bugün
yenile

    sizi rahatsız etmeye geldim

    12
    +
    -entiri.verilen_downvote
    ali şeriati'nin bir kitabının ismi de olmuş ünlü sözü. kitabı henüz okumadım ama bu söz çok hoşuma gidiyor benim. hele ki bu zamanda, konforun ve sentetik rahatlama arayışlarının karşılığında elimizde avucumuzda ne varsa vermeye razı olduğumuz bu zamanda bu söz yeni bir manaya evriliyor: sizi rahatsız etmeye geldim biraz gelişi güzel bir biçimde içimi dökeyim bu sözün altına. hepimiz artık biliyoruz ki canınızın istemediği hiçbir şeyi yapmak zorunda değilsiniz. benim hezeyanlarımı da görmezden geliverin artık. asalaklığın ve uyuşukluğun çok yaygın bir yaşam modeli haline geldiği, korkularımızın kişisel dünyamızın sınırlarını çizdiği anlaşılabilir ölçüde bir konfora meftun olduğumuz bu asalaklık devrinden tiksiniyorum. lütfen çevrenize bakının. yaşam alanınız, eviniz, odanız, iş yeriniz, gittiğiniz mekanlar, hayatınıza dahil ettiğiniz insanlar, sınırları aşikar olan cam fanuslarınıza hızlıca bir göz atın. etrafınızdaki her eşya ve her insan sadece ve sadece sizin bir nebze daha rahatta olmanıza, gevşemenize yarayan şeylerden oluşuyor. modern dünyanın bizlere sunduğu her şey ustalıkla dizayn edilmiş asalaklaştırma araçlarından ibaret. televizyon öyleydi. telefon o şekilde evrildi. i̇nternet tüm zamanların en devrimsel icadı olmasına rağmen bilişsel sınırlarımız bu gücün sınırlarına yetemedi. hepimizi korkuttu. sosyal medya araçları bizleri biraz daha uysal ve atıl halde tutmak için kullanıldı. i̇çimizdeki en büyük volkan olan nefreti ehlileştirdi. birilerini engelleme ve fütursuzca birilerini hayatımızdan çıkarmak sırf daha fazla rahatsız olmamak için varlar. kimseye ve hiçbir şeye tahammül edemiyoruz. tahammül eşiğimiz her geçen gün biraz daha aşağıya çekiliyor. çünkü artık kimseye eskisi kadar ihtiyacımız kalmadı. bizleri anlık hazlarla rahatlatan materyallerle doluyuz. üç beş takipçisi, daha doğru ifadeyle dalkavuğu olan internet figürleri en ufak olumsuzlukla baş edemez hale geldiler mesela. sosyal medya çağının şeffaflık anlayışı sadece ve sadece olumluluk toplumuna izin verdi. çelişkili gözükse de "linç kültürü" de bu olumluluk toplumunun icat ettiği bir kültürdür. sosyal medya çağı tek tip ve sığ insanlar toplumundan fazlasına asla ama asla izin vermedi. bir kitap tavsiye edeyim bu paragrafa: "şeffaflık toplumu" lütfen okuyun. i̇ncecik bir kitap zaten. like'ların, onaylanmaların, dalkavukluğun bu gün gördüğü zirveyi tarihte hiçbir zaman görmemişizdir herhalde. herkes, ama cidden herkes bu dünyada kendine küçük küçük dünyalar yaratmakla meşgul. kurallarını kendisinin belirlediği, tadının kaçmasına asla tahammül edemediği, onaylanmalar ve kabul görmelerle sentetik tatminlerle yetindiği eroinmanların dünyası bu dünya. tıpkı uyuşturucu müptelalarının düştüğü çukura benziyor bu çukur. sahte bir cennet tahayyülü sunduğu halde her seferinde biraz daha eksik, doyumsuz ve yetersiz hissediyoruz her şeyi. sonuna kadar düşeceğiz bu çukura. çünkü sahte bir cennet tahayyülü her zaman doyumsuzluk girdabına sürükler. çözümü daha derine inmek sandığımız için daha çok dibe batarız ama aslında her seferinde daha da zora girer talep ettiğimiz hazlar. toplamda herkes içten içe huzursuzdur bu dünyada. kimse yeterince doyurulduğunu düşünmüyor, içsel çatışmalarla mücadele edemediği gibi suni tatminlerle elinden geldiğince kendisini tatmin etmeye çalışıyor. körelmiş sezgilerimiz mümkün ve yeni alternatifler sunamıyor kurak zihinlerimize. son yıllarda çok ciddi bir kalabalık, müthiş bir sterilizasyon çalışması yürüttü kendi dünyasında. "hayatınızdan toksik insanları çıkartın!" mottosuyla rahatını bozacak ne kadar uyaran varsa hepsinden kurtulup hem gerçek dünyasında hem sanal dünyasında steril, sentetik bir kimlik inşasıyla meşgul olundu. bu durumu üniversite hayatında "hızlı" bir hayat yaşayıp mezun olduktan sonra tüm