en sevdiğim değil ama güzel
kız kaptırdı gönlünü
sevdiği oğlan kalpsizin biri
alay etti güldü...
hiç aşka gülünür mü?
ne çare, cahil aklı
kız hastalandı, yattı
mumda yandı pervane... öldü.
oğlan sormakta haklı
hiç aşktan ölünür mü?
-2
+
-entiri.verilen_downvote
dostlar en sevdiğiniz şiirleri yazında öğrenelim sonuçta şair adamlarsınız :)
telefonlarıma cevap vermeyeceksin…
cevap versen bile, öyle yorgun öyle
isteksiz çıkacak ki sesin, bir küfür gibi…
sevmeyeceksin beni…
biliyorum bu şehri bana dar edeceksin…
çünkü anladın; sevgimden tanıdın beni.
o yanık, o hasta bakışımdan…
uçuruma
atlar gibi sevdalanışımdan…
sevmek deyince, hemen ardından, ölüm, dememden anladın…
anladın ve kardeşini bir kabustan uyandırır gibi çırılçıplak gerçeğe
uyandırdın beni; uyandırdın ve kaçtın…
çünkü sen de benim gibiydin; sen de benim gibi seni sevmeyeni sevdin hep.
sana
acı çektireni…
seni aramayanı, telefonlarına çıkmayanı, çıkınca seninle bir küfür
gibi konuşanı sevdin…
sen de benim gibi seni incitip üzeni sevdin hep.
bakışından hissettim bunu, kokundan, dokunuşundan…
beni sevmeyecektin biliyorum ama…
ama, öyle susamıştım ki kendim gibi birini
sevmeye…
öylesine muhtaçtım ki gerçekten incitilmeye, gerçekten acı
çekmeye, kendim gibi birini özlemeye öylesine muhtaçtım ki, seni tanır tanımaz
çözüldüm…
sana da olmuştur…
öylesine susamışsındır ki sevilmeye
kendin gibi birini
bulunca tutamaz kendini, herşeyi, belkide söylenmeyecek her şeyi o an, garip bir
telaşla söylersin…
hatta söylerken anlarsın, söylememen gereken şeyleri söylediğini
hissedersin, battığını, giderek çıkmaza girdiğini…ama yine de engelleyemezsin
kendini tutamazsın.
aleyhinde olabilecek herşeyi söylersin…
üstelik bunu anladıkca daha da
batırmak istersin kendini…
biraz daha zor duruma düşürmek…
daha da kaybetmek, daha da dibe batmak istersin…
sanki bile isteye kendi
mutlulugunu kendi elinle bozmak istersin…kendinden gizli bir öç alır gibi.
sanki hiç mutlu olmak istemiyormuş gibi…
sanki hiç sevilmek istemiyormuş
gibi…
bir tür gurur muydu bu?
bir gün nasılsa ve hiç olmadık bir anda alınıp kopartılmadan, kendi
ellerimizle onu yok etmek, bizim gibilerin mutluluğuna tahammül edemeyen bu
hayatta, bu hayatın zorba kurallarına bir tür başkaldırmak mıydı?
bir şizofren çocuk tanımıştım bir gün.
tam karşımda
oturuyordu.
gencecik, yakışıklı bir çocuktu.
şizofren olduğunu
biliyordu.
biliyordu iyileşemeyeceğini…
iki de bir, önce kolunu uzatıp, sonra
avucunu açıyor;
mutluluk avuçlarımdaydı, yakalamıştım ama kaçtı
diyor, kaçtı, derken avuçlarını boşluğa kapatıyordu…
hiç unutmuyorum, bu hareketi defalarca yapmıştı…
yine hiç unutmuyorum; burjuvalara özenen bir ailede büyüdüm ben.
görgü kitabı
masanın üstünde dururdu hep.
annem o kitabı defalarca ezberletirdi bize.
yemeğe nasıl oturulacak..
