bugün
yenile

    atatürk olmasaydı

    5
    +
    -entiri.verilen_downvote
    Size bu entryde elimden geldiğince Atatürksüz bir dünyayı ve bazı merak edilen gerçekleri tarif etmeye çalışacağım. Atladığım bir husus, kabahatim olan bir nokta olursa, mazur görün. Let's do this. İlk kesik: 1. Dünya Savaşı Çanakkale cephesi, her ne kadar bazı cahil topluluklar tarafından önemsiz gibi gözükse de; bir milletin makus tarihinin değiştiği ilk yerlerden biridir. Peki neden? O minik köhne mayın gemisi olmasaydı; Ertuğrul, Seddülbahir ve Orhaniye tabyalarını sahip oldukları on binlerce ton mühimmat yükünün çok ama çok küçük bir parçasıyla dakikalar içinde susturan muazzam ateş gücü, etrafa ölüm kusar, bir kaç gün içinde İstanbul’a girer, en yakın bölgeden fiili çöküşü gerçekleştirirdi. Kahraman topçularımızın ve bir avuç denizcimiz çabalarıyla; İstanbul’a çok yakın yapılacak bir çıkarmayı, Gelibolu yarımadasına yapmayı mecbur kılmıştır. Eğer; yakın zamanda dünyanın en büyük donanmasından biri haliçte çürütülmeseydi buna hiç gerek kalmayabilirdi ya, neyse. Almanya; bu çıkarmanın ve savaşın kilit önemini bildiği için, tarafımıza ciddi malzeme desteği sağlamıştır. Bunu objektif bir biçimde belirtmek isterim. Savaş sırasında yaşanan sıkıntılar; lojistik ve değişken şartlardan ötürü yaşanmıştır. İnternette dolaşan asker öğünleri Çanakkalede değil, Yemen gibi cephelerde gözlenmiştir. Dönelim çıkarmaya… Normalde çıkarma, kabaca Seddülbahir - Alçıtepe hattına beklenirken, işgal kuvvetleri bu çıkarmayı Arıburnu’na yapmayı tercih etmiştir. Peki neden? Çünkü en zayıf yer orasıydı. Kurmay sınıftan bir subay, eğer savaş zamanı cephede aktif bir görev talep ederse o görev ona verilir. Öyle bir pozisyon yoksa da oluşturulur ve verilir. Bizim kurmay sınıfımızda bu böyleydi.(Bazı köklü ordularda da bu böyledir) Mustafa Kemal de bunu bildiği için görev talep etti. Yönetecek birlik olmadığından, yedek kuvvetlerden birlik yaratılıp, pek de önemli olmadığı düşünülen Arıburnu’na yerleştirildi. :) Atamızın bu bölgede, çıkarmanın ilk saatleri verdiği kilit kararlar; harekatın sürpriz etkisini ortadan kaldırıp, asıl birliklerin pozisyon alması için paha biçilemez süreyi millete mümkün kılmıştır. “Ben size taarruz emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve başka komutanlar alabilir.” Bu sözün altında yatan sebep de, tam olarak budur. Arıburnu’nda bu kilit süre kazanılmamış olsa, yarımadadaki birlikler karadan ve denizden kuşatılıp yok edilecekti. Muhtemelen arazinin lojistik yetersizlikleri neticesinde, Çanakkale'nin ilerisindeki cephe hatları zamanında oluşturulmayacak, oluşturulsa bile oldukça geride kalacak, kalmasa bile gerekli ekipmanlar gönderilemeyecekti. Atatürk olmasaydı; çanakkale savaşı kaybedilmese bile, işgal döneminde bu bölgede toplanan ciddi miktardaki silahın, Atamız olmadan yürütülecek alternatif Kurtuluş Savaşını desteklemek üzere Anadolu’ya kaçırılamayacağını özellikle belirtmek isterim. Millet taş atmıyor sonuçta Yunan’a karşı. İstanbul’u işgal eden birliklere gelelim… Eğer Çanakkale kaybedilse; işgal kuvvetleri boğazı geçip, İstanbul’a yerleşseydi, o birliği öyle Yunanlıları İzmir'den attığınız gibi İstanbul'dan söküp atamazdınız. Ayrıca; Çanakkale Deniz Muharebelerinde isabet alıp batan ve/veya kullanılamaz kale gelen gemilerin, işgalci ülke ekonomilerini iflas noktasına getirdiğini de belirtmek isterim. Hükümetler değişiyor arkadaşlar bu tarihten sonra, kıyametler kopuyor Kıta’da. Sırf bu nedenlerle Yunanlılar Akdeniz’de boy verirken, Kamara’da acilen İstanbul’a gönderilmesi görüşülen birlik gönderilmiyor. Para yok. Bıkmışlar savaştan. Sonra da adamlar(Nasılsa sular durulunca masada tekrar alırız diye de düşünerek) geri çekiliyor. Sıfır şaka. İngiliz ve Fransızlar düşmanlıklarını hatırlıyor bu savaştan sonra. 