bugün
yenile

    sözlük yazarlarının yazdığı yazılar

    1
    +
    -entiri.verilen_downvote
    i. hava kararmıştı. gökte dolunay neredeyse hiç bulut yokken tek başına parlıyordu. dolunaylar feridun'a her zaman için etkileyici gelmişti. belki okuduğu kurgulardan belki de karanlıkları aydınlatma peşinde olan ucuz kahramanlıklara olan merakındandı bu hiçbir zaman bilemezdi. bildiği şey dolunayın onun duygularını ifade etmesinde önemli oluşuydu. bir kıza güzel olduğunu söylerken eğer geceyse dolunaydan rol çaldığını söylerdi, eğer sinirliyse o kurgulara atıfta bulunur kendini bir kurtadama benzetirdi. tam şu anda da istememesine rağmen dolunaya maruz kalmış ve duygularının kontrolünü yitiren bir kurtadamdan farksızdı sürdüğü arabanın içerisinde. hem kendini hem de gözyaşlarını kontrol etmeye çalışıyordu. bugün için büyük bir hevesle aldığı bu arabayı şu an bir duvara doğru son sürat sürmüyorsa sebebini kendisi de bilmiyordu. sessizlik sinirini daha da bozuyordu, radyoyu açmayı düşündü ama açmadı. zihnini yatıştıramayacağını, artık işin içinden iyilikle çıkamayacağını biliyordu. her zaman kendinden önce başkalarını düşünmüştü ve buna yönelik yaşamıştı hayatını tıpkı aşk hayatında olduğu gibi. fakat işler aşk hayatında reel dünyaya kıyasla çok daha yıkıcı oluyordu. bir insana karşılık beklemeden yardım etmek gururlanılacak ve sonradan düşünüldüğünde üzülünmeyecek bir davranıştı ama bir insanı karşılıksız sevmek her an acı veren bir olaydı. bugüne kadar hep sevip de reddedildiği kadınlara karşı iyi niyet beslemişti, onların ellerinde olmadığını düşünmüştü ve kendinde aramıştı hatayı. kadınları anlamayı, onları formülize etmeyi deniyordu asla yapamayacağını bilmesine rağmen ve her başarısızlıkta tahammül sınırına bir nebze daha yaklaşıyordu ve bugün onu reddeden kadın sondu. şimdi arabanın içinde ağlamamaya çalışıp direksiyonu yumruklarken ve yolda kalmaya çalışan adam dolunaya bakıp ondan bir kadın için rol çaldığından özür diliyordu. ii. feridun uzun süre sonra ilk kez böyle heyecanlı uyanmıştı ve ne yapacağını biliyordu. henüz görmediği ama tanıdığı bir kadın vardı. onun her zaman umutsuzlukla dolu hayatına birden dahil olmuştu. kendisinde toplumun genelinden değişik olan şeylerden o bile bunalmıştı fakat bunu değişik bulan birisiyle tanışmıştı internetten de olsa. belki de yaşadığımız zamanın en büyük belalarından birisiydi bu kolay iletişim kurma durumu. birçok insan birçok yerde çok rahatlıkla ulaşılabilirdi ve insanlar gerçek hayattaki duyguları da artık bu iletişim yollarına kanalize etmişti. tıpkı o gün o mesajları alan feridun'un ilk andan itibaren hislerini karşı taraftan gelen mesajların durumuna endekslemesi gibi. bir süre geçtikten sonra feridun korkmuştu yine dağılmaktan fakat durmayı da hiçbir zaman becerememişti. kısa zamanda çığ gibi büyüdü hisleri ve işte bugüne geldiğimizde o sözü almıştı. buluşacaklardı. neredeyse hiç bakmadığı saçını ve sakalını düzelttirmişti berberde. en son ne zaman dolabından aldığı bir şeye giymeden önce baktığını o da hatırlamıyordu ama bu sefer geceden düşünmüştü ne giyeceğini. hazırlandıktan sonra evden çıktı. buluşacakları yere gitmek için yürümek akıl karı değildi. aslında kızın onun oturduğu yerle de hiçbir alakası yoktu. bu kolay iletişim olmasaydı belki de haberi olmayacağı bir kız için okul arkadaşlarından birinden arabasını almıştı. arabaları pek sevmezdi, bu zengin okul arkadaşlarını da pek sevmezdi ama hepsinden zeki olduğu için istekleri doğrultusunda kullanmakta da sorun yaşamazdı. aslında toplu taşımayla da gidebilirdi. böylesi onun için çok daha uygundu ama bu kız için hayatında yapmayı düşündüğü değişikliklerden birisi olarak gördü bunu. kendi dış görünüşünde değişiklik yapıyorsa topluma karşı olan görünüşünde