bugün
yenile
    1. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      keçiören ile birlikte ankara'nın en kalabalık yerlerinden biri. anıtkabir burada bulunuyor daha neler neler varda saysak bitmez. genelde chp seçmenine sahip diğer ilçelere oranla entelektüel olarak gelişmiş izmir'deki gibi aşırılı laik teyzeler olsada çok göze batmıyor. belediyecilik konusunda sıkıntılı bir yer hem melih gökçek ile kavgalı olması hem de belediyenin çalışmaması cabası bunun dışında çankaya ankara'nın kalbi hemen hemen aklınıza gelebilecek her şey burada mevcut, gezilecek yerler, parklar, bahçeler konser alanı, cafe&restorant, elçilikler, meclis, bakanlıklar, tiyatro, bale ne ararsan var.
    2. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      falih rıfkı atay'ın atatürk ve kurtuluş savaşı konulu anı türündeki eseridir. dili sade ve akıcıdır. güzel kitaptır vesselam .
    3. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      ankara gözdesi merkez ilçemiz
    4. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      yazarın kitabın önsözünde de belirttiği gibi, falih rıfkı atay' ın atatürk devri ile ilgili anılarını daha önce 1952 yılında dünya gazetesi' nde yayımlamıştır. yazarın önsözde belirttiğine göre bu eserin önceki basımında iki eksiği vardır. bunlar: atatürk devrini bilenler için olması, o günlerde sırasız sayılabilecek bazı olayları açıklamamak. yazar, bu iki eksiği tamamlayarak bu anılarını çankaya adlı eserinde yayımlamıştır.
    5. -1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      (bkz: sheraton otel) denilen godoman mekanına ev sahipliği yapan, siyasetin kalbi niteliğinde semt. obamalar falanlar. "çankaya'dan toprak al ilerde değerlenecek" diyen atalarımız illaki vardır. hepsine öngörülerinden ötürü birere fatiha yolladım gittiğimde. yürürken, nefes alırken bile para çıkıyor cebinizden. ya ne olcağıdı? kalp ora kalp.
    6. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Sanki cephede beraber savaşmış üstüne Cumhuriyeti kurmuş sonra da o büyük devrimleri beraber yapmışsınız da şimdi bir bahar akşamı, Atatürk'ün sofrasında oturup onunla sohbet ediyormuşsunuz hissi uyandıran, Falih Rıfkı Atay'ın 1961'de yayınladığı harika kitabı. Öncelikle yazar için: (#4457763) Muazzam bir kitap. Daha okurken bunu herkes okumalı dediğim türden bir kitap. Falih Rıfkı Atay, neredeyse Milli Mücadeleden Atatürk'ün vefatına kadar yanında olmuştur birisi. Yaklaşık 15 sene boyunca Atatürk'le etkileşim halinde olmuş bir gazeteci. Kitabı okuduktan sonra da anladım ki kendinsi çok çok iyi bir gözlemci. Kitap, kronolojik olarak meşruiyet, İttihat ve Terakki, Milli Mücadele, Cumhuriyetin ilanı, Türk inkılabı ve her satırında nice anekdot ile Atatürk'ün hayatını anlatıyor. En hoşuma giden, en dikkatimi çeken de Atay'ın muazzam bir gözlemci olması. Basit bir anı kitabı gibi yazılmamış bir eser. Dönemin ruhunu o günkü havayı öyle güzel yansıtmış ki 400 sayfalık bir tarihi yolculuk yaptırıyor adeta insana. Bir insan her dönemin fotoğrafını bu kadar mı iyi çeker yahu. Tek kitapta Osmanlı son döneminden Cumhuriyet devrimlerine kadar yaşananlar birçok yönüyle aktarılmış. Hayran oldum resmen. Şimdi okumam gereken birkaç kitap var sonra @kil donmesi olan kirpi'nin de tavsiyesi üzerine yine Atay'a ait Zeytindağı adlı kitabı okuyacağım. Dil olarak çok sade çok anlaşılır bir kitap. Sadece bazı kelimeler günümüze göre farklı yazılmış. Örneğin "olmayan" değil de "olmıyan" gibi ya da "görülmeyen" değil de "görülmiyen" gibi. Dönemin konuşma dili ile yazılmış yani anlayacağınız. Birkaç sayfa