bugün
yenile
    /
    1. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      iyi bir dinleyici olmamak, yargılayıcı olmak, problemleri sürekli üçüncü kişilere aktarmak, ilişkide değil de düşmanla savaştaymış gibi bir tavır takınmak. bir sürü çift görüyorum, nerdeyse sürekli birbirlerinin açığını arıyorlar, devamlı bir üstünlük savaşı içindeler. ilişki benim için tamamlayıcı ve besleyici olmalıdır. İnsanın kendini huzurlu hissettiği, güvende hissettiği bir yer olmalıdır. Bir video vardı, ilişki %50'lik bir olay değildir, her zaman eşit şekilde verici olamazsınız, bazen biri 25 olur biri 75 bazen de biri 40 olur biri 60. Bu bir dengedir diyordu. Haklı bulduğum bir düşünce. Eşit ilişkide diretmek değil de adil bir ilişki oluşturmak güzel.
    2. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      yaptığımı düşündüğüm en büyük hata sorunu karşı tarafla paylaşmayıp kendi kendime tribe girmek. karşıda ki insandan anlatmadan anlamısını beklemek, sonra yapmamaya başladım oturup anlatıyorum derdimi, düşüncemi. anlatmama rağmen anlamıyorsa tamamen karşıdakine burakıyorum.
    3. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Hayatının merkezine koymak zaten bu karşı tarafı korkutup kaçırmaya yetiyor.
    4. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      3.Kişiyi almak
    5. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Kendi kafanızda kurup oynamayın. Kendinizi düşünmüyorsanız karşınızdaki insanı düşünün ve en önemlisi boş işlerle uğraşıp salak saçma şeylere inanıp güvenmek yerine sevdiğinize inanın ona güvenin. Yoksa sizde sevdiğiniz insanın kötü yönde değişip istemediği şeyleri yapmasını izlemek zorunda kalırsınız. Salak olmayın.
    6. 9
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Kişisel sınırların yanlış oluşturulması veya kişisel sınırların korunamaması. (bkz: hayır diyememek)
    7. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      kesinlikle dinlememek her ne kadar karşıdaki kişi az konuşuyor veya dar bir haznede konuşuyor olsa bile ona kendini anlatma fırsatı vermeden betimlediği şeyleri hızlıca bir kalıba sokarak bir sonraki adıma geçmeye çalışmak, herkes sizin kadar net olamayabilir buğulu bir göle dalmak yerine zaman ve alan yaratın
    8. 8
      +
      -entiri.verilen_downvote
      ikili ilişkiler azmanı olarak en, en ama en önemli hatayı buraya yazalım: Empati yoksunluğu. Bakın ikili bir ilişkide ya da ikili bir tartışmada bir sorun/problem/tıkanıklık varsa eğer bunun yüksek ihtimalle esas sebebi taraflardan bir ya da ikisinin empati özürlü olmasından kaynaklıdır. Bu da beraberinde taraflardan bir ya da ikisinin tam olarak anlaşılamamasına sebep olur ki bu ilişkiyi kökünden sarsan en büyük problemdir. Çünkü insanlar arasında "empati" dediğimiz kavram kökten yanlış anlaşılan bir kavram. Taraflar arasındaki saygı sınırlarının kaybolmasının da esas sebebi budur. Çünkü anlayamıyor, anlamaya çalışmıyor, anlamaya çalışsa da muhtemelen empati kavramının kullanımını bilmediği için yanlış anlıyor. Meseleyi biraz açayım: Empati; halk arasında kişinin kendisini bir başkasının yerine koymak olarak anlaşılıyor. Bu yanlış. Hatta