değişiklik yapmasında da bir sakınca olmadığını düşündü. gideceği yolu ezberlemişti. zaten çok da karışık değildi sadece yeni yapılmış anayolu takip edecekti. yol boyunca neşeliydi, beklediği gibi yolculuk çok da uzun sürmemişti. arkadaşının benzin deposunu neredeyse dolu şekilde vermiş olması da işine gelmişti o yakıtın parasını ustalıkla unutturabilirdi. arabayı kızla buluşacağı yerin uzağına parketti. toplumun gözündeki görünüşünü değiştirmesinde sorun yoktu ama buluşacağı kadına da kendisini iyice anlatmıştı. oraya o arabayla gelmeyeceğini biliyordu. bir süre kendisine yalan söylemeye çalışmıştı ama ona yalan söylemeyi istemiyordu. buluşma yerinde beklemeye başladı. zamanın nasıl geçtiğini anlamıyordu bu yüzden de ne kadar beklediğinin farkında değildi. beklediği kızı uzaktan gördüğünde sanki einstein'ın görecelilik kavramı onun zihninde dönen düşüncelerin ışık hızına yaklaşıp zaman kavramının durmasıyla kanıtlanmıştı. kız yanına gelip de ona sarıldığındaysa her şeyin normal olduğu ve konuşmasındaki aksamalarla kız sarıldığında ceset gibi kaskatı kesilmesindense ona aşık olduğu hariç hiçbir şey kanıtlanmamıştı. belki de hiç uğramayacağı bir yerde hiç görmeden aşık olduğu bir kadının onun ricasıyla sağında yürürken sanki gece geri o şehre dönmeyecekmiş gibi hissediyordu. amacı ne bir yerleri görmekti ne de bir şeyleri tatmaktı. bu yüzden ne çok dolaşmak istiyordu ne de yanındaki kadını insanın tuğlayla yaptığı hapsetmek istiyordu. yakınlardaki denizin havasını hissedebiliyordu. inebilecekleri bir deniz kenarı olup olmadığını sordu cevabı bilmesine rağmen ve bu küçük tiyatroyu tamamladıklarında denizkenarında bir bankta oturuyorlardı. birçok şeyden bahsediyordu karşısındaki kadın feridunsa sadece dinliyordu. söz ona geldiğindeyse güttüğü tek amaç kendini kıza anlatabilmekti. karşısındaki kadınları elde etmek için uğraşmaktansa kendini anlatmayı her zaman daha doğru bulmuştu çünkü elde edilebilir değil aşık olunabilir bir kadının peşindeydi. bu yolda da bir çok yara almıştı. konuşma ilerleyip feridun'un bakışları artık her şeyi anlatmaya başladığında daha fazla dayanamayacağını anlamıştı. hislerini anlattı kadına. belki görmese çok daha uzun bir süre bunları söylemek için sabredebilirdi ama kadına baktığı her an sanki hayatından boşa giden yıllar gibi geliyordu. anlattı ve kesin bir cevap istedi. bu kadın da tıpkı diğerleri gibi olumsuz cevapladı çağrıyı. feridun bir şey diyemezdi çünkü buna razı gelmişti. karşısındaki kadını da üzemezdi bu yüzden ve ona içinde kalan son güzel şeyleri söyledi. en azından o gün için teşekkür etti. sesinin titreyeceğini anladığı anda da kalktı ve oturdukları banka doğru yürüdükleri sırada adımlarını izlerken kadından ezberlediği şekilde aynı adımları takip ederek kaçtı. önce buluşma yerine vardı. az evvel zamanın ne şekilde işlediğinin anlaşılmadığı bu yerde şimdi sanki uçları keskin birer akrep ve yelkovanın her hareketini kalbinin içinde hissediyor, acının da getirisiyle zamandaki her değişimi hissediyordu. arabasına bindi ve kararmakta olan havada az evvel döneceğini unuttuğu şehre doğru çaresizce yola çıktı. iii. arabasını çevirdiği caddede artık dolunay gözükmüyordu. bugüne kadar olduğu her şey şu an ona acı veriyordu. çok kinliydi ve sinirliydi. böyle artık hayatına geri dönemezdi. ''ya kendimi öldüreceğim ya da olduğum kişiyi öldüreceğim'' diye düşündü. işte bütün gece ilk şıkka karar verip arabasını bir duvara ya da elektrik direğine sürmediyse sebebi ikinci şıkkı seçmesiydi. bugüne kadar kadınları elde etmeye çalışmamış ve onlara kibar davranmıştı. bunların sonucuysa kendini mi yoksa bu davranışları mı öldürmesi gerektiğini düşünmek olmuştu. eğer bu hareketlerin sonucu bu hareketleri ortadan kaldırmayı düşündürüyorduysa cevap belliydi: