bu sabah dişimi fırçalamak için banyoya girmiştim. bilirsiniz diş fırçalarken siyaset ve tarih alanında düşünmek huydur bende. derken aklıma ermeni meselesi takıldı. tutulan kayıtlar, göç sebepleri, yıllardır süregelen itiş kakış ve en son lahmacun-pizza muhabbetleriyle götünden ziyade aklıyla da bir bakıma gündeme gelen kaynaktan ortaya savrulan bilgi kirlilikleri derken birden elektrikli diş fırçam titreşimle bana diş fırçalama süremin dolduğunun sinyalini verince bir tükürükle bıraktım ermenileri lavaboya. akan muslukla giden köpüklere dalıp seyrettim olup biteni. döndüm baktım havlu yok. hemen aklıma sevgili
muhalif'in eşsiz 'zaten düşecek olan havluyu direkt yere fırlatmak' stratejisini uyguladığım geldi ve yere hafifçe frikik verip eğilerek havluyu almak istedim. ne olsa beğenirsiniz. bu şapşal hemen bitivermiş arkamda.
+yahu sen de hiç fırsat tanımıyorsun louis
-biliyorsun 3 insanı çok severim
+(arkamı dönüp ellerimi bembeyaz boynuna doladıktan sonra usulca dudağına yanaşarak) neymiş onlar?
-birincisi matruşka entrylerimi soluksuz tamamlayanlar
+ee
-ikincisi pası gole çeviren fırsatçı golcüler. ki bu halde olmamızın nedeni canım..
+sen fenerbahçelisin louis nerede gördün bu golcüleri. neyse ee?
-üçüncü de doğum günümde alakasız şeyler anlatıp beni iyi hissettiren kişiler
demesiyle bir çırpıda boynuma 6 metrekarelik halı gibi yüklendim pamuklu kirpimi ve yatak odamıza geçtik.
:d
araşınca doğumunu tekrar değerlendireceğim. ama şimdilik. iyi doğmuşsun da doğduktan sonrası da fena değil. temel sağlam, kumaş iyi. öperim.