bugün
yenile

    karl marx

    5
    +
    -entiri.verilen_downvote
    Sosyoloji tarihinde pozitivist ve evrimci bakış açısının dışında Karl Marx tarafından ortaya atılan ve tarihsel materyalizm olarak isimlendirilen teorinin önemli bir etkisi olmuştur. Marx, görüneni değil görünenin ardında yatan toplumsal dinamikleri açığa çıkarmayı amaçlayan eleştirel bilim yaklaşımına yakın bir bilim anlayışına sahiptir. Alman filozof Hegel’in bakış açısını örnek alarak onu materyalist bir öze kavuşturduğunu öne süre Marx’a ve onun tarihsel materyalist felsefesine göre insanların varlığını bilinçleri belirlemez aksine toplumsal varlıkları bilinçlerini belirler. Marx’ı katı materyalist olarak adlandırabileceğimiz mekanik materyalistlerden de ayırt eden yönleri mevcuttur. Ona göre insan yaşayabilmek için öncelikle yiyecek, giyecek ve barınacak yer ve benzeri materyal şeyler üretmek zorundadır. Marx’a göre insan da yine insan tarafından ancak toplumsal emek aracılığı ile hem kendini hem de toplumu üretebilen bir sosyal varlıktır. Bu yüzden tarihsel materyalist anlayışı yalnızca bir materyalist bakış açısı olarak değil insanı toplumsal gerçekliğin bir ürünü ve üreticisi olarak ele alan bir kavramlar bütünü olarak kabul etmemiz gerekmektedir. Marx’ın diyalektik materyalist yaklaşımının diyalektik olarak adlandırılan ve Hegel tarafından geliştirilen bir düşünceye dayandığı iddia edilirken Marx’ın diyalektiği Hegel gibi tarihi Hegel’in yaptığı gibi idealist açıdan değil materyalist açıdan kavramak için geliştirdiği/kullandığı söylenebilir. Bu diyalektik materyalist kavrayışta Marx özellikle üretim üzerinde yoğunlaşmış, tarihsel süreç içerisinde toplumsal yaşamlarını üretmek akacıyla üretim sürecine katılan insanlar arasında Marx’ın üretim ilişkileri (mülkiyet ilişkileri) dediği bazı toplumsal ilişkiler gelişir. Üretim ilişkileri üretim araçlarına sahip olmak ile olmamak, bir taraftan karşıt çıkarlara sahip olmak anlamına geliyorken bir taraftan da belirli toplumsal sınıf ilişkilerine denk düşmektedir. Bu konu Marx’ın düşüncesinin en kritik noktalarından birisini oluşturur. Başka bir ifadeyle üretim sürecine katılan sosyal gruplar arasında üretim ilişkilerinden kaynaklanan çıkar farklılıkları ve çıkar çatışmaları oluşur. Bu bakımdan Marx için tarihsel süreç içerisinde ilkel komünal olarak adlandırılan toplum hariç bütün toplumlar üretim araçlarına sahip olan ve olmayan iki temel sınıfa bölünmüş sınıflı toplumlardır. Bu yüzden üretim araçlarını ellerinde bulunduran, ona hakim olan sınıf Marx’a göre siyasal ve benzeri güç çeşitlerini tekelleştirerek toplumda gerçek yönetici sınıfa dönüşür ve güç sahibi olmayan diğer sınıf üzerinde egemenliğini oluşturur. Sınıf çatışmasını toplumdaki diyalektik değişmenin temeli olarak gören Marx’a göre toplumsal sınıf olarak tanımlanan bu iki sınıf arasındaki ilişkileri sömürüye dayalı ve çelişkili ilişkiler olarak tanımlar. Marx toplum analizinde aynı zamanda alt yapı ve üst yapı şeklinde bir ayrıma da gider. Bu ayrımda alt yapı ekonomik yapıdan, üst yapı ise hukuk, siyaset, din, aile ve ideolojiden oluşur. Alt yapı ile üst yapı arasında karşılıklı etkileşime dayalı ilişkiler var olduğu gibi, ekonomik alt yapının siyasi üst yapı üzerinde belirleyiciliği söz konusudur. Egemen sınıf üst yapıyı kendi gücü ve otoritesini meşrulaştırmak ve hükmettiği sınıfı bu konuda idare edebilmek için kullanır ve siyasal, ideolojik, dinsel ve benzeri nitelikteki yapı ve düşünceleri kontrolü altında tutar. Marx bu nedenle bireylerin gerçekliğin asıl doğası hakkında yanlış bilince ve çarpıtılmış bir bilince sahip olduklarını düşünmekteydi. Marx’ta toplumsal değişme kendi ifadesiyle farklı üretim biçimleriyle karakterize edilen diyalektik bir süreç izler. Bu diyalektik değişme sürecine göre toplumsal tarih çelişkiler taşıyan bir süreç olması bakımından her üretim biçiminin kendi içerisinde taşıdığı çelişkiler tarafından başka bir üretim biçimine dönüştürülmesi söz konusudur. Marx’ın en önemli çalışmalarından birisi olan Kapital’de incelenen ve Marx’ın da oldukça büyük bir önem biçtiği kapitalist üretim biçimi de emek gücünün (ücretli emek şeklinde) bir meta olarak alınıp satıldığı metalaşmış ve yabancılaşmış toplumsal ilişkiler dayalıdır. Tüm sınıflı toplumlarda olduğu gibi kapitalizmde de üretim araçlarına sahip olan bir egemen sınıf (burjuvazi ya da kapitalist sınıf) ile üretim araçlarından yoksun bir üreten sınıf (proletarya ya da işçi sınıfı) mevcuttur. Üretim araçlarından yoksun olan proletarya emek gücünü satarak sadece hayatta kalmasına yetecek kadar bir ücret ile yaşamını sürdürmeye çalışırken bir diğer taraftan da ürettiğinin karşılığını tam alamayan işçi sınıfına karşılık olarak artık-ürün mantığı ile ürettirdikleri üzerinden kapitalist sınıfın karına kar katması durumu söz konusudur. Buradan yola çıkarak Marx giderek artan kapitalist düzenin çelişkileri ister istemez çelişkilerin artması sonucu toplumu yine farklı bir toplumsal aşama olan sosyalizme geçireceğine inanıyordu. Marx’ın tarihi farklı üretim biçimlerinin ve üretim ilişkilerinin gelişim tarihi olarak ele alan tarihsel materyalist yaklaşımı sosyoloji biliminin gelişimize son derece önemli katkılar sağlamıştır. Ancak bazı çevrelerce Marx’ın tarihin materyalist açıdan kavranışında ekonomik faktörlere aşırı derecede önem atfetmesi ve çelişkilerle dolu son sınıflı toplum aşaması olarak nitelendirdiği kapitalizmin sonunun bir türlü gelmemesinden dolayı eleştirilere maruz kaldığı söylenebilir. Kaynak
    ... diğer entiriler ...