bugün
yenile

    asosyal sözlük kürsüsü

    12
    +
    -entiri.verilen_downvote
    --- spoiler --- ... dünyanın en karizmatik anlarından bir tanesi olabilir. hep böyle bir konuşma hayal etmişimdir. bir gün hayatımdaki tüm insanları bir masaya toplamayı, hiçbirinin umurunda değilken bir şekilde bardağı çatlatmadan, elimi kesmeden dikkatleri üstüme çekmeyi ve hayatımın içerisindeki o insanlara ömrün anlam ve önemine binaen bir konuşma yapmayı hayal etmişimdir. i̇şte böyle bir kürsü burası. (bkz: i speech kürsü) --- spoiler --- Ahmet Batman diye bir yazar var maalesef. Hiç okudunuz mu, bilmiyorum. Ben iki kitabını okudum sanırım. Hayatımın bir döneminde gerçekten boktan kitaplar okudum, boktan insanları dinledim, boktan kararlar aldım. Hayatımın bir dönemi bugün olduğundan ne kadar farklıydı bilmiyorum ama gerçekten çok boktandı. Bu başlığa bir ara yazmamaya karar vermiştim. Çünkü bundan önce yazdığım diğer iki yazı resmen Ahmet Batman kitaplarındaki denemelere benziyordu. Belki daha iyi, belki daha samimi ama yine de boktan. Saçma sapan kararlar, saçma sapan insanlar, saçma sapan kitaplar, filmler ve birtakım söz etmeye değmez meşgaleler... Bunları düşündükçe, bugün olduğum insana ulaşmamda aslında ne kadar da önemli yere sahip olduklarını düşünüp küplere biniyorum. Bakın ben, yaşadıklarından dersler çıkaran o bilge insanlardan olamadım. Aynı hataları tekrar tekrar yapmaktan utanmadım. Sürüklenmekten korkmadım. Lakin değişmekten de çekinmedim. Ben hiçbir zaman bir bilge olamadım ve olamayacağım belki de ama yaşadığım hiçbir şeye karşı da kaya gibi kararlı bir şekilde takat göstermedim. Değiştim. Kendimi bir oyun hamuru gibi gören bir yanım var benim. Her sabah bir başka yerimi eğip büküyorum. Hayatı da bir oyun gibi görüyorum son 5 senedir falan. Her sabah en az hasarla ve en kısa sürede günü bitirmeye çalışıyorum, bir oyunda olduğumun bilincinde olarak. İşte bu sebeplerden ötürü karşıma gelen her şeyden etkilendim ben. Bugün olduğum insan olmak için çok çalıştım dersem yalan olur. Ama bugün olduğum insana ulaşmak için karşıma çıkan bütün materyalleri sanırım sonuna kadar kullandım. Hayatımın en boktan zamanları bile bugünkü halim için çok büyük bir ehemmiyet taşıyor. Ve evet o boktan kitaplar ve boktan insanlar benim karakterimin mimarları arasındalar. Ne trajik değil mi? Yaşıtlarımın büyük çoğunluğundan daha tecrübeliyim ben. Hatta bu dünyada benden daha fazla yaşamış insanların da hatırı sayılır bir kısmından da daha tecrübeliyim bence. Tecrübe ihtiyarlamakla, daha çok yaşamakla kazanılabilecek bir şey değil. Aynı hatayı tekrar yapmama bilgeliğine ermekle de bir alakası yok. Burada bir kavram yanılgısı var. Tecrübe, hayatın sana verdiklerine karşı kendinden neleri verebildiğinle alakalı. Ne kadar değiştiğinle alakalı. Tutucu insanlar 1500 yıl da yaşasalar, tecrübe ırmağında yıkanamazlar. Çok var böyle insanlar. Senden sırf 5-10 yaş daha çok yaşadı diye, senden daha fazla şehir gördü diye, senden daha geniş çevreye sahip diye