benzer örneklere denk gelince alışıyorsunuz hatta hoşunuza gidiyor. Kitaptan birkaç pasaj: --- spoiler --- General Pershing'in kurmay başkanı olan General Harburd Sivas'ta Mustafa Kemal'le görüşürken der ki: - Türk tarihini okudum. Milletiniz büyük kumandanlar yetiştirmiş, büyük ordular hazırlamıştır. Bunları yapan bir millet elbette bir medeniyet sahibi olmalıdır. Takdir ederim. Ama bugünkü duruma bakalım. Başta Almanya, müttefiklerinizle dört yıl harp ettiniz, yenildiniz. Dördünüz bir arada yapamadığınız şeyi, bu durumda tek başınıza yapmayı nasıl düşünebiliyorsunuz? Fertlerin intihar ettikleri vakit vakit görülür. Bir milletin intihar ettiğini mi göreceğiz? Mustafa Kemal generale: ''Teşekkür ederim," dedi, "tarihimizi okumuş, bizi öğrenmişsiniz. Fakat şunu bilmenizi isterdim ki biz emperyalistlerin pençesine düşen bir kuş gibi yavaş yavaş aşağılık bir ölüme mahkûm olmaktansa babalarımızın oğulları olarak vuruşa vuruşa ölmeyi tercih ediyoruz." General ve arkadaşları sessizce ayağa kalktılar. - Biz de olsak böyle yapardık! --- spoiler --- --- spoiler --- Kemalistin bağımsızlık fikri tertemiz, pürüzsüz, tavizsiz Türkçü ve Türkiyeci idi. Mustafa Kemal, daha sonra misallerini göreceğiniz üzere, kafaca nasıl âdeta Şark sözünden tiksinecek kadar bir Batıllı ve Batı medeniyetçisi ise "Xénophobe = ecnebi-sevmez" denecek kadar da Frenklikten uzaktı. Şarklı ve müteassıplar gibi, tatlı su Frenklerinin de düşmanı idi. O mizaçça, ahlâkça hürriyetçiden başka bir şey olamazdı. Milliyetçiliğinin bir niteliği, kibir sertliğinde bir gururdur. --- spoiler --- --- spoiler --- Yüzellilikleri bile affetmesi insan zaaflarına karşı feylesofça davranışının bir eseri değil midir? Bir gün barışmıyacağı hasmı, bir gün bağışlamıyacağı suç yoktu, diyebilirim. İnsanların kendi kendilerini ''yeniden yapmalarına'' fırsat vermekten zevk alırdı. Her şeyi görür, birçok şeyleri görmezlikten gelirdi. Not defterime aldığım en güzel sözlerinden biri şudur: ''Ben onları affederim, çünkü kalbim vardır. Onlar beni affetmezler, çünkü kalpsizdirler!'' Gerçekten de düşmanları onu ölümünden sonra bile affetmemişlerdir. --- spoiler --- --- spoiler --- Atatürk, Hitler ve Mussolini gibi, demokrasiler aleyhine hicivler ve diktatörlük lehine methiyeler söylemiş değildir. Hususî meclislerinde dahi millî hâkimiyet davasına gönülden bağlı olduğu sezilirdi. Onun düşmanlığı, yobazlığa idi. Geriliğe idi. Türk şerefini düşüren ve Türklüğü gelişmeden alıkoyan kara ve karanlık gelenek ve göreneklere karşı idi. Devrinin liderleri arasında tek samimî dostluk hissettiği adam, Amerikan demokrasisinin başındaki Roosevelt olmuştur. Roosevelt de, bir filmde Atatürk'ün küçük yavrulara sevgisini gösteren sahneyi seyrederken pek duygulanmış ve kendisine bir sevgi mektubu yollamıştı. Herriot'yu nasıl zevkle karşılayıp konuştuğunu da hatırlarım. Atatürk Bolşevik liderlerinden yalnız Lenin'i, Rus ihtilâli millî kurtuluş davalarını tuttuğu, her türlü emperyalizmi reddettiği ve Rusya içindeki milletlere hürriyet verdiği mühlet içinde sevmiştir. İstalin'i hiç sevmemiş, fakat küçümsememiştir. Mussolini'yi küçümserdi: - O sadece iyi bir bayındırlık bakanıdır, derdi. Gerçekten de Mussolini onun ölçüsü içinde kalmıştır: - Kendi kendini sandığı gibi olsa başında kral bırakır mıydı? derdi. Nitekim Mussolini'yi başında alıkoyduğu kral hapse atmıştır --- spoiler ---. Tarihte bir yolculuğa çıkmak ve Atatürk'ü daha yakından tanımak isteyenlere şiddetle tavsiye edilir. Hastalık ve vefat sürecini okurken gözlerinizden süzülecek yaşlardan müessesemiz sorumlu değildir.
