bugün
yenile

    ezansız semtler

    21
    +
    -entiri.verilen_downvote
    ezan sesleri kısılsın kampanyası başlığının anımsattığı.. t: 23.04.1922 tarihli, tevhîd-i efkâr gazetesi'nde yer alan yahya kemal beyatlı yazısı. keza kendisinin "ezân-ı muhammedî" şiiri de ezana dair oldukça değerli bir eserdir. --- spoiler --- kendi kendime diyorum ki: şişli, kadıköy, moda gibi semtlerde doğan, büyüyen, oynayan türk çocukları milliyetlerinden tam bir derecede nasip alabiliyorlar mı? o semtlerdeki minareler görülmez, ezanlar işitilmez, ramazan ve kandil günleri hissedilmez. çocuklar müslümanlığın çocukluk rüyasını nasıl görürler. işte bu rüya, çocukluk dediğimiz bu müslüman rüyasıdır ki bizi henüz bir millet hâlinde tutuyor. bugünkü türk babaları havası ve toprağı müslümanlık rüyası ile dolu semtlerde doğdular, doğarken kulaklarına ezan okundu, evlerinin odalarında namaza durmuş ihtiyar nineler gördüler, mübârek günlerin akşamları bir minderin köşesinden okunan kur'an'ın sesini işittiler; bir raf üzerinde duran kitabullah'ı indirdiler, küçücük elleriyle açtılar, gülyağı gibi bir ruh olan sarı sahifelerini kokladılar. ilk ders olarak besmeleyi öğrendiler; kandil günlerinin kandilleri yanarken, ramazan'ların, bayramların topları atılırken sevindiler. bayram namazlarına babalarının yanında gittiler, camiler içinde şafak sökerken tekbirleri dinlediler, dinin böyle bir merhalesinden geçtiler, hayata girdiler. türk oldular. bugünün çocukları büyük bir ekseriyetle yine müslüman semtlerde doğuyorlar, büyüyorlar, eskisi kadar derin bir tahassüs ile değilse bile yine müslümanlığı hissediyorlar. fakat fazla medenileşen üst tabakanın çocukları ezansız semtlerde, yani alafranga terbiye ile yetişirken, türk çocukluğunun en güzel rüyasını göremiyorlar. bu çocukların sütü çok temiz, hilkatleri çok metin olmalı ki ileride alafranga hayat türklüğü büsbütün sardıktan sonra milliyetlerine bağlı kalabilsinler, yoksa ne muhit, ne yaşayış, ne semt hiçbir şey bu yavrulara türklüğü hissettiremez. ah! büyük cedlerimiz! onlar da galata, beyoğlu gibi frenk semtlerine yerleşirlerdi, fakat yerleştikleri mahallede müslümanlığın nûru belirir, beş vakitte ezan işitilir, asmalı minâre, gölgeli mescid peyda olur; sokak köşesinde bir türbenin kandili uyanır, hâsılı o toprağın o köşesi imana gelirdi. beyoğlu'nu ve galata'yı saran yeni yapıların yığını arasında o mescidlerden, o türbelerden bir ikisi kaldı da gördük ki cedlerimiz kefere frenk mahallelerinin toprağına böyle nüfuz ederlerdi. biz bugünün türkleri bilakis şişli, nişantaşı, kadıköy, moda gibi küçücük bir şehri andıran yerlere yerleştik, fakat o yerler müslüman rûhundan ârî, çorak ve kurudur. bir üsküdar'a bakınız bir de kadıköyü'ne. üsküdar'ın yanında kadıköy tatavla (kurtuluş)'yı andırır. eski türklerin ruhları ile yeni türklerin ruhları arasındaki farkı anlamak isterseniz, bu son asırda peydâ olan semtlerle, istanbul içlerini mukayese ediniz. medenîleştikçe müslümanlıktan çıktığımızı tabiî ve hoş gören eblehler uzağa değil, balkan devletlerinin şehirlerine kadar gitsinler. görürler ki baştanbaşa yenileşen o şehirlerin her tarafında çan kuleleri yükselir. pazar ve yortu günleri çan