çorba
nasıl içilir? kaşık nerede, çatal nerede durmalı…balık nasıl yenir?
peçete nasıl
katlanır…
sinemada nasıl oturulur…
ben de eskiden senin gibi saftım.
inanırdım bu dünyada bile şölenler
olacağına…
bu dünyada anne, baba, kardeşler, bir sofrada lekesiz bir mutluluk
yaşayabilirler diye inanırdım…
o kasvetli görgü kuralları kitabına rağmen
inanırdım…
önce dilediğim gibi başlardı herşey.
herkes bir arada, sonsuz mutlu gibi…
sonra
birden hiç beklenmedik bişey olur, biri ağlayarak odaya kaçardı…
içerden, arka
odadan, ağlamaklı, sonsuz küskün sesler gelirdi; bıktım artık, bıktım, usandım
hepinizden, gideceğim buralardan, yetti artık! …
ben de senin gibi saftım o zamanlar…
gidilecek neresi var dı ki derdim…
işte
hep birlikteyiz…
alemi var mı bu mutluluğu bozmanın? …
sonraları çok sonraları anladım.
meğer biz, bizim aile, herkes, tesadüfen bir
araya gelmişiz tesadüften de öte…
biz…
bizim aile, herkes, aslında hiç
istemeden, nedeni bilinmeyen bir zorunluluk sonucu bir araya gelmişiz…
aslında biz bir araya gelmemek için yaratılmışız.
hayatın en büyük yanlışıymış bizim bir arada olmamız! …
evet cok geç anladım…
bıraktım lekesiz mutlulukları; ben kavgasız, üzüntüsüz bir pazar sofrası
özlerken, aslında herkes…
annem, babam, kardeşim o evden uzaklara, hiç dönmemek
üzere çok uzaklara gitmek istiyormuş…
dünyanın en mutsuz otogarı…
dünyanın en imkansız istasyonuydu bizim
evimiz…
yıllarca uzaklara, cok uzaklara gitmek isteyip, bir türlü gidemeyenlerin
sonsuz bekleme durağıydı bizim evimiz…
işte bu yüzden sevmek benim için bir tutsaklıktı, tuzaktı böylesi sevip
bağlanmak.
uzaklara cok uzaklara gitmek isteyenleri engellemekti.
sevgi yüzünden bizim ailedeki hiç kimse istediği yere
gidemiyordu…
birbirimize duyduğumuz sevgi, aynı zamanda bizi birbirimize düşman
ediyordu…
hem biz, bizim aile…
güneşli bir günde ansızın başlayan sağanak yağmurlar
gibiydik…
bu yüzden hep hırçın, hüzünlü, kırgındık…
bu yüzdendi, her şeyi, çok iyi gidiyor sanırken, içimizde yükselmesine bir türlü
engel olamadığımız o felaket duygusu…
anlamıştım senin ailen de böyleydi…
üstelik öyle severlerdi ki sizi, birgün hiç olmadık bir anda, aslında
istenmeyen çocuklar olduğunuzu söylerlerdi size! …
sana ya da kardeşine…
tesadüfen dünyaya geldiğinizi…
beklenmedik bir misafir
olduğunuzu! …
aksi gibi, istikbaliniz için hiçbir şeyi esirgemediklerini
söyledikten sonra söylerlerdi böyle sıradan şeyleri! …
sizin için…
senin için hiçbir fedakarlıktan kaçınmadıklarını söyledikten
sonra…
senin de ailen benimki gibiydi…
güneşli bir günde ansızın başlayan sağanak
yağmurlar gibiydi…
bu yüzden sen de benim gibi böyle hırçın, hüzünlü, kırgınsın
her şeye…
yıllar önce tanıdığım o şizofren çocuk gibi; tam mutluluğu yakalamışken
kaybetmiş gibisin hep…
ben beni istediğim gibi sevmemiş olan babamın hayaletini arıyorum imkansız adamlarda…
sen, seni istediğin gibi sevmemiş olan annenin hayaletini arıyorsun imkansız kadınlarda…
biliyorum ne ben o kadını bulacağım ne de sen o erkeği bulacaksın…
ve ne acı ki, hep bizi sevmemiş olanları seveceğiz ikimizde..
