bugün
yenile

    asosyal itiraf

    33
    +
    -entiri.verilen_downvote
    içimi dökeyim biraz. ilk sevgilim 17 yaşımda oldu. ne bileyim, zorunda hissettiğimden belki de. sevgi lazım bir şey sonuçta. maslov... o yaşıma kadar beni aşağılık ve sıfatsız biri gibi hissettirdikleri yetmiyormuş gibi, ılık muamelesi yapmaya başlamışlardı. bilirsiniz ya, statü gibi bir şeydi aynı zamanda bu. erkekliğin İspatı. neyse. ilk başta pek umurumda değildi kız, vakit geçirdikçe alıştım. alıştıkça sevdiğimi sandım. sevdiğimi sandıkça bağlandım. 2 yılımı yedi. bazen kopmanız gerekse bile kopamıyorsunuz. gitmeniz gerekse bile gidemiyorsunuz. özellikle benim gibi bir çocukluk geçirdiyseniz. ihanet etmese gidemezdim herhalde. peşinden çok üzüldüm. sonra bir sabah aydınlandım. dedim ki, kimse olmasın. aynısı olacak sonuçta. kendime yakın hissedip, hoşlandığım çok insan oldu. ama sevgilim olsun istemedim hiçbiri. çünkü, kolay değil be sözlük. onlarca sene yoğrulduğun hamurunu kolay çıkarıp atamıyorsun bir kenara. cesaretin olmuyor, gücün olmuyor. olmuyor işte. gönlünün çektiğini, zihni yanına yakıştıramadığı için itmek ne demek, benden iyi bilemez kimse. acı. arkadaşlarımın beni sürekli birileriyle tanıştırdığı bir süreç başladı. olmadı. komik bir zamandı. en son dedim, bari ben seçeyim birilerini de aşık olayım. bir insanın yaşadığı en ağır zamanlarda, en azından yüzünü görebileceği biri olsun istiyor. fiziken yanında duracak birini istiyor. hiçbir şey olmasa da, aşk tedavi eder, dedim kendi kendime. sanki aşkın kendisi çok sağlıklı bir duyguymuş gibi. bir kaç insanın peşinden koştum. olmadı. en son seneler sonra, 2019 başında biriyle tanıştım. ilgileniyor, sevdiğini söylüyor falan. kızı atıyorum, Boomerang gibi geri geliyor. bir türlü atamıyorum başımdan. sonra bir arkadaşım dedi ki(zaten ne geldiyse başıma onlardan geldi) "gerçek aşkı bekleme, çünkü zaten o seni bulursa fark edersin. biraz da seni sevsin birileri" baya kötü zamanlar geçti. anlatmayacağım. bir gün, hayatıma biri girdi. ben hayatımda ilk defa her gece onu bana verdiği için allah'a dua ettim. hafif şehla bakıyordu. gözleri kahverengi... ister inanın ister inanmayın, o kadar güzel parıldayan bir çift kahverengi göz daha görmedim hayatımda. ona sorsanız, normal, düz renk der. bana sorsanız, her an ona bakmak isterim. kirpikleri, saçları, yüzü... vuruldum. tam anlamıyla vuruldum. ben ki, dış görünüşe önem vermeyen biri... kedi görse sevmek isteyen, ambulans arkasından dua eden, parmağın kesilse canı yanan bir tip. nasıl iyi... istedim ki, günlük rutinde mesaj attığım, küçük sürprizlerle şımarttığım, şiirler okuduğum, güzelliğini sayfalar boyu betimlediğim insan o olsun. bir an, dünya üzerinde kadın nüfusu tek hanelere indi gibi oldu. dünya üzerinde daha güzel, daha iyi, daha çekici, daha şefkatli insan kalmamış gibi oldu. bir yazar var, şey diyor, "sana gözlerime nasıl göründüğünü anlatsam, ölene dek kulum kölem olurdun" o hesap benimki de. sonra gitti. kalsa güzel olurdu ama, gitti. ve ben, ağladığı zamanlar bir kaç damladan sonra gerisini getiremeyen insan, kalabalıkların içinde hıçkıra hıçkıra ağladım. o günden beri kendimi affedemiyorum. ama onu sevmekten bir an bile geri duramıyorum. sanki bir saatim de, akrebim onda takılı kalmış gibi, dönüp dolaşıp hep ona varıyorum. bunları okuyacağını sanmam da, aylar geçmesine rağmen, ben hala seni seviyorum. bir parça bile azalmadan...
    ... diğer entiriler ...