kaan ince.
bir ağustos sabahı kadıköy’deki bir otelin odasından atlayarak yaşamına son vermiş. henüz yirmi bir yaşındayken. ilk defa bir ölüm bu kadar sarsmıştı mesela beni çünkü intiharına karar veren zihninden dökülen kelimeleri görebiliyorsunuz. insanlar ölüyor ama farkedemiyoruz ya hani. nuri bilge’nin meşhur sözü vardı, biri ölür üzülmezsiniz, sonra sandalyeye asılı hırkasını görürsünüz, o hırkanın duruşu kalbinize oturur, diye. o hesap. bir şiirini okudum ve içime oturdu. insanlar ölüyor, şairler ölüyor, kimisi de kendini öldürüyor.
bu şiiri baya etkilemişti beni.
“soğuk ve loş.
kırık düşlerim.
serçelerde gözlerimin buğusu. buruk içim.
böylesi bir yenilgiyi beklemediğim için
sabahın en serin ucunda bağıran ben
intihar edecekmiş gibi sıkılıyorum
düşük boynuma asılı sonbaharı.
çekildi yaşanan hıçkırıklara, yaşanmayan düş kırıntılarımızla boğulduğumuz odaya.
düştü saat duvardan, telefon diye çevirdim yelkovanı:
imdat.
akrep soktu kendini.
çan sesleri, ezan sesleri, mart sesi, çatılarda kaldı gecenin gizi. unuttum mektubun içinde boğulduğumu.
elveda.”