bugün
yenile
    /
    1. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      ''benim vanilya kokulu dondurmacım gene kapı önlerinde.''
    2. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "içim hem kimsesizdi hem kalabalık."
    3. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      “ve bazıları yokken bile vardır, fazlasıyla.”
    4. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "ve bu yorgun, bu üzünçlü yüreği benim değilmiş gibi, kimse görmeden şöyle bir yol kenarına bıraksam." ah keşke...
    5. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "sarılıp kendine sımsıkı bir kadın kendini yeniden doğurabilir, eğer isterse. "
    6. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "kim bilir, belki de biz tanrısıyız en olunmaz şeylerin."
    7. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "ve yürürlükten kalkmış bir sözü tekrarlayıp duruyorum: sevin ki her şey olur. sevin ki her şey olur. olmuyor. biliyorum..."
    8. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "ne olursa olsun; bir kemik biraz etlenir, bir deri biraz kirlenir." (sonrası kalır 1)
    9. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      mendilimde kan sesleri şiiri müthiştir. okuyunca neden bunu daha önce fark etmedim diyorsun
    10. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "bir renk değildir mavi huydur bende"
    11. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "elleri getirin elleri diyorum, bir şeye karşı koymaktır günümüzde aşk, birleşip salıverelim iki tek gölgeyi." edip cansever/gözleri
    12. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      altın ayak şiirinin başlığının neden kilitli olduğunu anlayamadığım yazar. "o kadar gülüyoruz ki, ağlamışa dönüyoruz bir bakıma sonra çocuk olarak gülmeyi tekrarlıyoruz kırmızı balonlara sonra da özür diliyoruz; öyle ya, balon çok önemli bir yuvarlaktır."
    13. 14
      +
      -entiri.verilen_downvote
      i̇nsan yaşadığı yere benzer o yerin suyuna, o yerin toprağına benzer suyunda yüzen balığa toprağını iten çiçeğe dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
    14. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "biri fotoğrafımı çekiyorkenki gibi durdum azıcık gülümsedim ve dünya bana gülümsedi" (bkz: ben ruhi bey nasılım)
    15. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Konuşuyoruz desem, konuşmuyoruz da Ayrı ayrı şeyler düşünüyoruz üstelik birbirimize bakarak Ne seviyoruz, ne de sevmiyoruz birbirimizi Ne varız, ne de yokuz gerçekte İki lamba gibiyiz, iki ayrı yerinden Aydınlatan odayı Değilsek de yakın birbirimize Uzak da sayılmayız büsbütün Gökyüzünde iki uçurtma başıboş Yan yanayızdır sadece Her çiçek bir çoğulluktur gününe göre Yalnızlık çoğulluktur Sanırım bir giz de yok bu beraberlikte Doğum günün kutlu olsun Karanfil
    16. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      ”öyle sürekli değil bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün o kadar çabuk o kadar kısa işte o kadar. ahmet abi, güzelim, bir mendil niye kanar diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar mendilimde kan sesleri.“ (bkz: Mendilimde kan sesleri) İyi ki doğmuş üstat.
    17. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "unutulmuş gibiyim ben. ve insan bir bakıma unutulmuş gibidir bilmem ki, nasıl anlatmalı, yalnız bile değilim."
    18. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Her yere yetişilir Hiçbir şeye geç kalınmaz ama Çocuğum beni bağışla
    19. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Bu başlığı görünce aklıma 1 kadın ve ona aşık 3 büyük şairin hikayesi geldi. Hikayemizde ki kadın Tomris Uyar. 3 büyük aşık ise çok yakın dost olan Cemal Süreya, Turgut Uyar ve Edip Cansever. Tomris ilk olarak Cemal Süreya ile aşk yaşamış ve 3 yıl kadar sürmüştür. Sonrasın da daha uzun soluklu olan evlilikle taçlanan bir ilişkiye başlamıştır Turgut Uyar’la. Bu hikayede yanan ise Edip olmuş aşkına karşılık görememiştir şanssız şair. “Tomris rakıyı çok severdi bense onu.” diye peçeteye yazmıştır Tomris’ le rakı masasında otururken ve her yıl martın on beşinde yani Tomris’in doğum gününde bir şiir yazarak aşkını hep ilan etmiştir. Onu dosttan öte görmeyen Tomris ise; “Sevgililik ya da aşk duygusu zamanla yara alabiliyor, örselenebiliyor, bitebiliyor. Bitmeyen tek aşkın gerçek ve lirik bir dostluk olduğunu Edip Cansever öğretti bana.” demiştir ebedi dostu Edip için. Başta da dediğim gibi çok yakın dostlardır bu karışık aşk hayatlarına rağmen. Edip, “Cemal Süreya’ya içki içmeyi ben öğrettim.” demiştir. Bunun üstüne yanıt olarak Cemal Süreya ise, "Edip’e şiir yazmayı ben öğrettim." demiştir. Olayı ise hafif esprili bir dille Turgut Uyar, “Bu ikisi tartışırken ben de gittim Tomris’le evlendim” diyerek noktalamıştır.