senden daha tecrübeli ve dolayısıyla senden daha olgun ve doğru olduğuna inanan yığınla insan var. Ah keşke yüzlerine ayna tutabilecek cesarete sahip olsam. Nasıl sefil insanlar olduklarını kimse onlara yeterince güçlü söylemiyor diye böyle arsızlar. Tecrübe, hayat boyu kaç insanla aynı anda yaşadığındır, hayatın sana sunduklarıyla kaç defa benlik diye adlandırdığın gömleği yırtabildiğindir. Karşına çıkan şeylere karşı bir an için durup da "ne hikaye ama!" diye iç geçirebilmektir tecrübe. Ben her sabah tavana bakıp "ne hayat ama" diyebildim. Yaşadığım en şahane anlarda da en berbat durumlarda da şaşırmayı unutmadım. Ara ara bahsedebiliyorum artık; bir ara ağır bir depresyonumsu bir haldeydim ben. Günlerce evden, odadan dışarıya çıkmamıştım. 2 karton sigara ve kahve ile günlerce duvarları izlediğim ağır sıkıntılı bir süreç geçirmiştim. Yalnızlıktan konuşmayı unuttuğum enteresan bir tecrübeydi benim için. Ama o gün bile benim için her şey son derece şaşkınlık vericiydi. Heyecan doluydum. Her şey çok boktandı belki ama etlerimin lime lime dökülmesi beni keyiflendirmeye yetiyordu. İşte tecrübe tam olarak budur. Tecrübe anın sonrası ile öncesi arasındaki reaksiyon farkıdır. İyi filmleri sevmemizin bir sebebi de budur. Filmin başında bulduğumuz adam filmin sonundakiyle aynı değildir. Tecrübe kazanmıştır çünkü değişmiştir. 20 yaşından sonra kalan tüm zamanda hep aynı çift gözle dünyaya bakmak bir insanın yapabileceği en büyük israftır. Tecrübe, öyle yeryüzünde gezip dolaşarak edinilecek bir şey olsaydı bu kadar kıymetli olmazdı. Tecrübe pahalı bir edinimdir. Ben bu bedeli benliğimle defaatle ödedim. Her yeni gün bir kademe daha değiştim. Artık kendimi tanıyamıyorum. Yazdığım bir yazıdan ötürü tanımadığım birisi bana çok hoşuma giden bir mesaj atmıştı: "Serdar Kuzuloğlu sen misin?" Yazı dilimi o an için ona benzettiğini anlatmaya çalışıyormuş meğer. Yakın zamanda kıvanç duyduğum birkaç şeyden bir tanesi olabilir. Bir ara çok sıkıntılı olduğum bir dönemde masanın başına geçip Serdar Kuzuloğlu'na bir mail yazmıştım. Biraz tecrübeden bir iki akıl vermesini istemiştim ve içimi ona dökmek nedense iyi gelmişti. İşin komiği o hayvani anlatıyı okuyup cevap vermişti kendisi. Mesajının sonunda "Hayat; istediğin zaman yarıda bırakabileceğin, beğenmediğinde baştan başlayabileceğin bir bilgisayar oyunu değil" demişti. Haklıdır belki de. O kadar da umursamıyorum hoşuma gitmeyen tavsiyeleri. Ben bu dünyada sadece oyun oynuyorum. Oyunların en kalitelisi riskleri en büyük olanlarıdır zaten. Bir kahve alıp geliyorum. Sanırım bu konuşma düşündüğümden daha uzun sürecek. ... .. . Bir kahve alıp tekrar buraya dönmek bu kadar uzun sürmemeli. (65 dakika) Bu dünyadaki insanların azımsanmayacak kadar kalabalık bir kısmı ellerindeki hayatlarını babalarını takip ederek geçiriyorlar. Benim bıraktığı izi takip edeceğim bir babam olmadı. Ben babamın yolundan hiç gitmedim. Babamda örtülü kalmış, içine içine bir melankoli var. Ben bunu ilk fark ettiğimde 15 yaşımda