sesleri işitilir. manzara halkın dinini ve milliyetini hatırlatır. o şehirler bizim yeni semtlerimiz gibi milli ruhtan ârî değildirler. artık türk milletinin ruhu bir râyiha gibi uçtu mu? hayır, büyük bir kütlede yine o ruh var, fakat biz son nesil bir sürü gibi, büyük kafileden uzaklaştık, kaybolduk, fakat daha uzağa gitmeyeceğiz, yeni tarzda yaşayışla cedlerimizin diyânetini mezcedip (bir araya getirip, kaynaştırıp) bizi bu çoraklıktan, bu karanlıktan, bu ufûnetten (kokuşmuşluktan) kurtaracak mürşidler, şâirler, edipler, hatibler, yetişmedi, fakat gayet tabii bir revişle (gidişle) büyük kafileye, kendi kendimize döneceğiz. dinsizliğin, kayıtsızlığın aksülameli başladı bile. çocukluktan beri diyânet yolundan ayrılmamış olan kardeşlerimiz, bizim gibi rücû hislerini itiraf edenlere henüz inanmıyorlar. onlara tamamiyle ilticâ edeceğimiz zaman da bizi birden tanımayacaklar. çünkü onlardan çok ayrı ve uzak düştük. dört sene evvel büyükada'da oturuyordum, bayramda bayram namazına gitmeye niyetlendim, fakat frenk hayatının gecesinde sabah namazına kalkılır mı? sabah erkenden uyanamamak korkusu ile o gece hiç uyumadım. vakit gelince abdest aldım, büyükada'nın mahalle içindeki sâkit (sessiz) yollarından kendi başıma câmiye doğru gittim. vaiz kürsüde vaaz ediyordu. ben kapıdan girince bütün cemaatın gözleri bana çevrildi. beni, daha doğrusu bizim nesilden birini, camide gördüklerine şaşıyorlardı. orada o saatte toplanan ümmet-i muhammed, içine bir yabancının geldiğini zannediyordu. ben içim hüzünle dolu, yavaş yavaş gittim. vaazı diz çöküp dinleyen iki hamalın arasına oturdum. kardeşlerim müslümanlar bütün cemaatin arasında yalnız benim vücûdumu (varlığımı) hissediyorlardı. ben de onların nazarlarını hissediyordum. vaazdan sonra namazda ve hutbede onların içine karışıp muhammed sesi kulağıma geldiği zaman gözlerim yaşla doldu. onlarla kendimi yek-dil, yek-vücut olarak gördüm. o sabah, o müslümanlığa az âşinâ büyükada'nın o küçücük camii içinde, şafakta aynı milletin ruhlu bir cemaati idik. namazdan çıkarken kapıda âyândan reşid akif paşa durdu. bayramlaşmayı unutarak elimi tuttu: "bu bayram namazında iki defa mes'udum. hamdolsun sizlerden birini kendi başına camiye gelmiş gördüm! berhudâr ol oğlum, gözlerimi kapamadan evvel bunu görmek beni mütesellî etti!" dedi. hem geldiğimi, hem de bayramımı tebrik etti. yanındaki eski adamlar da onun gibi tebrik ettiler. bu basit hâdiseden pek samîmi olarak haz duydular. o sabah gönlüm her sabahtan fazla açıktı. biz ki, minâreler ve ağaçlar arasında ezan seslerini işiterek büyüdük. o mübârek muhitten çok sonra ayrıldık. biz böyle bir sabah namazında anne millete dönebiliriz. fakat minâresiz ve ezansız semtlerde doğan, frenk terbiyesiyle yetişen türk çocukları dönecekleri yeri hatırlamayacaklar! --- spoiler --- . ilk cümledeki konuya dair birkaç şey söylemek istiyorum; falanca yerdeki x cami kulak tırmalayıcı seviyede bile olsa civarına rahatsızlık veriyorsa, ahaliden oy birliği alınarak o ezanın ses seviyesi azaltılabilir. ancak bu önermeyi tüm yurt için istemek, ezanın tüm yurtta daha da şiddetli halde okunmasını talep etmek kadar yanlıştır. mehmet akif "doğrudan doğruya kuran-ı