nasıl ki insan gördüğü değerin kıymetini bilmiyorsa, değeri veren de ayarında değer vermeyi bilmiyor. akla mantığa aykırı olsa da, bu işin doğal olanı budur.
süreç klasiktir;
x, y kişisiyle tanışır. sonra ona değer vermeye başlar. ama ölçüye bakmaz, değer alıp almadığını görmez. yavaş yavaş bağlanır ve günü gelir, kendisinden daha fazla değer vermeye başlar. sonra hayat, içler dışlar çarpımı yapıp ayrılıklara mahal verir. sonucunda iç çeken de, çarpılan da x olur.
zira; y'ye ne kadar değer vereceğini bilmemiştir. kendisinden bile fazla değer vermiştir. hatta bir yerden sonra kendisine verdiği değeri bile ona vermiştir. ve y gidince, geride x'e dair herhangi bir değer kalmaz. boşlukta kalır. 0'dan farksızdır, işlevsizdir artık.
sonra minik bir serçe çıkar ortaya, bu hissiyata kelimelerle tercüman olmaya çalışır.
"bir söz bitişi gibi son buldu sevişler.
bir yaz güneşi gibi eritir hep bu terk edilişler.
bir an duruşu gibi, ömrün gidişi gibi.
veda ederken aşk ateşi gibi söner iç çekişler."
link