falandım. Tanıdığım en neşeli, en pozitif, en içten adamlardan birisi olmasına rağmen babamın gözlerinin arkasında sürekli beslediği bir melankoli olduğunu gördüğümde aklımı yitiriyordum az daha. Sen bildiğim babam değilsin deyip sarsacak gibi oldum. Ama yine de şimdi düşününce izinden gitmediğim adamın gerçekten benim babam olduğunu anlamama yarıyor bu özelliği. Sanırım ben gerçekten onunla aynı kanı taşıyorum. Ama insan illa da kendisinden öncekilerin yolundan gidecek diye bir şey yok. Bunu bazıları 15'inden sonra bazıları ise 20'sinden sonra fark ediyor. Kendisine yeni bir yol açmak ya da gideceği yeni bir yol bulmak istiyor. Sizi temin ederim bu dünyanın en sancılı süreci. Eğer bir parça samimi bir çabaysa bu, insan kabına sığamıyor. Etrafınıza birazcık arayan gözlerle bakarsanız bu çırpınışların örneklerini defaatle göreceksiniz. Bazı insanların çırpınışları gerçekten çok acıklı oluyor. Bu nispeten uzun bir süreç. Yeni bir yol çizmeye başlamak insanın kimliğini belirlemesi için acı çekmeyi göze alması demek. Bu sancılı halden kurtulmak istiyor insanlar. Bazıları vazgeçiyor, babalarının gittiği yola geri dönüyor. Buradaki baba dediğim şey biyolojik babalar değil elbette. Kendinden öncekilerden bahsediyorum. Eskilerin alışkanlıklarından bahsediyorum. Bazıları babalarının gittiği yola dönemese de bir şekilde kendi hikayesini bulmak istiyor. Eğer mazoşist değilseniz bu makul bir davranıştır zaten. Bir an önce var olan karakterinizi bir yere oturtmanız gerekiyor. Onca gelişen sürecinden ardından o kadar huzursuz oluyorsunuz ki yakaladığınız bir parça huzur insanın en büyük putu oluyor. Yönünü değiştirenler, yönünü değiştirmek için bedel ödeyenler yeni bulduğu yönü hayatlarının en büyük putu ilan ediyorlar. Onca huzursuzluğun ardından gelen huzur insanı ikna ediyor. Buradan sonrası da iyi değil aslında. Seçimleri için bedel ödeyen insanlar, kendi rızalarıyla hayatlarında bir kerecik değişen insanlar bundan sonra yeryüzünün en tutucu insanlarına dönüşüyorlar. Huzur... Karşılığında insanın hemen her şeyi feda edilebileceği bir kazanımdır. Ben bu kategoride olduğumu sanmıştım. Günün birinde kendi yolumu bulur sonra içimdeki sıkıntıyı kendi ellerimle çözmüş olmanın huzuruyla yaşar giderim sanmıştım. Artık kaç yılım kalmışsa bu dünyada tek bir doğrultuda dört nala koşarım sanmıştım. Çatlarsam da doğuran kısrağa bir, tabutuma çivi çakan namussuza iki... Gün bugündür. Malumu ilam etmenin zamanıdır. Ben babalarımın gittiği yoldan tiksiniyorum. Kendi çizdiğim yolu bulmak için yıllardır dönüp duruyorum. Yanlış. Hayat; yeni bir yola girmek değil, her seferinde yoldan tekrar çıkmak, çıkmaz sokakların duvarlarına tekrar tekrar toslamak, yeni bir sapak icat etmek, yoldan çıkmanın her seferinde iyi bir fikir olduğuna dair deliller bulup sebepler türetmekmiş. Tutarsız diyecekler, desinler. Ben bu oyunu böyle oynanması gerektiğini keşfettim. Çünkü yeterince beklersek hepimizin hikayesinde kahramanlar ölüyor. Ufak bir hesap yaptım. Yüz yıl kadar yaşamam