kerim'den alıp ilhamı, asrın idrakine söyletmeyiz islam'ı." der. - (#2068471) ve fakat aynı akif "ezanlar" şiirini yazmıştır... bu şiiri bilmiyorsanız bile akif'in şu dörtlüğüne kesinlikle aşinasınızdır; "rûhumun senden ilâhî şudur ancak emeli: değmesin mâbedimin göğsüne nâ-mahrem eli; bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli, ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli." zira akif farkındadır; ezan sadece bir çağrı değildir, devasa bir nimettir. akıllanmaz insanoğluna her defasında en gerçeği ikaz eder, bizi biz yaparak aynı kubbenin altında toplar ve toplum haline getirir, bu coğrafyaya imza atarak yurda ruh verir. . yaşadığınız herhangi bir depresyonda size en çok eşlik eden şarkı, geri kalan hayatınız boyunca sizin için özel bir yere sahip olacaktır. ne zaman o şarkıya denk gelseniz o süreç gözünüzde canlanacak, belki tüyleriniz diken diken olacak, geçmişten feyz/ibret alarak yolunuza devam etmenin kemaline ereceksiniz. ezan bizim için böyle şeydir. bugün osmanlı'nın ayak bastığı çoğu yerde ezan türk makamlarıyla okunur. ezana bizim kadar itina ve hizmet eden başka bir millet daha yoktur. biz şehadet getiren türklük tarihimiz boyunca acısıyla tatlısıyla ne yaşadıysak ezana sığındık, ezanla soluduk, ezanla ezan için hayatta kaldık. onun bizdeki sirayetini, sosyokültürel önemini sadece biz değil, hala daha "türk" diyerek "müslümanları" kast eden tüm avrupalı başta olmak üzere herkes çok iyi bilir. "denildi mi bir yerin adına türk beldesi, gözüm albayrak arar, kulağım ezan sesi..." vaziyet buyken, ezandan vazgeçmeyi tartışmaya açmayı geçtim; ezanın bize sağladığı tüm değerlerin/etkilerin idrak edilememesi korkunç bir şuursuzluktur. sizin varmak istediğiniz netice ise her şeyden daha da korkunç. daha hayati bir meselemiz yokmuş gibi konu ille de ezandan taviz vermeye geliyorsa, bize düşen şey bu sefer sarı öküzü vermemektir. (bkz: zulmü alkışlayamam) . edit: makamlara dair; recep uyar bu da analizi şahsen en sevdiğim ise şudur; link . 2 yıl sonra gelen edit: (#4633262)
    4"avrupa hristiyanlaşmamıştır, hristiyanlık avrupalılaşmıştır." diyen özel'e kulak kabartmak lazım. islam'ı araplaşmaktan kurtarmak isterken avrupalılaşmamak lazım. islam güncel şartlara ayak uyduracak kudrete sahiptir, dikkatli bir şekilde özüne dönmelidir. tüm mesele bu aslında. - louis froziel 16.04.2021 21:39:13 |#4142404
    2eline sağlık louis, günün ve mevzunun en güzel en kıymetli girdisi olmuş. yine kalemini konuşturmuşsun. her cümlene katılıyorum, çok teşekkürler. - kıpçak bey 16.04.2021 22:38:00 |#4142459
    1her kim ki islam'ın bekasını düşündüğünü iddia ediyor; gayesi mümin sayısını arttırmak olmalı, müslüman sayısını değil.. ama görüyorum ki her cenahtan birileri bu dini gevşetmenin, araplaşmış islam'a karşı çıkarken avrupalılaşmış islam'ı iktidar yapmanın peşine düşmüş. sizler bu dini gevşete gevşete birçok insanı müslüman yapabilirsiniz. ama mümin sayısında bir artış olmaz, aksine azalma olur. velhasıl; ezandan taviz vermek mümin sayısında hiçbir vadede artış sağlamaz. (eyvallah kıpçak :d) - louis froziel 16.04.2021 23:45:52 |#4142525
    butun yorumlari goster (4)
    ... diğer entiriler ...