geçmişini bıçak gibi kesen sonra da "saygın" bir ailenin toy çocuğuyla evlenen kızların profesyonel kariyer yönetimine benzetiyorum. yaşadığımız hayatlar çoğu zaman rastlantılara ve ilhama kapalı hayatlar olmaya başladı. eskiden filmlerde gördüğümüz çarpışmayla başlayan tesadüf eseri aşkların mevcut şartlarda mümkün olabileceğine inanan kaldı mı mesela? hayatlarınızda ilhama, tesadüfe, rastlantıya, gelişi güzelliğe yer verebiliyor musunuz? daha doğrusu buna tahammül edebiliyor musunuz? hepimiz hiç beklenmedik tanışmalardan ve birinin hayatımıza girip her şeyi alt üst etmesinden korkuyoruz. sanki yaşadığımız hayatlardan çok memnunmuşuz gibi! oysa sadece korkularımızın esiri olduğumuz için yapıyoruz bunları. aradığımız şeyin yakınlarda olmadığından da eminiz bu arada. korkularımız ideallerimizin önüne set çekiyor. yaşadığımız dünyanın sınırlarını hep en alt sınırda yani korkularımızın sınırlarında belirliyoruz. meşhur bir laf hani; konfor alanımızdan çıkmak istemiyoruz. peki şimdi ne olacak? bu sorunun bende pek tutarlı cevapları yok. şehre biri gelecek ve "ben sizi rahatsız etmeye geldim" diyecek. peki onu kim evinde ağırlamak isteyecek? böylesi muğlak bir ifadeye algılarını açma cesaretine sahip kaç kişi kaldı şu dünyada. bak size yemin billah ediyorum; hangi dine, inanca, ideolojik görüşe inanırsa inansın bu çağda ideolojik, politik, felsefi, dini pozisyonlar bile tamamen konfor için seçiliyor. ne olduğu önemli değil. azılı bir komünist de, liberal de, yandaş da, muhalif de yaşadığı hayatta bir parça daha konfora sahip olabilmek için bir tercih yapıyor. çevresel şartlara göre kafa ya da beden olarak bir nebze rahatlığa kavuşmak adına fikirlerini satıyor. müslümanı da öyle, hindusu da öyle. en allahsız ateisti bile konforunu her şeyin üstünde tutuyor. peki bu yukarıdaki pozisyonlardan herhangi birini, bile isteye reddetmek uzun vadede insanın zararına değil mi? niye yapıyor bunu insanlar? :d i̇nsan yeryüzünün gördüğü en irrasyonel canlıdır çünkü. müjde! bu yüzyılda bilim insanları insan zihninin bug'ını buldu. artık bilinçaltımızdaki id, egomuzu zincire vurmayı başardı. en ilkel güdülerimiz kontrolü ele aldı. kertenkele insanların dönemindeyiz. hepimiz birer sürüngeniz. cesur olmak; 4 temel erdemden bir tanesidir. biz alışkanlıklarımızın risksiz ve belirgin konforu karşılığında bu erdemi yitirdik. gerçek manada cesur insan göremiyorum ben artık. ben artık kimsenin samimiyetine de inanmıyorum. samimi oluşundan önce çevresel koşullarına bakıyorum. yaşam alışkanlıklarımız bana öyle çarpık geliyor ki artık bu yaşam modelinden sefil, kurak ve yaratıcılıktan uzak zihin dünyaları çıkar ancak diyorum. çatışmadan, gerilimden, tansiyondan kaçarak yaşanan bir hayata ilham perileri yardım edemez. sokrates'in "sorgulanmamış bir hayat yaşamaya değer değildir" sözüne yeni bir boyut katıyorum. sorgulamak bir anlam ifade etmiyor çünkü 2020 yılında. "çatışmadan uzak geçirilmiş bir hayat yaşamaya değer değildir." diyorum. ama kimse çatışmanın, diyalektiğin, rahatsız olunmanın kıymetini umursamıyor. netflix bile çoğumuzu teskin etmeye yetiyor olabilir mi gerçekten? ayrıca yalnızlığı neden bu kadar övdüğünüzü de biliyorum. benden kaçamazsınız. i̇çinizi bilirim ben sizin. sizin yalnızlık övgülerinizin neye hizmet ettiğini de biliyorum. sizlerin tefekkürle ya da inzivayla ne işi olabilir oğlum? yemeyin şimdi beni. sizler korkarak ve kaçarak yaşayan sürüngenlerden fazlası değilsiniz. siz diye işaret ettiğim kesim tüm bu yazının konusu zaten. lütfen üstünüze alınınız. sizler yalnız kalarak konfor ve güvenli, sınırlı tatmin yollarınızın teminat altına almak istiyorsunuz. sizin tek başınalığınızın altında bir ali bir anlam yok. sizler içi samanla dolu çuvallarsınız. bu düzenin en azılı müminlerisiniz. biz hepimiz bütün hayatımızı tam da buradan kaçmaya, çatışmadan, tansiyondan ve rahatımızın bozulmasından yaşamlarımızı