    20. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "Nedensiz bir çocuk ağlaması bile Çok sonraki bir gülüşün başlangıcıdır" demiş Umuş şiirinde. Kalkıp ayağa devam etmelik, yarının daha aydınlık olacağına inanmalık iki çift laf et deseler daha iyisi söylenemezdi sanırım.
    21. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk, hiçbir yere gitmiyor, diyor Hilmi Bey'e mektubunda. Hani bazı cümleler vardır ya, her okuduğumuzda buram buram gerçeklik hissettiren. Bu cümle bana öyle hissettiriyor. Can yakan cümlelerden...
    22. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "yeşil ipek gömleğinin yakası büyük zamana düşer her şeyin fazlası zararlıdır ya fazla şiirden öldü edip cansever" cemal süreya
    23. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      üçlükler iii hiçbir dilde söylenmemiş hiçbir dilde yazılmamış sözler ve şarkılar içindeyim. ------------------------------------ bir ölünün akşam gezintisi derin ve ıslak gölgem suda ölü yaz dalgalarından biraz incelmiş bana kalırsa bir ölünün deniz kenarıyken ayaklarını uzattığı bir deniz kenarıyken sonsuzluğun öğle sonrasına ilişmiş. kocaman bir ayak sesi göğün altında kuşların böceklerin sesi kesilmiş hangi yaz tanrısı nereden geçmiş elimde sürekli kırmızılanan bir ateş gülü bitmeyen bir öpüşme gibi bir ateş gülü ölüm ve dirim birbirine yetişmiş. ve bir çakıl atarak kabartısını üstünden ölü yaz yağmurlarından biraz incelmiş bana kalırsa bir ölünün akşam gezintisiyken ipek şemsiyesinin altında bir akşam gezintisiyken sevmenin sevilmenin üzüncüne yetişmiş. ve dünyayı hiçbir zaman böyle görmemiş bakarken bakarken öyle gizliden toplamış bütün eşyalarını yaz o güzel yaz dupduru oracıkta ansızın bir süt gibi kesilmiş. --------------------------------------------------- yaş değiştirme törenine yetişen öyle bir şiir ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç yağmurlar altında gördüm, kadeh tutarken gördüm de bir kıyıya bakarken, bakarkenki ağlayan yüzünle ve yarışırsa ancak monet'nin kadınlarına yaraşan giysilerinle gördüm de ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç. öyle kısaydı ki adımların, diyelim bir yaz tatilinde bir otel kapısının önünde, tahta bir köprünün üstünde bir demet çiçekle paslanmış bir kedi arasında öyle kısaydı ki adımların şöyle bir bardak yıkayışının vaktiyle ölçülür ve denk düşerdi ancak ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç. yok bir yanıtın "nereye" diyenlere bir buz titreşimi gibi sallantılı ve şaşkın ve çabuk bir merhaban vardır bir yerden gelenlere o bir yerler ki, diyelim çok uzak olsun sen gelmiş gibisindir oralardan, otobüslerden yollardan, deniz üstlerinden topladığın gülüşlerle ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç. seni görünce dünyayı dolaşıyor insan sanki hani etiler'den hisar'a insek bile bir küçük yaşındasın, boyanmış taranmışsın çok yaşında her zamanki çocuksun gene ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç. mart ayında patlıcan, ağustosta karnıbahar mutfağın mutfak olalı böyle bir adın vardı senin, tomris uyar'dı adını yenile bu yıl, ama bak tomris uyar olsun gene ben bu kış öyle üşüdüm ki sorma oysa güneş pek batmadı senin evinde söyle ben seni uzun bir yolda yürürken gördüm müydü hiç. ------------------------------------------------------------- yıllar önceki gibi demin oturduk bir kıyıda ikimiz yeni bir aşkla, karımla ben yeni, yepyeni bir aşkla üstümüzden pek acayip kuşlar geçti bir sonsuzdan bir başka sonsuza. yaşlandıkça daha iyi anlıyorum galiba bu anlamlı sevgiyi önümüzde biraz peynir, bira hiç bitmemiş konuşacaklarımız sanki gecemiz gündüzümüz öyle değişik yüzü öyle aydınlık ki, yıllar önceki gibi. kalktık geçtik kendi denizlerimizden, kendi ormanlarımızdan dinlendik bir ağacın gölgesinde buluştu ellerimiz kendiliğinden göz göze geldik sık sık sevgimize eklenen bambaşka bir duygu derinliğinde. demin oturduk bir kıyıda ikimiz ben bunları düşündüm, yazdım bir aralık, pazartesi imzaladı bu şiiri gözlerimiz. ------------------------------------ eylülün sesiyle baylar! bin dokuz yüz seksen birdeyiz karşınızda eylülün sesi ağustosa çekildi, eylülün sesi birazdan konuşacak "bu dünyada yaşamak can sıkıcı bir şeydir baylar." tepelerde bulamaçların kahverengi eridiği eriyip sarı sarı aktığı bir mevsim bir saat gibi işlerken avucumdaki güz çiçeği yosunların kapılara usulca tırmanıp yerleştiği yani eylülün sesi, buysa çok iyi baylar. yaz geçti, sözgelimi midyelerden yorulduk eni boyu belirsiz bir ıslaklıktan upuzun gündüzlerden, sevimsiz otellerden eylül ki, sorabilir mi hüzünler iç kamaştırıyor, aşklarsa niye yoksul bir asfaltın kuru sıcak soğuğundayız oysa bir deniz feneri mevsimsiz ölür baylar. dahası bu düğmesiz giysileri şöylece giymek bir boşluuğu giyinmek mi olur olsun işte karşınızda ekimin sesi kasımın sesi sonra yağmurun eşliğinde -çocuğunu emziriyor yaz- bundan böyle günlerimiz nasıl geçecek baylar. her şey o kadar dokunaklı ki eylülsem, istemeden kırılıyorsam bazen dağınık, renksiz bir mozayık gibiysem üstelik yalnızsam bir de -telefonda kuş sesleri- aynalardan duvarlara bir üzünç akıntısı bu dünyada çekingen olmak çok iyi bir şeydir baylar. sonra bir kır kahvesi kendini okurken masaları toplanmış, bardakları toplanmış tam kendini okurken derim ki bir semti iyi tanımak kadar iyi tanımal dünyayı açın radyolarınızı: eylülün sesi bu dünyada can sıkıntısının bir başka anlamı var baylar. elmalar silik silik kırmızı artık -olsun- gözlerimiz tozlanmış, kirli gizlisi yok, bu dünyada böyle sıkılmak iyi sıkılmak iyi baylar biz hazır tuttukça böyle içi yangından alev alev dışı buz tutmuş kalplerimizi. ----------------------------- bir genelev kadını ve... girdi sırtında eski bir ceket vardı bir yerlerden sızmıştı sanki, gün ışığı gibiydi sarışındı önce bir süre kapının önünde durdu durdu gölgelendi, inceldi, beni gördü pek önemsemedim baktı, hiç konuşmadı oysa bir isa tasviri gibi uçumluydu, güzeldi yer gösterdim, oturmadı bir sigara yaktım, ona da verdim aldı sigarasını ben yaktım kısa bir gülümseme yürüdü dudaklarından benim dudaklarıma da geçti çocuklar gibi kızardım öteki kızlar gülüştüler ben kendimi sevdim, güvendim saçlarımı düzelttim, göğsümü biraz kapadım bana elini uzattı, ellerimiz birbirine değdi sıcaktı, inceydi, kıskanırım anlatmaya bu eli ağır ağır odama çıktık. girdi açık pencereyi kapadım perdeyi çektim arkamı döndüm, yavaş yavaş soyundum bileğimdeki saati çıkardım sigaramı söndürdüm tam o zaman.. zaman da değildi belki önce korkunç bir gözyaşı seli sonra alabildiğine bir kayalık kayaların üstünde bir kertenkele ardından bir ormanın uğultusu binlerce kanat sesi sağ elinde bir bıçak yok, hayır, bıçak da değildi vuran, ezen, öldüren bir el ve eller ve dişler kendimden geçtim. bir daha gelmedi, hayır, bir daha hiç gelmedi ama onunla ben ne zaman istedimse o zaman yattım.
    24. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      “Ne gelir elimizden insan olmaktan başka Ne çıkar siz bizi anlamasanız da Evet, siz bizi anlamasanız da ne çıkar Eh, yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da.”
    25. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      “Müthiş sıkılıyorum. Daha kötüsü, insanlardan soğuyorum galiba. Oysa ben onlarsız, onlara güvenmeden edemem. Ama elimden ne gelir. Sevgiden, yakınlıktan, insanca davranmaktan anlayanlar o kadar az ki. Büsbütün kabalaşmaktansa, uzaklara gitmek daha iyi.”
    26. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      nedenini izah etmek istemiyorum, şu fotoğraf çok ama çok hoşuma gitti; :d
    27. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "tavşansı sıçramalarla bitirsek şu ormanı böylece, niye olmasın? işte bir orman daha... sanki bir gölgeye geldik, yorulduk, acıktık, susadık biraz. ve doyduk, içtik, ayıldık bir anlamda. ayıldık ve sorduk, baktık ki hep ormandayız. kaç kere ölmemişiz, kaç kere sormamışız, bu kaçıncı dalgınlığımız? yani kaç sesli bir evrende; kaç kere yalnız? ne ölmek, ne ansımak! sadece yaşamakla tam öyle gibi.. demeyin! eh, biraz yorulsak da demeyin, sakın ha! yok şu kadar bir şey, insanın sonsuzunda. biz şimdi ne yapsak, biz şimdi ne yapsak? biz işte, biraz bilmiyoruz ya. diyoruz: yaşasak çıkmazları, sevişsek olmayanlarla.."
      0https://youtu.be/rS2jPk9h9OQ?t=2m56s - skender kutuk 05.08.2023 01:32:27 |#4584224
    /