kişinin empati adı altında kendisini başkasının yerine koymaya çalışması empatiyi değil empatinin tam zıttını sağlayan bir durum. Ortada bir anlaşmazlık, uzlaşamamazlık varken karşınızdaki kişinin yerine "kendinizi" koyarsanız onu anlamaya çalışmaz aksine uzlaşmamak için daha çok ikna olursunuz. Empati; kişinin kendisini bir başkasının yerine koyması değil kişinin kendisini bir başkası gibi düşünebilmesinden geçer. Somut bir örnekle daha anlaşılır bir hale getirelim. Alelade küçük bir senaryo yazacağım aşağıya. (Not: Senaryodaki ahlaki ve etik problemin yargılanması konu özelinde es geçilmiştir, elbette hırsızlık empati yapılmaması gereken gayri ahlaki bir eylemdir) Söz gelimi 2 farklı insan düşünelim. Bunlardan bir tanesinin ismi Ali olsun. Ali, iyi bir aile içerisinde yetişmiş, iyi okullarda okumuş, iyi insanlarla arkadaşlık kurmuş, hayatı boyunca refah ve konfor açısından hiç eksiklik çekmemiş, hayırsever, sosyal ortamında son derece sevilen bir genç olsun. Diğerinin ismi de Fatih olsun. Fatih çok küçük yaşta yetim kalmış, kötü bir ailede yetişmiş, çok erken yaşta sokaklara düşmüş, hayatı boyunca sürekli yoksulluk ve şiddetle karşı karşıya kalmış, iyi bir eğitim alma fırsatı olmamış ve neredeyse sıfır sosyal çevreye sahip illegal bir genç olsun. Bu iki örnek insan bir gece bir sokakta karşı karşıya geliyorlar. Fatih gece yarısı bir süpermarketin camlarını indirmiş evde bekleyen ailesi için sosis ve salam çalarken Ali'ye yakalanıyor. Ali bu durum karşısında şoke oluyor. Fatih'in yaptığı suça karşı kayıtsız kalamıyor ve kendisiyle sözlü tartışmaya giriyor. Ardından Fatih, yukarıda kısaca bahsettiğim kadarıyla hayat hikayesini Ali'ye anlatıyor. Ali ise bu durumlarla yeterince ilgilenmiyor ve Fatih'in yaptığının yanlış olduğu konusunda ısrarcı. Eylemin yanlış olduğu konusunda taraflar arasında bir anlaşmazlık aslında yok. Fatih sadece Ali'nin tuzunun kuru olduğunu ve kendisini anlayamadığını söylüyor. Ali ise benim gerçek hayatta fark ettiğim zaman kendimi sikecek gibi olduğum mantık hatasına düşüyor ve BEN senin yerinde olsaydım asla bunu yapmazdım çünkü bu bir suçtur diye yükseliyor. Bunu yaparken de Fatih'e karşı "empati" yaptığını zannediyor. Kendimi senin yerine koyuyorum ve yine de market soymaktansa aç kalmayı yeğlerdim, en kötü bir büfede çalışırdım, sosyal hizmetlere başvururdum, hiçbir şey yapamazsam gider limon satardım falan diye zırvalıyor. Bu örnekte Ali davarının yaptığı mantık hatası aslında bir empati yoksunluğu. Ali hayatının hiçbir döneminde Fatih'i anlayamayacak. Çünkü Ali'nin Fatih'ten haberi bile yok. Kendisini, karakterini, ahlakını ve hatta hassasiyetlerini yetiştiren çevresel şartları alıp Fatih'in düştüğü durumun ortasına koyuyor. Ali'nin geldiği ortamdan, Ali gibi yetişen birisinin Fatih'in düştüğü durumda marketi soymaya kalkmaması elbette ki beklenen bir durum. Başka ne olacaktı? Ali'nin fırsat eşitsizliğinden haberi yok. Açlık nedir bilmez. Kimsenin kendisine değer vermediği yolda görse başını çevirdiği bir insan olmak ne demek bilmiyor. Fatih'in son derece sıradanlıkla hayatı boyunca sınandığı hiçbir şeyle sınanmamış. Haliyle empati zannettiği şey Fatih'i