bugün
yenile

    asosyal sözlük kürsüsü

    2
    +
    -entiri.verilen_downvote
    “yüz”leşme uzun bir otobüs yolculuğu. akşam. kendimle göz göze geldim camdan yansıyan görüntüde. acılarım, fikirlerim, kahkahalarım, kırgınlıklarım, karşı çıkışlarım, teslim oluşlarım -ve daha ‘sıralaması kolay ve fakat sıraladıkça bayağı duracak’ pek çok şey.- ben. ben’i oluşturan şeyler. seçtiklerim, seçmediklerim, seçtiğimi sandıklarım. maddi ve manevi, fiziksel ve ruhsal, bireysel ve toplums- niçin edebiyat dersinde “paragrafta örnekleme”ye misal bir paragraf yazıyormuşum gibi davranıyorum? sanırım yazmak benim için hep “ödev” kapsamındaydı. daha doğrusu “yaşamak” evet, evet yaşamak. ben ki her davranışım uygun, her duygum mâkul, her fikrim doğru olsun isterim. neden yazıyorum? çünkü kendimi tanıyamıyorum. en çok kendimle tanışmak istiyorum şu hayatta. hep başkalarına öykündüm. başkalarının oluşlarını ve duruşlarını sevdim. pek tabii “kimliksiz” hissettim. -tırnak işaretinden çok hoşlanıyorum sanırım.- yazdıkça diyorum, belki bir şeyler dökülür. bilinçdışım olaya bir el atmak, kendini kabul etmese de bir normlar -kendisineaitolmayan- çemberinin içine hapsolmuş bilincime bir dur demek filan ister kim bilir. bu sene insanları sevmeye başladım. -çok kopuk gidiyor ama doğal akışı bozmak da istemiyorum /bunlarsayılmaz/- sanırım bunun bir zamanlarki en yakın arkadaşımın bana beni “gerçekten” ve “olduğum gibi” sevdiğini zor da olsa kabul ettirdiği anla bir ilgisi var. kendimi sevmeye ne zaman başladım emin değilim, sadece o andan sonra olduğuna eminim. “insanın kendisini sevmek için bile başkasına muhtaç olması can sıkıcı hatta bir miktar aşağılayıcı.” derdim eski ben olsam. aman aman bir gurur bir kibir ki sormayın. pek korkuyorum birine, bir şeye ihtiyacım olmasından. neyse yüzleşelim dedik, yüklenelim değil. bu hâlimin de elbet müsebbibleri var(dı). hadi biraz sosyal medya psikologumsuları edasıyla kendimizle alakalı her şey için çocukluğumu ve ailemi suçlayalım. -ya hep dram dram gitmeyeyim demiştim ama bir espri de patlamaz ki şimdi.. neyse sevgili okuyucum -ay çok kibirli hissettirdi ya ben kimim seni sahipleneceğim /satınalmıyorumenazından (hayırhayvandademekistemedimsana)/ öhöm, sevgili bunu okuyan “sen ışıl ışıl bir…” ahahah şaka şaka <3 devam ediyorum- öyle derin travmalarım, yaralarım yok. her türk genci kadar örselenmişimdir aile hayatında. ama son zamanlarda okuyup pek bir sevdiğim -ki louis sayesinde okumuştum buradan da teşekkürümü edeyim- erich frommcuğumun “sevme sanatı”ndan sonra bazı ufak şeylerin farkına varmaya başladım. kitap bir anahtar gibi deriiin dehlizlerimdeki ufaklıksal bütün problemlerimin kapısını açmadı elbette, bir adım oldu farkındalığa. okuduktan sonra pek çok şeye farklı gözlerle baktım. tam olarak neyi, nasıl tetikledi; neresinden bu kadar etkilendim bilmiyorum ama iyi ki okumuşum diyorum dönüp baktığımda. kesin olarak söyleyebileceğim şeylerden biri sevgiyi çok yanlış biliyor olmammış. -kitap yanımda değil, bilahare eklenmesi gereken alıntıları eklerim diye ümit ediyorum- sevmek anlık bir his yoğunluğu değil, sevmek aktif bir eylem/çaba gerektiren bir süreç. (şöyle ki benim yorumumla harmanlanmış olarak devam