bugün
yenile

    1984 diye bi kitap var bizim türkiye'yi anlatıyor amk

    9
    +
    -entiri.verilen_downvote
    Hazır gelmişken bu başlığa bir entry daha gireyim istedim ilk entrydeki şeyler üzerinden ufak bir savunma yapıcam çünkü favori kitabım olmasa da seviyorum yani bu kitabı. Daha çok Cesur Yeni Dünya'cıyım ben. Mevcut siyasi ablukadan son beş senede aşırı derecede bunalmış bir insan olmama rağmen 1984 okuyunca/anılınca aklıma Türkiye gelmiyor. Bu kafa gerçekten ilginç. Sovyetlere falan işaret ediliyor bunu falan anlıyorum ama dümdüz anaaa aynı ak parti amk yaklaşımı hakikaten çok sığ. Kabul. Doğal olarak totaliter rejimlerin doğal sonuçlarının nerelere kadar uzandığına ciddi yer verildiği için ve bana göre özellikle 15 temmuz 2016 tarihinden itibaren Türkiye'nin totaliter bir yönetime sahip olduğu aleni olduğu için kimi noktalarda bunu görüyoruz da kitaba bu açıdan bakmak haksızlık olurdu. 16 yaşında ergenler için "çok iyi kitap" iddiasını da yeni türemiş bir kompleks olarak görüyorum. Ortalama her okurun anlayıp sevdiği bir şey illaki sığ bir kitap olmak zorunda değil. Ben bu geyikten çok sıkılıyorum. Hem sıkıcı, hem komik hem de absürt yani. Bu kitap bunu hak etmiyor kesinlikle. İyi bir distopya okuruyum. Özellikle 20. yüzyılda kaleme alınmış ve klasikeşmiş bütün distopyaları okumuşum. Zaten çok yeni bir tür olan distopya roman furyasının en derinlikli ve en nitelikli eseri şeksiz şüphesiz 1984'tür. 16 yaşla falan da alakası yoktur. Hatta mümkünse ilerleyen yaşlarda tekrar tekrar okunabilecek bir kitaptır. Bu türde kendisinden daha başarılı, daha edebi, daha iç tutarlılığa sahip kitap var mı emin değilim açıkçası. Bu alanda benim zirvem cesur yeni dünya ama yine de 1984'ün bu başarısını ve kesinlikle zamansız bir roman olabilmesini taktir ediyorum. Açın bakın mesela. Bu edebi külliyatın üzerine inşa edilmiş daha modern romanlara ve yazarlara bakın. Bu alanın yaşayan son sahibi Margarat Adwood'tur mesela. "Damızlık kızın öyküsü" romanı bir feminist distopyadır. Tanımı itibariyle çok çekici bir roman olabilirdi. Gidin okuyun 1984'ün yakınına bile yaklaşamaz. Kitabın 2 sezon dizisini çektiler ve çok güzel gözüküyor ama kitabı öyle değil. Son 15-20 yılda yazılanlar zaten Hollywood klişeleriyle dolu olduğu için alayının filmi çıkıyor ve tüketilip bir kenara atılan işler. Ursula Le Guin bu alanda önemli bir isimdir yine. Mülksüzler'i de çok sevmeme rağmen roman yapısı bağlamında felaket yavan geliyor bana. Yetmiyormuş gibi sıkıcı da. 1984 zamansız, evrensel bir dil yakalamış, gayet derinlikli ve detaylı bir distopik evren yazılmış ama buna rağmen sıkıcı olmamayı da başarmış bir kitaptır. Zor bir denge bu. 1984'ün tahtının bu kadar sağlam olmasının sebebi kitlelerce tutuluyor olmasından dolayı değildir. Tam bir roman olmasından kaynaklıdır. Akıcıdır, sürükleyicidir, klişeler içerir ama yavan değildir, yeni ve yerinde kavramlar icat edilmiştir, sert bir dönem eleştirisidir ama zamansız olguları da eleştirir. Kurduğu dünyayı bir romanda olabilecek kadar detaylandırmayı kotarabilmiştir. Bu listeyi daha da uzatmak mümkün. Ve en önemlisi orijinaldir. 1984'ün selefleri olarak "biz" romanı gösterilir mesela ama yetersiz bir tutum bu. 1984, bütün distopyaların gerçek selefidir. Bu türün mucidi bana göre George Orwell'dır. Bu işin nasıl olacağını göstermiştir. Dil ve dilin işlevi konusuna kendisi kadar değinebilen başka bir distopya romanı var mı bilmiyorum. Kitlesel buhranlar, kitlenin içindeki bireyin psikoz hali, totaliter rejimler, hizipçilik, gözetim toplumu ve totaliter rejimlerin arkaik reflekslerini kendisi kadar tahlil eden insan sayısı azdır. Bunları bir romanda bu kadar nitelikli eritebilmek ise başka bir yetenek meselesidir. Gustave Le Bon'un harika bir kitabı var: Kitleler psikoloji. 