bugün
yenile

    dünya

    8
    +
    -entiri.verilen_downvote
    ne çok insan var. i̇nsan denilince kavrayamıyoruz. ya da ne bileyim 7 milyar insan organizması bu dünya üzerinde var denilince de fark edemiyoruz. hani bazı animasyon videoları olur dünyanın ne kadar küçük olduğunu anlatmak için sırayla gezegenler, sistemler, galaksiler falan gösterilir. i̇şte onun gibi bir modelleme gerekiyor. dünya... ne de çok insan var. carl sagan dünya için soluk mavi nokta demiş ya hani? haddinden fazla ses getirdi bu cümlesi. i̇şte o soluk mavi nokta, yer küre... ne de çok insan var. etrafımızdaki insanları kavrayamıyoruz. en azından ben kavrayamıyorum. uzun süredir de iyice kopmuşum insanlardan etrafımı nesneler zincirinden ibaret görmeye başlamıştım. yani karşımda bıcır bıcır konuşan bir kız ile masada duran kül tablası neredeyse aynılaşmış duruma gelmişti bende. çünkü neden? biz insanoğlu... ya da siktir et insanlığı çünkü ben kendimi fazla büyütüyorum oğlum galiba. ama öyle böyle değil. devasa bir piramit var hayali. en tepesi sipsivri. kimseye yer yok. bir tek ben varım orada. aşağı doğru paskal üçgeni gibi sonsuza kadar uzayan bir genişleme var. nesneler var. aralarında sevdiğim insanlar var, idealize ettiğim insanlar var. ama en tepesinde sadece ben varım. yaraşır görmüyorum kimseye kendimi. öyle mi gerçekten? yarak öyle. ya da her zaman öyle değil bilemiyorum. kendime döndüğüm zaman hep aynı şeyleri ama her zaman bambaşka şeyleri keşfediyorum. i̇çimde kocaman bir evren var. ama bazen öyle olmuyor. biraz düşününce işler farklılaşıyor. hatta ne farklılaşması işler çok tatsız hale geliyor. o özenle inşa ettiğim piramit var ya hani? o sevdiğim insanları, idealize ettiğim insanları yakınıma koyduğum ama en tepesinde olduğum piramit bazen ters dönüveriyor anlayamıyorsun. ters dönünce bütün insanlık üzerine çöküyor. i̇lk ve en büyük baskıyı da o piramitte kendine en yakın koyduğun insanlar yapıyor. ezilip kalıyorsun insanların altında. küçücük kalıyorsun insanların arasında. çünkü neden? neden? neden amına koyayım lan neden? i̇nsanların -ya da en azından benim- kendimi ister istemez diğer insanlardan üstün, en azından farklı görme eğilimimi her zaman hissetmeye bağlamışımdır. bu yüzden bir kitap, bir film izlediğim zaman o film/kitap hakkında düşündüklerimin benden önce başkaları tarafından dile getirilmiş olmasına tahammül edemiyorum. hatta genelde şoke oluyorum. nasıl olabilir? bunu benden bağımsız olarak nasıl söyleyebilir? çünkü onu ben hissetmiştim. görmemiştim, dokunmamıştım, tatmamıştım. sadece hissetmiştim. his özgül olmalıydı. küçücük yaşlarımdan beridir düşündüğüm şeyin filmini -the truman show- bir başkası benden habersiz nasıl çekebilir? önce yalnız olmadığını hissettirir kısa süreli tatmin etkisi yaratır ama hemen ardından yerini önemsiz olduğun fikrine bırakır. sen olmasan da bu dünya döner. ne demiş adını hatırlayamadığım yazar; "bu dünya ona katabileceğim hiçbir şeyin eksikliğini çekmiyor." i̇şte tam da böyle. ne de çok insan var. i̇nsanlar çakışıyor. olmazsan anında yerini dolduruyorlar. neyse bu dünyada çok insan var diyorduk. ama insanları fark etmiyoruz. çokluklarının anlamını görmezden geliyoruz. aynı zamanda insanların hissetme temelli farklı olduğunu düşünme eğiliminden bahsetmiştik. hepimizin bir hikayesi var. hepimizin yaşadıkları şeyler var. ağır travmalarımız var. bakın son derece samimiyetimle söylüyorum ki insanların dertleri benim o kadar da