2. Dünya Savaşı başlarında Fransızların pasif tutumunu, yeni İngiliz hükümetinin Nazi Almanyasına uyguladığı yatıştırma politikalarını, Biritish RAJ şirketine karşı başlatılan Hindistan Bağımsızlık Hareketinin milli mücadeleden esinlenmesini ve sebep olduğu bir çok olayı da hesaba katmak gerekir. Es geçiyorum. AYRICA; Çanakkale savaşının kazanılması, Çarlık Rusyasının yıkılmasına ve Kommün Yönetimin iktidara gelmesine neden olmuştur. Kurtuluş savaşı sırasında Sovyet Rusyanın ülkemize yaptığı nakdi ve silah yardımları; savaş sonrasında yapılan sanayi planlarında da aktif rol oynamalarını unutmamak gerekir. Bunların hepsi, dünyadaki bir çok olay, gerçekten tek bir cepheye bağlıydı. Ve biz, dünya tarihini değiştirdik. Peki; farz edelim, Atatürk olmadan Çanakkale kazanıldı. Sonra? Şu yanlışı da düzeltmek isterim. Bu işgale karşıt tek fikir Mustafa Kemal değildi. Kurmay sınıfta ciddi bir rahatsızlık vardı. Bir çok şerefli subay, bir şeyler yapmayı düşünüp, yapıyor. Lakin başarılı olamıyordu. Eksik bir şeyler vardı çünkü. Bazen güç, bazen karizma, bazen deha, bazen liderlik… Atamız girişimlerinde başarılı oluyor. Ve isyan bastırma görevinde, devlet töreniyle, gayet güzel bir vapur ile, tam yetki verilerek Samsun’a gönderiliyor. Ondan başka kim forsunu; saray ve işgal kuvvetleri tarafından duyulan saygısını, gelecekteki Genelkurmay Başkanlığı yahut Harbiye Nazırlığını hiçe sayıp bu yetkiyi milletin bekası için kullanırdı, kullansa bile, henüz orduyu lağvetmemiş Kazım Karabekir gibi gayet sivri bir paşayı etkileyip emrine sokardı, bilinmez. (Sivri dediysem, iyi anlamda. Adam gayet taş gibi askerdi demek istedim.) Neyse. Diyelim ki Atamız olmadan milli mücadele başladı. Milli mücadelede çatışmalar sadece düşmanla yapılmıyor. Cephe gerisinde otorite karşıtı yapılan isyanlarla da ciddi bir çatışma veriliyor. Yani, toparlayıcı bir karizmanın ve dehanın bu kuvvetleri toplayıp, yönetip, zamanı gelince de çiçek gibi bir orduya döndürmesinin zorluğunu da buraya iliştirmek gerek. Toplarsak: Atatürk olmasa, ne olurdu? En iyi ihtimalle; Anadolu işgal edilmese bile, uzun yıllar bir otoritenin olmadığı toprak parçasından ibaret olurdu. Tabi Marmara Bölgesi ve bazı Doğu İlleri olmadan. Otorite sağlansa bile, şu anki militarist ağırlığımızın onda birine bile sahip olmaya, kritik ve jeopolitik öneme sahip bölgelerinden mahrum bir ikinci dünya ülkesi olurduk. Realist ihtimalle; Lozan’a sadık kalınır, sürekli çalkantıların olduğu ufak bir devlet olarak hayatımıza devam ederdik. En kötü ihtimalle; Lozan’ı mumla aratan bir anlaşma ile Anadolu’unun tamamı işgal edilir, hüküm süren devletlerin vatandaşı olarak Afro-Amerikalıların uzun yıllar maruz kaldığı gibi bir muameleye maruz kalır; isyan hareketleri kanla bastırılırdı. Öyle Tunus, Irak, Cezayir gibi zamanı gelince de bırakılmazdık. Emin olun. Ülkemizin içler acısı haline ek olarak; İngiltere dünyada hüküm süren tek güç olur, tüm dünyayı kemik iliği hüpleten yaşlı dede gibi hüpletirdi. Son olarak; Öyle beylik laflarla, cahil cühela, kulaktan dolma bilgilerle; bu ülkenin hamurunu yoğuran, zincirlerini kıran bir insana, onu doğurup büyüten annesine ve o güzel gruba ağzınıza geleni söyleyemezsiniz. Söylerseniz de, benim yanımdaysanız hiç çekinmeden ağzınıza sıçarım. Düşen sancağımızı yerden kaldırıp, Cumhuriyeti bize armağan eden başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere; bu amaçta emeği geçmiş herkese bir teşekkürü değil, bu millet için bir şeyler yapmayı borç bilirim. Mekanın cennet olsun Atam! Mekanınız cennet olsun tüm emeği geçen kahramanlar!
    ... diğer entiriler ...