ediliyor, sadece fromm beyefendiye sadık kalınmayacaktır. bilgilerinize..) hatta sevmek bir “seçim”. bununla yüzleşmem zor oldu. sevgi ve aşk kavramlarına uzak olmam, bunları karıştırmam, romantik bir ilişkide birisini seçmek zorunda olduğumu düşünmem falan filan zaten her şeyi daha da karmaşıklaştırıyor. bir de şöyle bir durumum var ki: “daha çok hissedebilmek isterdim; daha içli ağlamayı, merhametten içimin titremesini, birisinin bir damla gözyaşına dünyaları yakacak raddeye gelmeyi, birini kendimden çok çok öncelemeyi, bir mazlumun çektiği acının uykularımı kaçırmasını, derin bir huşu duyabilmeyi isterdim. ama yürek değil taş sanki. her kahkahamda ufak zelzelelerle çatırdayıp bir türlü unufak olamayan ve fakat gözümden akan hiçbir damlanın da bir türlü yumuşatmaya kabil olamadığı gönlüm. andolsun ey kalbim, seninle hesaplaşacağım.” demiş bulunan bir insanım yanii maalesef hissel mevzulara biraz uzağım. kitapta da söylendiği gibi “e biz bunu anlatıyoruz da bu öyle teoride kalacak bir şey değil yani yaşamak lazım, uygulamak lazım” bu uzaklığı da entj ve 8w7 olmama bağlamadan önce sevgili anneciğimi anmak isterim. -ay tabii ki çocukluğa da ineceğiz, vallahi bırakmamm!- ben sürekli “zor” bir çocuk olduğumu duyarak büyüdüm. bu kadar aslında :d bana verilen sevgi hep bana rağmen verilmiş gibi hissettirildi bana. (3 kez “bana” hoş durmadı ve narsisist değilim, inanın ya da inanmayın önemli olan benim ne düş-) biraz agresif bir çocuktum kabul ediyorum. öfkeliydim, çok hızlı tepki veriyordum. sanki ben asitle doluydum da insanların her sözü mütemadiyen yağmur olup yağıyordu üstüme. -otobüs çok titriyor, midem bulandı- bu öfkemin sebebi neydi, bilmiyorum. yukarıda öfkeli bir çocuktum demişim. esasında çocukluğumu hatırlamıyorum. çok hareketli olduğum, duvara tırmandığım, ay pek bir sorumluluk sahibi olduğum, adeta bir “cadı” olduğum dışında insanlardan da bir şey duymadım. çocukluk değil ergenlik diyelim. ki kim o rezil çağlarda saçma sapan, yersiz, kaynağı belirsiz bir öfkeye sahip değildi ki hem direkt hayata hem tek tek her şeye karşı? bilmiyorum annemin zihnime kazınan bazı ifadelerini abartılı buluyorum. bu konuyu geçmek istiyorum. kendimi haklı çıkartmaya çalışıyor gibi hissettim ki manipülatifliğini ilişkimizin sona ermesinden çok sonra fark ettiğim bir “arkadaş”ımın da dediği gibi: “her cümlemiz bir manipülasyon, her şeyi karşımızdakini kendi fikrimize ikna etmek amacıyla söylüyoruz. ‘şu gömlek güzel’ demem dahi, evet” gayet açık da söylemiş yani tamamen benim salaklığım.. yoruldum, üslubumla sizi de yordum sanırım. ilk uzun (kime göre neye göre yani bazılarınıza için çerez bile sayılmaz gerçi) yazımı yazmış gibiyim. başladığım yerde miyim acaba bir iki dk verin bu kadına konuşamaz dili tutuldu.. yok yok, tutulmadı. direkt böyle düzenlemeden paylaşsam size ayıp etmiş olur muyum diye düşünüyorum? ama ilkin günahı olmaz.. dimi? peşinen özür dileyerek paylaşıyorum yazı şeysinde herhangi bir kategoriye sokamadığım cümleler bütünümü. “denememsi” diye başlık açıp atasım var da formata aykırı olur mu diye de düşünmüyor değilim. başlık seçmek de zor olacak ama bu sizi hiç alakadar etmiyor tabii. gittim. teşekkürler..
    ... diğer entiriler ...