ikili ilişkiler azmanı olarak en, en ama en önemli hatayı buraya yazalım:
Empati yoksunluğu.
Bakın ikili bir ilişkide ya da ikili bir tartışmada bir sorun/problem/tıkanıklık varsa eğer bunun yüksek ihtimalle esas sebebi taraflardan bir ya da ikisinin empati özürlü olmasından kaynaklıdır. Bu da beraberinde taraflardan bir ya da ikisinin tam olarak anlaşılamamasına sebep olur ki bu ilişkiyi kökünden sarsan en büyük problemdir.
Çünkü insanlar arasında "
empati" dediğimiz kavram kökten yanlış anlaşılan bir kavram. Taraflar arasındaki saygı sınırlarının kaybolmasının da esas sebebi budur. Çünkü anlayamıyor, anlamaya çalışmıyor, anlamaya çalışsa da muhtemelen empati kavramının kullanımını bilmediği için yanlış anlıyor.
Meseleyi biraz açayım:
Empati; halk arasında kişinin kendisini bir başkasının yerine koymak olarak anlaşılıyor. Bu yanlış. Hatta kişinin empati adı altında kendisini başkasının yerine koymaya çalışması empatiyi değil empatinin tam zıttını sağlayan bir durum.
Ortada bir anlaşmazlık, uzlaşamamazlık varken karşınızdaki kişinin yerine "kendinizi" koyarsanız onu anlamaya çalışmaz aksine uzlaşmamak için daha çok ikna olursunuz.
Empati; kişinin kendisini bir başkasının yerine koyması değil kişinin kendisini bir başkası gibi düşünebilmesinden geçer. Somut bir örnekle daha anlaşılır bir hale getirelim. Alelade küçük bir senaryo yazacağım aşağıya.
(Not: Senaryodaki ahlaki ve etik problemin yargılanması konu özelinde es geçilmiştir, elbette hırsızlık empati yapılmaması gereken gayri ahlaki bir eylemdir)
Söz gelimi 2 farklı insan düşünelim. Bunlardan bir tanesinin ismi Ali olsun. Ali, iyi bir aile içerisinde yetişmiş, iyi okullarda okumuş, iyi insanlarla arkadaşlık kurmuş, hayatı boyunca refah ve konfor açısından hiç eksiklik çekmemiş, hayırsever, sosyal ortamında son derece sevilen bir genç olsun.
Diğerinin ismi de Fatih olsun. Fatih çok küçük yaşta yetim kalmış, kötü bir ailede yetişmiş, çok erken yaşta sokaklara düşmüş, hayatı boyunca sürekli yoksulluk ve şiddetle karşı karşıya kalmış, iyi bir eğitim alma fırsatı olmamış ve neredeyse sıfır sosyal çevreye sahip illegal bir genç olsun.
Bu iki örnek insan bir gece bir sokakta karşı karşıya geliyorlar. Fatih gece yarısı bir süpermarketin camlarını indirmiş evde bekleyen ailesi için sosis ve salam çalarken Ali'ye yakalanıyor.
Ali bu durum karşısında şoke oluyor. Fatih'in yaptığı suça karşı kayıtsız kalamıyor ve kendisiyle sözlü tartışmaya giriyor. Ardından Fatih, yukarıda kısaca bahsettiğim kadarıyla hayat hikayesini Ali'ye anlatıyor.
Ali ise bu durumlarla yeterince ilgilenmiyor ve Fatih'in yaptığının yanlış olduğu konusunda ısrarcı. Eylemin yanlış olduğu konusunda taraflar arasında bir anlaşmazlık aslında yok. Fatih sadece Ali'nin tuzunun kuru olduğunu ve kendisini anlayamadığını söylüyor.
Ali ise benim gerçek hayatta fark ettiğim zaman kendimi sikecek gibi olduğum mantık hatasına düşüyor ve BEN senin yerinde olsaydım asla bunu yapmazdım çünkü bu bir suçtur diye yükseliyor.
Bunu yaparken de Fatih'e karşı "empati" yaptığını zannediyor. Kendimi senin yerine koyuyorum ve yine de market soymaktansa aç kalmayı yeğlerdim, en kötü bir büfede çalışırdım, sosyal hizmetlere başvururdum, hiçbir şey yapamazsam gider limon satardım falan diye zırvalıyor.
Bu örnekte Ali davarının yaptığı mantık hatası aslında bir empati yoksunluğu. Ali hayatının hiçbir döneminde Fatih'i anlayamayacak. Çünkü Ali'nin Fatih'ten haberi bile yok.
Kendisini, karakterini, ahlakını ve hatta hassasiyetlerini yetiştiren çevresel şartları alıp Fatih'in düştüğü durumun ortasına koyuyor. Ali'nin geldiği ortamdan, Ali gibi yetişen birisinin Fatih'in düştüğü durumda marketi soymaya kalkmaması elbette ki beklenen bir durum. Başka ne olacaktı?