1984 okuyanlar bu kitabı okuduğu zaman Orwell'ın wiston üzerinden anlattıklarının ne kadar başarılı tahliller olduğunu daha iyi fark edecektir. Şöyle bir geyik görmüştüm: "İki insan yeterince uzun tartışırsa taraflardan birisi muhakkak bir yerde Nazi almanyasından örnek verecektir." Böyle bir taşak malzemesi varmış yani. Çok hoşuma gitti. Biraz iğneleyici ama doğru da bir yerde. Ama şöyle bir doğruluk payı var; Nazi almanyası ekseninde yaşananlar tarihte eşine az rastlanabilecek komplekslikte bir içeriğe sahip. Konunu bir yerden sonra buraya bağlanması biraz da bu yüzden. Tıpkı bunda olduğu gibi 1984 de benzer bir etki yaratıyor. Kendi içindeki kompleks başarısı ve bunun yanında kitlesel bir beğeniyi yakalamış olmasından mütevellit 1984 yıllar boyu güncelliğini koruyacaktır. Bu bir klişe olsa da bu klişe 1984'ün başarısını perçinleyen bir klişe. Eğer yeri geldiyse ve daha iyi bir örnekle karşılaşmamışsam kimin tetikleneceğini kimin beni küçümseyeceğini umursamadan 1984'ü "satarım" ben. Satmak da ne demekse artık. Onu da anlamış değilim. Siz evinizde bir şeyler okuyup okuyup ortamlarda bu yolla kendi pr'ınızı yapıyorsanız eğer bu, zaten 1984 klişesinin kurbanı olmaktan çok ama çok daha talihsiz bir ruh hali. Kitap ihtiyaç halinde okunur, ihtiyaç halinde bahsi açılır. Dur şunla iki caka satayım denilen bir ortamınız varsa uzaklaşın zaten ordan. Suç ve Ceza meselesine değinip konuyu dağıtmak istemiyorum ama bir insanın favori kitabı kitabın niteliğinden, hatta okurun niteliğinden neredeyse bağımsız bir olaydır. Duygusal ve subjektif bir bağdan kaynaklanır daha çok. "favori kitap=okuduğum en iyi kitap" gibi bir ilişki pek doğru değil. Artık "küçük prens" de popüler kültür ikonu olduğu için kim samimi kim değil belli olmuyor ama gerçekten bu kitabı favori kitabı olan insanların bu kitapta bulduğu şey nitelik değil de daha başka şeyler sanki. Suç ve Ceza da favori kitap olur yani. İsterse 5bin kitap okumuş olunsun. "Borges sekseninde" okudunuz mu mesela? Adamı pek sevmedim ben. Ama inanılmaz saygın bir entelektüel. Herifin hayatı boyunca okuduğu kitaplar o kadar az ki. Tuttuğu kitapları tekrar tekrar okuyan bir tip. Okurluk çeşitlilik arz eden bir şey. Tek bir okur tipi yok. (neyse ki!) 1984'ün başına gelenler kültür sanat alanının vahşi bir tüketim arenasına dönüşmesinden kaynaklandığı için birçok şeyin başına geliyor. Film, dizi, kitap vs. Fark etmiyor. Ne peki başına gelen şey? "Popüler olan her şeye bok atma dürtüsü" İlginç bir mesele aslında bu. Popüler olan her şey muhtemelen vasat üretimdir demek mümkün bence de. Ama işte 1984 gibi istisnalar var. İşin komiği insanların kitlelerin arasında kaybolup gitmemek adına popüler olan şeylerden uzaklaşma dürtüsü var. Kendilerine yakıştıramıyorlar herkesin okuduğu şeyi okumayı. 16 yaşında ergenlerin "marka takıntısı" meselesine benziyor bu durum. Ergenlikle beraber gelen "benlik bilinci" heyecanıyla herkesin giydiği 30 liralık donu kendisine yakıştıramıyor haspam. Ondan ötürü zar zor geçinen anasını babasını darlayıp "marka" kıyafetler giymek istiyor. Herkesin kolaylıkla ulaşamayacağı şeylere ulaşıp kendisinin özel olduğunu hatırlatıyor. En azından benim ergenliğim bu tür şeylere denk geldi. Neyse ki çoğumuz benlik bilincinin, birey olma hassasiyetinin böyle özenti şeylerle ölçülemeyen şeyler olduğunu öğrenip kendi yolumuza baktık. Bu popüler olandan uzaklaşma dürtüsünün bundan bence zerre farkı yok. Ben özel bir insansam eğer, milyonların okuduğu kitabı okumamalıyım, sevmemeliyim. Onlar gibi vasat değilim çünkü. Vasatlar ve 16 yaşında toy çocuklar okusun, sevsin, tutsun onu. Onların mertebesine inmemeliyim. Eğer sıkı bir kitap okuruysam çok satanlardan bir kitabı değil de türkiye'de 3 kişinin bildiği bir kitabı baş ucu kitabı yapmalıyım. Belki gerçekten de böyle olur bazen. kimseye 1984 sevdirecek değiliz ama bu süreci zorunlu hizmet moduna sokmak yukarıdaki örnekteki ergenin marka takıntısına benziyor işte. Ayrıca ironik bir çağ özeti: Popüler olan şeylerin direkt kötülenmesi ya da aşağılanması inanılmaz popüler bir hale geldi. Çok güzel. :D
    7Helal olsun valla kitapta bu kadar satır var mıydı? :d - justfive 28.09.2020 03:16:14 |#3969562
    2Söz hakkı doğmuş bana hemen bundan istifade edip polemiğe gireyim. Ben kitabı eleştirmedim okuyan kişilerin takındıkları hal ve hareketlerini eleştirdim. Yoksa 16 yaşımda bu kitabı okuduğumda beynimde bazı bölgelerin aydınlandığını hissetmişliğim var. Ama aradan geçen o kadar sene sonra 1984 benim için sadece güzel kitaptan ileri gitmiyor. Üstelik mülksüzler hiçte yavan değil çünkü ursula <3 - kelberber is back 28.09.2020 13:10:25 |#3969768
    ... diğer entiriler ...