altına giren milyonlarca hint-avrupalı vardı: onlar yok edilmemişlerdi. genetik araştırmalar, modern türklerin genlerinin üçte birinin orta asya'dan gelen süvarilerden olduğunu gösteriyor; ama hala üçte ikisi anadolu'nun yerlisi olan hint-avrupa kökenli. - biraz açar mısınız? + anadolu'nun yerli halkı dilini kaybetti ama genlerini korudu. böylece, siz türkler de, dünyanın geri kalanı gibi, bir mozaiksiniz: dil olarak tek bir halksınız (türker) ama genetik olarak çoğunlukla başka bir halk (hint-avrupalı). aynı şey macaristan'da da yaşandı. başka bir grup asyalı süvari olan macarlar macaristan'ı fethettiler ve modern macaristan'a dillerini yaydılar. ancak modern macarlar her ne kadar 1200 yıl öncesinin fatih süvarilerinin dillerini konuşuyor olsalar da genetik olarak hala çoğunlukla hint-avrupalılar. - tarihte bu dediğinize tezat örnekler de mevcut mu? + bir sürü. yüzyıllar önce türk süvariler hindistan'ın çoğunu ele geçirip babür imparatorluğu'nu kurduklarında hakimiyeti ele geçirmişlerdi ama sayıları o kadar azdı ki fethettikleri hintlilerin hint-avrupa dilini kullanmaya başladılar. - babür'ler bir yana, moğolların talihsizliği neydi peki? + bin sene önceki fatih türk süvari atalarınız, orta asya'nın bozkırlarından çıkıp komşu toprakları kalıcı olarak fetheden, at üstünde yaşayan halkların sonuncularındandı. en sonuncusu ise cengiz han ve varislerinin komutasındaki moğollardı. moğollar bir süre yiğitçe başarılı oldular ve batı rusya'dan çin'e kadar dünya tarihindeki en geniş topraklara hükmettiler. ancak moğollar baskın gelebilmek için tarihin çok geç bir döneminde ortaya çıkmışlardı. cengiz han'ın dönemine gelindiğinde, çin'de ve sonrasında avrupa'da, asyalı süvarilerin uzun süren askeri avantajlarını sonlandıracak tüfekler ve diğer modern silahlar geliştirilmekteydi. sonrasında rus çarlarının orduları, moğolca moğolistan ve çevresine sıkışıp kalana dek moğollar tarafından ele geçirilen toprakları yeniden kazanmayı başardılar. - moğolları bizden ayıran nokta nedir? + onların aksine siz türkler hiçbir zaman yerinizden edilmediniz, türkiye'ye hükmettiniz ve diliniz rusça veya ingilizce gibi bir hint-avrupa diline dönüşmeyip muhteşem bir dil olan türkçe olarak kaldı. - diğer geri soruya dönecek olursak, bereketli hilal'de tarımın başlamasının etkileri ve sonrasındaki süreç nasıl işledi? yani anadolu açısından? + bereketli hilal'de tarımın başlaması, dünyada veya en azından batı avrasya'da binlerce yıl boyunca medeniyetin oluşmasını sağladı. elbette bu süre boyunca her bölgenin inişli çıkışlı zamanları oldu: anadolu bölgesi hitit imparatorluğu zamanında güçlüydü, sonra roma imparatorluğu tarafından fethedildi ve sonra da romalılar varisleri olan bizanslılar yenildi. orta çağ'da türkiye'den yönetilen osmanlı imparatorluğu, teknoloji, bilim ve askeri güç konularında avrupa kadar hatta daha da fazla ilerideydi. türk orduları güneydoğu avrupa’nın çoğunu ele geçirecek kadar kudretliydi. iki kere viyana kapılarına dayandılar ve avrupa'nın merkezini fethetmeye yaklaştılar. yüzyıllar boyunca osmanlı imparatorluğu ile hristiyan avrupa'nın kral ve imparatorları arasında bir güç dengesi vardı. her iki taraf da birbirlerine karşı ordu ve donanmalarla sefere çıktı ve politik hamlelerle birbirinin kuyusunu kazmaya uğraştı. ancak sonuçta 1918 yılında ingiliz ve fransız imparatorlukları osmanlı imparatorluğu’nu yendi, tersi olmadı. - yaklaşık 10.000 yıl boyunca anadolu medeniyetlerinin avrupa'ya karşı üstün olduğundan bahsettiniz. buna rağmen neden sonunda avrupa kazandı? neden kuzey amerika, avustralya ve güney afrika osmanlı imparatorluğu tarafından değil de ingiltere, hollanda, fransa, ispanya ve portekiz tarafından fethedildi? neden bir amerikalı olarak siz modern türkçe değil de ingilizce konuşuyorsunuz? + aslında bakarsanız bunlar tarihçiler tarafından halen daha tartışılmakta. ve açıkçası bu sorular benim kitabımın (guns germs and steel) odak noktası değil. ben avrasya'nın belirli bir bölgesinin diğer bölgelere baskın çıktığıyla değil, neden avrasya'nın bir bütün olarak daha baskın olduğuyla ilgileniyorum. o sorulara da elbette değiniyorum. ama bunlara yönelik cevaplarımın esas sorularıma verdiğim kadar detaylı olmadığını belirtmem lazım. - yine de biraz bahseder misiniz, nedir bu soruların size göre cevapları? + birkaç parçadan söz edebilirim… ingiltere, hollanda, fransa, ispanya