bugün
yenile

    sultan süleyman

    2
    +
    -entiri.verilen_downvote
    Rivayet odur ki; Yavuz Sultan Selim Han Mısır’ı fethettiğinde bir müddet orada kalır. İdareyi eline alıp kendi hâkimiyetini yerleştirmek için bu elzemdir. İstirahat ettiği otağını süpürüp temizleyen, yemeğini yapan Mısırlı bir cariye vardır. Yavuz Selim Han sabah erkenden çıkınca, cariye gelir, akşama kadar çadırı temizleyip yemekleri hazırlar, çıkıp gider. Akşam olunca da Yavuz Selim Han otağına döner. Cariye nasıl olduysa birkaç defa Yavuz Sultan Selim Hanı uzaktan görür ve ona sırılsıklam âşık olur. Lâkin bu ümitsiz bir aşktır. Zira bir tarafta koskoca Cihan Padişahı Halife-i Rûy-i Zemin, diğer tarafta esir bir cariye... Fakat cariyenin aşkı dayanılmaz boyutlara ulaşır ve kalbine sığmaz olur. Gece gündüz onu düşünür. En sonunda Halifeye açılmaya karar verir. Lâkin bu işi bir türlü becerememektedir. Aradaki uçurum cariyeyi iyice çıkmaza sokar ve kararsız hale getirir. Bir yandan aşkının dayanılmaz baskısı, diğer yandan aradaki devâsâ farkın kendine mâni olması arasında kıvranıp durur. Çok bocalayan ve nefsine de söz geçiremeyen cariye, Halifenin karşısına çıkma cesaretini kendinde bulamadığından, yazıyla ilân-ı aşk etmeye karar verir. Ve üç kelimelik bir not yazarak Halifenin yatağına bırakır. Kâğıtta sadece üç kelime yazılıdır: "Derdi olan neylesin?" Akşam çadırına gelip de yatağının üzerinde küçük bir kâğıt parçası bulan Yavuz Sultan Selim Han, kâğıdı okuyunca bu notu yazanın, çadırını süpüren cariye olduğunu anlar. Ve kâğıdın arkasına cevabını yazar: "Derdi neyse söylesin." Kâğıdı aynı yere bırakır. Sabah olunca da çıkıp gider. Bir müddet sonra cariye temizlik için çadıra geldiğinde ilk iş olarak kâğıdı arar, bıraktığı yerde duruyor bulur. Kaparcasına alıp okuduğunda heyecanı bir kat daha artar. Halifenin cevabından cesaretlenen cariye, kâğıdı çevirip dünkü notunun altına şu cümleyi ilave eder: "Korkuyorsa neylesin?" Akşam olur. Halife çadıra döner. Yazılanları okur ve tekrar cevap yazar: "Hiç korkmasın söylesin." Sabah bu cevabı okuyan cariye artık kararını vermiştir: Aşkını bu akşam halifeye söyleyecek; "Ne olacaksa olsun artık!" demektedir. Ve o gün temizliği bitirdiği halde gitmez. Yavuz Sultan Selim Han, akşam otağına dönünce cariyeyi kendisini bekler bulur. Cariye, Halifeyi görünce hemen ayağa kalkıp temennâ eder, hürmetle durur. Yavuz Selim Han "Buyurun, sizi dinliyorum" deyince, cariye bütün cesaretini toplamaya çalışırken, titreyen bedenini gizlemek için elleriyle dirseklerini tutarak kollarını kavuşturur. Heyecandan yüzü kıpkırmızı olmuş, boncuk boncuk ter içinde kalmıştır. Kalbi yerinden fırlarcasına, ürkek ve mahcup bir sesle "Efendim" der. "Cariyeniz, size..." ve cümlesini tamamlayamadan oracıkta yığılıp kalır. Kalbine sığmayan aşkını söyleyemeden ruhunu teslim eden cariyenin, bu tertemiz aşkı karşısında koca Halife gözyaşlarını silerek etrafındakilere şöyle der: "Gerçek muhabbeti şu cariyeden öğrenin. Zira âşık, mâşukunun yolunda olur ve o yolda icap ederse ölür!" "alıntı" cennete gittiğim zaman bu sahneyi izlemek istiyorum.(bkz: yazarların hayalleri)
    ... diğer entiriler ...