ne acı ki, hep bizi
incitip üzenlere bağlanacağız…
telefonlarımıza çıkmayanlara…
çıksa bile küfür
gibi konuşanlara sevdalanacağız…
bizden bir çift güzel laf esirgeyenleri özleyecegiz…
ölesiye, amansız seveceğiz onları…
biliyorum, bu yüzden odan böyle…
güncelerin ortalık yerde…
kitapların
orada, burada…
anıların saçılmış ortalık yere…
her şeyin darmadağın…
biliyorum bu yüzden düzenden, adı düzen olan her şeyden nefret ediyorsun…
sen
de benim gibi; toparlayıp da ne yapacağım, düzenli olunca ne olacak; sonunda bir
gün biri gelip her şeyi, biriktirdiğim, düzenlediğim, üzerine özenle titrediğim
her şeyi daha önce hep olduğu gibi hiç beklemediğim bir anda savurup, bozup
gitmeyecek mi, diye düşünüyorsun…
biliyorum, sen benim için hiç bir zaman ulaşamayacağım babamın
hayaletisin…
ailemdeki insanlar gibisin çok duygusal çok güçlü, çok yaralı…
onlar da senin gibi seninkiler gibiydi…
aklı başında, mazbut insan rolünü
oynamaktan ve ertelenmiş düşleri yüzünden yorgun düşmüş, yarı çılgınlardı…
hepsi
yanlış evde ve yanlış bir yerde yaşadıklarını söylerlerdi…
düşleri çok
garipti…
en kısa yolculuk bile onları yorduğu halde; okyanusları aşmayı ve başka
kıtalara gitmeyi düşlerlerdi…
yine aradım seni, yoksun…
bulsam, benimle küfür gibi konuşacaksın…
bir kere çözüldüm sana…
bir kere sana senin gibi olduğumu hissettirdim…
oysa baştan beri biliyordum; sen
seni sevmeyenleri seversin.
tıpkı benim
gibi…
ama öyle özledim ki benim gibi birini sevmeyi…öyle özledim ki kendim gibi
biri tarafından incitilmeyi, üzülmeyi…
yine aradım seni yoksun…
beni de birileri arıyor…
beni de kendi gibi birini
sevmeyi özleyenler arıyor…
kendi gibi biri tarafından incitilmeyi, üzülmeyi
özleyen birileri arıyor.
hiç cevap vermiyorum…
ben seni istiyorum, seni ariyorum…
kayıtsızlığınla beni yok ediyorsun, geride sen kalıyorsun.
ama seni de biri
yok ediyor…
aslında bu oyunda herkes birbirini yok ediyor…
ben birilerini, o birileri başkalarını.
sen beni…
seni bir başkası…
hem çok iyi biliyorum; beni sevsen bile hiç kapanmayacak bu yaram…
seni biri
sevse de hiç kapanmayacak bu yaran…
hiç kapanmayacak! …
avuçların hep boşluğa kapanacak.
tıpkı o şizofren genç
gibi…
isterdim
isterdim yazdığım en güzel şiirleri sana okumak
okurken gözlerinin içine bakmak
mısraların arasında saçlarını okşamak
bir rüyaydı gülüm
yazdığım en güzel şiirleri sana okumak
dalgalar vursun isterdim sahile
bir bankta oturmuş ellerin ellerimde
denizin yağmurla buluştuğu bir gecede
ölmek isterdim gülüm
sana yazdığım en güzel şiirlerle birlikte
isterdim bu kadar imkansız olmasın
çıkıp gelmek isterdim yanına bir gece ansızın
tutmak isterdim ellerini sonu gelsede dünyanın
sevmek isterdim gülüm seni
keşke bu kadar imkansız olmasaydın
yazdığım bir şiirdir
1
+
-entiri.verilen_downvote
bütün kitapları yakmalı
sevda üstüne ne söylemişlerse yalandır
kitaplara göre insan
karanlıkta yüzüne bin mumluk lâmba tutulmuş
gözleri, yüreği kamaşmış insandır
aptaldır, hastadır, kahramandır
bütün kitapları yakmalı
sevda üstüne ne söylemişlerse yalandır.
içinde bir tek suret yaşayan yüreğe yürek mi derler
bir tek yaprak veren dalın boynun burarlar
bir tek meyve veren dalı keserler
insan dediğin bir buğday tarlası gibi olmalı
esti mi rüzgâr bir değil milyonlar için esmeli
bir tek meyve veren dalı kesmeli
insan dediğin derya misali
üstünde milyonlarca dalga
içinde kıyametler kopmalı
insan dediğin derya misali
uçsuz bucaksız olmalı.
gel çıkalım sevgilim gel
gel kurtaralım birler hanesinden
çekelim gidelim bir uçtan uca
açalım yüreğimizin kapılarını sonuna kadar
sevelim sevelim sevelim
sevebileceğimiz kadar
0
+
-entiri.verilen_downvote
annelerin ninnilerinden
spikerin okuduğu habere kadar,
yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,
anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık,
anlamak gideni ve gelmekte olanı.
