emek ege'ye konuk olduğu programın 1. bölümünü az evvel izledim. keşke şansal büyüka da olsaydı şu programda. bilen bilir, o da büyük ersuncudur. hatta keşke direkt ben de olsaydım, birkaç net soru sormak isterdim bazı vasatlar hakkında :d
80'li yıllarda futbolda plasebo etkisini kullanarak maç kazanmak nasıl bir taktiktir ya hu dhasjkdhfaskd
1. bölümde fb dönemine değinmediler. ama hocamı tek programa konuk almaktansa en az iki programa konuk almak en makul olanı zaten. tek sıkıntı; haftaya kadar nasıl bekleyeceğim onu düşünüyorum :/
2. bölüm alev alev olacak belli
olmazsa olmaz mutabakatlar ve gençlerbirliği döneminde büyük takımlar yürüsün diye hakemler tarafından sana çelme takılması konularına değinmen az ama öz olmuş. mili takım sonrası alman bir takımdan teklif aldığını ama son anda o işin olmadığını da öğrenmiş olduk. keşke olsaydı...
"hiç kimsenin dikmediği elbiseyi diktik."
ağzına sağlık hocam.
not: ali'cim bana soracak olursan haftaya twitter'a falan hiç bakma. norveçliler olarak yine ağzımıza geleni söyleriz muhtemelen :d
---
spoiler ---
şöyle bir düşünün; g.birliği, lizbon ya da parma'da bulduğu adil hakem düdüklerini herhangi bir istanbul deplasmanına çıkarken umabiliyor mu? veya gaziantep, roma ile mücadele ettiği 180 dakikadaki yönetimi geçmiş yılların lig maçlarında bulabilse, bugüne kadar çoktan şampiyonlar ligi tecrübesi edinmiş olmaz mıydı?
üç istanbullu'dan ilkinin, 100. yılında hedeflediği şampiyonluğa ulaştığını gördük. diğerlerinin de aynı "hoş rastlantıyı" yaşamak için ağız şapırdatarak hazırlandığını biliyoruz. böyle bir ortamda, seyircisi az, medyada desteği sıfır mütevazı bir ankara kulübünün çıkıp, uefa kupası'nda oynadığı 7 maçtan 5'ini kazanması, 2'sinde berabere kalması, üstelik de bu sonuçlan haziran'daki euro 2004'ün en iddialı ülkelerinin (ingiltere, portekiz, italya ve nihayet ispanya) temsilcilerine karşı alması nasıl anlatılabilir? galiba en iyisi, g.birliği'ne "bataklıkta açan çiçek" demek...
13 mart 2004, yiğiter uluğ
---
spoiler ---