kurtarmaya endeksli bir şekilde kurguluyoruz. tam da bu yüzden, kavgadan kaçtığımız için, çatışmadan korktuğumuz için yaşamıyoruz. sadece vakit geçiriyoruz. bu dünya düzenini kurucuları bize bu misyonu yükledi sadece. ölünceye kadar oyalan. en azılı müminler olarak oyalanmanın hakkını veriyoruz. bu yaşam görüşündeki ihtişam tam olarak nerede? bir ara not gireyim buraya: gerilimsiz, rahatsız edilmekten, ilhamdan, rastlantıdan ve teslimiyetten bu derece uzaklaşmış güvenli, sınırları çizilmiş, hesaplı ve köşeli bu steril hayatlarımızda günün sonunda elimizde tek bir şey kalacak: seks. modern dünyada alabildiğine dejenere edilmesine, teşhir toplumunun materyalleri arasında olmasına, tabu kırıcıların oyuncağı olmasına bakmayın siz. aslında tüm bunlar seks kalesinin tasallut edilecek son tekinsiz kale olduğunun delilidir. burada kaybedilen her şeyin yanında elimizde bu yaşam modelinin gücünü yeterince kıramadığı son kale tenin tene kontrolsüzce karıştığı seks kalesidir. sürüngen yaşamlarımızda hala hesaplanamaz, öngörülemez, rahatsız edici bir şeyler kaldıysa da bunun çoğu iki insanın sevişmesinde kalmıştır. bu steril dünyanın normlarına uymayan ten birleşimini de kaybedersek, ki tüm taarruzlar bunu da elimizden almak için yapılıyor, kaybedecek başka bir şeyimiz de kalmamış olur muhtemelen. 21. yüzyılda seks yaşamına bu kadar müdahale edilmesi, seksin ve cinsel yaşamın teşhir ile bu derece saldırı altında kalması seksin bir tabu olmasından dolayı değil. tam aksine eski dünyadan bize kalan son gerçek şey olmasından kaynaklanıyor. seksi tabu olarak gördüğünü düşündüğünüz insanlar sandığınız insanlar değil. "seks tabusu" yaşamlarımızı yeniden inşa edenlerin tabusu. i̇nsana dair, insanca kalan bu son kaleyi onlara vermeyin. cesur yeni dünya kitabını kaç kişi okudu bilmiyorum. bence 20. yüzyılda yazılmış en iyi 10 romandan bir tanesi. onca büyük roman arasında inci gibi parlıyor kendisi. çağının ötesinde yazılmış, asalak insanın ilkel güdülerini, ve kokuşmuş arayışlarını çözebilmiş tüm insan ırkına yapılmış en yerinde bir taşlamadır o kitap. konforun steril, senterik uyuşturucu etkisini görmüş, bu tuzağın bizleri nerelere sürükleyebileceğini gözler önüne sermiş bir kitaptır kendisi. bu çağ hepimize yeni bir yaşam modeli dikte ediyor. ben bunu bilir bunu söylerim. bu bir pazarlamadan fazlası değil. asalaklığın, sürüngenliğin, pasifliğin, içi boşaltılmış nefretin, kontrol altına alınmış potansiyelin ve potansiyel iyinin, kaçışın, sinikliğin ve kinizmin pazarlanması. kinizm... oh be! bir saattir yazıyorum. sonunda doğurdum. bu yazı bir kinizm reddiyesidir. yalnız klasik/antik kinizmden ziyade modern toplumda ortaya çıkan yeni kinik anlayışa işaret eder. son derece subjektif bir sınıflandırmadır olarak görülebilir. lütfen bu bağlamda okuyun. adını koyuncaya kadar bu kadar yazmam gerekti sanırım. hepinizden özür dilerim. bu bir kinizm yaşam modeli pazarlamasıdır. bu modeli de "steril" ambalajıyla sunuyor önümüze. kir pas içinde, karmaşa ve kaosun norm haline geldiği bu düzen hepimizi steril bir yaşam modeliyle kendisine katmak istiyor. çoğumuz da buna hevesliyiz zaten. steril ve konforlu bir hayat... hepimizin hayali. hepimizi tek tip, doyumsuz, aç, müptela, muhtaç, hazcı ama mutsuz yapacak tek bir yaşam modeli. bu yeni bir dindir. şehre biri geldi. ben sizi rahatsız etmeye geldim dedi. kaç kişi bu kışkırtıcı teklifin belli belirsiz ilhamıyla sarhoş oldu? ben bu insanlarla bir arada olmak istiyorum.
    3muhalif de konfor için seçim yapıyor gibisinden beni itham etmişsiniz beyfendi, moderasyon sıkı çalışıyor. öyle uzun uzun yazıp aralarda bizi karalayamazsınız, hepsini okuyoruz. sensin konfor. - muhalif 05.05.2020 02:21:21 |#3776408
    1aklsdjklasdjalks cımbızcılık yaparak beni korkuluğa çeviremezsin. senin bu kirli oyunlarına gelmeyeceğiz. - devriksekiz 05.05.2020 02:25:26 |#3776370
    ... diğer entiriler ...