1
+
-entiri.verilen_downvote
en sevilen şiirin anlamı biraz farklı benim için be. ben edebiyat sevmem pek. yapmam yapamam da zaten öyle güzel şeyler. sevdiğimin de öyle bi ilgisi yoktu. ama ben onun ağzından dökülen her kelimeyi bir şiirmiş gibi ezberledim. aylardır unutmam. onlar benim edebiyatım. 'ebediyetim'.
2
+
-entiri.verilen_downvote
sen beni öpersen belki de ben fransız olurum
şehre inerim bir sinema yağmura çalar
otomobil icad olunur, zarifoğlu ölür
dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.
-senegalliler dahil değil
sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihablanır
çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi
o vakit bir sufiyi darplarla gebertebilirsin
hayat bir yanıyla güzeldir canım, sen de güzelsin
-yoksa seni rahatsız mı ettim?
sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur
ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek
elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim
elbette gayet rasyoneldir attan atlamak
-freud diye bir şey yoktur.
sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim
belki de şair olurum seni de aldırırım yanıma
bilesin; göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün
yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.
-haydi iç de çay koyayım.
0
+
-entiri.verilen_downvote
nasıl iş bu
her yanına çiçek yağmış
erik ağacının
ışık içinde yüzüyor
neresinden baksan
gözlerin kamaşır
oysa ben akşam olmuşum
yapraklarım dökülüyor
usul usul
adım sonbahar
atilla ilhan
0
+
-entiri.verilen_downvote
sesinde ne var biliyor musun
bir bahçenin ortası var
mavi ipek kış çiçeği
sigara içmek için
üst kata çıkıyorsun
sesinde ne var biliyor musun
uykusuz türkçe var
işinden memnun değilsin
bu kenti sevmiyorsun
bir adam gazetesini katlar
sesinde ne var biliyor musun
eski öpüşler var
banyonun buzlu camı
birkaç gün görünmedin
okul şarkıları var
sesinde ne var biliyor musun
ev dağınıklığı var
iki de bir elini başına götürüp
rüzgarda dağılan yalnızlığını
düzeltiyorsun
sesinde ne var biliyor musun
söylemediğin sözcükler var
küçücük şeyler belki
ama günün bu saatinde
anıt gibi dururlar
sesinde ne var biliyor musun
söyleyemediğin sözcükler var
1
+
-entiri.verilen_downvote
haydi abbas, vakit tamam;
akşam diyordun işte oldu akşam.
kur bakalım çilingir soframızı;
dinsin artık bu kalb ağrısı.
şu ağacın gölgesinde olsun;
tam kenarında havuzun.
aya haber sal çıksın bu gece;
görünsün şöyle gönlümce.
bas kırbacı sihirli seccadeye,
göster hükmettiğini mesafeye
ve zamana.
katıp tozu dumana,
var git,
böyle ferman etti cahit,
al getir ilk sevgiliyi beşiktaş'tan;
yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.
5
+
-entiri.verilen_downvote
ne hasta bekler sabahı,
ne taze ölüyü mezar.
ne de şeytan, bir günahı,
seni beklediğim kadar.
geçti istemem gelmeni,
yokluğunda buldum seni;
bırak vehmimde gölgeni
gelme, artık neye yarar?