    7. 9
      +
      -entiri.verilen_downvote
      °(#4477045) --- spoiler --- Atatürk'ün ağır hastalığı 1938 Martından 10 Kasıma kadar sekiz ay sürdü. Bir müddet Savarona yatında kalmış, daha sonra Dolmabahçe Sarayı'na kaldırılmıştı. Savarona'da iken kendisini muayene eden Fransız profesörü, hükûmet adamlarına: -Tıbbın yardımı ile Atatürk nihayet bir iki yıl daha yaşayabilir. Fakat şimdi yata gittiğimizde bağırsak veya beyin kanamasından onu ölmüş bulabilirsiniz. Tedbirlerinizi buna göre alınız, demişti. O akşam Atatürk: -Hekimle her şeyi konuştunuz, değil mi? diye sordu. Sonra: Eğer konuştunuzsa anlamışsınızdır. Hemen Ankara'ya işleriniz başına gidiniz, dedi. Atatürk, kimseye sezdirmemekle beraber, öleceğini anlamışa benziyordu. Atatürk'ün ölüm felsefesi sade idi: ''Ölümü istemek bir cesaret değildir ama, ölümden korkmak ahmaklıktır'' derdi. Yine de vazifesi üstüne titriyordu. Savarona'da reislik ettiği bir kabine toplantısı altı saatten fazla sürmüştü. Gündem, Hatay meselesi idi. Atatürk denizi pek sevdiği ve eski devirden kalma çürük yatla bir iki tehlike atlattığı için hükûmet ona Savarona'yı almıştı. O yaz yatla gezintiler yapmağa pek hevesli idi. Yatağa düşünce: -Bu yatı bir çocuk oyuncağını bekler gibi beklemiştim. Bana hastahane mi olacaktı? demişti. * * * Bütün arzusu Ankara'ya gitmek, Cumhuriyetin on beşinci yıldönümü töreninde bulunmak, ordusu ve milleti ile son defa karşılaşmaktı. Hatta stadyum merdivenlerini çıkmaktan kurtulması için acele olarak bir asansör de yaptırılmıştı. O durumda iken bile dil çalışmalarını yakından takip ediyor, yılbaşı nutkunun hazırlanması işine yardım ediyordu: ''Büyük kamutaya, şimdiye kadar olduğu gibi, bütün işlerinde başarılar dilerim'' cümlesi Meclise devlet reisi sıfatı ile son sözü olmuştur. Ankara'ya gitmekten ümit kesince, dudaklarını bükerek: -Bu zayıf hâlimde Ankara'ya gitmekte bir fayda görmüyorum. Gidersem hiç kimsenin yardımı olmadan hiç olmazsa otomobile kadar yürüyebilmeli, arkadaşlarımla selâmlaşabilmeliyim, bunları yapamıyacağımı anlıyorum, demişti. Cumhuriyet Bayramı gecesi, Boğaziçi vapurlarından birini tutan gençler, Dolmabahçe Sarayı'nın rıhtımına yaklaşmışlar, haykırışıyorlardı. Atatürk kesik kesik konuşarak pencereye gitmek istediğini anlattı. Kollarına girdiler. Pencere kenarındaki koltuğa oturdu. Vapurda bir kıyamettir koptu. Gençler hep bir ağızdan ''Dağ başını duman almış - Gümüş dere durmaz akar'' türküsünü söylüyorlardı. Atatürk mırıldandı: -Bu bayramlar ve yarınlar sizindir, güle güle... dedi ve gözyaşları ile ölüm yatağına döndü. Atatürk bir defa üç gün süren bir komaya girdi. Kendine geldiği vakit, uyumuş olduğunu söylediler. Pek inanmamış, fakat ne olduğunu da anlamamıştı. Atatürk'ün bu komadan kurtuluşu bir mucize idi. Pek yakın hekimlerinden biri demişti ki: -Size edebî bir şey söylemiyorum, yirminci asır tıbbının kudretini bilen bir insan olarak söylüyorum, ölüm ondan korktu. Fakat ikinci ve son komadan uyanamadı. Kıvranmalar, çırpınmalar içinde yanıyordu. Kendini kaybetmeden son sözü: -Saat kaç? olmuştu. Belki de bir önceki komadan sonra uyumuş olduğunu söyliyenleri kontrol etmek istiyordu. 