bugün
yenile

    anlam yükleme sanatı

    2
    +
    -entiri.verilen_downvote
    günümüz birilerine, bir şeylere, olaylara anlam yükleyerek geçiyor. hepimiz birbirimizden farklıyız ama hepimiz aynı şeyleri yaşıyoruz. babamız ölüyor, terk ediliyoruz, sokaktaki dilenciye cebimizdeki bozuklukları veriyoruz ve hatta hepimiz duştayken şarkılar söylüyoruz. aynı şeyleri yaşamamıza rağmen hepimizin farklı olmasının bir sebebi var: hepimiz farklı şeylere karşı değişik yoğunlukta hisler besliyor, değişik boyutlarda anlam yüklüyoruz. işte bu bizi insan kılıyor, işte bu bize yaşadığımızı hissettiriyor ve işte bu hayattan acı da olsa bir tat almamıza sebep oluyor. mesela trafikteki sarı ışık heyecanlandırıyor beni, sokaktaki keman sesi yalnızlaştırıyor ve birkaç kelimenin yan yana gelmesi boynuma ipi geçirip ayaklarımın altındaki tabureye tekmeyi vururken bazıları da susuzluktan çatlayan dudaklara pamukla su veriyor gibi. bizler anlamlar yüklüyoruz ya, mesela kelimelere, bütün iş orada tükenmiyor. o kelimelerin döküldüğü kişi de size bir anlam yüklemediyse dikenden tellerle sıkıca sarar vücudu kelimeleri yahut aksiyse o dikenler bir gül bahçesinin güzelliği olur. anlam yüklemek, kim olduğumuzu belirlemek tamamen bizim kontrolümüzde olduğu gibi dursa da öyle değil. insan kim tarafından ne kadar sevileceğini seçemez, bilemez de. hatta kimi ve onu ne kadar sevdiğini de bilemez. o yüzden sevilen neyse de, seven bile bir 'ah'' eder, geçmişe mümkün olmayan bir yolculuk hayal eder. peki ya buraya yazılan kelimeler? elbet benim için değerliler, elbet içimdekiler bu kelimeler ama vardıkları yer farklı olacak. belki hiç tanımadığım insanlar kalkıp bir sigara yakacak, belki 'hassiktir lan' diyip karşısındaki duvara bir yarım saat öylesine bakacak ve yine belki de tanıdığımı düşündüğüm kişiler umursamayacak yahut görmeyecek bile. neden bazı şarkılar bütün herkesi bir dalgınlığa iterken bazıları kişilerin şahsi hazinesi gibi içinde tuttuğu bir sırdır? bahsettiğim gibi aynı şeyleri yapar, aynı şarkıları dinleriz benzer olaylarda ve yine bahsettiğim gibi herkes farklı anlamlar yüklediği kadar insan, farklı anlamlar yüklediği kadar zengin. o hazineye götüren anahtarlar boy boy, çeşit çeşit. mesela bir şarkı var, ben yıllar sonra bir kızım olduğunda dinlemeyi düşünürken bir ayrılık arifesinde de dinlenir. o şarkı bir hazinedir, ister altından bir anahtarla aç isterse kir pas içerisindeki bir anahtarla. o kapı açılacak, içerideki alınacak lakin içeridekinin sevinç mi olduğuna yoksa hüzün mü: işte ona insan karar verecek. yalnız başına değil ama, insan ve hayatında olan yahut olmayan insanlar karar verecek. hadi, hep beraber hangi nesnelere, kimlere ne anlamlar yüklediğimize bir bakalım. baştan söyleyeyim, işin sonunda darılmaca gücenmece yok ama.. baştan söylüyorum çünkü dünyanızın başınıza yıkılması an meselesi bunu yaptığınızda. ne anlamlar yüklediğiniz kişilerin aslında bundan rahatsız olduğunu ve hatta size kötü bile olsa bir anlam yüklemediğini göreceksiniz. ulan diyeceksiniz, sıfır ne zamandır eksiden küçük oldu. sıfır işte, ne varsa ne yoksa yutup duruyor. değersizliktir sıfır, yaşama sevincini de yutar geceler boyu süren düşünceli saatlerin önemini de. aslında ne değerler verdiğiniz kişinin hayatından çıktıktan sonra hatırlanmayacağınızı bilmek, eskilerden bahsederken anımsanmayacak olmak ve hatta geçen ayları iki cümle ile geçiştireceğini bilmek yıkar geçer insanı.. işte o zaman yeni şarkılar öğrenir, eski bildiklerinize yeni anlamlar yüklersiniz. babanız ölür, çocuğunuz ölü doğar, diktiğiniz çiçeği koparırlar yahut ayrılırsınız. bunlara karşı hiçbir şey yapamazsınız. en iyi ihtimalle bir yeni çiçek dikersiniz ama eskisi yine ölmüştür. hadi anlamlar yükleyelim. sokaktaki kaldırım taşına, köşebaşındaki fırına ve kimsenin uğramadığı caddedeki hayat kadınlarına. çünkü siktiğimin hayatında tek yapabildiğimiz bu.
    ... diğer entiriler ...