1
+
-entiri.verilen_downvote
umut
işler atom reaktörleri işler
yapma aylar doğar güneş doğarken
ve güneş doğarken çöp kamyonları
ölüleri toplar kaldırımlardan
işsiz ölüleri aç ölüleri
işler atom reaktörleri işler
yapma aylar geçer güneş doğarken
ve güneş doğarken köylü aile
erkek kadın eşek ve karasaban
saban koşulu eşekle kadın
toprağı sürerler toprak bir avuç
işler atom reaktörleri işler
yapma aylar geçer güneş doğarken
ve güneş doğarken ölür bir çocuk
ölür bir japon çocuğu hiroşimada
on iki yaşında ve numaralı
ve ne boğmacadan ne menenjitten
ölür bin dokuzyüz elli sekiz de
ölür bir japon çocuğu hiroşimada
dokuzyüz kırkbeş te doğduğu için
işler atom reaktörleri işler
yapma aylar geçer güneş doğarken
ve güneş doğarken tombul bir adam
yatağından çıkar dalgın giyinir
bugün kimi kime gammazlamalı,
amirin gözüne nasıl girmeli
işler atom reaktörleri işler
yapma aylar geçer güneş doğarken
ve güneş doğarken zenci şoförü
ağaca asarlar yol kıyısında
gazyağına bulayarak yakarlar
sonra kimi kahve içmeye gider
kimi saç tıraşı olur berberde
kimi dükkanını açar erkenden
kimi genç kızını öper alnından
işler atom reaktörleri işler
yapma aylar geçer güneş doğarken
ve güneş doğarken mahpus kadını
kolları masaya bağlı sırtüstü
çıplak memeleri al kan içinde
sorguya çekilir bir bodrumda
sorguya çekenler cigara içer
biri yirmisinde altmışlık biri
gömlekleri terli kollar sıvalı
ve kum torbaları elektrodlar
işler atom reaktörleri işler
yapma aylar geçer güneş doğarken
ve güneşdoğarken gülyaprağına
uçak alanından sessiz pilotlar
h bombası yükler tepkililere
ve güneş doğarken güneş doğarken
otomatik silahlarla biçilir üniversitelilerle işçiler
akasya ağaçları bulvarın
pencereler balkondaki saksılar
ve güneş doğarken devlet adamı
konağına döner bir ziyafetten
ve güneş doğarken kuşlar ötüşür
ve güneş doğarken güneş doğarken
genç bir ana bebesini emzirir
işler atom reaktörleri işler
yapma aylar geçer güneş doğarken
ve güneş doğarken ben bir geceyi
bir uzun geceyi gene uykusuz
ağrılar içinde geçirmişimdir
düşünmüşümdür hasretliği ölümü
seni memleketi düşünmüşümdür
seni memleketi dünyamızı.
işler atom reaktörleri işler
yapma aylar geçer güneş doğarken
ve güneş doğarken hiç umut yokmu
umut umut umut……….. umut insanda.
komünist şair nazım hikmet
0
+
-entiri.verilen_downvote
desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır,
rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
sende tattım yemişlerin cümlesini.
desem ki sen benim için,
hava kadar lazım,
ekmek kadar mübarek,
su gibi aziz bir şeysin;
nimettensin, nimettensin!
desem ki...
inan bana sevgilim inan,
evimde şenliksin, bahçemde bahar;
ve soframda en eski şarap.
ben sende yaşıyorum,
sen bende hüküm sürmektesin.
bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
günlerden sonra bir gün,
şayet sesimi farkedemezsen,
rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
bil ki ölmüşüm.
fakat yine üzülme, müsterih ol;
kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
ve neden sonra
tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
hatırla ki mahşer günüdür
ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.
(bkz: cahit sıktı tarancı )(bkz: desem ki)
0
+
-entiri.verilen_downvote
sesiz gemi
-1
+
-entiri.verilen_downvote
çok klasik gelebilir belki sizlere ama ben en çok "özdemir asaf - lavinia" severim. lavinia, neden bilmiyorum, her zaman ağlatır beni..
onun dışında "cemal süreya - bir çiçek" biricik şiirimdir. şöyle ki;
"bir çiçek duruyordu, orda, bir yerde,
bir yanlışı düzeltircesine açmış;
gelmiş ta ağzımın kenarında
konuşur durur.
bir gemi bembeyaz teniyle açıklarda,
güverteleri uçtan uca orman;
aldım çiçeğimi şurama bastım,
bastım ki yalnızlığımmış.
