bugün
yenile

    aşk nedir

    12
    +
    -entiri.verilen_downvote
    Sözlükler bunu şöyle yazıyor; "Bir kimse ya da bir şeyin varlığına karşı duyulan aşırı sevgi ve bağlılık duygusu." Felsefede ying-yang diyen var. İnsanlar birbirini tamamlıyor. Herkes aslında yarım. Tamamlanmak için bir başkasını arıyor. Bir ruh arkadaşı. Güvenebileceği bir yoldaş. Comrade! Psikolojide bu iş biraz daha kompleks. Tabiri caizse, her kafadan bir ses çıkıyor. Buluştukları payda, adına early recollections denen, yetişkinliğe dek süren öğretiler. Yani tecrübeler. Ağırlıklı ailenizin ve çevrenizin etkisiyle nasıl birini seçmeniz gerektiğini öğreniyor, bulduğunuz kişiye de aşık olduğunuzu sanıyorsunuz. Bu bölüme ilk başladığım yıllarda, tek geçerli tanımın bu olduğuna inanırdım. Master'da bu tanım bir hayli genişledi ve değişti. Anlatacağım. Peki ya beynimiz? Değişen ne, neden böyle hissediyoruz? Bir kez daha parmak çıtlatacağım. Evet. Aslını soracak olursanız aşk dediğiniz şeyi görüntüleme yöntemleri ile tespit edebiliyoruz. Yani somut bir şey. Mesela; getirin sevgilinizi bana, asgari derecede de bonkör olun, ben sizin birbirinize aşık olup olmadığınızı ispatlarım.(Şaka, etik değil.) Nasıl mı? EEG, FMRI ve Serebro-Spinal sıvı incelemesi. Basitçe; EEG ile standart bir beynin istirahat durumunda, yani rölantide, hangi korteksten ne kadar dalga yayıldığını biliriz. Bu dalgaları birbirinden ayıran şey frekanslardır. Bu uyarılma ve değişimler aşkın davranış biçimlerini ortaya koyuyor desek, yalan söylemiş olmayız sanırım. Aşık adamda yahut kadında bazı beyin bölgeleri bildiğin susuyor. Frontal Korteks iptal mesela.(Avcunuzu alnınıza koyarak, parmaklarınızı saçlarınıza uzattığınızda elinizin kapladığı mesafenin altında burası. Ne kadar büyük, değil mi?) O yüzden aşıkken muhakeme, yok. Benlik duygusu, yok. Tek gerçek o. Sizi düştüğünüz yerden kaldıracak kişi o. Allah o. Eleştirel düşünebilseydiniz, sizi terk eden sevgilinin ardından yüzlerce insanın içinde hüngür hüngür ağlamazdınız mesela. Aşık kişinin yanında yapılan sakarlıklar da buna dahil, evet. Önemli not: Bu değişimlerin çoğu sadece onunla karşılaştığınızda ortaya çıkıyor. Aptallaşmıyorsunuz. Hatta aşıkken ve sevdiğinizi özlemiyorken çok daha verimli çalıştığınızı söyleyebilirim. FMRI'a bağladığınız kadına yahut adama sevdiğinin fotoğrafını gösterdiğinizde, beyninin dikmen pavyonları gibi ışıldadığını görüyoruz. O, la la! Serebro-Spinal sıvı incelemesinde ise; basitçe adamın beynindeki hormonların miktar ve dengesini tahlil ediyoruz. Aşık insanda denge yok tabi. Sadece miktar var. Uçmuş herif! Peki, N A S I L? Aşkı ve o bağlılık duygusunu asıl sağlayan şey güzellik değildir canlarım. Kokudur. Ne kadar güzel olursa olsun, bir türlü aşık olamadığınız yani bedeninizin istemediği insanlar elbet vardır çevrenizde. Alabileceğimiz kokular sınırlıdır. Bir ara bakmıştım, binlerce farklı koku var. Ve kokular, burundaki alıcılarda anahtar kilit sistemiyle çalışırlar. Yani, feromonların bağlanacağı reseptörler belli. O yüzden kadın kokusuna kadın, karpuza karpuz diyorsunuz.(Elektrik süpürgesine de, elektrik süpürgesi :( ) Neyse. Bu koku, vücudunuzun sizin çiftleşebilmeniz için seçtiği en ideal insanın kokusu.(aklıma garavel usta geldi) Iyy, demeyin. Vücudunuzun geçmişi, ben kimim sorunuzu sormanızdan çok daha öncelere dayanıyor. Kokudan sonra mevzuya; karakter, ses, zeka, kültür, statü, sosyo-ekonomik durum gibi konular giriyor. İnsandan insana tüm bu faktörlerin önceliği ve yüzdesi değiştiği için aşkın tanımı da hepimizde farklı. Bu yüzden standart çiftleşme eylemi, insandan insana değişik anlam kazanıyor. Kazansın da zaten. Mesela benim için çiftleşip soy sürdürmek değil, biri ile mutlu bir ömür geçirmek öncelikli. Geçelim bunu. Bazı durumlarda aşk; aşk hem