gerekiyor. Büyük bir kısmında fiziken, ondan daha fazlasında da zihnen sağlıklı olduğum 4 dalyalık bir yaşam planladım. Ne kadarına erişirim bilmiyorum çok da mühim değil zaten. İlla bir yol lazımsa alın size bir yol. Ben burada depresif depresif şeyler yazdığım zamanlarda birisi bana "acilen arkadaş edinmelisin" diye bir tavsiye vermişti. ":))" falan yazmışımdır herhalde. Şimdi hatırlamıyorum. Küfür etkisi yaratan bir cümle bu. Bir insanın derdinin çaresinin insanlar olduğunu düşünmek pek iyi bir şey değil. İnsanla geçmez, insanla en fazla unutulur. Ben hiçbir şeyi unutmak istemiyorum. Ben yaşamak istiyorum. Ama yine de bu öneri bana başka kapılar açıyor şu an. Ne kadar yalnızım acaba? İnanın bu sorunun cevabını bilmiyorum. Yalnızlık çok fazla subjektiflik barındıran bir kavram. Bir insan ne kadar yalnız olduğunu kendisi bile ölçemezken ona dışarıdan bakarak ne kadar yalnız olduğunu anlamak imkansıza yakın bir çaba. Kabul edelim hanımlar beyler. Kimse kimseye yeterince yakından bakamaz ve hiçbir insan başka bir insana dilediği ölçüde dokunamaz. Bazen sesini bile duyuramazken bazen yıkar da farkında olmaz. Birbirimizi görmüyoruz, dokunmuyoruz ve bu hayatta yaşanan her şey rastlantılardan ibaret. Her şey oyun algoritmaları dahilinde şans faktörüne göre işliyor. Ben biliyorum ki o gün o kızın yanına gitmeseydim bugün bu satırları yazıyor olmayacaktım. Ya da o son kararımı vermeden önce bir gün daha bekleseydim bugün başka bir insan olacaktım. Hayat yalnızca tesadüflerle açıklanabilecek bir kurgudur. Gerçekten yalnızım ve sanırım bu insanla geçmiyor. Yazı yazmanın ne'liği hakkında hiç düşünüyor musunuz? Ben çok düşünüyorum. Hatta bu konuda epey üzerinde çalıştığım bir dosyam da var. Zaman zaman geliştiriyorum da içeriğini: "yazı üzerine bir soruşturma" Bence insanın aciziyetini gösteren bir durum bu yazı meselesi. Kendimizde olanlardan olması gerekenleri ayıklayıp adını koyma denemesi. Bu da bir trajedidir. İnsanın kendisinde olanlardan bir kısmını bile isteye görmek istememesi ve zihnindekilerin bir kısmının değişmesini engellemek istemesi. Ne kadar ayıp. Yazdıktan sonra yaşanacak her ana atılmış en büyük kazık. İnsanı tutarlı olmaya zorlayan bir yanı var. Tutarsız olmanın insancalığından ne haber öyleyse? Bütün bunları bunun için yazıyorum. Günün birinde dönüp ne kadar da aptalmışım demek istiyorum. Yazı yazmak bir ihanet. Ben suçu bile isteye işliyorum. Bugün hayatımın ikinci çeyreğinin ilk günü. Bu günü kayda almak istedim. Artık ne ölümü ne yaşamı anımsıyorum. Bence son derece tekinsizim ve tehlikeliyim. En çok da kendi canımı yakacağımı düşünüyorum. Bazı şeyleri düşünmekten hala korkuyorum. Tek bildiğim olmadık yollara sapmak. Hayat bir sürüncemeyse eğer potu yükseltmek isterim; yaşamdan anladığım savrulmak. Bugün hayatımın ikinci çeyreğinin ilk günü. Bir rotam yok. Bir tatsızlık düşlüyorum. Şöyle bir düşündüm de... Yenisi gelsin, Bütün savaşlarımı yalnız kaybettim. Gençliğim hükümsüz, kavgam bakidir.
    ... diğer entiriler ...