bir başına arşınlıyor bir adam mavi treni
keşke yalnız bunun için sevseydim seni."
istanbul'da boğaziçi'nde
bir garip orhan veli'yim
veli'nin oğluyum
tarifsiz kederler içindeyim
urumeli hisarı'na oturmuşum
oturmuş da bir türkü tutturmuşum
istanbul'un mermer taşları
başıma da konuyor martı kuşları
gözlerimden boşanır hicran yaşları
edalım...
senin yüzünden bu halim.
istanbul'un orta yeri sinema
garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama
el konuşurmuş, görüşürmüş bana ne
sevdalım...
boynuna vebalim
istanbul’da, boğaziçi’ndeyim
bir garip orhan veli’yim
orhan veli kanık
2
+
-entiri.verilen_downvote
eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
ikincisinde, daha çok hata yapardım.
kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar
çok az şeyi
ciddiyetle yapardım.
temizlik sorun bile olmazdı asla.
daha çok riske girerdim.
seyahat ederdim daha fazla.
daha çok güneş doğuşunu izler,
daha çok dağa tırmanır,daha çok nehirde yüzerdim.
görmediğim birçok yere giderdim.
dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
farkında mısınız bilmem. yaşam budur zaten.
anlar,sadece anlar. siz de anı yaşayın.
hiçbiryere yanında termometre,su,şemsiye ve paraşüt almadan, gitmeyen insanlardandım ben.
yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbirşey taşımazdım.
eğer yeniden başlayabilseydim,
ilkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
bilmmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
ama işte 85'indeyim ve biliyorum...
ölüyorum...
-1
+
-entiri.verilen_downvote
(bkz: geri gelen mektup)
ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.
gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
her şey silinip kayboluyorken nazarımdan,
yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...
ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
gözler ki birer parçasıdır sende ilahın,
gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!
bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...
hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
dinmez! gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
dinmez! ebedi özleyişin bestesidir bu!
hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.
dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
tek bendeki volkanları söndürse denizler!
hala yaşıyor gizlenerek ruhuma 'kaabil'
imkanı bulunsaydı bütün ömre mukabil
sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.
mehtaplı yüzün tanrı'yı kıskandırıyordur.
en hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik...
2
+
-entiri.verilen_downvote
eskisi kadar özlemiyorum seni,
ve ağlamıyorum olduk olmadık zamanlarda..
adının geçtiği cümlelerde, gözlerim dolmuyor..
yokluğunun takvimini tutmuyorum artık.
biraz yorgunum..
biraz kırgın..
biraz da kirletti sensizlik beni !
nasıl iyi olunur henüz öğrenemedim ama
iyiyimler yamaladım dilime.
tedirginim aslında, seni unutuyor olmak,
hafızamı milyon kez zorlamama rağmen yüzünü hatırlayamamak korkutuyor beni..
gel diye beklemiyorum artık,
hatta istemiyorum gelmeni..
nasıl olduğun konusunda ufacık bir merak yok içimde.
arasıra geliyorsun aklıma, banane diyorum
benim derdim yeter bana banane !
alıştım mı yokluğuna ?
vaz mı geçiyorum, varlığından ?
tedirginim aslında,
ya başkasını seversem ?
inan o zaman seni hayatım boyunca affetmem.. "
özdemir asaf
0
+
-entiri.verilen_downvote
küsmek nedir bilir misin?
küsmek dürüstlüktür...
çocukçadır ve ondan dolayı saftır.
yalansızdır.
küsmek; seni seviyorum'dur
vazgeçememektir.
beni anlatır küsmek
kızdım ama hala buradayımdır, gitmiyorumdur, gidemiyorumdur
küsmek; nazlanmaktır, yakın bulmaktır, benim için değerlisindir
küsmek; sevdiğini söyle demektir
hadi anla demektir
küsmek; umuttur, acabaları bitirmektir, emin olmaktır
yani, diyeceğim o ki :
ben sana küstüm!
nazim hikmet ran
0
+
-entiri.verilen_downvote
kirpi gibisin çocuk
her tarafın diken
kim elini uzatsa
delik deşik
üstelik sen de kan içindesin
fişlendiğimiz doğrudur, gözlerin altıpatlar, sana söyleyemediğim şeyler var
kanun önünde eşittir öyleyse tüm karıncalar!