umurumda olmaz. ama buna rağmen biliyorum istediği kadar küçük olsun ya da dayanılmaz ağır şeyler olsun hepsini ciddiye alıyorum. o itiraf başlığına yazılan her entryi aslında teorik olarak önemsiyorum. çünkü herkes kendi hikayesine inanır. bir bende var sanır. bu çok doğaldır. ama işin acı tarafı herkesin bir hikayesi vardır. hatta bazen hikayeler çakışır. birey olmanın ızdırabını çekiyor bu yüzyılın insanları. bunun başka bir açıklaması olamaz. bu çağın yarım kalmış insanları birey olmak gibi son derece ağır bir yükün acısını yaşıyor. çünkü birey olmak daha en baştan yarım kalmayı kabülleniştir. bizler yarım kalmış hikayelerin insanlarıyız. sürekli kendi hikayemle uğraştım. kendi hikayemin acıklı dokusuna hayıflandım. her zaman büyük adamların derin yaraları, büyük hikayeleri olur masalıyla oyalandım. kendi hikayeme o kadar kaptırmışım ki etraftaki insanları göremez olmuşum. oysa bu dünya... ne de çok insan var. bulunduğum evde duvarlara kazıyorum o anlamlı bulduğum hikayemi. o zor patika yolları aşıyorum, bir destan yazarmışcasına hikayemi tamamlamak için soluksuz koşuyorum. bu benliğime indirgenmiş anlayış beni ötekilerden farklı kılıyordu. özel hissettiriyordu. kendimi şu dizideki michael sicofield gibi hissettiriyordu. dışarda topluma kendini feda etmiş silik, ezik, öznesiz tipler akıp gidiyor oysa ben bir karakter yaratıyordum. yaşama bir tepki çiziyordum. öyle miydi? yarak öyle. çık evinden dışarı. bir sürü daire var içinde bir sürü başka başka insanlar var. i̇lginç gelecek ama hepsinin ayrı ayrı bambaşka hikayeleri, savaşları, yol haritaları ve varlık mücadeleri var. ne de çok insan var. çık sokağa karşında kocaman bir mahalle var. her evde kendi hikayesini içselleştiren ayrı ayrı insanlar var. ne de çok insan var. çık yollara memleketin her karışını gez. dağ bayır demeden, en ücra köşesinden, metropolüne kadar 80 milyon ayrı insan var. hepsinin kendine has, özel olduğuna inandırdığı hikayeleri var. ne de çok insan var. bu gezegende çin diye bir ülke var. hepsi birbirine benzediğini sandığın 1.5 milyar insan var. inanmazsın ama her birinin birey olarak özel hissettiği bir hikayesi var. ama büyük ama küçük olsun bir hesapları var. yazmaya çabaladığı bir anlam mücadelesi var. bu dünya.... milyarlarca insan. doğum yaşayıp yarım bırakılmış hikayelerle dolu yüz milyarlarca gelip giden insan var. hepsinin kendisini var olmuş hissettiği "özel" hikayeleri var. ne de çok insan var. sevinçlerini düşün, mutlu olduğun anlarını düşün, acılarını düşün, kavgalarını düşün, yaralarını düşün. hissettiğin neyin varsa düşün. tekrar hisset. verdiğin mücadeleyi, şu hayatı anlamlı kılmak için gözettiğin her efor birimini düşün. özel hissettiren psikolojik ve biyolojik bıraktığın tüm ayak izleri... uğruna bedel ödediğin o etiketini, imzanı oluşturan tüm her şeyi düşün! i̇şte bunların ağırlığını hisset. bir organizma olarak kaldırdığın, karşı geldiğin tüm kütleyi hisset. ne kadar ağır. ne kadar özel. i̇şte tüm bu özel hissettiren, var olmuş hissettiren tüm duygular ve hikayen... karşılaştığın ve var olduğunu var saydığın doğacak olan, ölmüş olan ve yaşıyor olan tüm insanlarda var. bu soluk mavi noktada var oldular, varlar, var olacaklar. sende olan her şey. hissettiğin her şey. bir hikayen var. onların da var. üzücü. ne de çok insan var. bu dünya... yer küre... soluk mavi nokta... tüm bunları, bütün bu hikayelerin toplamını nasıl kaldırıyor lan acaba?
    ... diğer entiriler ...