bugün
yenile

    devriksekiz

    13
    +
    -entiri.verilen_downvote
    sevgili gözetleyici; n'aber? takipçi kelimesinden hiç hoşlanmıyorum. zaten kimsenin kimseyi takip ettiği de yok. birileri birilerini gözetliyor sadece. i̇zninle sana 2. tekil şahıs olarak seslenmek istiyorum. sadece biz ikimiz varız burada. özellikle bugün nasılsın? i̇yi olmanı ümit ediyorum. çünkü ben; benim için her şey kötüye giderken -ya da öyle kabul etmişken- özellikle bugün ayrı bir iyiyim. sen de iyi ol isterim. aslında bugün rutine bindirdiğim günlerden biriydi sadece. yine o; tarihi atılmamış ama ihtiyaç olduğunda birden ortaya çıkan o sözleşilmiş günlerden biriydi. sabahleyin gecesinde hiçbir şey olmamış gibi başladım güne. telefonu kapatıp bütün her şeyi bir kenara bırakma niyetiyle sokağa çıktım. sokaklar hala benimmiş gibi görünen yerlerdendi. aramızda kalsın bu gerçeklik beni korkutuyor hala. 11:45 seansına bilet alıp sinemaya gittim ben de. i̇lgi çekici kimse yoktu salonda ama biliyorum artık çoğunun çok ilginç olduğunu. sadece korkuyoruz hepimiz. birbirimizden korkuyoruz. i̇lginç hikayelerimizi açık etmekten, yaralanmaktan, sivri yerlerimizin törpülenmesinden korkuyoruz. bizleri aynılaştıran binlerce şeyden bir tanesi sadece. sıradanlığı bir zırh gibi giyinip öyle karışıyoruz insanların arasına. kimse bizi göresin diye çabalayıp herkes bizi sevsin istiyoruz. garip ve bir o kadar da gariban canlılarız. bin yılların bu noktaya getirdiği yazgıyı dostça selamlıyorum. avm'ler birileriyle gidilince çok sıkıcı olan mekanlar. ama yalnız gidildiği zaman son derece eğlenceli olabiliyorlar. sıkıcı görünen bir sürü insanı görme imkanını o zaman yakalıyorsun sadece. bazıları gözlerini kaçırıyor senden, onlar sıkılanlar. kimisi de gözünü alamıyor, onlar da sıkıcı olanlar. ben en fazla böyle ayırt edebiliyorum. zaten kalabalık yerlerde kimsenin kimseye bundan fazla dokunmasının mümkünatı yoktur. 3 kişiden fazlası da kalabalıktır. alışveriş yapmadan uzun uzun dükkanlarda yürüdüm. hiçbir şeyin fiyatını bile merak etmedim. uzun uzun yemek yedim. yan masada bir grup vardı. aynı şeyleri yapıyorduk ama onlar nerede olduklarını asla farkında değillerdi. yeryüzü kimsenin umurunda değildi. benim de değil zaten. sadece kendimi oyalıyordum. gerçek anlamda oyalanmanın ne demek olduğunu anlamaya çalışmanın gafletiydi bu. bir ara muhabbet etme isteği doğdu birden. her hangi birileri olabilirdi. yan masadaki insanlar bile olabilirdi. bunun yanlış bir arınma denemesi olduğunu acıta acıta öğreneli çok olmuştu. avm'den çıktığımda allah'ın beni bugün de gözettiğini hissetmiştim. hani bazen öyle bir an gelir de doğru bir şey yaptığın ima edilir. o gururu bilirsiniz. allah bugün de yüzüme gülmeyi ihmal etmedi. uzun zamandır şahit olmadığım şiddette yağmur yağıyordu. gök kapıları açılmış. binlerce yıllık mistik anlam yine ortaya çıkmıştı. i̇nsanlar avm'nin girişinde sıralanmış yağmurun dinmesini bekliyordu. bense doğru zamanı. kabul edelim sağanak yağmur ritüelinin romantizme kurban edilmesi çok ucuz hareket. sağanak yağmura yakalanmak varlıkla bütünleşmenin dahası daha büyük bir anlamın sembolik bir portresi olmalı. tam 1 saat 15 dakika boyunca var olanı kabul etmeye irade gösterdim. doğanın verdikleriyle aldıklarını aynı kefede eritmenin çabasına giriştim. evet istemeden süre tutmuşum. zaten bu konuda, zamanı kontrol altına alma konusunda, takıntılı birisiyim. yol yürürüm saat tutarım, kitap okurum saat tutarım. uyurum saat tutarım, uyanırım saat tutarım. defalarca