sana söyleyemediğim şeyler var
sana söyleyemediğim şeyler bahsi, dünyanın yenilmiş tüm çocuklarını da kapsar
bakkala veresiye yazdıran meksikalı bir gerillanın
sigarasını yakmak üzere gökyüzüne bakması da şiirdir mesela
seni seviyorum.
güven adıgüzel/açık kalp ameliyatı
1
+
-entiri.verilen_downvote
ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
şu aranıp duran korkak ellerimi tut
bu evleri atla bu evleri de bunları da
göğe bakalım
2
+
-entiri.verilen_downvote
turgut uyar - göğe bakma durağı
0
+
-entiri.verilen_downvote
siyah beyaz tuşlarında piyanomun
seni çalıyorum şimdi
çaldıkça çoğalıyorsun odada
sen arttıkça ben kayboluyorum
seni doğuruyorum geceye
adını koyuyorum aya bakarak
her şey sen oluyor her yer sen
ben ölüyorum
sesini duyuyorum rüyalarımda
gözlerimi kamaştırıyor ışığın
rüzgar sen gibi dokunuyor bana
ben doğuyorum
duymak istediklerimi söylemiyorsun hiç
dokunmuyorsun bana
sen gibi bir şimşek çakıyor
tam kalbime düşüyor yıldırımı
ben gidiyorum.
özdemir asaf
3
+
-entiri.verilen_downvote
ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
bebe dişlerinden güneşlerden yanab otlarından
durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
şu aranıp duran korkak ellerimi tut
bu evleri atla bu evleri de bunları da
göğe bakalım
falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
inecek var deriz otobüs durur ineriz
bu karanlık böyle iyi afferin tanrıya
herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
beni bırak göğe bakalım
senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
seni aldım bu sunturlu yere getirdim
sayısız penceren vardı bir bir kapattım
bana dönesin diye bir bir kapattım
şimdi otobüs gelir biner gideriz
dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin
seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
durma kendini hatırlat
durma göğe bakalım
turgut uyar
0
+
-entiri.verilen_downvote
...şunu bilki devletlüm
şair ölürken bile,
sana doğru dinelmiş
orta parmağa benzer...
0
+
-entiri.verilen_downvote
küçük, muttarid, muhteriz darbeler
kafeslerde, camlarda pür-ihtizâz
olur dem-be-dem nevha-ger, nağme-sâz
kafeslerde, camlarda pür-ihtizâz
küçük, muttarid, muhteriz darbeler...
sokaklarda seylâbeler ağlaşır,
ufuk yaklaşır, yaklaşır, yaklaşır;
bulutlar karardıkça zerrâta bir
ağır, muhtazır dalgalanmak gelir;
bürür bir soğuk gölge etrafı hep,
nümâyân olur gündüzün nısf-ı şeb.
söner şimdi, manzûr olurken demin
heyulası karşımda bir âlemin.
açılmaz ne bir yüz, ne bir pencere;
bakıldıkça vahşet çöker yerlere.
geçer boş sokaktan, hayalet gibi,
şitâbân u pûşîde-ser bir sabî;
o dem leyl-i yâdımda, solgun, tebâh,
sürür bir kadın bir ridâ-yı siyah.
saçaklarda kuşlar hazindir bu pek!
susarlar, uzaktan ulur bir köpek.
öter gûş-ı ruhumda boş bir enîn,
boğuk bir tezâd-ı sükûn u tanîn;
küçük, pür-heves, gevherîn katreler
sokaklarda, damlarda pür-ihtizâz
olur muttasıl nevha-ger, nağme-sâz
sokaklarda, damlarda pür-ihtizâz
küçük, pür-heves, gevherîn katreler...
tevfik fikret
0
+
-entiri.verilen_downvote
hoş geldin kadınım benim hoş geldin
yorulmuşsundur;
nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını
ne gül suyum ne gümüş leğenim var,
susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır;
beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
memleket gibi yoksuldur odam.
hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını basdın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam...
hoş geldin kadınım benim hoş geldin.