anlamaya değil aksine daha da anlamamaya daha da ondan uzaklaşmaya yarıyor. Çünkü Ali hiçbir zaman kendisini bir market soygununda hayat edemez. Fatih'in yerine koyduğu halde market soyamayacağı için Fatih'ten duygusal anlamda bir kat daha uzaklaşır. Ali Fatih'i ne zaman anlar, ne zaman gerçekten empati yapabilir peki? Gerçekten Fatih'in geçtiği yollardan hayat onu geçirirse elbette anlar fakat ikili ilişkilerde her zaman bu şansı yakalayamayız. İnsanların birbirini anlaması için aynı şeyleri birebir yaşamasını beklemek ahmaklık olur. Bunun için empati diye bir şey var zaten. Lakin empati dediğimiz şey Ali'nin kendisini Ali olarak Fatih'in yerine koymasından değil bir an için Ali kimliğinden sıyrılıp Fatih olabilmesi en azından bunu denemesidir. Ali gerçekten empati yapar onu Ali yapan etkenlerden sıyrılıp Fatih'i Fatih yapan şartları gerçekten içselleştirebilirse eğer ancak o zaman gerçekten empati yapmış olur ve Fatih'i biraz daha anlamaya başlar. Empati yapması demek yaptığı eylemi onaylaması ya da onu haklı bulması anlamına gelmiyor elbette. Sadece ve sadece onu bu duruma iten sebepleri anlayabilmeyi sağlıyor. Bunları anladıktan sonra eylemlerini yine de yanlış bulabilir. Bunda bir sorun yok ama bu sefer Fatih'in gerçek motivasyonunu da anlayarak yanlış bulduğu için sağlıklı bir anlaşmazlık ortaya çıkar. İkili ilişkilerde yapılan en büyük hata burada görülen empati yoksunluğudur bence. Karşınızdaki insan ile uzlaşamıyor oluşunuzda bir problem yok. Herkes herkesle her konuda anlaşıp uzlaşacak diye bir şey yok. Fakat karşınızdaki insanla ayrı düştüğünüzde bile onu fikirlerinin eylemlerinin temel motivasyonunu anlamaya çalışırsanız sorunlar çözülmez belki ama kendiliğinden daha sağlıklı bir zemine oturur. Ama yok ısrarla kendi bildiğinizi okur bir kez olsun karşınızdaki insanın gözlüğünü takmayı reddederseniz ben size genelde dalyarak diyorum. Şaka şaka dalyarak demiyorum da çok büyük acıyorum. İnanılmaz büyük bir zenginliği kaçırıyorsunuz bence. Çünkü insanların eylemlerinin arkasındaki temel motivasyonu anlamaya çalışmanın kişisel iç dünyanıza kattıklarını saymaya kalksam sabaha kadar bitiremem. Bu durum yemin ediyorum hayata ve insanlara olan bakış açınızı değiştirecek. Farklı bir insana dönüşeceksiniz. Hee sorunlar çözülmeyecek belki. Hatta bazen empati yaptıkça insanların ucuz numaraları daha bir gözünüze batacak belki. Ama yine de bu dünya zaten çamurdandır. Kirlenmeye geldik. Yeterince kirlendiğimizde belki daha kolay paklanırız. Yani hala (bkz: Yaşamak Umrumdadır) Şiirde şöyle bir bölüm var: --- spoiler --- Benim hayranlığımdan inlerdi şehir ben atlara ve uzaklar hayrandım kendi ehramlarını bile tanımayan kadınlar ansızın patlak verirdi baharda. Dudaklarımda çürükler vardı dağ çiçeklerinden ötürü. Irmaklara salardım kendimi ruhumda kaynar adımlarla gezinen dünya bana hain sevgilimdi. Yaşamak debelenir içimde kıvrak ve küheylan beni artık ne sıkıntı ne rahatlık haylamaz çünkü ben ayaklanmanın domurmuş haliyim Yürüsem rahmet boşanacak. ve sana bir karşılık vereceğim --- spoiler --- Şiiri buraya ben yazdığıma göre şairi değil, hadi hep birlikte Devriksekiz'i anlayalım.