10 Kasım sabahı yüzü gittikçe renk değiştiriyor, hançere hırıltısı artıyordu. Saat dokuzu beş geçe sert bir asker bakışı ile başucundaki hekime doğru döndü, gözlerini açtı, son nefesi idi. Yakınları son hasretlerinden biri, iyi olursa bir yaylaya çıkmak, orada artık yalnız serin kaynak suları ve süt içmek özlemesi olduğunu söylemişlerdi. Rumeli yaylalarındaki koyun sürülerinin çan sesleri kulağında, bu vatan ve millet kurtarıcısı, bir gurbet ve sıla acısı içinde idi. O günler yandık. Günlerce, haftalarca, üstümüze memleket yıkılmış gibi, bir can bunaltısı içinde kıvrandık. Falih Rıfkı Atay-Çankaya s323, 324,325 * Kitabın her sayfasını, kelimesini gururla ve onurla muazzam bir akıcılıkla okudum ama vefat kısmını okumam neredeyse bir haftamı aldı. Yukarıya bıraktığım alıntıda da bazı kısımları kırptım, çok hassas geldi. Bilmiyorum, sanırım görmenizi istemedim. Atatürk'ün yalnızca fiziken aramızdan ayrılışı bile düşündükçe insanı çok üzüyor, hele ki şu devirde, şu zamanda... Velhasıl yine kitabın yazarının da dediği gibi: “En mesut Türkler, Atatürk yaşarken ölmüş olanlardır. Ömrümüzün ve Türk tarihinin en acı yasını tutmak talihsizliği bize düştü.” Umarım ona layık olabiliyoruzdur. Saygıyla, minnetle... --- spoiler --- Edit: Ekleme.
      2adamın tüm ömrü yoksulluk, çamur, barut içerisinde geçti. harp bitti, ülkeyi adım adım dolaştı her gün bir işe el attı. tam kendince ilk defa küçük bir "şımarıklık" yapacak, biraz huzur arayacaktı ki o hayali kendi deyişiyle hapishane oldu. bu adamın aşk hayatı ve ıstırapları beni bitiriyor ya. - kil donmesi olan kirpi 10.11.2022 00:04:06 |#4479179
      2İnönü'ye hükümet işlerini devredip Çankaya köşkünde dostları ile hoş vakit geçirebiliği çok az bir zaman var. Onun dışından on, yüz ya da bin kişinin tüm enerjisi ve direnci bir kişide toplanmış gibi çile çekmiş. İnsan bu dünyada kafaya taktığı şeyleri düşününce bi utanıyor. Haklısın. - turkuazgibi 10.11.2022 00:10:00 |#4479181
    8. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      --- spoiler --- "Mustafa Kemal: Mesele ölmekte değil, ölmeden idealimizi gerçekleştirmektedir, diyordu." --- spoiler --- --- spoiler --- "Büyük fırsatlar fani şahıslara bir milletin kaderini iyiye veya kötüye değiştirmek imkânını verebilir." --- spoiler --- --- spoiler --- Büyük kararlarda "geç kalmamak" kadar, "erken davranmamak" da liderlik dehasının büyük bir vasfıdır. --- spoiler --- --- spoiler --- "Menfaat karşısında küçülenlerden, büyük yetişmez." --- spoiler --- --- spoiler --- "Bir kimse, ölmedikçe daima vakti vardır." --- spoiler --- ===>(#4479177)