Ali'nin fırsat eşitsizliğinden haberi yok. Açlık nedir bilmez. Kimsenin kendisine değer vermediği yolda görse başını çevirdiği bir insan olmak ne demek bilmiyor. Fatih'in son derece sıradanlıkla hayatı boyunca sınandığı hiçbir şeyle sınanmamış.
Haliyle empati zannettiği şey Fatih'i anlamaya değil aksine daha da anlamamaya daha da ondan uzaklaşmaya yarıyor. Çünkü Ali hiçbir zaman kendisini bir market soygununda hayat edemez. Fatih'in yerine koyduğu halde market soyamayacağı için Fatih'ten duygusal anlamda bir kat daha uzaklaşır.
Ali Fatih'i ne zaman anlar, ne zaman gerçekten empati yapabilir peki? Gerçekten Fatih'in geçtiği yollardan hayat onu geçirirse elbette anlar fakat ikili ilişkilerde her zaman bu şansı yakalayamayız. İnsanların birbirini anlaması için aynı şeyleri birebir yaşamasını beklemek ahmaklık olur. Bunun için empati diye bir şey var zaten. Lakin empati dediğimiz şey Ali'nin kendisini Ali olarak Fatih'in yerine koymasından değil bir an için Ali kimliğinden sıyrılıp Fatih olabilmesi en azından bunu denemesidir.
Ali gerçekten empati yapar onu Ali yapan etkenlerden sıyrılıp Fatih'i Fatih yapan şartları gerçekten içselleştirebilirse eğer ancak o zaman gerçekten empati yapmış olur ve Fatih'i biraz daha anlamaya başlar.
Empati yapması demek yaptığı eylemi onaylaması ya da onu haklı bulması anlamına gelmiyor elbette. Sadece ve sadece onu bu duruma iten sebepleri anlayabilmeyi sağlıyor.
Bunları anladıktan sonra eylemlerini yine de yanlış bulabilir. Bunda bir sorun yok ama bu sefer Fatih'in gerçek motivasyonunu da anlayarak yanlış bulduğu için sağlıklı bir anlaşmazlık ortaya çıkar.
İkili ilişkilerde yapılan en büyük hata burada görülen empati yoksunluğudur bence.
Karşınızdaki insan ile uzlaşamıyor oluşunuzda bir problem yok. Herkes herkesle her konuda anlaşıp uzlaşacak diye bir şey yok. Fakat karşınızdaki insanla ayrı düştüğünüzde bile onu fikirlerinin eylemlerinin temel motivasyonunu anlamaya çalışırsanız sorunlar çözülmez belki ama kendiliğinden daha sağlıklı bir zemine oturur.
Ama yok ısrarla kendi bildiğinizi okur bir kez olsun karşınızdaki insanın gözlüğünü takmayı reddederseniz ben size genelde dalyarak diyorum.
Şaka şaka dalyarak demiyorum da çok büyük acıyorum. İnanılmaz büyük bir zenginliği kaçırıyorsunuz bence. Çünkü insanların eylemlerinin arkasındaki temel motivasyonu anlamaya çalışmanın kişisel iç dünyanıza kattıklarını saymaya kalksam sabaha kadar bitiremem. Bu durum yemin ediyorum hayata ve insanlara olan bakış açınızı değiştirecek. Farklı bir insana dönüşeceksiniz.
Hee sorunlar çözülmeyecek belki. Hatta bazen empati yaptıkça insanların ucuz numaraları daha bir gözünüze batacak belki. Ama yine de bu dünya zaten çamurdandır.
Kirlenmeye geldik. Yeterince kirlendiğimizde belki daha kolay paklanırız.
Yani hala
(bkz: Yaşamak Umrumdadır)
Şiirde şöyle bir bölüm var:
---
spoiler ---
Benim hayranlığımdan inlerdi şehir
ben atlara ve uzaklar hayrandım
kendi ehramlarını bile tanımayan kadınlar
ansızın patlak verirdi baharda.
Dudaklarımda çürükler vardı
dağ çiçeklerinden ötürü.
Irmaklara salardım kendimi
ruhumda kaynar adımlarla gezinen dünya
bana hain sevgilimdi.
Yaşamak debelenir içimde kıvrak ve küheylan
beni artık ne sıkıntı ne rahatlık haylamaz
çünkü ben ayaklanmanın domurmuş haliyim
Yürüsem rahmet boşanacak.
ve sana bir karşılık vereceğim
---
spoiler ---
Şiiri buraya ben yazdığıma göre şairi değil, hadi hep birlikte Devriksekiz'i anlayalım.