    9. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      En önemlisi ve soğutanı sözünü kesmek.Bırak anlatsın adam kaçmıyo ya sende anlatırsın
    10. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Ebeveyn olmaya çalışmak. Farkında olmadan partnerin annesi gibi ya da babası gibi davranmaya çalışmak. İki tarafın da bunu aslında istemesi. Annesi ya da babası değilseniz sevgilinizi olduğu gibi sevin. Annesinin ya da babasının vermediği sevgiyi vermeye kalkınca önce iyi geliyor ama yıllar sonra sen benim annem/babam misin ya ?!?? Tartışması oluyor.
    11. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      İlişki yapılması. Bir ilişki olmasa ortada hata olmaz. (bkz: arkadaşım ol yeter)
    12. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Varsayımlarda bulunmak. Hayatı sadece kendi bakış açımızdan ibaret sanıp insanların hal hareket tavır ve sözlerinine varsayımlarda bulunup ona göre cephe almak. Bence en büyük hata bu
    13. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      İletişimsizlik.
    14. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Karşımızdaki insana çok fazla taviz vermek
    15. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      İlişki yapmak.
    16. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Arkadaşlar benden size sağlam bir tavsiye. Her şeyin bir zamanı var, her şeyin bir vakti var. Bunlar olduğu gibi, her şeyin bir de dozu var. Şöyle örnek vereyim mesela: İlk buluşmada karşınızdaki kadına, seni ailemle tanıştırmak istiyorum der misiniz? Elbette demezsiniz. Ya da yeni sevgili olduğunuz bir kızın dudağına yapışır mısınız hemen? Belki. Bu da düşük bir ihtimal elbette. Karşınızdaki kadın, çok güzel olabilir ve her şeyi onunla yapmak, hemen yapmak isteyebilirsiniz. Bu çok doğal. Bazen, öyle bir an olur ki; onsuz hiçbir şey yapmak istemezsiniz ve yanınızda olmadığında üzgün hissedersiniz kendinizi, belki bir maç izlerken belki bir film izlerken belki bir kahve yudumlarken gelir aklınıza, sizin için "dünyanın en güzel kızı" olan o kadın. Bence, ilişkilerde yapılan en büyük hata da bu. Hayır, elbette sevdiğiniz kızın sürekli aklınızdan çıkmaması değil hata; hata hiçbir şeyin dozunda bırakılmaması. Bunu sadece iyi şeyler açısından düşünmeyin elbette. Bir kızı koruyup kollamak isteyebilirsiniz, bu çok doğal, ona kendinizden daha çok değer verirsiniz çünkü. Ancak eğer "koruyup kollama" işini fazla abartırsanız, yani "dozunda bırakmazsanız" , bu ebeveyniymiş gibi davranmak olur. Ya da en basit örnek, sohbet etmek. Eğer siz sürekli konuşur ve karşınızdakini dinlemez, anlamazsanız bu yine "dozunda bırakmamak" olur. Elbette konuşmanın da, dinlemenin de bir dozu var. Hani bazen olur ya, "ufak" bir tartışma çıkar aranızda ve siz o gece gözünüzden uyku akarken, onun ne demek istediğini düşünür, kafanızda türlü türlü senaryolar kurarsınız. Yapmayın, canlarım yapmayın. Ne diyoruz en başından beri? "Dozunda bırakmak." Ve, evet, ne yazık ki; aşkta, sevgide, düşünmenin, mantığınızla hareket etmenin de bir dozu var. İlla ki, mantıklı hareket etmediğinizi düşünüp "Bir sonrakine düşünüp öyle yapacağım, bu sayede yanlış bir şey yapmam." dediğiniz olacak. Ama bakın ne diyor Memati: "Usta gönül işinin doğrusu olmaz, illa ki yanlış yapıyorsundur." Dolayısıyla canlar, her şeyi dozunda bırakmaya dikkat edin, bir de doğru kişiyi bulduysanız, ufak tartışmalar da çıksa(ki gayet doğal) ilişkiniz gayet güzel yürür. Hadi, kendinize iyi bakın. İyi geceler.