zamansal planlamalar yaparım. ajanda yaparım. günlük tutarım. bu şekilde yorgunluğuma yorgunluk katarım. kaybettiklerimin çetelesini tutarım. ben de böyle salak bir varlığım. yağmur ritüelinin keyfini ve acısını çıkarttığım sırada, çatı oluklarının altında gerçek anlamda duş almaya çalıştığım sokak aralarının birinde 8-9 yaşında bir çocuk koştu geldi arkamdan. ucuz bir şekilde ferit edgü öykünmeli minimal bir öykü denemesi değil bu. maalesef anlatmam gerekiyor üzgünüm. deli gibi yağmur yağıyor. "abi bir şey isteyebilir miyim" dedi. "çok acil. 10 kuruşunuz var mı?" dedi. sırıttım, gülüştük yolladım çocuğu. sonra geri çağırdım. cebimdeki bozuklukları vermek istedim. ne yapıcan 10 kuruşu dedim. "çok acil bir şey için lazım" dedi. :) tam 3.5 lira verdim eline. gerçi abisi olduğunu düşündüğüm daha büyük bir çocuk da vardı biraz ilerisinde. kesin ona verecek çoğunu. olsun. çocuğun çok acil ihtiyaç duyduğu bir isteğine tam olarak 35 katıyla cevap verdim ben. 3.5 lira. 35 kat. tabii ki sahte bu. tabii ki komedi. tabii ki ucuz bir tiyatro sahnesi bu sokak. olsun. i̇şlerin o kadar da kötü olmadığını düşündürüyor bir an için. 35 kat! bugün; olanlar hiç olmamış gibi, olacak olanlar hiç gelmeyecekmiş gibi zamanın tam merkezinde birkaç saat geçirdim yine anlayacağınız. evin kapısına vardığımda ayrılırken olduğumdan çok daha iyiydim. çok daha gerçektim. küçük bir değişim, küçük bir frekans düzenlemesi kazanmıştım. i̇nsan kendi ruhunda bu tip devrimsel adımlar atıldığı yanılsamasına kapıldığı anda aynı frekans restorasyonuna tabii olmayan insanlarda gerçekle yüzleşebiliyor. kapının ardında. evin içindeki yüzler yine aynıydı. hayat hala bıraktığım gibiydi. yüzler aynı yüzlerdi. değiştiğim yüzüme yansımış olmalıydı. kimse fark etmedi. önemsemedim bu tip pürüzleri. eve gelir gelmez çay koydum sadece. yağmur hala devam ediyordu. ritüel bitmemişti belli ki. enseyi karartmaya gerek yok. bugün zamanın tam merkezine inilen o sözleşilmiş günlerden biri. çok önceden yapılmış bir sözleşme bu. "ezildiğim, hor görüldüğüm, hırpalandığım, kendimi kaybettiğim, kendi sesimi bulamadığım anların birinde yalnızlıkla yüzleşeceksin. tüm sesleri bastırıp, kendi inşa ettiğin mağaraya ineceksin. mağaradan çıkmak doğru bir alegori değil. mağaraya inmek asıl yüzleşilecek olan." daha 6 yaşında herkesin ortasında herkesi yok sayan, herkesi susturan avaz avaz şarkılarımın ahdi bu. dersten kaçıp çatıya çıktığımızda gözlerimi gök yüzüne diktiğim günün ahdi bu. o kızı ilk defa öptüğüm andan sonrasında oluşan insanın ahdi bu. ne olduğumu, kim olduğumu, neye sahip olduğumu, neyden vazgeçip, neleri kaybettiğimi merak eden o çocuğun ahdi bu. bernardo soares'i anımsıyorum. bilenler bilmeyenlere anlatsın bu adamın ızdırabını. izdırap molalarını hatırlatsınlar birbirlerine. özgürlük için neleri gözden çıkardıkları anlatılsın ihtiyacı olan insanlara. hakikatin neyden yapıldığı sorgulansın isterim sadece. i̇ğrenmekten de tutkuyla hayran olmaktan da utanmadığımız bir dünyanın mümkün olduğunu kendi dünyamızı kurarken ispat edelim isterim. bunu bize reva görmeyenlerin suratlarına tükürelim. i̇nanmayanlara ispatlar sunalım isterim sadece. sevgili gözetleyici; n'aber? ben iyi olmak istiyorum. i̇yileşmek istiyorum. yol almak istiyorum. sen de iyi ol isterim. bunu hak ediyorsun. dostlarının, düşmanlarının, sevdiklerinin, sevmediklerinin, ailenin, arkadaşlarının hatta cep telefonunun bile seni senden iyi tanıdığı bir hayat bu. onları yenebilmiş olmanı dilerim!
    ... diğer entiriler ...