bunları yok etmeliydi, bunların tam tersini yapacaktı. acı ve intikam duygusu o kadar benliğini ele geçirmişti ki artık arabanın içinde debelenmiyor ya da ağlamamak için kendini dizginlemesi gerekmiyordu. düşündüğü şeyi nasıl yapacağını biliyordu. şu an arabasını sürdüğü yeri sivil polis olan eniştesinden öğrenmişti. bugün depoya doldurmadığı benzinin, gün içinde kadınla beraber giderken yarı yoldan döndüğü cafeye vereceği parayı düşünmüştü. birkaç yüz liranın hesabını yaptığı için bir an kendinden tiksindi ama sonra durdu ve devam etti çünkü olduğu kişiyi öldürmeliydi. hedefindeki caddeye vardığında arabayı bir köşeye parketti ve cadde boyu yürüdü. gözlerinin aradığı siyah minibüsü gördüğünde yaklaştı. cama tıklattı ama kimse yoktu içeride. ''burada olmalıydılar'' diye düşünürken yanına gelen iki adamı gördü. biraz konuştuktan sonra daha ilerideki siyah minibüse gittiler. adam minübüsün kapısını açtı. dış görünüşü daha az işe yarar oldukları düşünülenlerin şu an yol kenarlarında dolaştığı, güzel olanlarınsa bu otobüse gelecek yolu bilenlere ödül olarak oturduğu bir grup hayat kadınını pazarlayan kişiydi kısa olan. feridun eniştesinin bu adamla ne işi olduğunu hiç öğrenmek istememişti ama bu kozunu da kullandı. adam eniştesinin adını duyduğunda polis tehlikesinden dolayı bir kızdan bir geceliğine pek de kar etmemeyi çok da kötü bir fikir olarak görmedi. kadınları elde etmeye çalışmayan ve onlara kibar davranan feridun'un kimliğini öldürme yolu buydu işte. kapısı açık bir minibüsün içinde elde edilmiş ve kibar davranılması gerekmeyen, intikamı için elverişli birçok kadın vardı. seçmek için hepsinin suratına bakmasını bekledi. içlerinden en saf ve az kırılmış olanı seçmek istiyordu. bu kadınların kırgınlıkları onlarda utanma duygusunu yok ettiğinden yüzüne en son ve en korkarak bakanı seçecekti. öyle de yaptı. diğerlerinin yanında daha gösterişsiz ve daha ufak kalan kız yüzüne baktığında gözlerinde hala kırılmamış bir umut seçmişti. eliyle işaret etti ve biraz ötede arabası olduğunu, kızı bir otele götüreceğini söyledi. adam itiraz ettiğinde de eniştesinin verdiği korkuyu hor kullanmamak için adamın cebine biraz para sıkıştırdı. az evvel hesaplarken kendinden utanmayı bıraktığı parayla şimdi bir hayat kadını kiralıyordu. başarısına ve soğukkanlılığına kendisi de biraz şaşmıştı. kızı aldı ve arabasına bindirdi. tek kaldıklarında kızın gerçek korkusu kendini gösterdi. nefes alışverişinin hızlılığı, nasıl oturacağını bilemeyişi feridun'u şüphelendirmişti. aklına kızın ilk seferi olabileceği geldi -bu onu o an keyiflendirmişti ama kabul edemeyecek kadar biraz da olsa kendisiydi- ve sordu ''ilk seferin mi'' diye. kız gözleri dolmuş şekilde kafasını salladı sanki konuşmamaya yeminli gibiydi. ''eğer bu kızın ilk işiyse neden benden yardım istemiyor, neden kurtulmak için bana yalvarmıyor? halbuki adamlardan da uzaktayız. acaba o adamlardan neden böyle korkuyor?'' diye düşündü feridun. sabah kalktığı andan şu ana bir insanın değişemeyeceği kadar değişmişti. ''seni kurtarabilirim'' dedi kıza. kız birden ağlamaya başladı, teşekkür ediyor ve umutları yeşeriyordu. ''otele gidelim önce bütün gün araba kullandım'' dedi kıza. kızın tamam demekten başka şansı yoktu. ''makyajını falan çıkarabilirsin istersen böyle görünmene gerek yok'' dedi feridun. kız yüzüne zorla sürdürülmüş boyaları tiksinerek bulduğu bir iki peçeteyle çıkarmayı denedi otele kadar. otele varıp bir odaya yerleştiler. anahtarları alıp odalarına geçtiklerinde kız teşekkür edecekken feridun kendinden geçmiş vaziyette bir tokat savurdu. daha önce çok erkeğe vurmuştu ama ilk kez bir kadına vuruyordu. karakterinin büyük bir bölümünü daha öldürmüştü böylece. az evvel arabada yaptıklarıysa kızın umutlanmasını sağlamak içindi. ona