bugün
yenile

    schindler's list'teki kırmızı ceketli kız

    4
    +
    -entiri.verilen_downvote
    Benim sinema sanatına olan inancımı bir kat daha artırmış kızdır. Schindler's List filminde şüphesiz en çok akılda kalan detaylardan bir tanesi de elbette bu kızdır. Birden nereden estiyse açıp bu filmi izleyecektim. Son izleyişimin üzerinden epey zaman geçmişti ama hem karanlık havası hem de fazla uzun olması sebebiyle izlemekten vazgeçtim. Tadımı çok kaçırıyor çünkü bu film. Ben de gelip bu yazıyı yazmaya karar verdim. Eminim yıllar içinde bu kızın üzerinden yürütülen drama hakkında, Spielberg'ün bu kız üzerinden yaptığı simgesel anlatım hakkında çokça konuşulmuş, defaatle yorumlanmıştır. Ben burada biraz teknik bir şeylerden bahsetmek istiyorum. Sinema tekniği denildiği zaman bazıları hemen sıkılıyor. Hayır ama bu durum kesinlikle sıkıcı değil. Sıkıcı olabilecek kadar sinema tekniğinden anlamıyorum zaten. Bu açıdan rahatım. Schindler's list filmini işlediği konuda zirveye taşıyan detayların bir tanesinden bahsedeceğim. schindler's list çokça seveninin olmasının yanı sıra çok haksız bir şekilde eleştiri alan filmlerden bir tanesi. Fazlaca yahudi propagandası olduğu gerekçesiyle yersiz bir şekilde eleştirildiğine çok şahit oldum. Evet yahudi soykırımı üzerinden hem sinemada hem edebiyatta hem de bilumum birçok sosyal bilim alanında bu konu fazlasıyla egzajere edilmiş, propagandaya çevrilmiştir. Ama schindler's list bunların arasında pek de sayılamaz. Öyle bile olsa Spielberg'ün üstün aktarım becerisi ve yaptığı işin kalitesi gereğince bu tolere edilebilir. Steven Spielberg, benim öyle çok fazla hayranı olduğum bir yönetmen değil. Filmlerini izlerim ama öyle filmogafisini arşivleyeyim, ne çektiyse alayını izleyeyim diyebileceğim bir yönetmen değil. Ancak Schindler's List, Spielberg'ün Spielberg olduğu zamanlar kendi sineması adına bir daha ulaşamayacağı bir zirveye ulaşmış, yönetmenin ustalık eseri bir film. Özellikle bu konuda bu filmden daha iyisini kendisi de bence çekemezdi. Yahudi soykırımının trajedisi hakkında üretilmiş ve üretilecek tüm filmler yerine bu film tek başına bu konuyu bence kapatan bir film. Kırmızı ceketli kıza gelecek olursak... Şimdi bu film bize neyi anlatıyor hepimiz az çok biliyoruz. Bu filmin çekilme gayesinin neye hizmet ettiğini anlıyoruz. Ortada tarihte eşine ender rastlanacak türden bir trajedi var ve bu film bize bunu aktarıyor. Ama işte konu üzerine ne anlatırsanız anlatın, ne gösterirseniz gösterin olayın çarpıcılığını aktarabilmek kolay değildir. Hele ki bu kadar çok işlenen bir mesele olursa anlatacağınız şey, anlatım tekniği olarak başka bir şey denemek zorundasınız. Öbür türlü trajik olanı sıradanlaştırmaktan ve dahası dejenere etmekten başka bir şey yapamazsınız. Sinema filmlerinde zaman zaman bazı yönetmenlerin yaptığı bir hile vardır: Seyirciyle bir sırrı paylaşmak. Bu aslında çokça bilinen ve kullanılan bir teknik. Filmin bir yerinde hikayedeki karakterlerin bir bölümü ya da tamamının bilmediği bir şeyi önden biz öğreniriz. Yönetmen bize ileride lazım olacak bir sır verir. Böylelikle hem seyirci üzerindeki gerilim stabil hale gelir hem de filmin ilerleyen bölümlerinde olacak olan şeylere ufaktan hazırlanmış oluruz. Yönetmenler bunu yaparak climax denilen noktada seyirciye verilen şeylerin boşa gitmemesini sağlarlar. Seyirci yeterince hazırlanmazsa eğer, verilen tüm emekler boşa gidebilir. Seyirciyle bir sırrı paylaşmayı hile olarak adlandırmam bu yüzden. Aslında buna birçok filmden örnek verilebilir. inglourious basterds filmindeki bar sahnesi buna iyi bir örnektir mesela. O sahnedeki yüksek gerilimi an be an hissetmemizi sağlayan şey ve sahnenin ardından olacak olan kırılmalara hazır hale gelişimizi sağlayan şey oradaki alman askerlerinin bilmediği bir sırrı bizim biliyor olmamızdır. Ama ben çağımızın ana akım sinema alanında en nevi şahsına münhasır yönetmeni olan Quentin Tarantino'nun başka bir filminden örnek vereceğim. Hem daha kısa, hem de çok daha açık bir şekilde yapılıyor bu. The Hateful Eight filmindeki kahveye zehir koyma sahnesi. Şuradan