    17. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      (bkz: başlamak) evet, başlamak; ilişkiye başlamak. başlamayın. böyle bir dönemde arkadaşlık ilişkisi bile kurulmaz. doyumsuzuz öncelikle. teknoloji en büyük etken, her şeye kolay erişiyoruz hiçbir şeyin manası kalmadı. ama en önemlisi maddi kısım. fakir zengin muhabbeti değil olay. ülkede orta sınıf kalmadı ve bu çok ciddi bi sıkıntı aslında. pahalılık ucuzluk kavramı gitti. fiyat değişkenliği yüzünden herhangi bir şeyin ederini bilmiyoruz ve en önemlisi böyle bir enflasyon ortamında herhangi bir şeyin 1 yıl hatta 1 ay sonraki fiyatını da bilmiyoruz. hal böyle olunca maddi anlamda da hiçbir şeyin değeri kalmadı. alacağınız herhangi bir hediyenin mesela. tabii bunlar sırasıyla tüketim çılgınlığı ve tükenmişlik sendromuna sebep oluyor. nasıl yürüsün ilişki? yürümez. o yüzden başlamayın.
    18. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Alttan alan kişi olmaya karşıdakini alıştırmak. Her şeyi ben hallederim diyip bütün sorumlulukları üstlenmek. Yanlışlara ses çıkarmayıp kabullenmek.
    19. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      susmak
    20. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "Sevmek insanın yüreği kadar Küçükse büyüğünü taşıyamazsın " bir şiirde geçen bu misralardan yola çıkarak şöyle soyleyebilirim, ilişkide hiçbir şey sizin kadar değil karşı tarafın da kapasitesi kadardır. Siz ne kadar verirseniz o kadar almayacaksiniz çünkü karşı taraf sizin verdiginiz kadar almıyor. Bir de sevdiğiniz kadar sevileceginiz değer verdiğiniz kadar değer göreceğiniz gibi yanilgilara düşmeyin sonra çok üzülürsünüz. Seviyorsanız sevmek istediginiz için sevin . Sizin yüreğinizde sevgiye, değere ayirabildiginiz yerle karşı tarafınki aynı olmayabilir çünkü sevmek insanın yüregi kadardır.
    21. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      kendi sinirlariniz oldugunu unutmak bir zaman sonra karsinizda kim olursa olsun size saygisizca davranmaya baslar o yuzden sinirlarinizi her zaman çizin
    22. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Açık konuşayım; Y kuşağından birisi olarak bu devrin insanı kesinlikle değilim. Özelikle 90lardan sonra işin boku çıktı. Yok flört adı altında 10 kişiye yazmalar, fuckbuddyciler, sevişmemiş kişilere ezik gözüyle bakmalar (gören de 100lerce kişiyle yatmış sanır :D ), bir de işine gelmeyince ortadan toz olan korkaklar, manipülatifler var. Aşk böyle bir şey değil. Eğer buna ilişki, aşk diyorsanız kalsın ben almayayım. Aptal oyunlarınıza dahil olmak istemiyorum. Evet hâlâ bir ilişkim yok bu yüzden.
    23. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Bence en sık yapılan hata ilişkiye üçüncü kişileri dahil etmektir. Bu kişilerin kim olduğunun hiçbir önemi yoktur. Kim olursa olsun üçüncü kişiler daima ilişkiye zarar verirler. Bir ilişkinin en güzel tarafı; o ilişkiyi yaşayan iki kişiye özel olmasıdır der çıkarım bu başlıktan...
    24. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      ikili ilişki içerisine girmek.
    25. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Yeri geldiğinde rest çekip bırakamamak.
    /