GÜRÜLTÜ
Çok gürültü var anlaşılmıyor kimse,
Her kafadan bir ses çıkıyor.
Herkes bir şeyler anlatıyor.
Herkes yaşıyor, anlatıyor.
Düşünüyor, anlatıyor.
Görüyor, naklediyor.
Üretiyor, yazıyor.
Ben dinliyorum.
Herkes konuşuyor ben dinliyorum.
Mantıklı bir sadâ duymak için can kulağıyla dinliyorum.
Herkesi dinliyorum.
Her şeyi dinliyorum.
Anlamaya çalışıyorum,
Uğraştıkça uğraşıyorum.
Olmuyor, anlamıyorum.
Anlamıyorum, neden kimse dinlemiyor?
Beni değil, şunu değil, onu değil;
Neden kimse birbirini dinlemiyor?
Ben de düştüm hataya anlattım,
Konuştum aylarca, yıllarca.
İsyan ettim "SESİMİ DUYAN YOK!" diye.
Caydım anlatmaktan, farkedince.
"Anlattığın, karşındakinin anladığı kadardır!"
Konuştuğun, dinlendiği kadar duyulur.
Şimdi dinliyorum ama dedim ya, anlamıyorum.
En çok da neden kimsenin dinlemediğini.
Beni değil, herhangi birini.
Herhangi birini de değil, Âkif'i, Necib'i, Veysel'i, Neşet'i?
Sevda sazı çalanı neden dinlemiyor kimse?
İnsanı anlatanı, vatan millet haykıranı neden dinlemiyor kimse?
Dinlesek, diner bu gürültü.
Anlamlanır; dağ bayır, toprak su.
Dinlesek; ağacın, çiçeğin bile bize söyleyeceği çok şey var.
Ey insanoğlu!
O bir çift kulağın çok büyük işlevi var.