makyajını çıkarmasını söyleyerek bunların yaşanmayacağı hissiyatını vermiş, kurtarabileceğini söylerek de umudu kızın karşı koyamayacağı bir seviyeye çıkarmıştı. çünkü hiçbir kadından reddedildiği için intikam almamıştı ve alabileceği en büyük intikamın o gözlerdeki umudu kırmak olduğunu düşünüyordu. bu yaptıklarının zevki arttıracağını düşündü. kızın ağlama sesleri arasında içindeki saf kötülüğün yavaş yavaş olduğu kişiyi yok ettiğini hissediyordu. kendisi çok yapılı değildi ama güçlüydü, kızı alıp yatağa attı. neden sorularına aldırış etmedi, kendisi bile soyunmadı. kızı da yapması gerekeni yapacağı kadar soydu. üzerine çıktı. yatak gıcırdamaya, feridun da bir ileri bir geri gitmeye başladı. yaptığı şeyden fiziksel olarak pek haz almıyordu çünkü istediği o değildi. kafasını aşağı çevirip de kıza baktığında gördüğü ona zevk veriyordu. kız hakkında birkaç saniye düşündü, bu işi ilk kez sevdiği bir adamla yapmak, ya da güzel bir düğünden sonraya saklamak istiyordu. hayalleri ve umutları vardı buna yönelik büyük ihtimalle. işte o hayalleri ve umutları teker teker kırıyordu her gidip gelişinde. işte asıl bundan haz duyuyordu. sabah kalktığında karşısındaki kızın yüzünü nasıl gülümsetirim diye düşünen, buluşmada da bir tebessümden büyük haz duyan adam hava kararıp şehrine döndüğünde tecavüz etmekte olduğu kızın o an mahvolan hayatından haz duyuyordu. işini bitirirken kızı lekelemek, hayatını daha da mahvetmek ister gibiydi. hiç kimsenin meniye böyle bir anlam yüklemesi beklenemezdi zaten ve tam da bittiği sırada ağlayarak kızın yanına yığıldı. kız hareket edecek gücü kendinde bulamazken eline geçen bir şeylerle üzerini örtüp ağlamaya devam etti. feridun da onun yanında ağlıyordu. ''bugüne kadar olduğum her şeyi öldürdüm'' diye düşündü. kim olduğunu düşündüğü birkaç saniyede aklına gelen her şeytani sıfatın sorumluluğunu kadınlara attı fakat reddedildiği andan itibaren bu kadarını yapmayı planlamıştı, başarılı da olmuştu, ama o planlarda kafasını kıza doğru çevirip bakmak yoktu. yapmak zorunda olduğunu biliyordu ve çevirdi kafasını. tüm gün kullanamadığı zekası yine çalışmaya başlamıştı. ''yaşadığım ve yaşatmak istediğim hiçbir şeyin sorumlusu bu kız değildi'' dedi kendi kendine. tıpkı ona yaşatılanları onun haketmediği gibi. bir an düşündü, acaba onun o kıza yaptığı mı yoksa ona yapılanlar mı daha büyük haksızlıktı? kendisinin gönüllü olarak yıkımına onay verdiği umut hayalleri elbette ki az evvel zorla kırıp döktüğü umut ve hayallerden daha değersiz geldi gözüne. olduğu kişiyi öldürmekteki haklılık payını da kaybettiği anda yapabileceği pek bir şey kalmamıştı. iv. gecenin başında tercih etmediği şıktan başka şansının olmadığını anladığından sonra feridun odadaki bir camı kırıp en keskin parçasını boynuna saplamadan önce polis olan eniştesini işini yapmaya mecbur bıraktı. telefon açıp o gece uğradığı o fuhuş ticarethanesinin yargılanmasını aksi halde şikayet edeceğini söyledi. eniştesi teyzesini, daha önemlisi işini, kaybetmek istemiyordu. tamam dedi. feridun tabii ki ona güvenmedi. onu oradan nasıl aldığını ve ne yaptığını anlattığı bir ses kaydı bırakarak telefonunu kıza verdi. eğer eniştesi gerekeni yapmazsa kızdan bu delilleri kullanarak şikayetçi olmasını istedi. yaptıkları için özür de diledi. aynı gün önce hayallerini sonra da kişiliğini öldürdükten sonra olduğu-ya da olamadığı- kişiye dayanamadı feridun. kız da o gün kendisine tecavüz eden adamı affetmemişti tabii ki. enişte yapması gerekeni yaptığında hem kendisini hem de diğer kızları kurtaran kişi olmasının pek de bir kıymeti yoktu. hatta ona verilen telefonu o gece yanına bile almamıştı. sonuç olarak insanlar her zaman teorideki iyilikleriyle değil pratikte yaptıklarıyla yargılanıyordu.
    ... diğer entiriler ...