ve portekiz'in atlas okyanus’na kıyıları var ve batı'ya, yeni dünya'ya dönüklerdir. bunun aksine türkiye akdeniz'in doğu kıyısına bakmaktadır. türk gemileri cebelitarık boğazı'ndan ve atlas okyanusu'ndan binlerce kilometre uzaktadır. bunun bariz bir sonucu olarak türk donanmaları değil de ingiltere, hollanda, fransa, ispanya ve portekiz donanmaları okyanuslara açılıp diğer kıtaları fethettiler. ancak sorunun cevabının tamamı bu da değil. avrasya'nın içinde bile, bilim, teknoloji ve askeri güç konusunda anadolu ve avrupa başa baş gitmesine rağmen avrupa öne geçti. avrupa'nın öne geçmesinin en büyük sebebi ingiltere'de başlayıp hollanda'ya, sonra da dünyanın diğer ülkelerine ve yüzyıllar sonra osmanlı imparatorluğu’na sıçrayan sanayi ve bilim devrimlerinin neden istanbul'da değil de londra'da başladığını tartışırlar. - bunun sebebi coğrafi keşiflerin etkilerinin türkiye'de değil de ingiltere'de mi yaşanmasıydı? yoksa ingiltere'nin bir ada olması ve bu yüzden komşularından korunmak için otokratik bir yönetime ve güçlü bir orduya ihtiyaç duymaması, aynı şekilde askeri dikkatini çekebilecek ve ele geçirmek isteyecek komşularının olmaması mıydı? ingiltere'de kömür madenlerinin nehirlere yakın olması, böylece buharlı makineler ve su değirmenleri için gereken enerji ve motivasyona sahip olmaları yüzünden mi sanayi devrimi tetiklemişti? + güzel sorular :d bunlar sıklıkla duyulan teorilerdir ve tarihçiler her zaman olduğu gibi hala bunları tartışmaya devam ediyorlar. sonuç olarak; coğrafi keşifler, sanayi ve bilim devrimleri sonucunda avrupa imparatorluklarının osmanlı imparatorluğu'nu yendiği bir gerçektir. - peki sizce türkiye'nin, abd'nin, dünyanın geleceğinde neler var? + türkiye için güç öğelerinin bir kısmı değişti, bir kısmı ise aynı kaldı. anadolu'nun orijinal güç kaynağı nohut, buğday, koyun ve keçiler üzerinde tekel sahibi olmanız, böylelikle inanılmaz bir nüfus patlaması yaşamanız, teknoloji ve siyasi yöntemlerde gelişmenizdi. ancak nohut, buğday, koyun ve keçiler tüm dünyaya yayıldı, artık anadolu'nun tekelinde değiller. bunun yanı sıra anadolu'yla ilgili başka şeyler değişmedi: özellikle coğrafyanız. hala ve daima avrupa ile asya arasında köprü olarak kalacaksınız. geçmişinizde olduğu gibi bugün de jeopolitik konumunuz size bir avantaj sağladığı gibi kimlik bunalımları ve sorunlar da yarattı. - ne gibi sorunlar? + nohut üzerindeki tekelinizi kaybetmeniz ve bir köprü gibi olan konumunuzun avantaj ve sorunları konusunda siz türklerin yapabileceği bir şey yok. bunun yerine siz türklerin, biz amerikalıların ve dünyanın diğer insanlarının elinde olan bir şey var: modern dünyanın güç öğeleri üzerindeki hakimiyetimiz. genel olarak, tarih, siyaset ve ekonomi sosyal bilimleri de dahil, bilim ve teknoloji üzerindeki hakimiyet. günümüzde benim ülkem olan abd bilim ve teknolojide dünyanın önünde. ancak abd bu liderliğini sonsuza dek devam ettirecek diye bir kaide yok. özellikle, üzücü olarak benim ülkemin liderleri bilim ve teknolojideki liderliğimizin kuyusunu kazmaya çalışıyor gibi gözüküyor, öte yandan çin ve hindistan gibi ülkeler bilim ve teknolojide dünyanın liderliğini ele geçirmeye çalışıyor. - bu konuda belirtmek istediğiniz bir husus var mı? + bilim ve teknoloji, 9.000 yıl önce avrupalıların anadolu'nun nohutlarını alması kadar kolay bir biçimde amerikalı olmayanlar tarafından elde edilebilir. bilim insanları ve mühendisler doğdukları ülkelerden başka ülkelere taşınabilir. bir ülkede doğan öğrenciler bilim ve teknoloji öğrenmek için başka bir ülkeye giderler ve sonra çoğunlukla kendi ülkelerine dönerler. kitaplardan ve internetten de bilim ve teknoloji öğrenilebilir. - bize verebileceğiniz bir tavsiye var mı? + türkiye'nin yüksek nüfus, yüksek bir okur-yazarlık oranı, eşsiz bir coğrafi konum ve 11.000 yıllık tarihi bir miras gibi avantajları var. benim ülkem olan abd'nin de nüfus, okur-yazarlık, coğrafya ve tarih gibi avantajları var. abd ve türkiye'nin elinde olan şey, devletin modern dünyanın motoru olan bilim ve teknolojiye vereceği destektir. günümüzde benim ülkem iyi bir örnek teşvik etmiyor. türkiye daha iyi bir örnek oluşturup modern dünyanın güç merkezlerinden birine dönüşebilecek mi? bu sizin kararınız… --- spoiler --- not: yazıyı okuduysanız şuraya da bir göz atın derim, taşlar daha bir yerine oturuyor; (#2361216)
    ... diğer entiriler ...