bugün
yenile

    muazzep

    1
    +
    -entiri.verilen_downvote
    Azap kökünden türemiş, acı çeken kimse anlamında arapça bir kelime aynı zamanda kafamda uçuşan bir hikaye. 0 Radyonun tuşlarına basmaya çalıştıkça tuşlar daha da içe göçmüştü, frekansı değiştirmek için parmak uçları acıyana kadar basması gerekiyordu. Arabanın içi cızırtılı bağlama ezgileriyle dolmaya başladığında radyodan başını kaldırıp: "Zafer abi, amına koymuşlar bu aletin" dedi. "Bırak bu kalsın, ses olur. Bizim aracı erken çıkarırlar inşallah alışamadım frenlere." Zafer 12 yıldır teşkilattaydı. Karadeniz'de Doğu Anadolu'da birkaç küçük şehirden sonra eşiyle ve iki kızıyla çok sevdiği memleketine dönmüştü. Hakan yanına verileli neredeyse 2 ay olacaktı. Üniversite bitirmiş ama atanamamış, babadan dededen kalan varlık olmayınca da hayatını kazanmak için polis olmuştu. Okul dışında hayatı görmemiş bu çocukla ilk tanıştığında ağzı süt kokuyordu. "Sabahtan akşama kadar çocuk mu eğleyelim, itin serserinin peşinden mi koşalım?" demişti amirine. Ama aradan geçen sürede çocuk çabuk öğrenmişti, her gün büyüyüp adam oluyor diye düşünüyordu artık Zafer. Ustalığını belli eden bir direksiyon manevrasıyla arabayı göbekten döndürüp Cemal Gürsel Caddesi'ne soktu. Yavaşça ilerlerken gözleri boş kaldırımlarda dolanıyordu. Kuytu köşeye sığınmaya çalışan birkaç sokak köpeğinden başka kimse yoktu. Bu saatte bu şehirde kimse dışarı çıkmazdı ki dışarda keskin bir soğuk vardı zaten. İnce, toz şeker gibi bir kar usul usul semtin üzerine serilmeye başlamıştı. Mülkiye'yi geçip Dikimevi İstasyonu'na yaklaşıp arabayı durdurdu. Gocuğunun cebinden bir yirmilik çıkartıp düzeltti, Mimar Kemaleddin'nin olduğu tarafıyla işaret edip: "Behçet Dayı'dan iki köfte kap gel oğlum, 2 poşet de biber iste." dedi. Hakan emri başının üstüne alarak parayı avucuna sıkıştırıp çıktı. Kapıdan bir anda içeriye dolan soğuk havayı tekrar fark etti Zafer, arabada iyice ısınmıştı. Soğuk hava yüzüne çarpsın diye camı indirdi, mayıştığını fark etmişti. Saate baktı: 00.36. Bu kadar erken uyuklamaya başlarsa gecenin sonunu zor getirecekti. Bugün mutlu günlerinden biri değildi, zaten neşeli bir mizacı da yoktu. Aklı hâlâ gündüzkü maçtaydı, kaç haftadır kaybediyorlardı beş mi, altı mı? Ankaragüçlüler tribünden takımı itmeye çalıştıkça rüzgar da şiddetini artırmış, son dakikaya girerken duran toptan gelen topu kendi ağlarında görmüşlerdi. Büyük kızı bütün neşesiyle stada gelmiş ama o da herkesle beraber sessiz bir hüzün bulutunun içine girmişti. Eve dönüşte kızı hapşırık ve burun akıntısıyla cebelleşiyordu, evin sıcaklığında iyileşmiş olmasını umdu. Bu düşüncelerin arasında kaybolmuşken: "45 20 Merkez. 45 20 Merkez." Önündeki kavşağı izlerken eliyle telsizi buldu: “45 20 dinlemede." "Talatpaşa Bulvarı, Yeşerti Sokak bir el silah sesi. İvedilikle intikal edin." "Anlaşıldı Merkez." telsizi kenara koyup kontağı çevirir çevirmez Hakan içeri girdi: "Olay mı var abi?" diye sorarken elindeki paketleri camın önüne bıraktı. "Talatpaşa'da silah sesi duymuşlar, pavyondan çıkan sarhoşun biridir herhalde, kontrol edelim bir." Zafer gaza yüklendi, soğukta karnını doyurmaya çalışan gececilerin bakışları arasında boş caddede kayboldular.
    ... diğer entiriler ...