(bkz: nazım hikmet)
1
+
-entiri.verilen_downvote
"sevmek seni tanrılar gibi, seninle tanrılaşmak." -ümit yaşar oğuzcan
0
+
-entiri.verilen_downvote
senden bilirim yok bana bir fâide ey gül
gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül
etsem de abesdir sitem-i hâre tahammül
gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül
(bkz: osman nevres)
0
+
-entiri.verilen_downvote
biz kahvelerde ayakta
ıstakada ara taş
çay yerine oralet
okeyde yancı
biz enkazlar altında
bayancıyız bayancı
"yıkık" 00.06
0
+
-entiri.verilen_downvote
sana bakmak
bütün rastlantıları reddedip
bir mucizeyi anlamaktır
sana bakmak
allah’a inanmaktır
unutulmuş adam
sen unutulmuş bir adamsın
şu yarım milyonluk şehirde
gençligini bir deli rüzgar götürmüş
umutların kim bilir nerede
hangi sevgilinin kollarında kalmış
sen çok gezmiş çok görmüş
şimdi alabildiğine yanlız adam
hatıralar eski bir şarkıdır dudaklarında
söylemek istersin söyleyemezsin
kahreder kahreder seni zaman
bu şehrin aşina sokaklarında
ölesiye ağlamak istiyordun
bilmedigin bir şey değildi ağlamak
kaderinin agırlıgınca sarhoştun
hayalerinin genişligince
dünyadan uzak
seni tozlu aynalarda tanıdım
sacların anlına dökülmüştü tel tel
gözlerin göz olduklarından uzak
kederliydin sonbahar akşamları gibi
ve sonbahar akşamları kadar güzel
yorgun ellerin ceplerindeydi
varlıgından utuanırcasına saklı
ellerin ki bir keman kadar hassas
bir şarkı gibi dokunaklı
sen unutulmuş bir adamsın
anlaşılmamış şiirlerim gibi
bütün güzelligiyle unutulmuş
şiirlerim ki yanlızlıga benzer
öylesine mahsun öylesine kahrolmuş
(bkz: ümit yaşar oğuzcan- unutulmuş adam)
siz aşkı ne bilirsiniz bayım, aşkı aşk bilir yalnızca!
3
+
-entiri.verilen_downvote
elbet bir gün geçeceğim sokağından
eğilip öpeceğim geçtiğin yolları...
sarılacağım ayak bastığın paspasa
aylardan eylül, yıllardan kaç olur bilemem
saçlarımda kar, gözlerim umut...
bir eylül akşamında döneceğim sana.
beni hep eylülde bekle - teoman ali güneş
❣ @seni kınıyorum ve sana laflar hazırladım - bachteist 29.04.2017 15:18:03 |#3338950
0
+
-entiri.verilen_downvote
geldiğin zaman beni,gittiğin zaman seni özlüyorum.aşk bu ya seni bana tercih ediyorum
1
+
-entiri.verilen_downvote
mona roza siyah güller ak güller
geyvenin gülleri ve beyaz yatak
kanadı kırık kuş merhamet ister
ah senin yüzünden kana batacak
mona roza siyah güller ak güller
...yagmurlardan sonra büyürmüs basak
meyvalar sabirla olgunlasirmis
birgün gözlerimin ta içine bak
anlarsin ölüler niçin yasarmis
yagmulardan sonra büyürmüs basak
0
+
-entiri.verilen_downvote
hep böyle çocuksu mu bakar senin gözlerin?
hep böyle içinde uzak bir ışık mı yanar?
bakışlarında beni dinlendiren bir şey var;
kıyısındaymış gibi en sakin denizlerin...
bir yelkenliyim şimdi ben senin limanında
fırtınalardan geldim sende dinleniyorum.
bu huzur, bu sessizlik hiç bitmesin diyorum;
en eşsiz dakikalar sürsün senin yanında...
hiç yumma gözlerini, ışığın eksilmesin,
gündüzüm aydınlığım, ipek böceğim benim!
güz bahçemde açılmış o son çiçeğim benim!
yorgun kalbim seninle elem nedir bilmesin;
ayırma gözlerimden çocuksu gözlerini,
o sakin o yalansız, o kuytu gözlerini
(bkz: ümit yaşar oğuzcan)