bugün
yenile

    beklemek

    3
    +
    -entiri.verilen_downvote
    akıldaki çiçeği sulayıp gerçeklikte bir yerde yeşermesini temenni etmek gibidir. yorucudur, yıpratıcıdır. duygularına hakim, onların ne anlama geldiğini, kendi ve çevresindeki gerçekliğe nasıl tesir edebileceğini bilen bir kimse için oldukça yıkıcı bir gerçekliktir. ki sonucun malum olduğunu kısa süre içerisinde anlar ve akıldaki çiçeğin dikenlerine dikkat ede ede onu yeşertmeğe de uğraşır unutmayı nankörlük bilen insan. çiçeği diri tutmak, onu unutmamaktan geçer ama bahçıvan bilir ki ne başında durmakla ne habire onu sürekli sulamakla (kısaca hatırlamakla) çiçek ne daha çiçek olur ne de ömürlük terbiye edilir. beklemenin sonucu öngörülebilir iken en azından aklında yeşertmeğe çalışır insan. insanlarını sever, onları ne tenzih ne rencide eder; yaşatır bir başka gerçeklikte. bir yandan da bunu yaparken çiçeğin kendisini büsbütün sarmamasını, dikenlerin orantısız büyümemesini ister. nafile, akılda yeşertmeğe uğraşılan çiçek akıla mantığa ne tezattır ki vahşileşir. vahşi, medeni denilen leş kelimeden iyidir ama terbiyeden mahrum olmasa keşke. keşke tabi. der tabi. keşke tabi. göğsü bir çiçek mezarlığına dönmüşken bu erdemli bahçıvanın terbiye şibumisidir bahçe sanatının. gözü üstündedir ama her zaman onu görmez. tıpkı hakim olduğu elinin sol eli olduğunu bir iş yapmak üzereyken kendine hatırlatması gerekmediği gibi, akılda tutulmaz ama unutulmaz da. eklemlenmiştir. hayat böyledir. terbiye bir durum değil durum ya da olaya ilişkin üsluptur. diken orantısız büyür, çiçek çevreye sarar, bahçıvan da terbiye etmeye devam eder. bahçıvanın göğsündeki çiçek mezarlığı böyledir de bu adamın pijama giydiği, sigara içtiği kahvaltı ettiği, metroda insanlarla beraber seyahat ettiği gerçekliğe değinecek olursak... akıllıdır, anlam yüklemez cam kenarına gelen bir çift güvercine, apartman boşluğuna gelen kediye, bahçede kitap okurken sayfanın arasına düşen bir kuş tüyüne... akıllıdır, akıllıdır da... insanların, bahçesini anlamayışını, sürekli bir şeylerin üstesinden gelme, kişisel gelişim, pazarlık ve rekabet dünyasında o kadar tecrübe etmiştir ki 'realizmin tokadını yemiş bir idealist' gibi ufak bir anlık da olsa sanki çiçeklerinden bahsetmeye gelmiş gibi bakar kedinin miyavına, güvercinin ürkek bakışına, tüylerin dizilimine ve renklerine. o kadar ufak bir anlıktır ki çırpınmak gibidir. g kuvveti yemek gibidir. neredeyse hiç hareket etmez bir vaziyetin duraksaması, şuurdan hayalperest bir kopuşu bilincin ivedilikle kesmesi gibi insanı kendi içerisine çakar. bir ürperti gibi. tıpkı sisifos'ta kayanın aşağı yuvarlandığa an bilincine kavuşması, aydınlanması gibi. aydınlanmak. meh. zirzop bir kelime ama... o an aydınlanmasını yaşayan kimsenin bakışının mutluluk barındırdığına inanmıyorum. bu aydınlanmak, üzgünüm dostlarım, bir saygın kararmaktır ki insanın kendi mutluluğuna giderken kendi ayağına takılabilen bir canlı olabilişinin de örneklerindendir. beklemek, bekleyen kişinin bizatihi kendi özünü teşkil eden şeylere dair değil; bunun farkındalığıyla daha dikkatli daha iyi bir bahçıvan ve daha büyük dikenleri ve çiçekleri olan bir bahçe devinimi. beklemek, kendimizi unutuşun hatırlatıcısı gibi ama bu kırık hayali kendimizle suratımıza çarpar. 'realizmin tokadını yemiş bir idealist' trevanian / inci sokağı
    ... diğer entiriler ...