çiftleşme dürtünüzü, hem de duygusallığınızı uyarıyor. İşte bu yüzden o dalyan gibi delikanlılar sizi görünce yumuşak bir topa dönüşüyor. Aşık olduğunuzda hissettiğiniz o iyi hisin kaynağı aslında Nükleus Akkumbens. Ne bu? Ödüllendirilmiş hissi. Bağımlı birinin beyin görüntülerinde, o eylemi yaparken bu kısmın parıldadığını görürüz. Aşıkken de aynısı oluyor. Uyarılma ödül duygusu, ödül duygusu da uyarılma istediğini tetikliyor. Hadi bakalım, kısır döngü. Bu yüzden: Onu gördüğünüzde düşündüğünüz tek şey, gözleri, kirpiklerinin güzelliği ve avuçlarının kokusu oluyor. İstediğiniz kadar iyi bir hatip olun, götüne dut kaçmış bülbül gibi bakıyorsunuz etrafa. Amigdala ufacık bir çekirdek. Savaş ve kaç'ı tetikliyor. Yani korkuyu. Aşık beyinde amigdala baskılanıyor. O yüzden gözü kara yani aşkın. Bu fırtınadan etkilenen bölgelerden biri de; Hipotalamus. Bunun da etkisiyle, onu görünce yüzünüz ısınıyor, kalbiniz atmaya başlıyor, iştahınız kaçıyor, sarkıdaki gibi uykularınız haram oluyor ve hafifçe korkuyorsunuz. Evet, zalım geceler. Buraya kadar anlattığım bazı kritik bölgeler dopaminin cirit attığı yerler. Ve aşık beyninde dopamin ayyuka çıkıyor. Sabahlara kadar koşmak istemenizin ve onu düşünmenizin sebebi işte hep dopamin. Lakin bilinenin aksine serotonin azalıyor. Oksitosin/vazopresin ve serotonin onu görüp sarıldığınızda beyninize "misafir olan" hormonlara dönüşüyor bir anda. O yüzden sadece onunla konuşmak, bir sözünü bile kaçırmamak, yüzünün her kıvrımını izlemek ve sürekli ona sarılmak istiyorsunuz. Hain aşk. Aslında tüm bu olanlar NGF(Nerve Growth Factor) yani sinir büyüme faktörü ve BDNF(Brain-Derived Neurotrophic Factor) yani Beyin-türevli nörotrofik faktör artışlarını sağlıyor. Peki bu ne demek? Nöronlarınızın ömrü uzuyor, beyniniz daha aktif kalıyor demek. Fakbadilik müessesesinde salgılanan tek şey BDNF. O da aslında spor yaptığınızda da gerçekleşiyor. NGF yok. Sevmeden sevişmeyin yani. Çok saçma. Bir sike de faydası yok. Haybeye enerji israfı. Evet. Oksitossin ve Vazopressin denen iki önemli hormon var. Son olarak onlara değinlemk istiyorum. Oksitosin ağırlıklı kadınlarda, vazopressin de ağırlıklı erkeklerde bulunuyor. Fiziksel temasta ortaya çıkıyor. Anneniz. sizi severken de, metrobüste tanımadığınız biri yanlışlıkla tutamaçtaki elinizi tutunca da... Tabii ki aranızdaki fark miktarı. Normal biri dokununca standart salgılanan bu hormonlar, sevdiğiniz saçınızı okşayınca saç köklerinizden fışkırıyor. O an hissettiğiniz erkek/kadın duygusunun kaynağı bu işte. Bu çok mucizevi bir hormon. Her şeye iyi geliyor. Mutlu, güçlü ve huzurlu hissettiriyor. Lakin ömrü kısa işte. saniyeler içinde yarılanıyor. Hızlıca etkisini kaybediyor. Bu da size o kişiyi bağımlılık yapıyor. Yani sürekli eliniz yüzünüzde gezsin diye istemenizin sebebi bu. Ekstra: - Vazopressinde bu duygu yanında saldırganlığı getiriyor. Yani sevdiğinizi koruma güdüsü - Kadında ise süt salgısı gibi şeylere sebep oluyor. Erkeklerde oksitosin arttığında memeden süt geliyor mesela. Gelelim zurnanın zırt dediği yere... Aşk bitiyor mu? Hem evet, hem hayır. Aslında bu anlattığım durumların bazıları sizin fizyolojik ve psikolojik sağlığınızı etkileme potansiyeli olan şeyler. Hoş olsa da, böyle uzun süre yaşanmaz yani. Bu nedenle olacak sanırım, zamanla değişiyor. Evet, sevgiye. O kişiyi beyninizde bir yere oturtuyor ve hayatınızın bir parçası yapıyorsunuz. Başaramayınca yahut cesaret edemeyince de, aşk bitti diyorlar. Bitsin. (bkz: başaramadık abi) İyi haber, insan bir kere aşık olmaz. Mümkün olduğu kadar kısa ve basit anlatmaya çalıştım lakin biraz uzun oldu, kusuruma bakmayın. Gidiyom ben. Yemeğim pişti. Fırında antep tava yaptım. Mis. Edit: İmla Edit 2: Bilimsellikten uzak, saçma anlatımı için >> (#3989501)
    ... diğer entiriler ...