izleyebilirsiniz. (1.25'ten itibaren başlıyor.) Tarantino bu filmde bu defa bunu çok açık bir şekilde yapıyor. Çünkü niye yapmasın? Yavrum Tarantino. Filmde 4. part zaten "Domergue'nun sırrı" şeklinde açılıyor. Birbirinden alakasız, oldukça bilinmez ve tekinsiz bir yığın insanın bir şekilde aynı odaya tıkıldığı bu filmin bir yerinde birisi kahveye zehir koyuyor. Dış ses de bu anı seyircilere gösterip anlatmaya başlıyor. Domergue ile beraber kahvenin içinde zehir olduğu sırrını paylaşıyoruz. Bu dakikadan itibaren filmde olan her şey bizi daha çok geriyor. Filmin kırılma noktasına kadar bu gerginlikle devam ediyoruz. Hikayenin sonunda da olacak olan her ne olursa olsun gayet hazırlıklıyız. Filmden kopmadık. Schindler's List filmindeki bu sır ne peki? Kırmızı ceketli kız. Siyah beyaz bir filmde tek renkli şey küçük bir kızın giydiği ceket. Onca hengamenin arasında kimsenin fark etmediği bir şeyi fark ediyoruz. Kırmızı ceketli o küçük kızı. Onu filmde sadece Oscar ve seyirci görüyor. Kızın ceketi dışında hiçbir özelliği yok. Ne adını biliyoruz ne ırkını biliyoruz. Bütün o trajedinin içinde her şeyden habersiz tatlı tatlı seken bir çocuk var ve yönetmen seyirciye alenen bir çağrıda bulunuyor: Buraya bakın! Filmin atmosferi zaten yeterince karanlık. Yeterince trajik. O kırmızı ceketli kız tüm izleyicilere filmin sonuna kadar tutunacağı bir umut oluyor aslında. Film boyunca akla hayale sığmaz trajedilerle karşılaşıyoruz. Sadece filmlerde olur dediğimiz aslında 2. dünya savaşıyla bu derece hemhal olmasak filmlere bile koymakta zorlanacağımız şeyler oluyor bu filmde. işin garibi filmde bu kız çocuğunun dışında da bir sürü çocuk var çok daha kötü şeylere maruz kalan... Olsun diyoruz. Hiçbiri umurumda değil. Kırmızı ceketli kız nerede? Ben onu bekliyorum. Madem ki bu film benle durduk yere bir sırrı paylaştı, Odağımı tek bir yere indirgedi. Bana bir şey vermek zorunda. En azından adını öğrenmek, sesini duymak, hikayesini bilmek hakkımız diye düşünüyoruz ister istemez. Bir yerden sonra konu dağılıyor tabii. Oscar'ın çırpınışlarıyla falan meşgul oluyoruz ama yine de aklımızın bir köşesinde o kırmızı ceketli kız var. Hiç beklemediğimiz bir anda, filmin bitmesine daha 1 saat varken birden görüyoruz yine kırmızı ceketli kızı. Ama bu defa ölmüş. Hikayeye hiçbir şekilde dahil olamadan biz seyirciler olarak sesini bile duyamadan cesediyle karşılaşıyoruz. Hikaye bu kadar. Aslında film de bu kadar. Filmin kalan 1 saatini işe yarar kılan da biz onu görmeyi beklerken cesediyle karşılaşıyor olmamız zaten. Ben buna işte üstün anlatım tekniği derim. Sinemada sanatsal anlatım budur derim Schindler's List filmini bu konuda yapılmış yüzlerce filmden ayıran detay tam olarak bu. Yukarıda verdiğim diğer örneklerinin aksine size verilen o sırrın aslında yaşanılan hikayede hiçbir anlamının olmadığını, sadece sizin gördüğünüz şeyi orada kimsenin görmediğini, seyircinin gördüğü şeyin de yönetmenin zoruyla görüldüğünü anlatmanın, hikayedeki çarpıcılığı en zarif şekilde gözler önüne sermenin en klas örneği. Kırmızı ceketli kız hakkında bunun dışında yapılan tüm yorumlamaları gereksiz buluyorum. Yok efendim komünizmi temsil ediyormuş, yok efendim masumiyeti temsil ediyormuş, yok efendim umudu sembolize ediyormuş... Hepsi boş. Orada kimsenin görmediği bir kız vardı. Bunu size gösterdiler. Siz de bir şey olacak sandınız ama hiçbir şey olmadı. Hiçbir şey olmadan öldü gitti. Bir şey olacak sanmanızı sağlayan dürtü kırmızı ceketiydi. Gösterilmeseydi siz de göremeyecektiniz. Bütün film boyunca olan diğer bütün şeyleri neredeyse tek başına silip götürecekti o kız. Tıpkı la vita e bella filminde olduğu gibi. Bu film o film değil işte. Hayat güzel falan değil. Güzel bir hayatı değil gerçek trajediyi, kötülüğün sıradanlığını anlatıyor. Bu kadar. Sinema tekniklerini tersine kullanarak çarpıcı bir anlatım örneği sergilenmiştir. Kırmızı ceketli kızın bendeki büyüsü budur. Filmi izlerken yediğim en sert tokat da bunlardı. Mevcut trajediyi bu şekilde anlatabilmiş olması bu filmi değerli kılan onlarca örnekten sadece biri.
    ... diğer entiriler ...